Marksist Müslüman Olmaya Dair:
Hasan Raid’in Otobiyografisini Okumak
Giriş
Yakın
zamanda basılan kitabında Clive Christie, sosyalizmin, Marksizmin ve komünizmin
Güneydoğu Asya liderlerinin sömürgeciliğe karşı mücadelelerinde bir silâh,
bağımsızlıklarını yeni elde etmiş ulusları idare etmekte bir çerçeve olarak can
alıcı roller oynadıklarını iddia ediyor. Aynı zamanda dinsel dayanakları olan
diğer bazı ideolojilerin (ki bunlar bölgeye gelişleri bakımından yukarıda
sıralanmış olan Batı kökenli ideolojilerden daha eskidirler), özellikle Malay
dünyasında İslam’ın, Hindiçin ve Burma’da Konfüçyüsçülük ve Budizm’in de benzer
biçimde önemli roller oynadığını teslim ediyor. Ne var ki bu türden ideolojiler
(özellikle de o zamanki adıyla Hollanda Doğu Hint Adaları denilen alandaki
İslam Birliği [Sarekat Islam ya da SI] gibi hareketlerin
liderlerinin örneğinde olduğu gibi İslam ve Marksizm) arasındaki son derece
girift ilişkilere dair çok sönük bir analiz sunuyor. Sanıyorum, yer yokluğundan
ötürü SI’ya pek az atıfta bulunuyor.[1]
Bu,
en azından iki nedenden ötürü talihsiz bir durum. Öncelikle, bölgedeki müstakil
varlıklarından daha önemli olan, bu ideolojilerin arasındaki girift ilişkiydi
ve bu ilişkinin sömürgecilik karşıtı hareketlerin doğasını belirlemede büyük
bir etkisi vardı. SI liderlerinin zihninde örneğin bu ideolojiler karışık,
hatta bazen de bulanık hâlde bulunuyorlardı ve onları en yüksek düzeyde
birleştirmeye yönelik bilinçli girişimlerde bulunulmuştu. Bu iki ideolojinin
(İslam ve Marksizm) ilişkisi meselesini hâl yoluna koymak yönündeki başarısız
girişim, hareketin ‘beyaz’ Sarekat Islam (SI Putih) ve ‘kızıl’ Sarekat
Islam (SI Merah) olarak bölünmesine ve sonuç olarak da zayıflamasına
neden olmuştu.[2]
İkinci
neden, sömürge-sonrası Güneydoğu Asya’da bu karmaşık ilişkinin uzun dönem
etkisi ile ilgilidir ki Christie bu konuda neredeyse tamamen sessizdir. Bu
noktada en önemli konu şudur: Endonezya gibi ülkelerde Hollandalıların ve
Japonların ortak düşman kabul edildikleri sömürge döneminde rekabet hâlindeki
siyasî grupların bir tür senteze ya da ortak zemine ulaşmaları daha kolayken,
bu uzlaşmaya yatkın tutum, ulus bağımsızlığını elde ettikten sonra kaybolmuştu.
Endonezya’daki siyasî gruplar Endonezya Komünist Partisi’ni (Partai Komunis
Indonesia ya da PKI) 1948’de Madiun Vakası (Peristiwa Madiun) olarak
anılan olayın faili olmaları nedeniyle yeni kurulmuş cumhuriyete ihanetle
suçladıklarında mesele daha karışık bir hâl aldı.[3] PKI’nın bu olayın ardından
siyasî hayatına devam etmesi, 1950’lerdeki hızlı büyümesi ve özellikle merkezî
İslamî toplumla olan zorlu ilişkisi, bu partinin liderlerinin varlıklarını
ideolojik olarak nasıl savunduklarını anlamayı daha da önemli hâle getiriyor.
Bu zorlu ilişki, nihayetinde PKI üyelerinin ve sempatizanlarının ‘30 Eylül
Hareketi’nin (Gerakan 30 September ya da G30S) ardından Müslümanların
büyük oranda dâhil olduğu olaylar neticesinde katledilmeleri ile son buldu.[4]
Yukarıdaki
nedenlerin önemini göz önüne alarak, bu çalışma, Christie’nin kitabındaki
boşluğu doldurmayı denemek üzere bir başlangıç girişimi olacaktır. Niyetim,
ideolojiler, bu makaleye özgü olarak Endonezya’da İslam ve Marksizm arasındaki
karmaşık ilişkiyi resmedip analiz etmek. Ancak benim odağımda Endonezya’nın
bağımsızlığından önce SI’da yer almış daha eski Marksist ya da Müslüman
liderler kuşağı yok, bağımsızlık sonrası dönemde yetişip etkin bir rol oynamış
PKI liderlerinin kuşağı var. Daha spesifik olarak söylemek gerekirse, konuyu
daha iyi kavrayabilmek için, Hasan Raid’in yakınlarda yayınlanmış olan Pergulatan
Muslim Komunis: Otobiografi Hasan Raid [Bir Müslüman Komünistin Mücadelesi:
Hasan Raid’in Otobiyografisi] adlı kitabına odaklanıyorum.[5]
Raid,
1940’ların ve 50’lerin etkili PKI liderleri arasındaydı. 1947’de Endonezya
Merkezî Ulusal Komitesi’nin (Komite Nasional Indonesia Pusat ya da KNIP)
PKI’yı temsil eden bir üyesiydi. 1957’de Cakarta Raya’daki (Büyük Cakarta)
Bölgesel Halk Temsilcileri Konseyi’nin (Dewan Perwakilan Rakyat Daerah ya
da DPRD) üyesi oldu, konseyin adı 1959’da Karşılıklı İşbirliği DPRD (DPRD
Gotong Royong) olarak değişti. Onun görece güçlü İslamî geçmişine binaen
PKI onu din konusunda, özellikle de 1955 seçimleri sürecinde, PKI’nın konumunu
savunmak üzere görevlendirdi.
G30S
olayından sonra Raid, Reform hükümetince 13 yıl boyunca hapsedildi ve 1978’de
serbest bırakıldı. Son üç yıldır da PKI üyelerinin ve partiye yakın olanların
1965–1966 yıllarında kitlesel olarak öldürülmeleri hakkında bilgi toplamak için
çalışan bir vakfın kurucu üyeliği görevini aktif olarak yürütüyor (yazı 2002
tarihli; o tarihte hayatta olan Hasan Raid 2010 yılında vefat etti -ç.n.).
Raid’in
atik bir biçimde bir PKI lideri olarak nasıl ortaya çıktığını, aynı anda hem
Marksist hem de Müslüman oluşunu nasıl temellendirdiğini ve Endonezyalı
Müslümanların bu kitabın yayınlanmasına verdikleri tepkilerin niteliğini
inceliyorum. Bu girişin ardından bu çalışma, Raid’in bir Marksist Müslüman
olarak yaşam öyküsünü ve onun İslam ve Marksizm üzerine düşüncelerini
ayrıntılandırıyor.
Otobiyografiyi
baştan sona okuduktan sonra Raid’in İslam’ı hedefe götüren bir araç olarak
gören bir komünist olduğu ve özünde dine karşı kayıtsız olduğu izlenimini
edindim ya da en azından dindar bir komünist olmakla beraber İslam’ın
öğretilerini kendi komünist eğilimlerine göre okuyordu. Müslüman topluluklar ve
PKI arasındaki gerilimin uzun geçmişine karşın kitabın ülkenin yeni bir
döneminde yayınlanması bu iki kamp arasındaki karşılıklı güvensizliği azaltmaya
dönük bir girişime ve dostane ilişkiler kurulması yönündeki bir çağrıya işaret
ediyor. Ne var ki bir uzlaşma bu kitaptan daha fazlasını gerektiriyor.
Silungkang’dan
Soloya ve Oradan da Cakarta’ya: Bir Marksist Müslüman Hâline Gelmek
Hasan
Raid 1 Mart 1923’te Silungkang’da doğdu; burası özellikle de Sawahlunto ve
Teluk Bayur arasındaki demiryolunun 1890’larda açılmasıyla giderek şehirleşen
Batı Sumatra’da bir yerdir. Etraftaki kırsal alanlarda yaşayan insanlar
neredeyse hiç tarımsal alan bırakmamış olan bu şehre taşınmışlardı. Büyük
oranda bu nedenle, Silungkanglı kadınlar zamanlarının çoğunu kumaş dokuyarak
geçiriyorlardı ve nihai ürünler sadece yerli pazarlarda değil, takımadaların
tamamında satılıyordu.[6]
Raid
kendi toplumunu ‘dinamik bir toplum’ olarak tanımlıyor. Ticarî faaliyetler
Silungkanglıların diğer adalardaki ve şehirlerdeki insanlarla sürekli temas
hâlinde olmalarını sağladı; bu durum onların ulusal ve uluslararası siyasetlere
bakışlarını derinleştirdi. 1915 yılında[7] SI’nın Silungkang şubesi kuruldu; bu
şube daha sonra ‘Kızıl SI’ya dönüşecekti. 1924’te bu ‘Kızıl SI’ adını Halk
Birliği (Sarekat Rakyat ya da SR) olarak değiştirdi; Halk Birliği PKI’ya
bağlı bir organizasyondu. 1927 Ocak ayında PKI’nın Silungkang civarında
Hollandalılara karşı giriştiği ayaklanma muhtemelen bu ve bunun gibi örgütlerin
desteği ile gerçekleşmişti. Ancak bu başarısız ayaklanmanın ardından
sömürgeciler denetimlerini sıkılaştırdılar ve bu da toplumsal hayatı daha
zorlaştırdı.
Silungkang’daki
diğer birçok aile gibi Raid’in ailesi de, onun da belirttiği gibi,
‘yoksul’du[7] Babası Raid Gelar Bagindo Marah bazen küçük çapta tedarikçilik de
yapan bir denizciydi. Minangkabaulu diğer çocuklar gibi Raid de çocukluğunun
çoğunu surauda (mescit) geçiriyordu ve on yaşına geldiğinde Tanjung Medan
Mescidi’ndeki eğitimi neticesinde Kur’an’ı hatmetmiş durumdaydı. İlkokulu
bitirdikten sonra (1929–1933) Silungkang Medresesi’nde bir yıl öğrenim gördü.
Bu okulda sıradışı öğretim tarzından çok etkilendiği Ongku Pokian Yakub’la
tanıştı. Öğretmeninden öğrendiği en az iki dersi ömrünce unutmadı: ömür boyu
bilginin peşinde olmak her Müslümanın ödeviydi ve bir Müslüman için haram
kılınmış şeyleri tüketmek günahtı.[9] Raid bunun ardından örgün eğitim almadı
ama bir yandan ailesine destek olmak üzere çalışırken bir yandan bulduğu her
şeyi hevesle okudu.
1936
yılının ortalarında Minangkabau’daki merantau[10] geleneğine uygun
olarak Raid, Doğu Cava’daki Surabaya’ya gidip bir küçük esnaf (tedarikçi)
olarak çalışmaya başladı, Silungkang’da babasının zaman zaman yaptığı gibi.
Bundan önce mektup yoluyla Raid’in annesi ve Tuk Utiah Saleh ve Ongku Muda
Lilah ailesi[11] bir anlaşma yaptı; buna göre Raid bu ailenin evinde kalacak ve
dükkânlarında çalışacaktı. Halkın evlerdeki ve dükkânlardaki konuşmaları onun
siyasete ve diğer meselelere ilgisini canlı tuttu.
Raid
kişisel ihtiyaçları için yaklaşık 2 sentini harcadığı 10 sentlik bir maaş
alıyordu. Maaşını çok dikkatli harcıyor ve biriktirdiklerinden annesine her ay
yaklaşık bir buçuk gulden (Hollanda para birimi -ç.n.) yolluyordu.
Ayrıca parasının bir kısmını Batı Cava, Bandung’daki bir eğitim kurumundan
uzaktan İngilizce dersi almaya ve Semarang menşeli Matahari (Güneş) gibi
dergileri satın almaya harcıyordu. Bu dergide okuduğu, Japonya’nın Çin’e
saldırısını konu edinen bir başyazıda Çinli milliyetçilerin sonunda işgalcileri
yeneceği yazıyordu.
Hemen
hemen aynı sıralarda Raid, Hakam Syarif’le tanışmış ve okumalarını Soeloeh
Indonesia Moeda (Genç Endonezyalıların Meşalesi), Fikiran Rakjat (Halkın
Fikri), Daulat Rakyat (Halkın Egemenliği) ve Menara Merah (Kızıl
Minare) gibi gazeteleri içerecek biçimde genişletmişti. Sukarno’nun
milliyetçilik, İslam ve Marksizm üzerine fikirlerini, Hatta’nın Sosyalist
Enternasyonal ve Endonezya’nın bağımsızlığı arasındaki ilişki üzerine
fikirlerini ve bu iki Endonezya milliyetçisinin Endonezya milli hareketindeki
dayanışma ve direniş stratejileri üzerine tartışmalarını bu yayınlardan
okuyordu. Hakam’la sık sık yaptığı sohbetler de zihin açıcıydı: Surabaya’daki
Yeni Endonezya Milliyetçi Partisi’nin (Partai Nasionalis Indonesia Baru ya
da PNI-Baru) önemli bir görevlisi olduğu hâlde, yeni arkadaşı ona, kitaplarını
ve dergilerini okuması için kendisini Yeni-PNI’ya üye olarak kaydetmek için
ısrar etmeksizin, izin veriyordu. Hakam ona Hatta’nın Ke Arah Indonesia
Merdeka’sı (Özgür Endonezya’ya Doğru) gibi kitaplar da ödünç veriyordu. Raid,
bu kitapta şiddetin milliyetçi harekette gerekli olduğu argümanını
okumuştu.[12]
1940
Aralık ayında Raid annesinden iyi olmadığını bildirip eve dönmesini isteyen bir
telgraf aldı. Batavia’dan Teluk Bayur’a giden gemide Raid yanında Rol Patjar
Merah Indonesia (Endonezyalı Kızıl Aşığın Rolü) adında bir roman bulunduğu
için sorgulandı.[13] Sömürgeci güvenlik sistemi ile yaşadığı bu doğrudan
karşılaşma onun sömürgeciliğe duyduğu öfkeyi katlamıştı. Silungkang’a
vardığında annesinin telgrafı gönderme nedeninin sağlık durumu değil de ona
duyduğu özlem ve onu bir an önce evlendirme isteği olduğunu anlamıştı. Eski
arkadaşı Saman’ın kız kardeşi Samsinar’la evlendikten sonra Raid babasına
Jambi, Lubuk Landai’de balık ve sebze ticareti yapmakta yardım etmeye başladı.
Japonlar
Silungkang’a vardıklarında halkın yaşam standartları daha da kötülemiş
hâldeydi. Babasına yardım etmek için Raid Singapur’a ve Surabaya’ya dokuma
ürünleri bulmak üzere seyahat etmek zorundaydı. Ne var ki sermaye yokluğu onu
fiilen işsiz bıraktı. 19 Ağustos 1945’te Endonezya’nın bağımsızlığını kazandığı
haberleri Silungkang’a ulaştı ve şehirde Endonezya Cumhuriyeti Gençliği (Pemuda
Republik Indonesia ya da PRI) örgütü kuruldu; Raid bu örgüte üye oldu.
PRI’nın
yerel örgütünde birçok faaliyete katıldığı hâlde Raid’in eylemci ruhunu bu
örgüt tam anlamıyla tatmin etmiyordu, o daha büyük bir şehirde olmak istiyordu.
Bu nedenle karısını ve yeni doğmuş kızını memlekette bırakarak Cava’ya gitti.
Önce Hizbullah’ın milis güçlerine katıldığı Bandung’da kaldı. Bu milis gücün
Japon askerlerine karşı örgütlediği muhtelif saldırılarda yer aldı ama bilahare
örgütten ayrılmaya karar verdi. Bunun nedeninden söz etmek gerek: o,
Hizbullah’ın saldırılara başlarken “Allah-u Ekber” diye bağırma geleneğini
gerçekçi bulmuyordu ve bunun sadece düşmanın dikkatini çektiğini ve eylemi
tehlikeye attığını düşünüyordu.
Hizbullah’tan
ayrılmasından iki gün sonra Solo’ya vardı. Orada kalıp kayınbiraderi Saman’ın
sahibi olduğu Silungkang Shop’ta çalışmaya başladı. Burada Semarang’a
milislerin gönderildiğine şahit oldu ve komşu şehirdeki arek-arek Suroboyo’nun
(Surabaya halkı) Müttefik Kuvvetlere karşı “merdeka atau mati” (“ya
bağımsızlık ya ölüm”) sloganı ile savaştığını okudu. Kendini sorgulamaya
başladı: “Neden cephede değilsin? Silungkang’dan ayrılmak üzereyken niyetin
bağımsızlık mücadelesinin parçası olmak değil miydi?”[14]
Bu
sırada birçok siyasî parti kurulmuştu, özellikle de Muhammed Hatta’nın 1945
Kasım’ındaki Maklumat’ının (Deklarasyon) ardından. PKI ise bu tarihten
önce aynı yılın 21 Ekim’inde kurulmuştu ve başında Mohd. Yusuf vardı. Raid bunu
Solo’daki Purwosari Caddesi’nde satın aldığı PKI’nın resmî yayın organı Bintang
Merah’ın (Kızıl Yıldız) ilk sayısından öğrenmişti, Raid burada aynı zamanda
PKI’nın “insanın insan tarafından sömürüsünü yok edip adaleti tesis etmeyi
hedefleyen programı”nı da okumuştu. Bu yayını okuyup ardından Surabaya’da
1936–1940 yılları arasında okuduğu diğer materyalleri de derinlemesine
düşündüğünde Raid “1927 yılının ilk aylarında Silungkanglı yaşlı insanların
Hollandalı sömürgecilere karşı ayaklanmadaki kahramanlıklarını”
hatırlayacaktı.[15]
Raid
bu gibi nedenlerle PKI ile ilgilenmeye başladı ve Aralık 1945’te Solo’da resmî
olarak partiye üye oldu. Neden İslamî bir partiyi tercih etmediğine dair
şunları söylüyor:
“Masyumi gibi İslamî
partilere üye olmayı tercih etmedim zira örneğin o parti bir kurum olarak
Japonlar döneminde ortaya çıkmıştı ve Muhammed Hatta’nın deklarasyonundan
sonra, Kasım 1945’te partileşti. [Bu zamanlama] partinin Japonlarla bir
dereceye kadar ilişkili olduğu anlamına geliyordu.”[16]
PKI’ya
üye olduktan sonra Raid, PKI görevlilerin verdiği siyaset ve felsefe üzerine
eğitimlere büyük bir hevesle katılmaya başladı, bu başlıklar arasında
tarihsel/diyalektik materyalizm ve anayasa hukuku da vardı. Onun da değindiği
gibi, o zamanlar Sukarno’nun Nasionalisme, Islamisme, dan Marxisme’sini
(Milliyetçilik, İslamcılık ve Marksizm) ve diğer benzer materyalleri daha iyi
anlayabiliyordu.
Raid,
o günlerde PKI’nın siyasî faaliyetlerinde aktif olarak yer almaya başladı.
Solo’daki şefleri Suprapto ve Moch. Bahry ondan şehirdeki PKI sekreterliğinde
görev almasını talep etmişlerdi. Bu büronun bir temsilcisi olarak Batı Cava,
Cirebon’daki Şubat 1946 tarihli parti konferansına gönderildi, bu konferansta
Kızıl Milisler’in (Lasykar Merah) Cava’daki tüm delegeleri bir araya
gelecekti. Bilahare Solo’ya döndüğünde Cirebon’da Endonezya ordusu ile Kızıl
Milisler arasında bir çatışma yaşandığını öğrendi. Çatışmanın nedeni, Endonezya
ordusunun, milisleri Cirebon’da Japonlardan arta kalmış olan silâhları
aramaktan men etmesiydi. Ordu nihayetinde rakiplerine baskın çıktı ve Kızıl
Milislerin (aynı zamanda PKI’nın) birçok liderini, Başkan Moh. Yusuf ve
yardımcısı Suprapto dâhil, tutukladı.
Çatışmanın
büyük boyutlarda olmasına karşın PKI bir örgüt olarak ayakta kalmayı başardı.
Liderlerin tutuklanması Musso’nun PKI’sını yetkisiz gören PKI içindeki Tan
Malaka yanlısı kanadın PKI Yeniden Örgütlenme Komitesi’ni (Komite Pemberesan
PKI) kurmalarının önünü açtı. Partiye sadakatlerine rağmen Yusuf ve
Suprapto’nun girişimleri Avustralya’da sürgünde olan eski PKI liderlerinin ki
bunlar arasında Sarjono, Winanta, Jaetun, Sulaiman Sm., Ngadiman Hardio
Subroto, Ruskak, ve H. Datuk Batuah gibi isimler vardı, dönmeleri ile sekteye
uğramış oldu. Bu iç mücadele nihayet Nisan 1946’da sona erdi. Solo’daki genel
parti konferansında PKI üyeleri Sarjono’yu başkan, Sulaiman Sm.’yi ve H. Datuk
Batuah’ı sırasıyla sekreter ve Enformasyon Bölümü başkanı seçtiler.
Silungkang’dan
yeni gelmiş olan Raid için bu iç gelişmeler iyi haberdi. Hollandalılar
tarafından Onrust Adası’ndaki sürgününe yakın zamanda son verilmiş olan, o
günlerde önemli bir parti lideri, daha sonra ise partinin başkanı olacak
Aidit’in ziyareti ya da Bintang Merah’ın editörlerinden biri olan Peris
Pardede’nin ziyareti gibi olaylar ona esin kaynağı oluyordu. Dahası Raid ve
Pardede daha sonra yeni PKI liderliğince Aidit’e Bintang Merah’ın
yayınlanmasında yardım etmek üzere görevlendirileceklerdi. Aidit’in yardımı ile
Raid ilk makalesini yazıp Bintang Merah’ta yayınladı.[17]
Raid’in
siyasî kariyeri çok hızlı gelişiyordu. 1947’de Sol kanat sekreterliğinin üyesi
oldu. Bu büro PKI, Sosyalist Parti ve İşçi Partisi’nden oluşuyordu ve merkezi
Yogyakarta’daydı. Kısa zaman içinde ondan Endonezya Merkezî Ulusal Komitesi’ne
(Komite Nasional Indonesia Pusat ya da KNIP) PKI temsilcisi olarak üye
olması ve yakın zamanda ölmüş olan Winata’nın yerini alması istendi. Böylece
PKI’yı temsilen Linggarjati Anlaşması’na destek veren KNIP üyeleri arasında
yerini aldı.
1947
yılının sonlarında Raid, PKI’yı kitlesel anlamda güçlendirmek için Sumatra’ya
gönderildi. Bu yolculuk için ilk kez uçağa bindi: “Bunu mümkün kılan
devrimcilik uğraşımdı” diyor Raid.[18] Artık o önemli bir kadroydu. Uzun bir
aranın ardından ailesi ile de ilk kez bu sırada görüştü.
1948
Ağustos’unda tekrar Solo’ya döndüğünde Raid’den PKI’nın “Endonezya
Cumhuriyeti’nin Yeni Yolu” başlıklı metnini yayması istendi. Genel anlamda
Musso’nun mevcut PKI faaliyetlerine yönelik eleştirilerine dayanan metin,
PKI’ya yönelik olarak siyasî strateji ve kararlarında daha iddialı, sol
partiler içindeki öncü rolünde daha kararlı ve uluslararası sosyalist devrimle
daha bütünleşik olması çağrılarını içeriyordu.
Ne
var ki Raid’in eylemciliği bir PKI üyesinin Solo’da kaçırılması ile sekteye
uğramıştı, bu olayı Panembahan Senopati askerî birliğinden Yarbay Saherman’ın
kaybolması izledi. Bu olayın sonu iyi bilinen Madiun Vakası oldu. Raid’e göre
olay Endonezya ordusunun PKI üzerine şiddetle gidebilmek arzusunu
gerçekleştirebilmek için giriştiği bir provokasyondu. PKI’nın provokasyonu
ciddiye alması Endonezya ordusunun eylemini daha baştan meşrulaştırdı. Sukarno
Endonezyalıları (Endonezya Cumhuriyetini temsil eden) kendisi ve Hatta ile
(Sovyet hükümetini temsil eden) Musso arasında kimin lider olacağı hususunda
bir tercihte bulunmaya çağırdı, onun bu tutumu ise gerilimi daha da artırdı.
Musso’nun tepkisine ilişkin Raid şunları söylüyor:
“Musso’nun cevabı onun
fazla ateşli olduğunu ve cevabının hangi sonuca götüreceğini hesap etmediğini
gösteriyordu. […] Eğer bu cevap konusunda arkadaşları ile istişarede bulunmuş
olsaydı Madiun’da bir darbe olmadığını, bir Sovyet hükümeti kurulmadığını açıklardı.
Madiun’da olanlar sömürgeci ve feodal unsurları ezme girişimiydi. İnsanları
Sukarno-Hatta ikilisi ile Musso arasında bir tercih yapmaya zorlamak
hakkaniyetli bir tutum değildi, zira bu, ulusun bölünmesi anlamına
geliyordu.”[19]
Madiun
Vakası’nın sonrasında Raid bir yıl boyunca kaçak olarak yaşadı. 1949 yılının
Aralık ayında Aidit ondan Sumatra’daki tabanı güçlendirme işine devam etmesini
istedi. Böylece 1950 Mart’ından 1951 Temmuz’una kadar Kuzey Sumatra’da Sarbupri
(Endonezya Tarım İşçileri Birliği ya da Serikat Buruh Perkebunan RI)
Yüksek Komiseri olarak görev yaptı. Ağustos 1952’de Cakarta’da Warta
Sarbupri’yi (Sarbupri Haberleri) çıkarmaya başladı, 1954’te ise Sumatra
Şehirleri Temsilciler Konseyi’ne üye oldu. 1957’de 1955 genel seçimlerinin
neticesi olarak Raid, Cakarta Raya Bölgesel Temsilciler Konseyi’nin üyesi oldu.
Aynı zamanda 1958’den itibaren PKI’nın Cakarta Raya’daki resmî yayın organı
olan Suara Ibukota’yı (Başkentin Sesi) yayınlamaya başladı.
1962
yılında Raid, yedi aylığına öğrenimine devam etmek üzere Moskova’ya, Moskova
Toplumsal Çalışmalar Enstitüsüne yollandı. Döndüğünde Ali Arcam Toplumsal
Bilimler Akademisi’nde (AISA) özellikle “Endonezya Devriminin Temel Meseleleri”
başlığı altında eğitmenlik kariyerine başladı. Raid, aynı zamanda Buchtarudin
Siyaset Akademisi’nde, Halkın Üniversitesi’nde (Unra) ve Cumhuriyet
Üniversitesi’nde de dersler veriyordu. Eğitimle pratik siyasetten daha çok
ilgilendiğinden, Raid, Cakarta Raya DPRD-GR üyeliğinden 1964 yılı Ocak ayında
istifa etti.
1965
Mart’ında Raid köylü hareketi hakkında çalışmak üzere Çin Halk Cumhuriyeti’ne
gitmesi için görevlendirildi. Birçok kişi gibi o da Endonezya’da şahit olduğu
reformun aksine Çin’deki toprak reformunun başarı hikâyesinden çok
etkilenmişti. Dönüşünde AISA’da çalışmaya devam etti. 29 Eylül 1965’te AISA
tarafından Kontrar’ın Siyasî Eğitiminin Değerlendirilmesi Ekibi’nde
görevlendirildi.[20]
AISA’daki
yoğun günleri sürerken G30S olayı patlak verdi. Sözde ‘komünist darbe’
sonrasında ordu tarafından defalarca sorgulandı; o bu konuda hiçbir şey
bilmediğini söyledi. Sonunda, 9 Ekim 1965’te Salemba’daki Özel Tutukevine
kondu. Herhangi bir hukuksal süreç yaşanmadan Nusakambangan’a sürgün edildi.
Karısı ve kızı da PKI’nın faaliyetlerinde yer almadıkları hâlde sorgulanıp
hapsedildi.
Bugünden
geriye doğru baktığında Raid o gün yaşananların PKI değil, Suharto darbesi
olduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu inancını Suharto’nun öldürülecek generaller
listesinde yer almamasına ve Untung’un planını öğrendiği hâlde bunu önlemek
için bir şey yapmamış olmasına bağlıyor. Raid, aynı zamanda 11 Mart Emrinin
Suharto tarafından PKI’nın yasaklanmasını meşrulaştırmak için hazırlandığını
düşünüyor.
Raid,
27 Temmuz 1978’de özgürlüğüne kavuştu. Ancak diğer PKI bağlantılı siyasî
mahkûmlar gibi vatandaşlık haklarından tam olarak yararlanamıyordu. Örneğin
akrabalarının Padang’daki bir düğününe katılmak için Bölge Komutanlığı’ndan
özel izin alması gerekmişti. Eski bir siyasî mahkûm olarak statüsü onu diğer
parlamenterlerin aldığı emekli aylığını almaktan alıkoyuyordu. Ailesine tekrar
kavuştuğunda 55 yaşına varmıştı, artık para kazanmak için karısı ile yemek
pişiriyorlardı. Ayrıca müstear isimle makaleler yazıyor ve bazen kitap yazması
yönünde talepler alıyordu.
Son
üç yıldır Raid, 1965/1966 Katliamının Araştırılması Vakfı’nın (YPKP) aktif bir
üyesi. Bu vakıf 7 Nisan 1999’da PKI üyelerinin 1965–1966 tarihlerinde kitlesel
olarak katledilmesine dair bilgi toplamak amacıyla kuruldu. Ny. Sulami,
Endonezya Kadın Hareketi’nin eski ikinci sekreteri, bu vakfa başkanlık ediyor.
Raid’in yanısıra Pramoedya Ananta Toer, Sumini Martono ve Suharno gibi önemli
eski tüfekler de vakfın kurucuları arasında yer alıyor.[21]
Sınıfsız
Toplum olarak Tevhidî Toplum: Raid’in İslamî Gerekçeleri
1946
yılında Hasan Raid H. Datuk Batuah tarafından ofisine davet edilmişti. Batuah,
PKI ve İslam arasındaki ilişki konusunda onun düşüncelerini sordu. Raid,
Müslümanların dünyanın her yerinde 14 yüzyıldır baskı altında olduğunu
söyleyerek girdi söze. Ayrıca Müslümanların hâlâ kendilerini idare edebilir
durumda olmadıklarını (Kur’an’da bu noktada onlara verilmiş vaatler vardı:
Kasas Suresi 5–6),22 zira yüce Allah’ın emirlerinden yüz çevirdiklerini ekledi.
Raid bu konuda geleneksel Müslüman önderleri suçluyordu:
“Ne ulemanın ne de
kendilerini Müslüman aydın sayanların mustazaflara kendilerini -üzerlerine
müstekbirlerce yüklenmiş baskı ve sömürü zincirlerinden kurtulmak üzere- nasıl
örgütleyeceklerini öğretmek için eyleme geçtiklerine şahit olduğumu
söyleyebilirim.”
Bu
söz üzerine H. Datuk Batuah şu tespiti yaptı:
“Öyle, ama artık biz
varız. PKI’ya mensup Müslümanlar olarak ulema ve Müslüman aydınlarca terk
edilmiş mazlumları özgürleştirmek üzere ciddi adımlar atıyoruz. PKI eliyle
ümmetin kurtuluşu hakkındaki İslamî öğretiyi tatbik ediyoruz.”[23]
Batuah,
uygun kişinin Raid olduğuna ikna olunca, ondan konu üzerine Surakarta’daki
Endonezya Cumhuriyeti Radyosu’nda konuşmasını istedi. Raid bu işin altından
hakkıyla kalktı.
Neredeyse
on yıl sonra, 1955’te, Raid “PKI’yı savunma” görevi ile yoğun olarak meşgul
olmaya devam ediyordu. Onun bu yöndeki çabaları özellikle birçok Müslüman
grubun PKI’yı din karşıtı ve ateist yönelimli olmakla, üyelerini ise kâfir
olmakla itham ettiği Genel Seçim sürecinde yoğunluk kazanmıştı. Karl Marks’ın
“din halkların afyonudur” sözüne dayandığını düşündüğü bu itham üzerine Raid bu
önermenin gerçek bağlamına yerleştirilmesini gerektiğini belirtmişti. Karl
Marks’ın eleştirdiği başlı başına din değil, onun Avrupa’daki yoz din
kurumlarınca istismar edilmesiydi. Raid tekrar tekrar “PKI’nın dinle bir derdi
olmadığını” vurguluyordu.[24]
PKI’yı
savunma rolü onu özellikle de Masyumi siyasetçileriyle bir ayetler savaşına
girmeye zorlamıştı. Masyumi liderleri o zaman iktidardaydı ve Cakarta’daki bazı
meskenlerin yıkılması gibi politikaların sorumlusu idiler; bu nedenle Raid
seçim kampanyasında Masyumi’ye ilişkin şu ayetlere vurgu yapıyordu: “Dini
yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi
özendirmeyen kimsedir.” (Maun Suresi, 1–3)
Bir
Müslüman olarak Raid, siyasetin dünya işleri ile ilgili olduğunu ve İslam’ın bu
meselelerle nasıl ilgilenilmesi gerektiğine dair ayrıntılı yönergeler
vermediğini düşünüyordu. Öğretileri ebedî olması gereken evrensel bir din
olarak İslam’ın Müslümanlara sunduğu toplumsal adalet ve insanlararası eşitlik
için genel ilkelerdi. Raid bu görüşün Peygamber’in şu sözlerinin de özünü
teşkil ettiğine inanıyordu: “Eğer ben size dine dair bir emir verirsem uyun,
ancak eğer benim emrim nefsimden geliyorsa unutmayın ki ben de sizler gibi bir
insanım.” Raid’in PKI’nın yolundaki yolculuğu başka şeylerin yanında
Müslümanları dünya meseleleri üzerine bağımsız akıl yürütmeleri için teşvik
ettiğini düşündüğü bu hadise de dayanıyordu:
“Ben PKI’nın yolundan
gittim, zira PKI açıkça sorguladıkları şeyin insanlararası ilişki olduğunu
beyan etmişti. […] PKI’ya göre, insanoğlu sınıflara, gruplara bölündükten sonra
aralarında normal olmayan ilişkiler gelişti. Bir grup diğerini sömürüp onun kanını
içmeye başladı. Bu gayri tabii ilişkiydi PKI’nın ortadan kaldırmak istediği.
Başka bir deyişle PKI dünyevî sorunları gündemleştiriyordu sadece.”[25]
Bununla
beraber Raid, İslam’ın öğretileri ve PKI’nın program ve hedefleri arasında
benzerlikler olduğu kanısındaydı. İslam’ın servet yığanı ve yoksula kucak
açmayanı lanetlemesi PKI’nın kapitalistleri ortadan kaldırma çizgisi ile
uyumluydu. İslam’ın Müslüman’a dökülen kanı haram kılmış oluşu, Raid’e göre,
PKI’nın kapitalistlerin emeği sömürmelerini lanetlemesini destekler
mahiyetteydi. Ve son olarak İslam’ın mustazafların dünyaya önder kılınacakları
yolundaki vaadi de PKI’nın kapitalizmin lağvı ve onun sosyalizmle ikamesi
politikası ile aynı yerde duruyordu. Dolayısıyla Raid PKI için yürüttüğü
kampanyada şu sözleri üzerine basarak söyleyebiliyordu: “PKI’yı din karşıtı
yapan onun ümmeti sefaletten kurtarma isteği mi? Onu din karşıtı yapan kula
kulluğu bitirmek istemesi mi? Başkalarından dökülen kanın tüketim nesnesi
hâline gelmesine itiraz etmesi mi? Toplumsal adalet talebi mi onu din karşıtı
kılan?” Burada Kur’an’ın bir ayetini anar Raid: “Ey iman edenler, sözde ve işte
Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin.” (Hucurât Suresi, 1)[26]
Raid
ayrıca PKI’nın sınıf mücadelesi ilkesinin de İslamî öğretiyle çelişmediği
iddiasındaydı. Öncelikle PKI’nın gösteri, grev, hatta toplumsal değişiklikler
meydana getirmek üzere devrim için eyleme geçme yönündeki çağrılarına kıyasla
İslamî cihad doktrininin daha da güçlü bir eylem çağrısı olduğunu göstermek
üzere Kur’an’dan Nisâ suresinin 75. ayetini alıntılıyordu.[27] Ancak sınıf
mücadelesinin meşruiyetini göstermek üzere en çok başvurduğu ayet Ra’d
suresinin 11. ayetinin şu bölümüydü: “Muhakkak ki Allah, bir toplumun yaşam
biçimini, onlar kendi nefislerini değiştirmedikçe, değiştirmez.” Raid için bu
ayet PKI’nın temel ilkelerinden birinin özüne işaret ediyordu; zalimler kendi
rızalarıyla zulümden dönmeyeceklerinden, mazlumlar onların iktidarına son vermeliydi.
Burada Kur’anî bir tabir olan “kavm” (kavim) sınıf olarak tevil ediliyor ve
buna göre İslam sınıf mücadelesini meşru görüyordu. Raid’in PKI’nın sınıfsız
toplum çağrısıyla İslam’ın Müslümanları tevhidî (birlenmiş) bir toplum kurmaya
sevk etmesi arasındaki benzerliği vurgulamasının bağlamı işte buydu.
Hapishaneden
çıktıktan sonra Raid yukarıda sıralananlar türünden eski fikirlerine
bağlılığını sürdürdü. Hatta Masdar F. Mesudi gibi genç Endonezyalı Müslüman
aydınların yazılarında bu eski fikirler için yeni temeller buldu. Geleneksel
medrese eğitiminden geçmiş biri ve bir sivil toplum örgütü eylemcisi olan
Mesudi Kur’an tefsirlerinin her zaman için onu tefsir edenin üzerinde durduğu
toplumsal zemin ile bağlı olduğu düşüncesindeydi. Raid bu argümanı daha ileri
götürerek Kur’an’ın zalimlere karşı mazlumların safını tutacak biçimde tefsir
edilmesine acilen ihtiyaç duyulduğunu söyleyecekti.
Yara
İzi: Müslümanların Tepkileri
Endonezya’da
Müslüman topluluklar ve PKI arasındaki ilişkinin zorlu niteliği göz önüne
alındığında, Raid’in kitabının yayınlanmasının güçlü tepkileri kışkırtmasını
beklemek olağan. Ancak şaşırtıcı biçimde Endonezya medyasında kitabın
yayınlandığı 2001 Şubat ayından bu yana hakkında sadece birkaç değerlendirme
yapıldı, bunlar da genellikle kitabı sahiplenen türdendi. Bilebildiğim
kadarıyla Endonezyalı Müslümanların çıkarlarına ve bekasına karşı tehdit olarak
algıladıkları, özellikle de sol eğilimli eylem ve fikirlere karşı sert
tutumlarıyla bilinen Sabili (Benim Yolum) ve Suara Hidayatullah (Hidayetullahın
Sesi) gibi ‘muhafazakâr’ İslamî yayınlarda bu kitaba dair bir değerlendirme yer
almadı.
Bu
durumun iki olası açıklaması var. Birincisi, bu konunun artık Endonezyalı
Müslümanlar arasında tartışmalı ve hassas bir konu olmaktan çıktığı ve ulusal
bir uzlaşı için çağrının zamanının geldiği. Aşağıda tanımlayıp tartışacağım
olgulara bakılırsa bu olasılık oldukça zayıf: Endonezyalı Müslümanların
çoğunluğu PKI’yı tehlikeli bir düşman olarak görüyor ve eski PKI üyeleri ya da
onlarla bağlantılı kişilerin eylem ve düşüncelerine karşı hâlâ fazlasıyla
temkinliler. Bu durumda ikinci açıklama çok daha gerçekçi görünüyor: mesele,
kitabın yayınlanma zamanında düğümleniyor; kitap, Endonezya’daki militan
Müslüman gruplar ve onların eski solcu rakipleri arasındaki gerilimin
yükseldiği günlerde yayınlandı. Bu gerilim kendisini bazen birçok militan
grubun sol kitapları yakması biçiminde ortaya koyuyor ve Raid’in kitabı
bunlardan sadece biri.
Önce
birinci nedeni elememe izin verin. Şunu göz önünde bulundurmakta fayda var:
Raid’in kitabını Yogyakarta merkezli Nahdlatul Ulema (NU) örgütü içinde
özerk bir birim olan İnsan Kaynakları için Ar-Ge Enstitüsü (LKPSM) ve Halkın
Savunulması için Santri Çevresi (Syarikat) müştereken bastı.[28]
Yayınevi çalışanı Lip Dzulkifli Yahay’nın söylediğine göre, kitap “Endonezya’da
demokrasi ve barışın medenî ve siyasî hakların rehabilitasyonu ve uzlaşı
yoluyla güçlendirilmesi”ni hedefleyen bir program çerçevesinde basılmış.[29]
Yayıncıya
göre, Raid’in otobiyografisi en az iki nedenden ötürü basılmayı hak ediyordu:
(1) Endonezya’da din ve siyasetin seyrinin eşsiz devrimci ruhuna dair bir
tasvir oluşu nedeniyle; ve (2) siyasî mücadelenin iniş-çıkışlarını yansıtması
nedeniyle. “1965–1966 yıllarında yaşanan insanî trajedinin Endonezya’nın
geçmişinin karanlık yüzü olduğu” belirlemesinden hareketle yayıncı şu notu
düşüyor:
“Bu kitap sadece Raid’i
savunma niyetiyle yayınlanmadı. Daha ziyade ve daha önemlisi, Raid’in ve
yoldaşlarının (diğer Endonezyalılar gibi) düşünce ve duygularını özgürce ifade
etmeye hakları olduğu düşünülerek yayınlandı. Eğer bu kitap, bir uzlaşma süreci
için zemin teşkil ederse, niyetimiz gerçekleşmiş olur.”[30]
Bu
gerçeğin ışığında şu sonuca rahatlıkla varabiliriz: bu kitabın yayınlanması PKI
ile uzlaşılmasından yana olan genç NU’cuların bir girişimidir. Bu olguya
Amerikalı antropolog Robert W. Hefner bir kitabında değinmişti.[31] Hefner’in
de sözünü ettiği bu uzlaşma tartışmalarına ek olarak “1965–1966 yıllarındaki
Kitlesel Komünist Kıyımında Müslümanların Rolü” gibi tartışma yaratacak türden
başlıklar altında, örneğin Tüm Yararlı Saflar (Barisan Serba Guna ya da
Banser)[32] gibi örgütleri 1965-1966 yıllarında öldürülmüş olan PKI üyelerinin
toplu mezarlarının açılması işine katmayı da gözeten daha büyük ölçekli
girişimler mevcut. Ulil Abshar Abdalla gibi genç NU’cular böyle bir işte yer
almayı ulusal uzlaşı için iyi bir başlangıç olarak görüyorlar.[33] Bu noktada
söz konusu faaliyetin Raid’in de kurucularından olduğu açıkça solcu bir örgüt
olan YPKP ile işbirliği hâlinde yürütüldüğünü belirtmekte yarar var.[34]
Kompas’ta Raid’in kitabına dair yaptığı değerlendirmede Cakarta’daki Endonezya
Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim gören Miftahuddin’in öne çıkardığı da tam
olarak bu uzlaşı mesajı. Miftahuddin değerlendirmesine şu güçlü belirlemeyle
başlıyor:
“G30S olayının üzerinden
35 yıldan fazla zaman geçti. Yayınlanmış birçok tanıklık var. Bu tanıklardan
bazıları PKI üyelerinin ‘temizlenmesi” suretiyle Pancasila’nın
(Endonezya’nın ulusal ideolojisi -ç.n.) yeniden güçlendirilmesi için
girişilmiş kahramanca eyleme katıldıklarını gururla aktarıyorlar. Ne kadar PKI
üyesi öldürmüşlerse, kendilerini o kadar kahraman sayıyorlar.”
Artık
toplumda PKI’lıların kötü, barbar ve soğukkanlı katiller oldukları yönünde
katılaşmış bir algı mevcut. Buna göre, kısaca ifade etmek gerekirse, PKI’lılar
“Endonezya’da yaşama hakkı olmayan” kimseler.
Yukarıdaki
algıyla zıtlaşan ya da onun meşruluğunu tartışamaya açan her fikrin
‘ateistler’i savunmak olduğuna hükmediliyor ya da ‘komünist ajanı’ oldukları
düşünülenlerin safına yerleştiriliyorsunuz.
Daha
açık, daha olgunlukla ve sorumluca düşünmenin vakti geldi. Artık geçmişin bu
karanlık yanı ile ilgili birçok şeyi sorgulamanın zamanı: PKI’nın tüm
üyelerinin ateist olduğu ve kötü insanlar oldukları doğru mu? G30S olayında her
PKI’lının yer aldığı ve sorumlu olduğu doğru mu?[35]
Miftahuddin,
daha sonra Raid’in otobiyografisinin bu soruların cevaplarının müspet
olmadığını kanıtlayan, PKI üye ve liderlerine dair başka tablolar çizen bir
tarihsel kayıt olması bakımından önemli olduğunu ekliyor.[36]
Ancak
bu uzlaşma çağırısına meydan okuyan çağrılar da var, bunlar Endonezyalı
Müslümanların PKI’nın siyasî alana dönme ihtimaline karşı tetikte olmasını
talep ediyorlar. Müslüman Gençlik Hareketi’nin (GPI) eski başkanı ve Komunisme:
Musub Islam Sepanjang Sejarab (Komünizm: İslam’ın Ebedî Düşmanı) kitabının
yazarı Abdülkadir Djaelani şunları söylüyor örneğin:
“Tarihimizde, kendilerine
Marksist, Leninist ya da komünist diyenler iki kez ayaklandılar ve Endonezyalı
Müslümanların mahvına sebep oldular. O hâlde Müslümanların bu gruba şiddetle
mukabele etmesi tabiidir. Eğer bu muamele insan haklarına aykırı olarak algılanıyorsa,
Endonezyalı Müslümanların da kendi onurlarını savunup hayatta kalmak için
direnme hakları olduğu söylenebilir.”[37]
Militan
Müslüman grupların solcu olduğuna inanılan kitapların yakılması doğrultusundaki
tehditlerini takip eden Cakarta’da ve Endonezya’nın diğer şehirlerindeki
gerilimle ilgili olarak Djaelani ile yapılmış bir röportaj da mevcut.[38]
Anti-Komünist İttifak (AAK) tarafından örgütlenen bu tehdit eylemleri,
kitapçıları Pramoedya Ananta Toer ve Franz Magnis-Suseno gibi yazarların
kitaplarını raflarından indirmek zorunda bırakmıştı. Yaklaşık olarak aynı
sıralarda diğer anti-komünist eylemler de görülmeye başlandı. Ulusal Anıt
civarındaki alanın merkez olarak kullanıldığı ve üzerinde, örneğin, “Topyekûn
Cihat: Müslümanların Ebedî Düşmanlarına Karşı Kavga” yazan büyük pankartların
taşındığı bu eylemler Ulusal Anti-Komünist Komite (KNAK) tarafından
örgütleniyordu.[39]
Bütün
bu eylemler Endonezyalı Müslümanların komünistlerle ya da solcularla
aralarındaki ilişkilerin sorunlu tarihinin izlerini hâlâ taşıdığını gösteriyor.
Bu izler en iyi örneğini Suara Hidayatullah’ın komünizmi ve onun Endonezya
siyasetine muhtemel dönüşünü konu eden özel sayısında buluyor. Başyazıda şu
ifadeler yer alıyor:
“Komünizm ya da PKI’nın
demokrasi çağında artık eskiyen meseleler olduğu söylenebilir. Ancak diğer
yandan eğer eski PKI üyelerinin yakın zamanlardaki faaliyetlerinden endişelenen
insanlar varsa bunu da anlayışla karşılamak gerekir. Gerçek şu ki, Reformasyon
dönemi herhangi bir grup ya da bireye düşüncesini açıkça ifade edip insanî
haklarını savunma özgürlüğünü sağladı, buna PKI üyeleri de dâhildir.”
Artık
bu yasaklı eski partinin daha çok üyesi tarihi kendi bakış açılarından
düzeltmekten söz eder oldu. Bu üyeler basın toplantıları düzenliyorlar, siyasî
partilere katılıyorlar, G30S/PKI Vakası’nın kurbanlarının araştırılması için
vakıflar kuruyorlar ve kitaplar basıyorlar. Onlarca kitap yayınlandı: bazıları
komünist hareket ve onun öğretisi üzerine, bazıları ise PKI liderlerinin yaşam
öyküleri. PKI’ya bağlı bir kuruluş olan Lekra’nın (Lembaga Kebudayaan Rakyat
ya da Halk Kültürü Enstitüsü) bastığı belgesel kitaplar ortalığı kaplamış
durumda ve alıcısı da var.[40]
Suara
Hidayatullah’ın sözünü ettiği basın toplantılarından biri 17
Nisan 1999’da Endonezya Hukukî Yardım Vakfı’nın bürosunda gerçekleşmişti
(YKPK’nın kuruluşu bu büroda ve “Yaşasın PKI” bağrışmaları arasında ilan
edilmişti. Bu vakfın icraatları arasında YKPK başkanı Sulami tarafından
yazılmış olan Perempuan-Kebenaran dan Penjara [Kadınlar-Gerçek ve
Hapishane] adlı kitabın basılması da vardı; bu kitapta Suara
Hidayatullah’tan şöyle söz ediliyordu alayla: “Ne adam gibi bir
metodolojisi vardır, ne herhangi bir kaynağa atfı, ayrıca son derece
özneldir.”).
Makalenin
son kısmı eski PKI üyelerini “kanlı, kirli ellerini temizlemek” için ‘gerilla’
stratejisi kullanmakla suçluyor. Bundan maksatlarının Endonezya halkının
gözünde temiz bir nama ve imaja kavuşmak olduğu ekleniyor. “Ne yazık ki” diye
yazıyor Suara Hidayatullah, “bu gerilla eylemini ciddiye alan pek az
insan var. Daha ziyade, insanlar bunun demokratikleşme ve insan hakları
söyleminin parçası olduğunu düşünüyorlar. Daha kötüsü, PKI’nın geri dönme
ihtimaline karşı uyarıda bulunan insanlar, hemen Reform (hükümeti) tarzında
düşünmekle itham ediliyorlar.”
Kısacası,
şu kesin olarak söylenebilir ki Müslüman-komünist gerilim ve aradaki
güvensizlik bugünün Endonezya’sı için hâlâ geçerli ve bir uzlaşma ihtimali uzak
görünüyor. Komünizm ve PKI hakkındaki militan Müslüman yayınları (Suara
Hidayatullah’ta çıkan yazı gibi) okuduğumda, bazı Müslüman grupların
Endonezya tarihinin yeni döneminin herkese kendi fikirlerini ifade etmesi için
siyaseten tanıdığı imkândan ürktükleri izlenimine kapılıyorum. Son dört yılda
solcu yayınlarda yaşanan patlama, Raid’in kitabı bunlardan yalnızca biri,
onlarda eski ve ebedî düşmanları tarafından kuşatıldıkları hissi yaratıyor.
İhsan Ali Fevzi
Dipnotlar:
[1] Clive Christie, Ideology and Revolution in Southeast Asia 1900–1980:
Political Ideas of the Anti-Colonial Era (Londra: Curzon Press, 2001), s.
8.
[2]
1912’de Müslüman tüccarların çıkarlarını Çinli rakiplerine karşı korumak amacı
ile kurulan SI önceleri ağırlıkla İslamî çağrılarda bulunuyordu ve kısa zamanda
Cava’da kitleselleşti. Ne var ki taraftar kazandıkça ideolojik ihtilaflar bu
hareketi zayıflattı: ‘beyaz’ SI geleneksel İslamî siyasete bağlı üyelerden
oluşuyordu ve liderleri H.O.S. Tjokroaminoto ve H. Agus Salim’di; diğer yandan
‘kızıl’ SI ise Marksizme ve sekülerizme eğilimli üyelere sahipti ve Hacı Misbah
ve Semaun’un liderliği altındaydı. 1921 yılında iki taraf arasındaki çekişme
solcu liderlerin örgütten tasfiye edilmesiyle doruk noktasına ulaştı. Bkz.:
Deliar Noer, The Modernist Muslim Movement in Indonesia, 1900–1942 (Singapore
ve Kuala Lumpur: Oxford University Press, 1973), s. 112–129; ve
George Mc. T. Kahin, Nationalism and Revolution in Indonesia (Ithaca:
Cornell University Press, 1952), s. 65–77. Doğu Cava, Solo’daki bu
ideolojik çatışmanın analizi için bkz.: Takashi Shiraishi, An Age in Motion:
Popular Radicalism in Java, 1912–1926 (Ithaca: Cornell University Press,
1990).
[3]
‘Madiun Vakası’ PKI’nın 1948’de cumhuriyetçi liderliğe karşı, onu
Hollandalılarla işbirliği içinde olmakla suçlayarak, ayaklanmasına verilen
addır. Madiun, Doğu Cava’da bir şehirdir, Musso ve PKI liderliği bu şehirdeki
bir radyo yayınında Sukarno’nun ve Muhammed Hatta’nın başı oldukları
cumhuriyetçi hükümetin bir ulusal devrim neticesinde devrilip yerini yeni bir
hükümete bıraktığını ilan etmiştir. Bu ayaklanma hakkında bkz.: M. C. Ricklefs,
A Modern History of Modern Indonesia since c. 1300, 2. baskı. (Stanford:
Stanford University Press, 1993), s. 227–230.
[4]
Bu, Endonezya tarihindeki en tartışmalı konulardan biridir ve akademisyenlerin
bu konudaki düşünceleri taban tabana zıt olabilmektedir. Endonezya ordusundaki
bazı subayların Sukarno’yu zor kullanarak devirecekleri iddiasında bulunan Dewan
Jenderal’ın (Generaller Konseyi) ön ayak olmasıyla Cakrabirawalı Albay
Untung PKI’ya bağlı bir grup insanın yedi generali kaçırıp öldürmelerine
liderlik etti; ölenlerin içinde Genelkurmay Başkanı Ahmed Yani de vardı. Bu
olay 30 Eylül 1965’in erken saatlerinde vuku bulmuştu. Untung bu eylemin
cumhuriyetin ve cumhurbaşkanının kötü niyetli generallerden kurtarılması
amacını taşıdığını söylemişti ve bu beyanat PKI tarafından sahiplenilmişti. O
zaman orduda Yani’den sonraki ikinci adam olan Suharto bazı akademisyenlere şaşırtıcı
gelen bir biçimde öldürülecek generaller listesinde yer almıyordu. Olaydan bir
gün sonra Suharto o zamandan itibaren ‘G30S, PKI’nın darbe girişimi’ olarak
isimlendirdiği olaya yönelik sert önlemler almaya girişti. Ordunun kontrolünü
ele geçirmeyi başardı ve halkı kendi tarafına çekebildi. Bunun ardından PKI üye
ve sempatizanları ülkenin birçok yerinde katledildiler. Bu kanlı olayın görece
tarafsız bir sunumu için bkz.: Harold Crouch, The Army and Politics in
Indonesia (Ithaca ve Londra: Cornell University Press, 1978), özellikle 4.
bölüm, s. 9l–134.
[5]
Hasan Raid, Pergulatan Muslim Komunis: Otobiografi Hasan Raid (Yogyakarta:
LKPSM-Syarikat, 2001). Hasan Raid’in hayatı ve onun İslam üzerine düşüncüleri
hakkındaki detaylı anlatımlarımın kaynağı bu kitap. Sadece başka kaynaklara
atıfta bulunduğumda ya da Raid’in kitabından belli yerleri özel olarak
alıntıladığımda kaynak belirteceğim.
[6]
Raid, Silungkanglı insanların ürettiği dokumaların en azından 1918’den beri
ülke gazetelerinde reklâmlarının yapıldığını söylüyor. Datuk Sati & Co.,
Mochtar & Co. ve Sulaiman Labai & Co. bu reklâmları veren şirketlerden
bazıları. Ayrıca 1910’da Silungkang’daki Kampung Melayu’dan Ande Basenah’ın
Belçika, Brüksel’de uluslararası bir organizasyona katıldığı biliniyor.
[7]
Tarihsel bağlam ve SI’nın diğer şehirlerde ne zaman kurulduğu göz önüne
alındığında Raid’in kitabında 1945 olarak verilen tarihin değil 1915 yılının
uygun olduğu görülecektir. Bkz.: Pergulatan Muslim Komunis, s. 18.
[8]
Raid şunları söylüyor: “Silungkang’da zengin insan sayısı ya bir ya ikiydi.”
Bkz.: Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 17.
[9]
Yetişkinliğe eriştikten sonra Raid ikinci dersi kapitalizmi İslamî bakımdan
reddedişi ile ilişkilendirdi; bu sistem insanın insan tarafından sömürülmesini
içeriyordu (Raid kapitalizmin bu özelliğini kan içmeye benzetiyor ve dökülmüş
kanı haram kılan Enam suresinin 145. ayetinden hareketle kapitalizmi telin
ediyor. Haram kılınmış şeylerle ilgili ikinci dersin kapitalizmle bağlantısını
biraz dolaylı olsa da bu ayet üzerinden kuruyor. -ç.n.). Bu konuya
Raid’in Marksist oluşunu nasıl gerekçelendirdiğini tartışırken döneceğim.
[10]
Bu geleneğe göre, insanlar memleketlerinden ayrılıp diğer şehir ya da adalarda
kendi ayakları üzerinde durup ekmeklerini kazanmaya çalışırlar.
[11]
Bu insanlar Raid’in annesinin akrabalarıydılar. Merantau geleneğinde yolculuğa
çıkan kişi akraba evlerinde bir süre yaşardı.
[12]
“Bung Hatta’nın bu argümanı beni çok etkilemişti, özellikle şiddet kullanımının
bağımsızlığı kazanmak için gerekli olduğu önermesi. Zira tarih, bir sömürgeci
gücün iktidarı sömürdüğü halka isteyerek bıraktığını kaydetmemişti. Sömürge
halkı bağımsızlığı şiddet kullanarak, zorla almalıdır.” Raid, Pergulatan
Muslim Komunis, s. 41.
[13]
Roman İbrahim Morka, Alminsky ve Musotte’nin Filistinlilere bağımsızlık
savaşlarında nasıl yardımcı olduklarını anlatıyordu. Kitaptaki bu isimler ve
kitabın başlığı Endonezyalı okurlara PKI liderlerinin (İbrahim Tan Malaka,
Alimin ve Musso) kastedildiğini düşündürüyordu. Raid, Pergulatan Muslim
Komunis, s. 43.
[14]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 65.
[15]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 65. Bu noktaya Raid’in toplumsal
geçmişini PKI ile ilgilenmesinden sorumlu bir etken olarak tartışırken tekrar
döneceğim.
[16]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 66.
[17]
Bu makalede isim olarak soyadı olan Raid’i kullanmıştı. Daha sonra, 1943’te,
müstear isim olarak Sutan Maharaja’yı alacaktı ancak bu ismi sadece törenlerde
kullanacaktı. Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 71–72.
[18]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 88.
[19]
Bkz.: Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 98. Raid, Sukarno’nun
konuşmasının şu şekilde devam ettiğini yazıyor: “Dün gece Musso ve PKI bir
darbe girişiminde bulundu. Musso’nun önderliğinde Madiun’da bir Sovyet hükümeti
tesis edildi. Sukarno halktan sadakatlerinin tahakkümden azade, özgür bir
Endonezya’ya önderlik eden Sukarno-Hatta’ya mı, bağımsızlık ideallerini tarumar
edecek olan Musso’ya mı olduğu noktasında karar vermelerini talep ediyor.”
Musso’nun cevabı ise Raid’e göre şöyleydi: “Halk üç yıldır Sukarno-Hatta’dan
ikrah getirmiş hâlde, bu ikisi Hollandalılara ve İngilizlere kapitülasyonlar
temin ettiler. Şimdi de Endonezya halkını Amerika’ya peşkeş çekmeye
çalışıyorlar. Musso Endonezya halkının ‘hain’lerin değil kendisinin yanında yer
alacağına inanıyor.”
[20]
Kontrar Komando Tertinggi Retooling Aparatur Revolusinin (Devrim
Aparatının Yeniden Düzenlenmesi Yüksek Komutanlığı) kısaltmasıdır.
[21]
Bu vakfa dair duygudaş bir anlatım için bkz.: Stanley, “Opening that Dark
Page,” Inside Indonesia, Sayı. 63, Temmuz-Eylül, 2000, s. 23–31. Bu
konuya Müslümanların Raid’in otobiyografisine yönelik tepkilerini tartışırken
döneceğim.
[22]
Kasas suresinin sözü geçen ayetleri şöyle: “Biz de diledik ki, o bölgedeki aciz
bırakılıp aşağılananlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve
kendilerini vârisler kılalım. Onları o bölgede güvenli kılalım; Firavun’u,
Haman’ı (başrahibi) ve o ikisinin ordularını korktuklarına uğratalım!”
[23]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 78–79.
[24]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 538.
[25]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 538.
[26]
Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 133.
[27]
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu
memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’
diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda
savaşa çıkmıyorsunuz?”
[28]
‘Santri’ mütedeyyin bir Müslüman’ı tanımlamak için kullanılan bir terimdir, bir
‘kafa kâğıdı Müslümanı’na (abangan) karşıt olarak.
[29]
Lip Dzulkifli Yahya’yla görüşme, 28 Şubat 2001. Lip’e göre LKPSM-Syarikat’ın
ana odağı 1965–1966 yıllarındaki İslam-PKI geriliminin temel unsurlarından
olmuş NU’cuların da içinde bulunduğu halk zemininde bir uzlaşıydı. Aynı gaye
uğruna LKPSM-Syarikat Buletin Ruas’ı (Boğumarası Bülteni) bastı ve Pergumulan
Santri Marxis: Otobiografi Ahmadi Mustahal’ı (Marksist bir Dindarın
Mücadelesi: Ahmedi Mustahal’ın Otobiyografisi) yayına hazırlıyor. Mustahal
merkez Cava’nın Pati şehrinden bir mütedeyyin ve Buru Adası’ndan eski bir
siyasî mahkûm. Bu arada genç bir NU’cu ve Cakarta’daki Asya Vakfı’nın (TAF) üyesi
olan Ahmad Suaedy’den öğrendiğim kadarıyla LKPSM-Syarikat Benedict Anderson ve
Ruth McVey’in tartışmalara yol açan (Cornell Raporu namıyla maruf) çalışmaları
1 Ekim 1965 Endonezya Darbesinin Ön Analizi’ni (A Preliminary Analysis of
the October 1, 1965, Coup in Indonesia) çevirtip basmış; bu kitabın
orijinali Cornell University Press tarafından 1966’da basılmıştı. Suaedy’ye
göre, Yogyakarta’daki Gadja Mada Üniversitesi (UGM) ve IAIN’de (Devlet İslam
Çalışmaları Enstitüsü) ve birçok medresede (pesantren) bu kitap üzerine
hararetli tartışmalar yaşanmış. Ahmed Suaedy’yle görüşme, 28 Şubat 2001.
[30]
“Pengantar Penerbit,” Raid, Pergulatan Muslim Komunis içinde, s. vi.
[31]
Bkz.: Robert W. Hefner, Civil Islam: Muslims and Democratization in
Indonesia (Princeton ve Oxford: Princeton University Press, 2001),
özellikle s. xi-xv.
[32]
Banser, NU’ya bağlı Ansor Gençlik Hareketi’nin (Gerakan Pemuda Ansor)
bir alt örgütü. Müslümanlar ile komünistler arasındaki çatışmada Doğu Cava’da
PKI üye ve sempatizanlarının katledilmesi işini NU’nun bu gençlik
örgütlenmesinin üstlendiğine inanılıyor. Diğer bazı yayınların yanı sıra
konuyla ilgili şu çalışmalara bakılabilir: B. J. Boland, The Struggle of
Islam in Modern Indonesia (Lahey: Martinus Nijhoff, 1971), s. 745, ve
Hermawan Sulistyo, Palu Arit di Ladang Tebu: Sejarah Pembantaian Massal yang
Terlupakan. (1965–1956) (Cakarta: Kepustakaan Populet Gramedia, 2000),
özellikle V. Bölüm, “Ganyang Kaum Revolusionet,” s. 157–201.
[33]
Bkz.: “Pembongkaran Kuburan Massal Korban Peristiwa G30S: Kerja Sama Banser
adalah Mukadimah yang Penting,” Kompas, 13 Aralık 2000. Wonosobo’da,
16–18 Kasım 2000 tarihinde bu toplu mezarlar açıldığında 24 iskeleti
birbirlerinin üzerine yığılı hâlde buldular.
[34]
Bkz.: 21 numaralı dipnot.
[35]
Miftahuddin, “Perjuangan Seorang Muslim Komunis,” Kompas, 29 Haziran
2001.
[36]
Tempo ve Gamma’daki değerlendirmeler de Raid’in kitabına kucak
açıyor ve uzlaşma çağrısında bulunuyorlar. Cakarta’da bir sivil toplum
aktivisti olan Nur Hikmet, Raid’in kitabının “İslamî öğretileri anlamanın ve
tanımlamanın yeni yollarını bulma noktasında” önemli bir katkı sunduğunu
belirtiyor: “Reform Hükümeti teolojik bir hapishane yaratmıştı. Din,
uygulamadaki geleneklere yabancılaştırılmış ve zalimleri savunur hâle gelmişti.
Bu kitap İslam’ı kendi devrimci geleneği içinde, insanın kurtuluşu için bir
vasıta olarak anlama çabasına bir giriş olarak düşünülebilir.” Nor Hiqmah,
“Dengan PKI Menuju Masyarakat Tauhidi” Tempo, 11–17 Haziran 2001.
Yogyakarta’daki Devlet İslam Çalışmaları Enstitüsü’nde (IAIN) lisansüstü
öğrencisi olan Islah Gusmian da ‘Kızıl’ SI’ların tarihinde Raid’in benzerlerini
arayarak şu soruyu soruyor: “Kiai Misbah gibi insanlar dindar Müslüman değil miydi?
Onun mazlumların çıkarlarını korumaya dönük fikrisabiti ve eylemi ki bunlar
komünistlerin işi diye görülüyordu, İslam’ın öğretisine mündemiç değil miydi?”
Islah Gusmian, “Komunis, tapi Agamis” Gamma, 1 Nisan 2001.
[37]
“Kita Juga Berhak Menghancurkan Mereka,” Koran Tempo, 4 Mayıs 2001.
[38]
“Aksi Aliansi Anti Komunis Hantui Toko Buku” Gatra, 10 Nisan 2001.
[39]
Bu konuda diğer kaynakların yanı sıra şunlara da bakılabilir: “Demo Anti
Komunis Berlangsung di Monas” Gatra, 10 Nisan 2001 ve “Ulama Diminta Memberi
Fatwa Menyejukkan” Koran Tempo, 30 Nisan 2001.
[40]
“Tokoh-tokoh PKI ‘Bernyanyi’,” Suara Hidayatullah, Özel Sayı, Eylül
ortası, 1999. Sonraki üç paragraftaki açıklamalarım bu kaynağa dayanıyor.