15 Ağustos 2020

,

Davos Limanı


Žižek, “başka dünya mümkün” diyen Porto Alegrecilerin Davos çizgisine geldiklerini söylüyor.[1] Peki onların daha önce de o çizgide olduklarını söyleyebilir miyiz? “Başka dünya mümkün” cümlesindeki dünya, kapitalizmin geleceğine dair bir tasavvur olarak görülebilir mi? Porto Alegre, dünya solunu kapitalizme bağlama operasyonu değil midir? O, kitleleri kapitalizmin sorunlarına ortak etme girişimi olarak değerlendirilebilir mi? “Dünyadaki ve Türkiye’deki bazı sol örgütler, Žižek’in yazısında bahsi edilen ‘liberal komünistler’in yereldeki muadilleridirler” diyebilir miyiz?

“Immanuel Wallerstein, Porto Alegre’de toplanan, ‘keyifli liman’a demir atan, ‘Dünya Sosyal Forumu’nu siyaset teorisinin merkezine yerleştirir. Ona göre, ‘sadece devlet iktidarını elde etmeye kilitlenmiş sosyalist bir hareket, sosyalist bir dünya kurma hayâlini gerçekleştiremez.’ […]”[2]

Demek ki mesele, tam da devlet iktidarını ele geçirmektedir. Davos Limanı’na demir atmak ve oradaki hizmetlerden yararlanabilmek için devlet iktidarını talep etmemek, bu talebi gerici olarak göstermek, şarttır. Mesele, sınıfsız ve sınırsız zannedilen, ama aslında kapitalistlerin olan “dünya”dan bakmaktadır. O dünyadan bakanlar, birilerine “vallaha iktidarı almayacağız, almak için uğraşmayacağız” diye yeminler etmişlerdir.

Bu yemini edenler, belirli bir bağlama denk düşerler. Yetmişlerde totalitarizm eleştirileri, ellilerdeki CIA güdümlü liberal eleştirilerle harmanlanarak, belirli bir sol tipoloji üretilmiştir. Bu solun tek derdi, kapitalizmin önündeki engelleri kaldırmak, onu “sürtünmesiz” kılmaktır. Tek dert, ezilenleri, işçileri bu uğraşa ortak etmektir. Davos solu, tuzaktır.

* * *

“Sürtünmesiz kapitalizm” fikrini savunan Bill Gates, kendi sınıfı için sorun çıkmasın diye, tarımdan sağlığa birçok alanda faaliyet yürüten bir güçtür.[3] Basit bir kişilik değildir. Sömürü ve zulüm, yardım çalışmalarıyla, göz boyamayla birlikte ilerlemektedir. Acil konu başlıkları olarak tarım ve sağlık, tekellerin önem verdikleri alanlardır. “Yeşil Yeni Düzen” dedikleri, yeşil enerji temelli üretim modeli de bu alanlarla alakalıdır. Kapitalizm, kendi sorunlarını herkesin sorunlarıymış gibi yutturmaya, herkesi sorunun parçası kılmaya mecburdur.

Yeşil Yeni Düzen, Demokrat Partili (Yeni CHP?) siyasetçilerin ve zenginlerin emrine tabi olan Amerikalı Demokratik Sosyalistler (HDP?) örgütünün desteklediği bir mevzudur. Esasen emperyalist bir projedir. Lityum için darbe yapılması, ana program maddelerindendir. Atıfta bulunduğu ilk Yeni Düzen (New Deal), işçi sınıfını devletin ve sermayenin meselelerine ortak etme ve onu sindirme amaçlıdır. Devletler, büyük şirketlerin kar ve kâr makineleri olarak iş göreceklerdir. Devlet iktidarını istemeyen solcuların devlete yönelik eleştirisi, en fazla, böylesi bir makine olup olmamakla ilgili olabilir. Devlet, karı temizlemediği, kâr getirmediği için eleştirilir. Yeşil Yeni Düzen’in taşeronu olarak devletler, elektrikli araba üretirler, Keynesçi manada geçici iş alanları açarlar, Davosçu solsa bunu sessizce alkışlar. Davos solu, yanılsamadır.

