24 Aralık 2020

,

Büyük Sıfırlama


Son aylarda “Dördüncü Sanayi Devrimi” olarak da bilinen “Büyük Sıfırlama” hakkında çok şey söylendi. Bu yıl içerisinde Dünya Ekonomi Forumu’nun (DEF) kurucusu ve icra başkanı Klaus Schwab ile Monthly Barometer dergisinin kurucusu Thierry Malleret birlikte COVID-19: The Great Reset adında bir kitap bile yazdı. Ayrıca Birleşik Krallık Prensi Charles, “Büyük Sıfırlama” gündeminin formüle edilmesinde ve desteklenmesinde önemli bir rol oynadı.

Merkezi İsviçre’de bulunan DEF, 1971 yılında kuruldu. İsviçre'nin Davos kenti, her yıl binlerce milyoner, milyarder ile bunların politika ve medya sahasındaki temsilcilerinin katıldığı bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Bu büyük toplantı, uluslararası finans oligarşisinin dünya halkları ve kaynakları üzerindeki egemenliğini yüksek idealler bayrağı altında nasıl sürdüreceklerini görmek için gerekli imkân olarak değerlendiriliyor. Toplantı, şeffaf ve demokratik olmayışı, aynı zamanda gösterişli oluşu ile epey bir şöhrete sahip.

Bu yıl küresel oligarklar, uluslararası kurumları yeniden yapılandırmak ve İngiliz-Amerikan emperyalist hegemonyasını sürdürmek için düzenlemeler yapmak adına bu hiç bitmeyen ve herkesi bitap düşürmüş olan “COVID Salgını”nı bilhassa istismar ediyorlar ki bu da sonuçta dünya halkları için daha fazla acı ve elemden başka bir anlama gelmiyor.

“COVID Pandemisi”, servetin giderek daha büyük bir kısmının sayıları daha da azalan bir avuç zenginin elinde toplaşması, öte yandan insanların haklarına yönelik her türden saldırının gerçekleştirilebilmesi için paha biçilmez bir fırsat sundu. Zenginler mevcut küresel krizi, sınıfsal güçlerinin ve ayrıcalıklarının daha fazla tahkim edileceği yeni bir dünya düzeni için bir fırsat olarak görüyorlar.

Mevcut bağlamda uluslararası mali oligarşinin asıl derdi, insanların artan yoksulluk, eşitsizlik, açlık, işsizlik, borç ve politik marjinalleşme gibi kapitalist ekonomik sistemin başarısızlıklarına karşı daha da bilinçlenmiş olmaları. Zenginler, bu tek başına kıymetli olan bilincin statükonun karşısına insanı merkeze alan bir seçenek talebiyle dikilmesinden ve bu yönde bir gündemin oluşturulmasından endişe duyuyorlar, zira oligarklar, bu gelişmenin aşırı zenginlerin ve onların köhnemiş ekonomik sistemlerinin sonunu getireceğini biliyorlar.

Dünyadaki milyarderlerin, içi çürümüş siyasi ve ekonomik sistemlerinin daha fazla meşruiyet kaybettiği koşullarda boş durmaları, onlar için epey riskli bir durum. Dünya genelinde giderek daha fazla insan, hükmünü tümüyle yitirmiş eski yönetsel düzenlemelere ve kurumlara olan inancını kaybediyor, çünkü artık bu yapılar insanların aleyhine işliyorlar, insandan yana bir çözüm sunamıyorlar. Ayrıca söz konusu yapılar, muktedir seçkinlerin iç çatışmalarını çözme yeteneğine de sahip değiller. Neticede eski düzenlemeler ve kurumlar, ekonomi veya toplum için yeni bir amaç ve yön sağlayamıyorlar.

Oligarkların asıl üzerinde durduğu husus, insanların artan toplumsal bilincini bilinçlenme sürecine düşman olan müdahalelerle ve dezenformasyonla nasıl ezeceğidir. Bu noktada asıl önemli olan insanları, önlerindeki ağır ve giderek kötüleşen gerçekleri görmezden gelmeye ikna etmektir, bunun için de insanlar, umursamaz birer varlık hâline getirilirler ve yalanın bataklığında boğulurlar. Zenginler ve müttefikleri, “kapitalizmi kurtarmak”, insanları kendi somut deneyimlerini görmezden gelmeye ikna etmek ve onları dümeninde milyarderlerin olduğu kapitalizmde “her şeyin iyi olacağına” körü körüne inandırmak isterler. Bu düzlemde çıkıp kapitalizmin dayanıklı olduğunu, insanların ihtiyaçlarını ancak onun karşılayabileceğini söylerler. Bu yaklaşıma göre kapitalizm “yeniden doğmalı”, “sıfırlanmalı”dır. Buradan da insanlara, insanlık için yeni, bağımsız bir vizyon ve ajanda ile bu düzenden kopmak yerine, sadece zenginlere hizmet eden bir ajandaya rıza göstermeleri telkininde bulunulur. Schwab gibi isimlere göre bu yeni kapitalizmin, yeni dünya düzeninin adı “paydaş kapitalizmi”dir. Bu ise yıllar önce çöpe atılmış bayat bir laftan başka bir şey değildir.

“Paydaş kapitalizmi”, toplumsal sınıfların ve sınıf mücadelesinin var olmadığını, herkesin kapitalizmde güya belirli bir menfaate veya paya sahip olduğunu, kapitalizmin sorgulanmaması gereken, aksine kurtarılması şart olan, yerine başka bir şeyin konulamayacağı bir düzen olarak işlediğini söyleyen, akla mantığa aykırı bir fikirdir. O, ancak ahmakları kandırabilecek, yalan bilgiden başka bir şey değildir.

“Paydaş kapitalizmi”, “tek millet” siyasetinin başka bir biçimidir. Eskiden “ahlakî kapitalizm” veya “sorumlu kapitalizm”den dem vuranlar, bugün mevcut gerici statükonun hiçbir alternatifinin olamayacağını bu şekilde ifade etmektedirler. Bu yaklaşıma göre herkes, tarihsel açıdan bitip tükenmiş, insanlıktan kopmuş bir avuç seçkine toplumun ürettiği zenginliğin daha büyük bir kısmını aktaran neoliberal politikaları ve devlet kaynaklı düzenlemeleri kabul etmelidir.

Bu anlamda zenginlerin kamuyla özel arasındaki kritik ayrımı silikleştirmek istemeleri ve azalan kârlarını yeniden elde etmek adına kamunun elindeki zenginliğin daha büyük bir kısmına el koymanın bir yolu olarak “kamu-özel ortaklıkları”nı teşvik etmeleri, asla tesadüf değildir. Bu tür ortaklıklar, temelde “herkesin faydasına olan proje” maskesi takan, parayı zenginlerin kasalarına akıtan programlardan başka bir şey değildirler. Özünde “Büyük Sıfırlama” dedikleri ajanda, insanlık için “daha parlak bir gelecek” sunma konusunda özel sektörün başrolü üstlenmesini talep etmektedir.

Nesnel açıdan emekçilerin kapitalizme dair tek derdi, onu, herkesin ihtiyaçlarına hizmet eden çeşitliliği kucaklayan, dengeli ve bağımsız bir ekonomi üzerine kurulu, insanı merkeze alan bir toplumla ve egemenliği halkın kendisine veren bir siyasi sistemle ikame etmekle ilgilidir.

İnsanların güçsüz bırakıldıkları, zenginlerin ve tekellere bağlı partilerin toplum ve işçi düşmanı ajandaları ardında hizalandıkları koşullarda toplumsal ilerleme asla gerçekleşemez. Toplumun zenginlere veya onların siyasi temsilcilerine ihtiyacı yoktur.

Covid-19 sonrası döneme ilişkin olarak geliştirilen, “dünyanın mevcut hâlini iyileştirmek” ve “toparlanma sürecini daha kapsayıcı ve sağlam temeller üzerinden” işletmek adına sunulan, “Büyük Sıfırlama” projesinin gündem maddeleri arasında, “yeşil” ekonominin geliştirilmesi, iklim değişikliğiyle mücadele, her şeyin dijitalleştirilmesi, gözetim imkânlarının artırılması, “girişimci çözümler” ile “sürdürülebilirliğin” güvence altına alınması, “toplumların önceliklerinin değiştirilmesi” ve “ulusal ekonomilerin yönünün değiştirilmesi” gibi başlıklar bulunuyor. Aslında ağalar bizimle eğlenircesine şunu söylüyorlar: “Ekonomik ve toplumsal sistemlerimiz için tümüyle yeni temeller oluşturmalıyız. Bu, gerçekleşmesi mümkün olan bir düş değil.”

Yüce sözler ve gevezeliklerle dolu bu “yeni” vizyon ve gündem, eskimiş, yırtılıp atılmış toplum sözleşmesini “her insanın haysiyetini onurlandıran yeni bir toplum sözleşmesi”yle değiştirmek zorunda. Ancak bunun için karar alma yetkisi halkın elinden alınmalı, herkes, kapitalizm koşullarında yaşanan büyük aksaklıkların, keskin çelişkilerin ve sürekli krizlerin bir şekilde üstesinden gelinebileceğine ikna edilmelidir. Ne olursa olsun, insanlığın ve dünyanın kaderi, milyarderler ve amigoları tarafından belirlenmeye devam etmelidir, başka bir çözüm mümkün değildir.

Bu süreçte halk düşünmemeli, tecrübelerini silmeli, analize ihtiyaç duymamalı, son yüz yıldır çözülememiş tüm sorunlardan ve savaşlardan sorumlu olan oligarkların bir sabah uyanıp insanlık onuruna sahip çıktıklarına, herkese parlak, kapsayıcı, eşitlikçi, sürdürülebilir bir gelecek sunacaklarına körü körüne inanmalıdır. Peki bunu mantıklı bulan var mı, bu hiç sorulmamaktadır. Kimse “bu oligarklar neden onlarca yıl önce bu adımı atmadılar?” sorusunu hiçbir şekilde dillendirmemektedir. Neticede geçmişte de birçok önemli kriz yaşandı, birçok büyük sorunla yüzleşildi, bu husus üzerinde durulmamaktadır.

Katmerli Dezenformasyon

İnsanların kafasını daha da karıştırmak amacıyla, internetteki birçok yorumcu ve yazar, hemen piyasaya kendi yanılsamalarını, karışık düşüncelerini ve yanlış bilgilerini boca etti. Hatta kimileri, üçünü de gözden düşürmek ve kapitalizmi yüceltmek için “Büyük Sıfırlama”yı Marksist, sosyalist ya da komünist olarak nitelendirmeye çalıştılar. Ne var ki bu insanlar, “Büyük Sıfırlama”nın, en büyük sermayedarların, yani komünizmin ve Marksizmin en kararlı düşmanlarının gündemi olduğunu unutuyorlar.

“Dördüncü Sanayi Devrimi”nin Marksist veya komünist hiçbir yanı yok. Milyarderlerin hazırladığı bu ajandada, emekçilere söz-yetki-karar imkânı sunan veya ekonominin asli amacını, sermayenin büyük sahipleri için kârı maksimize etme amacını gündemden düşüren hiçbir müdahaleye rastlanmıyor. Milyarderlerin en son isteyeceği şey, onları insanları haklarından ve güçlerinden mahrum etme yeteneklerini onların elinden alacak olan bir toplumun inşa edilmesidir.

Büyük sermayedarlar, 160 yılı aşkın bir zamandır Marksizm ve komünizmle şiddetle mücadele ediyorlar. Kapitalizmin ömrünü çaresizce uzatmak için uğraşan patronlar, bunu yapmak için devleti yeniden yapılandırmaya çalışıyorlar. Muhtelif yorumcular ve yazarlar, yanlış bir yaklaşım üzerinden bunu, kapitalistlerin kapitalizmi ortadan kaldırıp kolektivizmi teşvik ettikleri şeklinde yorumluyorlar.

Bu insanlar patronların, emekçileri dışlayan ve kudretsiz kılan, bir yandan da kamu fonlarına şirketlerin daha fazla sahip olmasını sağlayan devlet üzerindeki hâkimiyetlerinin daha da arttığını göremiyorlar. Önemli sermaye sahiplerince tahayyül edilen ve planlanan yeni dünya düzeni milyarderleri daha fazla zenginleştirirken, daha fazla insanın yaşam ve çalışma standartlarını giderek daha çok aşağı çekecek. Zenginlerin tek ilgilendikleri ekonomik plan, herkesin aleyhine olacak şekilde kendi dar çıkarlarına hizmet edecek bir plandır. “Büyük Sıfırlama”, işçi hakları ve toplumun genel çıkarları konusunda hiçbir olumlu sonuç üretmeyecektir.

Küresel emperyalist oligarşinin geliştirdiği “Büyük Sıfırlama” planında öngörülen salgın sonrası dünyayı herkes, tüm aklı ve fikriyle redde tabi tutmalıdır. Bu dünyanın sunduğu reçete, daha fazla kölelik, güvencesizlik ve acıdan başka bir şey önermemektedir. “Büyük Sıfırlama” hiçbir sorunu çözmez, çünkü halkın kendisi marjinalize edilmiş ve yetkisiz kalmıştır. İnsanlar, uzun zamandır kapitalizm karşısına bir alternatif çıksın istiyorlar, gelgelelim Eski, var gücüyle Yeni’ye mani oluyor.

Neyse ki kendimizi içinde bulduğumuz, tarihsel açıdan eşi benzeri görülmemiş çelişkiler, emekçilerin istifade edebilecekleri ve önemli bir ilerleme sağlamak için inisiyatifi ele geçirebilecekleri kimi çatlaklar ve açık kapılar sunuyor. Zenginler ve müttefikleri yenilmez değildirler, hayatı tüm yönleriyle kontrol edemezler. Onlar geçmişte de birçok teşebbüste bulundular ama başarısız oldular, çünkü bu insanlar, dar görüşlüler, ayrıca pragmatizmin ve megalomaninin tuzağına düşmüşler.

“COVID Salgını”, toplumdaki tüm güçlere yeni yolları düşünme ve açma konusunda önemli fırsatlar sunuyor. Burada içinden çıkılması zor olan mevcut hâl, halkların yeni düşünme, analiz, mücadele, eylem ve hareket tarzları geliştirmelerini gerekli kılıyor. Eski mücadele biçimlerinin ve taleplerinin bazıları bugün de geçerli, ama şunu görmek gerekir ki bazı biçimler ve talepler hükmünü yitirdi. Bugün salgın bağlamında dünyanın çeşitli yerlerinde yeni talepler gündeme geliyor, yeni bir bilinç ve hareket biçimleri ortaya çıkıyor. Hatta yapılan toplantılar, tartışmalar, oluşan örgütler, yazılan kitaplar, makaleler, internet faaliyetleri ve sosyal medya platformları, yeni bir dil ve yeni bir düşünme tarzının gelişmesini sağlıyor.

Artık vakit, insanlar herkes için parlak bir gelecek inşa etme görevinden uzaklaşmasın, yollarına taş konulmasın diye, zenginlerin halklar aleyhine ektikleri fitne-fesat tohumları karşısında daha fazla tetikte olma vaktidir.

Milyarderlerin ve onlara bağlı hükümetlerin insanlığa “daha iyi, daha adil, daha yeşil, daha sağlıklı bir gelecek sunmak” istediklerine dair iddialar kimseyi aldatmamalıdır. Mevcut kriz, güç tekellerin elinde olduğu, toplumdaki zenginliği üretenlerin eline geçmediği sürece çözülemez. İnsanların kendi bağımsız fikirlerini, amaçlarını, siyasetlerini ve görüşlerini geliştirmelerine mani olarak her türden teşebbüse karşı konulmalıdır.

Shawgi Tell

2 Aralık 2020

Kaynak

0 Yorum: