1968’de
Brooklyn Koleji öğrencisi Bernice Jones, sosyal hizmet çalışmaları kapsamında,
Harlem’de Kara Panter Partisi’nin kahvaltı programı bünyesinde gönüllü olarak
çalışmaya başlar. Bu karar, hayatının dönüm noktasını teşkil eder. Tıpkı Kwame
Ture’nin (Stokely Carmichael) Howard Üniversitesi’ne gitme kararında olduğu
gibi, Jones’un Harlem’de kahvaltı programına katkıda bulunma kararı da devrimci
örgütlenme faaliyetleriyle örülü bir hayatın başlamasını sağlar.
İlk
başta KPP’nin siyasetine destek sunmayan Jones, zaman içerisinde yoksulluğun ve
polis zulmünün dönemin gerçeği olduğunu anlar, buradan da birçok Amerikalı gibi
KPP’ye katılır ve partinin New York’taki baş örgütçülerinden biri hâline gelir.
Altını çizelim: Jones bir örgütçüdür artık. O siperlerdeki yerini hiç terk
etmez ve sunduğu örneklikle harekete öncülük eder.
İki
yıl içerisinde aldığı kararla kendisini ABD hükümetinin Panterlere açtığı
savaşın ortasında bulur. Bu, yalanların, dedikoduların ve cinayetlerin hüküm
sürdüğü bir dönemdir. Tüm bunların altında ise partiyi yok etmek isteyen Adalet
Bakanlığı’nın ve FBI’ın imzası vardır.
Bernice
Jones, sonradan Safiye Buhari ismini alır ve Müslüman olur. Hapiste kaldığı
süreçte bir çocuk büyütür. 2003 yılında ölür.
Annesinin
ölümü ardından Buhari’nin kızı, annesinden kalan yazıları ve konuşmaları temas
kurduğu, eski Yeraltından Hava Durumu örgütü üyesi Laure Whitehorn’a teslim
eder ve bunları bir hatırat olarak yayına hazırlanmasını ister.
The
War Before ismini taşıyan kitap, bildiğimiz hatıratlara benzemez. Kitap
gazete yazılarından, makalelerden, notlardan ve konuşmalardan oluşmaktadır.
Bunlar, aslında bir hatırat kapsamında yayımlansınlar diye kaleme alınmamış
yazılardır. Yazılar, daha çok, devrimci bir örgütçü ve mahpus olan Afrikalı-Amerikalı
bir kadının çalışmalarıdır.
Kitapta
bir de Buhari’nin Müslüman oluşuna ve bu gelişmenin bir devrimci olarak
hayatındaki yerine dair görüşleri de içermektedir. Ayrıca kitap, New York
Panterlerinin ve onun halefi olan Siyah Kurtuluş Ordusu’nun siyasetine ve
çalışmalarına dair görüşlere de yer vermektedir. Bir yandan da kitapta, KPP
sürecine ait anılara ve politik tutsaklarla yaptığı sohbetlere de rastlamak
mümkündür. Hep birlikte ele alındığında elde edilen toplam, tek tek
parçalarının çok ötesindedir. İyi bestelenmiş müzikli şiir gibi burada da okur
kitabı bitirdiğinde, böylesi bir çalışmayı okumanın kattığı değerle birlikte,
belirli bir kavrayış gücüne ve doygunluğa ulaşmaktadır.
Altmışların
ve yetmişlerin tarihi, ayrışmalara sebep olan güçlü itirazlara yazgılıdır.
Birçok yorumcu, siyasetçi ve tarihçi, bu dönemi toprağa gömmek için çok
uğraşmıştır. 2008’de Yeraltından Hava Durumu örgütünün eski üyesi Bill Ayers’ın
Barack Obama’ya yakınlaşması sonrası kopan fırtına, bunun bir kanıtı gibidir.
Bu dönem genelde, ot içip gösteri yapan, uzun saçlı genç beyazlara veya polisin
dövdüğü, deri ceket giyip silâh taşıyan Afrikalı-Amerikalılara dair
görüntülerle takdim edilir. Bu türden görüntüler ve onlara eşlik eden, geçmişe
özlemle dolu hikâyeler, dönemin asıl gerçeğini göz ardı ederler. Bu gerçek de
dünya genelinde, bilhassa Batı’da toplumsal, kültürel ve politik yapının
temellerinden sarsıldığı ile ilgilidir. Bu gerçeği tarihten silip atma konusunda
onca çaba harcanmış olmasına rağmen o, sohbetlerimizde kendisine önemsiz de
olsa bir yer bulmaya, hatta nadiren sohbetin ana konusu olarak anlatılmaya
devam eder. ABD’de Kara Panter Partisi, söz konusu sarsıntıyı gerçekleştiren en
önemli unsurlardan birisidir. Safiye Buhari, o partinin asli parçasıdır.
Laura
Whitehorn’un belirli bir bağlam dâhilinde aktardığı hikâye bize, Buhari’nin
yazılarının ele aldığı dönem boyunca birçok Amerikalı solcunun algıladığı
dünyaya ilişkin bir tarif sunar. Bu, adaletsizliğin tutsakların gündelik
hayatının parçası hâline geldiği, Kara Panterler Fred Hampton ile Mark
Clark’ın, FBI’ın verdiği yardımla kurulan, Illinois polisinden oluşan bir ölüm
mangasının yağdırdığı kurşunlarla öldüğü bir dünyadır. Bu dünyada, FBI ve onun
Beyaz Saray’daki yandaşları paranoyayı harlamış, bu paranoyanın kuşattığı
kişilikler ve siyaset, ABD’li siyasetçilerin ve kolluk kuvvetlerinin hedefi
hâline gelmiştir. Ayrıca bu dünya, onca güçlüğe rağmen, adalet ve özgürlük
mücadelesinin devam ettiği, umudun ölmeye direndiği bir yerdir.
The
War Before isimli kitaba sonsöz kaleme alan politik tutsak, gazeteci ve
eski Kara Panter Mumya Ebu Cemal, Buhari’yi partiye katıldığı gençlik
yıllarından tanımaktadır. Hatta kendisiyle partinin Bronx’taki bürosunda
birlikte çalışmıştır. Yazıda dile getirdiği biçimiyle Buhari, davasına sıkı
sıkıya bağlı bir isimdir. Ondaki bağlılık, kendi içinde, genç yaşlı herkese
dersler barındırmaktadır. Zamansız ölümü, acı veren tek şey değildir. Mumya’ya
göre “asıl acı veren, birçok insanın onu tanımaması, ondan bir şeyler öğrenmemesi,
onun bin bir meşakkatle edindiği akıldan beslenme imkânı bulamamasıdır.” The
War Before, Buhari’nin ölümünün yol açtığı acıyı en azından bu açıdan bir
miktar dindirebilecek bir çalışmadır.
Ron Jacobs
11 Ocak 2010
Kaynak