10 Aralık 2020

, ,

Gelmekte Olana Dair


Bugün tüm gezegen ölçüsünde yaşananlar, bize şunu söylemektedir: Dünyanın sonu gelmiştir.

Ama bu, dünyayı kendi çıkarları uyarınca yönetmeye çalışanlar için geçerli olan bir son değil. Kurulacak dünya da insanî birliğin yeni ihtiyaçlarına uyum gösteren bir dünya olmayacak.

Burjuva demokrasileri çağı bitti, tüm o haklarıyla, anayasalarıyla ve meclisleriyle bitti. Hukukiymiş gibi görünen zarfının gerisinde, sahip olduğu önemle birlikte, sanayi devrimi ile başlayıp iki ya da üç dünya savaşı, demokratik veya zorba totalitarizmlerin eşlik ettiği dünya, artık sona erdi.

Dünyayı yöneten güçler, kendilerini biyolojik güvenlik ve sıhhi terör gibi her yerde herhangi bir şerh düşmeksizin devreye soktukları, bugün kontrolden çıkma tehdidi savurup duran aşırı bir dizi tedbire ve aygıta başvurmak zorunda hissetmişlerse bunun sebebi, o güçlerin ellerinde hayatta kalmak için başka bir seçeneğin kalmadığına dair yeterince delil olması ve bu deliller üzerinden epey korkmuş olmalarıdır.

Eğer insanlar, kendilerine herhangi bir güvence dahi verilmeksizin teslim oldukları despotik tedbirleri ve eşi benzeri görülmemiş kısıtlamaları kabul etmişlerse, bunun yegâne sebebi, pandemi değildir. İnsanlar, muhtemelen bir de, bugüne dek üzerinde yaşadıkları dünyayı az çok bilinçsiz bir biçimde bildikleri, onun adaletsiz ve insanlık dışı bir yer olduğunu gördükleri için, o tedbirlere ve kısıtlamalara teslim olmuşlardır.

Üstelik bugün hükümetler, insanlıktan daha da uzak, daha da adaletsiz bir dünya için hazırlıklar yürütmektedirler. Her hâlükârda dünyayı yöneten güçler de insanlar da bugün adlandırıldığı biçimiyle “eski dünya”nın mevcut hâliyle devam edemeyeceğini önceden görmüşlerdir.

Her türden önsezide olduğu gibi burada da dinî bir unsur mevcuttur. Sonuçta dinî selametin, felahın yerini sağlık, ebedi hayatın ve kilisenin yerini biyolojik hayat almıştır. Uzun zamandır dünyevî ihtiyaçlar karşısında tavizlerde bulunmaya alışmış olan Kilise, kendisinin yerini sağlığın alışına sessizce rıza göstermiştir.

Dahası, bu sonu gelmiş olan dünya konusunda içimizde pişmanlığın kırıntısı bile yok. Tarih denilen sahilde esen kum fırtınası veya zamanın o acımasız dalgaları karşısında silinip giden insan ve kutsal gibi düşüncelere artık hasret duymuyoruz.

Lâkin biz aynı kararlılıkla, çıplak, dilsiz ve yüzsüz hayatı da, hükümetlerin bize önerdikleri sağlık dinini de reddediyoruz.

Biz, ne yeni tanrı, ne de yeni insan beklentisi içerisindeyiz. Bilâkis, biz şimdi burada, bizi kuşatan yıkıntıların arasında, mütevazı ve basit bir hayat biçimi arayışı içindeyiz. Bu hayat, bir serap değil, çünkü bizde onun hatırası var. Biz, düşmanın her seferinde nisyâna gömmek istediği o hayatı kâh içimizde kâh dışımızda, zaten tecrübe etmişiz.

Giorgio Agamben

23 Kasım 2020

Kaynak

0 Yorum: