Şunu açık yüreklilikle söylemem gerekir ki Beyrut
Limanı’nda bize ait hiçbir şey yoktu. Orada ne silah depomuz, ne füze depomuz,
ne bir tane füzemiz, tüfeğimiz, ne bir tane mermimiz, bombamız ne de bize ait
amonyum nitrat vardı. Orada bize ait bir depo yoktu. Şimdi de yoktu, geçmişte
de olmadı. Soruşturma sonuçları bu gerçeği teyit edecektir.
Beyrut limanının idaresi de kontrolü de bizde
değildi. Oraya hiçbir müdahalemiz olmadı. Limanda neler olup bittiğini de
bilmiyoruz. Limanda bugün ne vardı, onu da bilmiyoruz. Bazıları, İsrail’deki
Hayfa Limanı’nı Beyrut Limanı’ndan daha iyi biliyor olup olmadığımızı soruyor.
Hizbullah’ın ana sorumluluğu, direniştir.
Hizbullah, Hayfa Limanı’nı Beyrut Limanı’ndan daha iyi bilir. Hayfa Limanı’nı
bilmek, Hizbullah’ın sorumluluğudur, Beyrut Limanı’nı bilmek onun sorumluluğu
değildir. Çünkü Hayfa Limanı, caydırıcı müdahaleler denkleminin ve Lübnan’ın
savunulması için gerekli stratejinin bir parçasıdır.
Hizbullah, Beyrut Limanı’nı idare etmiyor,
kontrolü altında tutmuyor, oraya müdahale etmiyor, orada neler olup bittiğini
bilmiyor. Orada ne vardı ne yoktu, onu da bilmiyor. Biz böyle şeylere müdahale
etmeyiz.
Bu felâketi birçokları siyasi açıdan istismar
ediyor. Sorunu olan herkes, kriz süresince tüm dosyalarını masaya serdi. Cumhurbaşkanıyla,
hükümetle, diğer politik güçlerle sorunu olanlar ve tabii bizimle sorunu
olanlar, kriz süresince sorunlarını gündeme getirdiler.
Kimseyle politik münakaşa içine girecek değilim. Bu,
bizim hep ötelediğimiz bir konudur. Çünkü bugün politik hesapları, parti
meselelerini kapatmak için uygun bir zaman değil. Bunu yapmak, ahlaken,
vatanseverlik ve insanlık açısından doğru değil. Bugün yaralar sarılmalı,
kurtarma faaliyetlerine katılmalı, kayıplar bulunmalı, insanların evlerine
dönmesine yardım edilmeli.
Ülke, birkaç gün sakin olmalı, meselelere
empatiyle yaklaşmalı, böylelikle bu zor sınavı aşabilmeli. Ondan sonra siyaset
konuşur, tartışmalar içine gireriz. Sırtımızı dayadığımız gerçek, mevcut
konumumuz ve duruşumuz, güçlüdür.
Soruşturma konusunda herkes farklı çağrılar
yapıyor, farklı görüşler ve fikirler dile getiriyor. Bu konuda konuşan politik
güçlerden bir şey rica ediyorum. Limandaki patlamayla ilgili soruşturmayı resmi
Lübnan makamları yapabilir. Devlet, teknik uzmanlığa, deneyime ve personele
sahiptir, buna hiç şüphe yok. Ama bazı politik güçler, bu makamlara
güvenilmeyeceğini söylüyorlar.
Lübnan’daki tüm politik güçler, Lübnan ordusuna
inandıklarını söylüyorlar. Ordu, ülkenin egemenliğini, istikrarını ve
güvenliğini güvence altına alıyor. Ordu Günü’nde birçok şiir ve övgü işittik
hatta.
Eğer Lübnanlılar orduya güveniyorsa, politik
güçler ve liderler ona inanıyorsa, o zaman soruşturma işini ordu yürütsün. Sonuçları
herkese açıklasın. Herkes madem ordu konusunda uzlaşıyor, o vakit soruşturma
işini ordu üstlensin.
Patlama istisnai bir gelişmeydi. Dolayısıyla
devletin tavrı çok önemliydi. Bir Lübnan vatandaşı olarak ben de soruyorum.
Lübnan’da devlet var mı yok mu? İkinci sorum da şu: Lübnan’da bir devlet inşa
etme konusunda umutlu olan var mı?
Lübnan devleti, politik sınıf, hem iktidardakiler
hem de muhalefettekiler, soruşturma konusunda bir sonuca ulaşamadılar,
soruşturmayı yürütemediler, demek ki devlet inşası konusunda ortada bir damla
umut da yok.
Kimseyi umutsuzluğa sürüklemek istemem. Ben, sadece
durumu tarif ediyorum. Biz bugün çalışmalı, umutsuzluğun hâkim olmasına karşı
koymalıyız. Umudun sürmesini sağlamalı, umut etmeli, böylece Lübnanlıların yüreklerine
umut tohumları ekebilmeliyiz.
Bugün herkes, yolsuzlukla mücadeleden, yolsuzluğa
bulaşmış hâkimlerden, korkak hâkimlerden bahsediyor. Soruşturmanın kapatılacağı,
delillerin yok edileceği söyleniyor. Bu patlama hangi engellerle karşılaşıyor,
hangi açmazlarla yüzleşiyor, ona bakmak gerekiyor.
Bu meselede ihmal söz konusu olabilir. Ya da bir
uçak gelip limana çarpmış, patlamaya sebep olmuştur ya da hatta bu, önceden
planlanmış bir operasyondur. O amonyum nitrat altı yedi yıldır orada duruyordu.
Buradan yola çıkarak bir ihmalden, kusurdan ve yolsuzluktan söz edilebilir. Peki
o zaman herkes öne çıksın ve yolsuzluklarla mücadele etsin.
Eğer bu meselede herkes yolsuzlukla mücadele
ediyorsa, biz de bir şey yapamayan kişilersek elde edeceğimiz bir şey yok
demektir. Her şey bitmiştir. O vakit ayağa kalkıp halkın karşısına geçmeli ve
ona “biz ne yolsuzlukla mücadele edebiliyoruz, ne ihmallere ve kusurlara mani olabiliyoruz,
ey Lübnan halkı bilmelisiniz ki sizin bir devletiniz yok, bir devlet inşa etme
imkânı da yok, o vakit başınızın çaresine bakın” demeliyiz.
Kanaatimce vahim bir
durumun içerisindeyiz. Kimse çıkıp demesin ki bu bir trajedidir, zaman ilâcı
olacak, insanlar olayı unutur. Bu olay asla unutulmaz. Halının altına
süpürülecek bir olay da değil. Bu trajedinin, olayın, gerçeğin üzerindeki perde
yırtılmalı, sorumlular, politik ve mezhepsel koruma olmadan, parti zırhı ardına
saklanmadan yargılanmalıdırlar.
Seyyid Hasan Nasrallah
7 Ağustos 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder