26 Ağustos 2020

Kavga Devam Ediyor: Safiye Buhari’nin Kitabı

1968’de Brooklyn Koleji öğrencisi Bernice Jones, sosyal hizmet çalışmaları kapsamında, Harlem’de Kara Panter Partisi’nin kahvaltı programı bünyesinde gönüllü olarak çalışmaya başlar. Bu karar, hayatının dönüm noktasını teşkil eder. Tıpkı Kwame Ture’nin (Stokely Carmichael) Howard Üniversitesi’ne gitme kararında olduğu gibi, Jones’un Harlem’de kahvaltı programına katkıda bulunma kararı da devrimci örgütlenme faaliyetleriyle örülü bir hayatın başlamasını sağlar.

İlk başta KPP’nin siyasetine destek sunmayan Jones, zaman içerisinde yoksulluğun ve polis zulmünün dönemin gerçeği olduğunu anlar, buradan da birçok Amerikalı gibi KPP’ye katılır ve partinin New York’taki baş örgütçülerinden biri hâline gelir. Altını çizelim: Jones bir örgütçüdür artık. O siperlerdeki yerini hiç terk etmez ve sunduğu örneklikle harekete öncülük eder.

İki yıl içerisinde aldığı kararla kendisini ABD hükümetinin Panterlere açtığı savaşın ortasında bulur. Bu, yalanların, dedikoduların ve cinayetlerin hüküm sürdüğü bir dönemdir. Tüm bunların altında ise partiyi yok etmek isteyen Adalet Bakanlığı’nın ve FBI’ın imzası vardır.

Bernice Jones, sonradan Safiye Buhari ismini alır ve Müslüman olur. Hapiste kaldığı süreçte bir çocuk büyütür. 2003 yılında ölür.

Annesinin ölümü ardından Buhari’nin kızı, annesinden kalan yazıları ve konuşmaları temas kurduğu, eski Yeraltından Hava Durumu örgütü üyesi Laure Whitehorn’a teslim eder ve bunları bir hatırat olarak yayına hazırlanmasını ister.

The War Before ismini taşıyan kitap, bildiğimiz hatıratlara benzemez. Kitap gazete yazılarından, makalelerden, notlardan ve konuşmalardan oluşmaktadır. Bunlar, aslında bir hatırat kapsamında yayımlansınlar diye kaleme alınmamış yazılardır. Yazılar, daha çok, devrimci bir örgütçü ve mahpus olan Afrikalı-Amerikalı bir kadının çalışmalarıdır.

Kitapta bir de Buhari’nin Müslüman oluşuna ve bu gelişmenin bir devrimci olarak hayatındaki yerine dair görüşleri de içermektedir. Ayrıca kitap, New York Panterlerinin ve onun halefi olan Siyah Kurtuluş Ordusu’nun siyasetine ve çalışmalarına dair görüşlere de yer vermektedir. Bir yandan da kitapta, KPP sürecine ait anılara ve politik tutsaklarla yaptığı sohbetlere de rastlamak mümkündür. Hep birlikte ele alındığında elde edilen toplam, tek tek parçalarının çok ötesindedir. İyi bestelenmiş müzikli şiir gibi burada da okur kitabı bitirdiğinde, böylesi bir çalışmayı okumanın kattığı değerle birlikte, belirli bir kavrayış gücüne ve doygunluğa ulaşmaktadır.

Altmışların ve yetmişlerin tarihi, ayrışmalara sebep olan güçlü itirazlara yazgılıdır. Birçok yorumcu, siyasetçi ve tarihçi, bu dönemi toprağa gömmek için çok uğraşmıştır. 2008’de Yeraltından Hava Durumu örgütünün eski üyesi Bill Ayers’ın Barack Obama’ya yakınlaşması sonrası kopan fırtına, bunun bir kanıtı gibidir. Bu dönem genelde, ot içip gösteri yapan, uzun saçlı genç beyazlara veya polisin dövdüğü, deri ceket giyip silâh taşıyan Afrikalı-Amerikalılara dair görüntülerle takdim edilir. Bu türden görüntüler ve onlara eşlik eden, geçmişe özlemle dolu hikâyeler, dönemin asıl gerçeğini göz ardı ederler. Bu gerçek de dünya genelinde, bilhassa Batı’da toplumsal, kültürel ve politik yapının temellerinden sarsıldığı ile ilgilidir. Bu gerçeği tarihten silip atma konusunda onca çaba harcanmış olmasına rağmen o, sohbetlerimizde kendisine önemsiz de olsa bir yer bulmaya, hatta nadiren sohbetin ana konusu olarak anlatılmaya devam eder. ABD’de Kara Panter Partisi, söz konusu sarsıntıyı gerçekleştiren en önemli unsurlardan birisidir. Safiye Buhari, o partinin asli parçasıdır.

Laura Whitehorn’un belirli bir bağlam dâhilinde aktardığı hikâye bize, Buhari’nin yazılarının ele aldığı dönem boyunca birçok Amerikalı solcunun algıladığı dünyaya ilişkin bir tarif sunar. Bu, adaletsizliğin tutsakların gündelik hayatının parçası hâline geldiği, Kara Panterler Fred Hampton ile Mark Clark’ın, FBI’ın verdiği yardımla kurulan, Illinois polisinden oluşan bir ölüm mangasının yağdırdığı kurşunlarla öldüğü bir dünyadır. Bu dünyada, FBI ve onun Beyaz Saray’daki yandaşları paranoyayı harlamış, bu paranoyanın kuşattığı kişilikler ve siyaset, ABD’li siyasetçilerin ve kolluk kuvvetlerinin hedefi hâline gelmiştir. Ayrıca bu dünya, onca güçlüğe rağmen, adalet ve özgürlük mücadelesinin devam ettiği, umudun ölmeye direndiği bir yerdir.

The War Before isimli kitaba sonsöz kaleme alan politik tutsak, gazeteci ve eski Kara Panter Mumya Ebu Cemal, Buhari’yi partiye katıldığı gençlik yıllarından tanımaktadır. Hatta kendisiyle partinin Bronx’taki bürosunda birlikte çalışmıştır. Yazıda dile getirdiği biçimiyle Buhari, davasına sıkı sıkıya bağlı bir isimdir. Ondaki bağlılık, kendi içinde, genç yaşlı herkese dersler barındırmaktadır. Zamansız ölümü, acı veren tek şey değildir. Mumya’ya göre “asıl acı veren, birçok insanın onu tanımaması, ondan bir şeyler öğrenmemesi, onun bin bir meşakkatle edindiği akıldan beslenme imkânı bulamamasıdır.” The War Before, Buhari’nin ölümünün yol açtığı acıyı en azından bu açıdan bir miktar dindirebilecek bir çalışmadır.

Ron Jacobs
11 Ocak 2010
Kaynak