Porte Alegre solculuğunun Davosçu olması, işçileri, ezilenleri kapitalizme ikna etme gayretiyle bağlantılıdır. Polis, istihbarat ve ordu eliyle sol örgütler, bir bir Davosçu çizgiye çekilmişlerdir. Bugün tekellerin ülkeleri dümdüz eden ideolojik ve politik saldırılarında akıncı birliklerini sol örgütler teşkil etmektedirler. Onlar, birbirlerini ancak ne kadar “milliyetçi” olduklarına göre eleştirebilirler.[4] “Ulusal kapitalizm”in karşısına “uluslararası kapitalizm” savunusunu çıkartabilirler. Ceplerinde bol para olduğu için Küba’ya tatile giderler ve orada sadece “Bolivarcı sosyal milliyetçilik” (Veli Saçılık) görürler. Bu eşhasa şu söylenmelidir: Dar meşrepli kemalizmle geniş meşrepli kemalizm arasındaki yarışın ezilenlere bir hayrı olmayacaktır.

* * *

Bill Gates, halkın üzerinde deneyler yapacaksa, yediğine içtiğine karışacaksa, onlara gerekli ilâçları satacaksa, ona itiraz etmeyecek bir halk imal edilmeli, her türden itiraz etkisizleştirilmelidir. Milliyetçilik eleştirileri ve uluslararası kapitalizm savunusu, burayla alakalıdır. Bu açıdan Žižek haklıdır: Bu örgütler, “ırkçılıkla, cinsiyetçilikle ve dini gericilikle mücadele ediyormuş gibi görünseler de esasen her türden gerçek ilerici mücadelenin düşmanıdırlar.”

Liberal komünizm, pürüzleri kaldırmak, çapakları temizlemek, kapitalizmin cerahati her yana yayılsın diye engelleri ortadan kaldırmak için vardır. Bugün jakoben ideolojiye de Lenin’in “jakoben” tanımına da karşı olanlar, ABD’de (devlet desteğiyle) “Jakoben” isminde dergi çıkartmaktadırlar. Lenin, jakobenliğin toprak ağalarına ve kapitalistlere karşı olmak olduğunu, onun “ezilenlerin sömürücüler sınıfına karşı yürüttüğü hakiki devrimci mücadele” olarak görülmesi gerektiğini söylemektedir.[5] Toprak ağalarından ve kapitalistlerden yana olan liberaller, komünist hareketi gasp etmekte, ipotek altına almakta, hareketin dizginlerini ele geçirmekte, liberalizmi komünizmmiş gibi pazarlama imkânı bulabilmektedirler. Kuzu postlu kurt sürüleri, her yana yayılmıştır. Davos solu, o kurttur.

* * *

“Pakistan’ın kuzeybatısındaki Hayber Pahtunhva eyaletinin Bara Khyber kasabasında yeni dikilen fidanlar, siyah bayrak taşıyanlar tarafından söküldü.”

Bu cümle, Etha’nın Twitter hesabından alınmıştır. Cümlede düşman olarak işaret edilen şey, ne kapitalizm, ne de emperyalizmdir, “siyah bayrak”tır. Fidansa sınıf ve politika dışı, yüce bir değerdir, öyle olduğunu zanneden bireyleri temsil eder. Bu bireyler için mesele, kapitalizmin belirlediği somut sorunlara çözüm bulmaktır. Etha, bir açıklama gereği duymaksızın, “gerici yobaz Pakistanlılar”ı aslanların önüne atar. Çünkü Etha, gladyatör sahipleri gibi düşünür. O, Spartaküs hareketinden nefret eder. Yarın illaki bir HES karşıtı eylemde bir iş makinesi yakıldığında, bu olayı “barbarlık, gericilik” diye eleştirecek, dövülen bir mühendisi “mühendisime dokunma!” diye sahiplenecektir.

Arenalar, işçileri, ezilenleri, suça günaha ortak etme derdindedirler. Liberal komünistler, işçileri, ezilenleri, kapitalistlerin dertlerine ortak etmek için uğraşmaktadırlar. Amerikan Jacobin dergisinde çıkan “Yeşil Yeni Düzen” yazısı, bunu anlatır.[6] “İşçi mülkiyeti” talep edilerek, işçilerin çevre mücadelesine dâhil olmalarını isteyerek daire kapatılmaya çalışılır. İşçilerin ağzına bir parmak çalınmakta, onlar “patronlarla aynı seviyedesiniz” diye kandırılmakta, çevreyle ilgili meseleler sınıf bağlamından çıkartılmakta, ezilenlerin ve işçilerin çevre meseleleri konusunda düşmanı hedef almalarına mani olmak için uğraşılmaktadır. LGBT, feminist ve vegan, hep birlikte, gerici işçiyi ve sınıf siyasetini sahneden bu yüzden kovmaktadır. Dert, LGBT, kadın veya inek de değildir. Tekeller, belirli bir insan tipi “format”lamakta, halka kendi “algoritma”sını dayatmaktadırlar. Bu formatı ve algoritmayı, ardındaki öjeniyi “üretici güçlerin gelişimi” diye kutsayacak solculara, “liberal komünistler”e elbette ki ihtiyaç vardır. Gün, onların günüdür.

* * *

Etha ve aynı haberi yapan Artı Gerçek’in görmediği şudur: Pakistan başbakanı İmran Han, geçmişte Müşerref darbesini desteklemiş bir liberaldir. İlk döneminde bu solcuların sırda destek oldukları Erdoğan’a benzeyen bu siyasetçi, uluslararası tekellerin önerdikleri ağaçlandırma kararını yürürlüğe koyar. Bu karar, masum ve sınıfsız değildir. Başbakan, salgın yüzünden işsiz kalan insanları üç kuruşa ağaç dikim işinde görevlendirir.[7] Paylaşılan video ile ilgili haberlerde ağaç dikimi meselesi, çevrenin korunması, iklim değişikliği üzerinden pazarlanır, perde gerisi gizlenir, kurulan sahnede İmran Han yere göğe sığdırılamaz. Onun ne kadar “ilerici ve çağdaş” olduğundan bahsedilir. Ardındaki yolsuzluğa bakılmaz, ekrandaki siyah bayrağa kilitlenilir. “Göz kimindir, kim için görmektedir?” Asıl soru budur.

Oysa aynı proje, Latin Amerika ve Afrika’da da yürürlüktedir. Hepsinde de amaç, yoksul köylülerin elindeki toprakların gaspedilmesi ve tekellerin tarım siyasetinin uygulanmasıdır. Ağaçlandırma, işin kılıfıdır. Videodaki olay ise toprakları kullanılan köylülerden ağaçlandırma için gerekli izin alınmaması ile ilgilidir. Dolayısıyla sol, ormanlaştırma boyasına aldanmanın, ardındaki gaspı ve zulmü gizlemenin adıdır. Artık sol, toprağını gasp edenlere direnen köylünün boynuna “milliyetçi” yaftası asıp dövmeyi iş bellemiştir. O, köylünün toprağını savunurken eline kızıl bayrak veren olmadığı için siyah bayrağa sarıldığını görmek istememektedir. Davos solu, körlüktür.

Benzer ormanlaştırma ve toprak gaspı temelli projeler, Afrika’da da uygulamadadır.

“Yoksul köylülerin arazilerine daha çok ABD, Britanya ve Batı Avrupa ülkeleri çöreklenmektedir. Ortadoğu ve Asya’nın yeni gelişen ekonomileriyle birlikte bu ülkeler, Güney’in ve Doğu Avrupa’nın su kaynaklarına ve tarım arazilerine el koymaktadırlar.”[8]

Ama tüm bunlar, ne Etha’yı ne de Artı Gerçek’i ilgilendirir. Onlar, kendilerine verilen görev gereği “gerici doğu”yla mücadele ettikleri için, efendilerden alkış almak, övülmek isterler. Tek varlık sebeplerinin bu mücadele olduğunu iyi bilmektedirler. İşsizler, yoksul köylüler, hayvanını otlatamayan çobanlar, genelde sömürü ve zulüm, bu solcuların umurunda değildir. Tek dertleri, “sürtünmesiz kapitalizm”e hizmet etmektir. “Emperyalist yayılmaya, piyasaların genişlemesine nasıl karşı çıkarsınız, hiç anlamıyoruz!” diye şikâyetlenen Etha ve Artı Gerçek, emperyalizmin adımlarına uygun bir yayın çizgisine sahiptir. Bu, 11 Eylül sonrası oluşan ideolojik ortama adapte olanların çizgisidir. Davos solu, teslimiyettir.

İdeolojik ortamsa Aydınlanma sürecinden beri sömürgecilik pratiği için gidilen kıtalardaki halklara yönelik ırkçılığı temel alır. Buna göre beyaz Avrupalı, üstün ırktır, geri kalan halklar, toprağı yönetmeyi bilmeyen, yönetilmesi gereken “cahiller”dir. Bu çizgi, eskiden Amerika’ya gelen yerleşimcilerin diktikleri ağaçları söken Kızılderililere tabii ki düşman olacaktır. Çünkü bu liberallerin atası John Locke, yerlilerin mülksüzleştirilmesinin hem gerekli hem de meşru olduğunu, onların toprağı bilmediklerini, dolayısıyla toprakların Beyaz Avrupalıya ait olması gerektiğini söylemektedir.[9] Bunların en önemli mahareti, liberalizmi komünizm diye yutturabilmeleridir.

* * *

Bugün petrol kuyularını “modernleştirenler”, bizi karbondan arındırılmış, biyolojik yakıt tüketen çevrecilikle ve organik domateslerle kandırabileceklerini düşünüyorlar. Oysa bunların biyolojik yakıt kullanan çevre dostu fabrikalarında biyoyakıt niyetine hektar hektar ağaç yakılıyor. Amazon’un kökü kurutuluyor. Ama solcular için kolay olan, yoksul Pakistan köylülerine vurmak, hakaret etmek. Bu sebeple, Etha’nın “haber”ine gelen yorumlardan birinde o köylülere “yamyam” denilmesi, asla tesadüf değil. Bugün solun bilinç düzeyi budur.

Doğu halkları, bu sömürgeciliğe ve yağmaya direnmeyi illaki bilirler. Davosçu solun kara bayraklarına[10] karşı sallanan siyah bayraklar, varlıklarıyla bu sola şimdiden korku salmaktadırlar. Solcuların o korku karşısında tek güvendikleri, teknoloji ve sermaye akışıdır, tek sığındıkları limansa Davos’tur.

Eren Balkır
15 Ağustos 2020

Dipnotlar:
[1] Slavoj Žižek, “The Liberal Communists of Porto Davos”, 11 Nisan 2006, Thesetimes. Türkçesi: "Davos’un Liberal Komünistleri", 11 Ağustos 2020, İştiraki.

[2] Eren Balkır, “Hulk’ın Devrimci Yolu Eleştirisi”, 10 Ocak 2009, İştiraki.

[3] Jacob Levich, “Vakıflar ve Emperyalizm”, Eylül 2015, İştiraki.

[4] Deniz Yılmaz, “Sol Parti Çok Bozdu!”, 11 Ağustos 2020, Etha. Yazar, kendi örgütünün eleştirdiği örgütle aynı çizgide olduğunu örtbas etmek için altı boş, kendisinde karşılığı bulunmayan “devrim” gibi kelimelerin ardına saklanıyor. Oysa kendi örgütü, uluslararası sulara açılmış, şirket gibi yönetilen devletin kemalizmini temsil ediyor. Aynı “laiklik ve burjuva parlamenter demokrasisi” savunusu, kendi örgütünde de var ki bu tweet de bu siyasi çizginin bir sonucu. Söz konusu savunu ise gerçek Kürd’le alakası olmayan, özel odalarda imal edilmiş bir “Kürt”ün arkasına gizleniyor.

[5] V. I. Lenin, “The Enemies of the People”, Marxists. Türkçesi: İştiraki.

[6] Sam Zacher, “We Need a Green New Deal”, 10 Ağustos 2020, Jacobin.

[7] Chris Lang, “Pakistan’s Tree Planting Programmes”, 2 Haziran 2020, Redd.

[8] Nafeez Ahmed, “Carbon Colonialism”, 1 Aralık 2014, Vice.

[9] Alexander Anievas ve Kerem Nişancıoğlu, How the West Came to Rule: The Geopolitical Origins of Capitalism, Pluto Press, 2015, s. 128.

[10] Eren Balkır, “Kara Bayrak”, 1 Ağustos 2020, İştiraki.

0 Yorum: