12 Ağustos 2020

, ,

Marksist Müslüman


Marksist Müslüman Olmaya Dair:

Hasan Raid’in Otobiyografisini Okumak

 

Giriş

Yakın zamanda basılan kitabında Clive Christie, sosyalizmin, Marksizmin ve komünizmin Güneydoğu Asya liderlerinin sömürgeciliğe karşı mücadelelerinde bir silâh, bağımsızlıklarını yeni elde etmiş ulusları idare etmekte bir çerçeve olarak can alıcı roller oynadıklarını iddia ediyor. Aynı zamanda dinsel dayanakları olan diğer bazı ideolojilerin (ki bunlar bölgeye gelişleri bakımından yukarıda sıralanmış olan Batı kökenli ideolojilerden daha eskidirler), özellikle Malay dünyasında İslam’ın, Hindiçin ve Burma’da Konfüçyüsçülük ve Budizm’in de benzer biçimde önemli roller oynadığını teslim ediyor. Ne var ki bu türden ideolojiler (özellikle de o zamanki adıyla Hollanda Doğu Hint Adaları denilen alandaki İslam Birliği [Sarekat Islam ya da SI] gibi hareketlerin liderlerinin örneğinde olduğu gibi İslam ve Marksizm) arasındaki son derece girift ilişkilere dair çok sönük bir analiz sunuyor. Sanıyorum, yer yokluğundan ötürü SI’ya pek az atıfta bulunuyor.[1]

Bu, en azından iki nedenden ötürü talihsiz bir durum. Öncelikle, bölgedeki müstakil varlıklarından daha önemli olan, bu ideolojilerin arasındaki girift ilişkiydi ve bu ilişkinin sömürgecilik karşıtı hareketlerin doğasını belirlemede büyük bir etkisi vardı. SI liderlerinin zihninde örneğin bu ideolojiler karışık, hatta bazen de bulanık hâlde bulunuyorlardı ve onları en yüksek düzeyde birleştirmeye yönelik bilinçli girişimlerde bulunulmuştu. Bu iki ideolojinin (İslam ve Marksizm) ilişkisi meselesini hâl yoluna koymak yönündeki başarısız girişim, hareketin ‘beyaz’ Sarekat Islam (SI Putih) ve ‘kızıl’ Sarekat Islam (SI Merah) olarak bölünmesine ve sonuç olarak da zayıflamasına neden olmuştu.[2]

İkinci neden, sömürge-sonrası Güneydoğu Asya’da bu karmaşık ilişkinin uzun dönem etkisi ile ilgilidir ki Christie bu konuda neredeyse tamamen sessizdir. Bu noktada en önemli konu şudur: Endonezya gibi ülkelerde Hollandalıların ve Japonların ortak düşman kabul edildikleri sömürge döneminde rekabet hâlindeki siyasî grupların bir tür senteze ya da ortak zemine ulaşmaları daha kolayken, bu uzlaşmaya yatkın tutum, ulus bağımsızlığını elde ettikten sonra kaybolmuştu. Endonezya’daki siyasî gruplar Endonezya Komünist Partisi’ni (Partai Komunis Indonesia ya da PKI) 1948’de Madiun Vakası (Peristiwa Madiun) olarak anılan olayın faili olmaları nedeniyle yeni kurulmuş cumhuriyete ihanetle suçladıklarında mesele daha karışık bir hâl aldı.[3] PKI’nın bu olayın ardından siyasî hayatına devam etmesi, 1950’lerdeki hızlı büyümesi ve özellikle merkezî İslamî toplumla olan zorlu ilişkisi, bu partinin liderlerinin varlıklarını ideolojik olarak nasıl savunduklarını anlamayı daha da önemli hâle getiriyor. Bu zorlu ilişki, nihayetinde PKI üyelerinin ve sempatizanlarının ‘30 Eylül Hareketi’nin (Gerakan 30 September ya da G30S) ardından Müslümanların büyük oranda dâhil olduğu olaylar neticesinde katledilmeleri ile son buldu.[4]

Yukarıdaki nedenlerin önemini göz önüne alarak, bu çalışma, Christie’nin kitabındaki boşluğu doldurmayı denemek üzere bir başlangıç girişimi olacaktır. Niyetim, ideolojiler, bu makaleye özgü olarak Endonezya’da İslam ve Marksizm arasındaki karmaşık ilişkiyi resmedip analiz etmek. Ancak benim odağımda Endonezya’nın bağımsızlığından önce SI’da yer almış daha eski Marksist ya da Müslüman liderler kuşağı yok, bağımsızlık sonrası dönemde yetişip etkin bir rol oynamış PKI liderlerinin kuşağı var. Daha spesifik olarak söylemek gerekirse, konuyu daha iyi kavrayabilmek için, Hasan Raid’in yakınlarda yayınlanmış olan Pergulatan Muslim Komunis: Otobiografi Hasan Raid [Bir Müslüman Komünistin Mücadelesi: Hasan Raid’in Otobiyografisi] adlı kitabına odaklanıyorum.[5]

Raid, 1940’ların ve 50’lerin etkili PKI liderleri arasındaydı. 1947’de Endonezya Merkezî Ulusal Komitesi’nin (Komite Nasional Indonesia Pusat ya da KNIP) PKI’yı temsil eden bir üyesiydi. 1957’de Cakarta Raya’daki (Büyük Cakarta) Bölgesel Halk Temsilcileri Konseyi’nin (Dewan Perwakilan Rakyat Daerah ya da DPRD) üyesi oldu, konseyin adı 1959’da Karşılıklı İşbirliği DPRD (DPRD Gotong Royong) olarak değişti. Onun görece güçlü İslamî geçmişine binaen PKI onu din konusunda, özellikle de 1955 seçimleri sürecinde, PKI’nın konumunu savunmak üzere görevlendirdi.

G30S olayından sonra Raid, Reform hükümetince 13 yıl boyunca hapsedildi ve 1978’de serbest bırakıldı. Son üç yıldır da PKI üyelerinin ve partiye yakın olanların 1965–1966 yıllarında kitlesel olarak öldürülmeleri hakkında bilgi toplamak için çalışan bir vakfın kurucu üyeliği görevini aktif olarak yürütüyor (yazı 2002 tarihli; o tarihte hayatta olan Hasan Raid 2010 yılında vefat etti -ç.n.).

Raid’in atik bir biçimde bir PKI lideri olarak nasıl ortaya çıktığını, aynı anda hem Marksist hem de Müslüman oluşunu nasıl temellendirdiğini ve Endonezyalı Müslümanların bu kitabın yayınlanmasına verdikleri tepkilerin niteliğini inceliyorum. Bu girişin ardından bu çalışma, Raid’in bir Marksist Müslüman olarak yaşam öyküsünü ve onun İslam ve Marksizm üzerine düşüncelerini ayrıntılandırıyor.

Otobiyografiyi baştan sona okuduktan sonra Raid’in İslam’ı hedefe götüren bir araç olarak gören bir komünist olduğu ve özünde dine karşı kayıtsız olduğu izlenimini edindim ya da en azından dindar bir komünist olmakla beraber İslam’ın öğretilerini kendi komünist eğilimlerine göre okuyordu. Müslüman topluluklar ve PKI arasındaki gerilimin uzun geçmişine karşın kitabın ülkenin yeni bir döneminde yayınlanması bu iki kamp arasındaki karşılıklı güvensizliği azaltmaya dönük bir girişime ve dostane ilişkiler kurulması yönündeki bir çağrıya işaret ediyor. Ne var ki bir uzlaşma bu kitaptan daha fazlasını gerektiriyor.

Silungkang’dan Soloya ve Oradan da Cakarta’ya: Bir Marksist Müslüman Hâline Gelmek

Hasan Raid 1 Mart 1923’te Silungkang’da doğdu; burası özellikle de Sawahlunto ve Teluk Bayur arasındaki demiryolunun 1890’larda açılmasıyla giderek şehirleşen Batı Sumatra’da bir yerdir. Etraftaki kırsal alanlarda yaşayan insanlar neredeyse hiç tarımsal alan bırakmamış olan bu şehre taşınmışlardı. Büyük oranda bu nedenle, Silungkanglı kadınlar zamanlarının çoğunu kumaş dokuyarak geçiriyorlardı ve nihai ürünler sadece yerli pazarlarda değil, takımadaların tamamında satılıyordu.[6]

Raid kendi toplumunu ‘dinamik bir toplum’ olarak tanımlıyor. Ticarî faaliyetler Silungkanglıların diğer adalardaki ve şehirlerdeki insanlarla sürekli temas hâlinde olmalarını sağladı; bu durum onların ulusal ve uluslararası siyasetlere bakışlarını derinleştirdi. 1915 yılında[7] SI’nın Silungkang şubesi kuruldu; bu şube daha sonra ‘Kızıl SI’ya dönüşecekti. 1924’te bu ‘Kızıl SI’ adını Halk Birliği (Sarekat Rakyat ya da SR) olarak değiştirdi; Halk Birliği PKI’ya bağlı bir organizasyondu. 1927 Ocak ayında PKI’nın Silungkang civarında Hollandalılara karşı giriştiği ayaklanma muhtemelen bu ve bunun gibi örgütlerin desteği ile gerçekleşmişti. Ancak bu başarısız ayaklanmanın ardından sömürgeciler denetimlerini sıkılaştırdılar ve bu da toplumsal hayatı daha zorlaştırdı.

Silungkang’daki diğer birçok aile gibi Raid’in ailesi de, onun da belirttiği gibi, ‘yoksul’du[7] Babası Raid Gelar Bagindo Marah bazen küçük çapta tedarikçilik de yapan bir denizciydi. Minangkabaulu diğer çocuklar gibi Raid de çocukluğunun çoğunu surauda (mescit) geçiriyordu ve on yaşına geldiğinde Tanjung Medan Mescidi’ndeki eğitimi neticesinde Kur’an’ı hatmetmiş durumdaydı. İlkokulu bitirdikten sonra (1929–1933) Silungkang Medresesi’nde bir yıl öğrenim gördü. Bu okulda sıradışı öğretim tarzından çok etkilendiği Ongku Pokian Yakub’la tanıştı. Öğretmeninden öğrendiği en az iki dersi ömrünce unutmadı: ömür boyu bilginin peşinde olmak her Müslümanın ödeviydi ve bir Müslüman için haram kılınmış şeyleri tüketmek günahtı.[9] Raid bunun ardından örgün eğitim almadı ama bir yandan ailesine destek olmak üzere çalışırken bir yandan bulduğu her şeyi hevesle okudu.

1936 yılının ortalarında Minangkabau’daki merantau[10] geleneğine uygun olarak Raid, Doğu Cava’daki Surabaya’ya gidip bir küçük esnaf (tedarikçi) olarak çalışmaya başladı, Silungkang’da babasının zaman zaman yaptığı gibi. Bundan önce mektup yoluyla Raid’in annesi ve Tuk Utiah Saleh ve Ongku Muda Lilah ailesi[11] bir anlaşma yaptı; buna göre Raid bu ailenin evinde kalacak ve dükkânlarında çalışacaktı. Halkın evlerdeki ve dükkânlardaki konuşmaları onun siyasete ve diğer meselelere ilgisini canlı tuttu.

Raid kişisel ihtiyaçları için yaklaşık 2 sentini harcadığı 10 sentlik bir maaş alıyordu. Maaşını çok dikkatli harcıyor ve biriktirdiklerinden annesine her ay yaklaşık bir buçuk gulden (Hollanda para birimi -ç.n.) yolluyordu. Ayrıca parasının bir kısmını Batı Cava, Bandung’daki bir eğitim kurumundan uzaktan İngilizce dersi almaya ve Semarang menşeli Matahari (Güneş) gibi dergileri satın almaya harcıyordu. Bu dergide okuduğu, Japonya’nın Çin’e saldırısını konu edinen bir başyazıda Çinli milliyetçilerin sonunda işgalcileri yeneceği yazıyordu.

Hemen hemen aynı sıralarda Raid, Hakam Syarif’le tanışmış ve okumalarını Soeloeh Indonesia Moeda (Genç Endonezyalıların Meşalesi), Fikiran Rakjat (Halkın Fikri), Daulat Rakyat (Halkın Egemenliği) ve Menara Merah (Kızıl Minare) gibi gazeteleri içerecek biçimde genişletmişti. Sukarno’nun milliyetçilik, İslam ve Marksizm üzerine fikirlerini, Hatta’nın Sosyalist Enternasyonal ve Endonezya’nın bağımsızlığı arasındaki ilişki üzerine fikirlerini ve bu iki Endonezya milliyetçisinin Endonezya milli hareketindeki dayanışma ve direniş stratejileri üzerine tartışmalarını bu yayınlardan okuyordu. Hakam’la sık sık yaptığı sohbetler de zihin açıcıydı: Surabaya’daki Yeni Endonezya Milliyetçi Partisi’nin (Partai Nasionalis Indonesia Baru ya da PNI-Baru) önemli bir görevlisi olduğu hâlde, yeni arkadaşı ona, kitaplarını ve dergilerini okuması için kendisini Yeni-PNI’ya üye olarak kaydetmek için ısrar etmeksizin, izin veriyordu. Hakam ona Hatta’nın Ke Arah Indonesia Merdeka’sı (Özgür Endonezya’ya Doğru) gibi kitaplar da ödünç veriyordu. Raid, bu kitapta şiddetin milliyetçi harekette gerekli olduğu argümanını okumuştu.[12]

1940 Aralık ayında Raid annesinden iyi olmadığını bildirip eve dönmesini isteyen bir telgraf aldı. Batavia’dan Teluk Bayur’a giden gemide Raid yanında Rol Patjar Merah Indonesia (Endonezyalı Kızıl Aşığın Rolü) adında bir roman bulunduğu için sorgulandı.[13] Sömürgeci güvenlik sistemi ile yaşadığı bu doğrudan karşılaşma onun sömürgeciliğe duyduğu öfkeyi katlamıştı. Silungkang’a vardığında annesinin telgrafı gönderme nedeninin sağlık durumu değil de ona duyduğu özlem ve onu bir an önce evlendirme isteği olduğunu anlamıştı. Eski arkadaşı Saman’ın kız kardeşi Samsinar’la evlendikten sonra Raid babasına Jambi, Lubuk Landai’de balık ve sebze ticareti yapmakta yardım etmeye başladı.

Japonlar Silungkang’a vardıklarında halkın yaşam standartları daha da kötülemiş hâldeydi. Babasına yardım etmek için Raid Singapur’a ve Surabaya’ya dokuma ürünleri bulmak üzere seyahat etmek zorundaydı. Ne var ki sermaye yokluğu onu fiilen işsiz bıraktı. 19 Ağustos 1945’te Endonezya’nın bağımsızlığını kazandığı haberleri Silungkang’a ulaştı ve şehirde Endonezya Cumhuriyeti Gençliği (Pemuda Republik Indonesia ya da PRI) örgütü kuruldu; Raid bu örgüte üye oldu.

PRI’nın yerel örgütünde birçok faaliyete katıldığı hâlde Raid’in eylemci ruhunu bu örgüt tam anlamıyla tatmin etmiyordu, o daha büyük bir şehirde olmak istiyordu. Bu nedenle karısını ve yeni doğmuş kızını memlekette bırakarak Cava’ya gitti. Önce Hizbullah’ın milis güçlerine katıldığı Bandung’da kaldı. Bu milis gücün Japon askerlerine karşı örgütlediği muhtelif saldırılarda yer aldı ama bilahare örgütten ayrılmaya karar verdi. Bunun nedeninden söz etmek gerek: o, Hizbullah’ın saldırılara başlarken “Allah-u Ekber” diye bağırma geleneğini gerçekçi bulmuyordu ve bunun sadece düşmanın dikkatini çektiğini ve eylemi tehlikeye attığını düşünüyordu.

Hizbullah’tan ayrılmasından iki gün sonra Solo’ya vardı. Orada kalıp kayınbiraderi Saman’ın sahibi olduğu Silungkang Shop’ta çalışmaya başladı. Burada Semarang’a milislerin gönderildiğine şahit oldu ve komşu şehirdeki arek-arek Suroboyo’nun (Surabaya halkı) Müttefik Kuvvetlere karşı “merdeka atau mati” (“ya bağımsızlık ya ölüm”) sloganı ile savaştığını okudu. Kendini sorgulamaya başladı: “Neden cephede değilsin? Silungkang’dan ayrılmak üzereyken niyetin bağımsızlık mücadelesinin parçası olmak değil miydi?”[14]

Bu sırada birçok siyasî parti kurulmuştu, özellikle de Muhammed Hatta’nın 1945 Kasım’ındaki Maklumat’ının (Deklarasyon) ardından. PKI ise bu tarihten önce aynı yılın 21 Ekim’inde kurulmuştu ve başında Mohd. Yusuf vardı. Raid bunu Solo’daki Purwosari Caddesi’nde satın aldığı PKI’nın resmî yayın organı Bintang Merah’ın (Kızıl Yıldız) ilk sayısından öğrenmişti, Raid burada aynı zamanda PKI’nın “insanın insan tarafından sömürüsünü yok edip adaleti tesis etmeyi hedefleyen programı”nı da okumuştu. Bu yayını okuyup ardından Surabaya’da 1936–1940 yılları arasında okuduğu diğer materyalleri de derinlemesine düşündüğünde Raid “1927 yılının ilk aylarında Silungkanglı yaşlı insanların Hollandalı sömürgecilere karşı ayaklanmadaki kahramanlıklarını” hatırlayacaktı.[15]

Raid bu gibi nedenlerle PKI ile ilgilenmeye başladı ve Aralık 1945’te Solo’da resmî olarak partiye üye oldu. Neden İslamî bir partiyi tercih etmediğine dair şunları söylüyor:

“Masyumi gibi İslamî partilere üye olmayı tercih etmedim zira örneğin o parti bir kurum olarak Japonlar döneminde ortaya çıkmıştı ve Muhammed Hatta’nın deklarasyonundan sonra, Kasım 1945’te partileşti. [Bu zamanlama] partinin Japonlarla bir dereceye kadar ilişkili olduğu anlamına geliyordu.”[16]

PKI’ya üye olduktan sonra Raid, PKI görevlilerin verdiği siyaset ve felsefe üzerine eğitimlere büyük bir hevesle katılmaya başladı, bu başlıklar arasında tarihsel/diyalektik materyalizm ve anayasa hukuku da vardı. Onun da değindiği gibi, o zamanlar Sukarno’nun Nasionalisme, Islamisme, dan Marxisme’sini (Milliyetçilik, İslamcılık ve Marksizm) ve diğer benzer materyalleri daha iyi anlayabiliyordu.

Raid, o günlerde PKI’nın siyasî faaliyetlerinde aktif olarak yer almaya başladı. Solo’daki şefleri Suprapto ve Moch. Bahry ondan şehirdeki PKI sekreterliğinde görev almasını talep etmişlerdi. Bu büronun bir temsilcisi olarak Batı Cava, Cirebon’daki Şubat 1946 tarihli parti konferansına gönderildi, bu konferansta Kızıl Milisler’in (Lasykar Merah) Cava’daki tüm delegeleri bir araya gelecekti. Bilahare Solo’ya döndüğünde Cirebon’da Endonezya ordusu ile Kızıl Milisler arasında bir çatışma yaşandığını öğrendi. Çatışmanın nedeni, Endonezya ordusunun, milisleri Cirebon’da Japonlardan arta kalmış olan silâhları aramaktan men etmesiydi. Ordu nihayetinde rakiplerine baskın çıktı ve Kızıl Milislerin (aynı zamanda PKI’nın) birçok liderini, Başkan Moh. Yusuf ve yardımcısı Suprapto dâhil, tutukladı.

Çatışmanın büyük boyutlarda olmasına karşın PKI bir örgüt olarak ayakta kalmayı başardı. Liderlerin tutuklanması Musso’nun PKI’sını yetkisiz gören PKI içindeki Tan Malaka yanlısı kanadın PKI Yeniden Örgütlenme Komitesi’ni (Komite Pemberesan PKI) kurmalarının önünü açtı. Partiye sadakatlerine rağmen Yusuf ve Suprapto’nun girişimleri Avustralya’da sürgünde olan eski PKI liderlerinin ki bunlar arasında Sarjono, Winanta, Jaetun, Sulaiman Sm., Ngadiman Hardio Subroto, Ruskak, ve H. Datuk Batuah gibi isimler vardı, dönmeleri ile sekteye uğramış oldu. Bu iç mücadele nihayet Nisan 1946’da sona erdi. Solo’daki genel parti konferansında PKI üyeleri Sarjono’yu başkan, Sulaiman Sm.’yi ve H. Datuk Batuah’ı sırasıyla sekreter ve Enformasyon Bölümü başkanı seçtiler.

Silungkang’dan yeni gelmiş olan Raid için bu iç gelişmeler iyi haberdi. Hollandalılar tarafından Onrust Adası’ndaki sürgününe yakın zamanda son verilmiş olan, o günlerde önemli bir parti lideri, daha sonra ise partinin başkanı olacak Aidit’in ziyareti ya da Bintang Merah’ın editörlerinden biri olan Peris Pardede’nin ziyareti gibi olaylar ona esin kaynağı oluyordu. Dahası Raid ve Pardede daha sonra yeni PKI liderliğince Aidit’e Bintang Merah’ın yayınlanmasında yardım etmek üzere görevlendirileceklerdi. Aidit’in yardımı ile Raid ilk makalesini yazıp Bintang Merah’ta yayınladı.[17]

Raid’in siyasî kariyeri çok hızlı gelişiyordu. 1947’de Sol kanat sekreterliğinin üyesi oldu. Bu büro PKI, Sosyalist Parti ve İşçi Partisi’nden oluşuyordu ve merkezi Yogyakarta’daydı. Kısa zaman içinde ondan Endonezya Merkezî Ulusal Komitesi’ne (Komite Nasional Indonesia Pusat ya da KNIP) PKI temsilcisi olarak üye olması ve yakın zamanda ölmüş olan Winata’nın yerini alması istendi. Böylece PKI’yı temsilen Linggarjati Anlaşması’na destek veren KNIP üyeleri arasında yerini aldı.

1947 yılının sonlarında Raid, PKI’yı kitlesel anlamda güçlendirmek için Sumatra’ya gönderildi. Bu yolculuk için ilk kez uçağa bindi: “Bunu mümkün kılan devrimcilik uğraşımdı” diyor Raid.[18] Artık o önemli bir kadroydu. Uzun bir aranın ardından ailesi ile de ilk kez bu sırada görüştü.

1948 Ağustos’unda tekrar Solo’ya döndüğünde Raid’den PKI’nın “Endonezya Cumhuriyeti’nin Yeni Yolu” başlıklı metnini yayması istendi. Genel anlamda Musso’nun mevcut PKI faaliyetlerine yönelik eleştirilerine dayanan metin, PKI’ya yönelik olarak siyasî strateji ve kararlarında daha iddialı, sol partiler içindeki öncü rolünde daha kararlı ve uluslararası sosyalist devrimle daha bütünleşik olması çağrılarını içeriyordu.

Ne var ki Raid’in eylemciliği bir PKI üyesinin Solo’da kaçırılması ile sekteye uğramıştı, bu olayı Panembahan Senopati askerî birliğinden Yarbay Saherman’ın kaybolması izledi. Bu olayın sonu iyi bilinen Madiun Vakası oldu. Raid’e göre olay Endonezya ordusunun PKI üzerine şiddetle gidebilmek arzusunu gerçekleştirebilmek için giriştiği bir provokasyondu. PKI’nın provokasyonu ciddiye alması Endonezya ordusunun eylemini daha baştan meşrulaştırdı. Sukarno Endonezyalıları (Endonezya Cumhuriyetini temsil eden) kendisi ve Hatta ile (Sovyet hükümetini temsil eden) Musso arasında kimin lider olacağı hususunda bir tercihte bulunmaya çağırdı, onun bu tutumu ise gerilimi daha da artırdı. Musso’nun tepkisine ilişkin Raid şunları söylüyor:

“Musso’nun cevabı onun fazla ateşli olduğunu ve cevabının hangi sonuca götüreceğini hesap etmediğini gösteriyordu. […] Eğer bu cevap konusunda arkadaşları ile istişarede bulunmuş olsaydı Madiun’da bir darbe olmadığını, bir Sovyet hükümeti kurulmadığını açıklardı. Madiun’da olanlar sömürgeci ve feodal unsurları ezme girişimiydi. İnsanları Sukarno-Hatta ikilisi ile Musso arasında bir tercih yapmaya zorlamak hakkaniyetli bir tutum değildi, zira bu, ulusun bölünmesi anlamına geliyordu.”[19]

Madiun Vakası’nın sonrasında Raid bir yıl boyunca kaçak olarak yaşadı. 1949 yılının Aralık ayında Aidit ondan Sumatra’daki tabanı güçlendirme işine devam etmesini istedi. Böylece 1950 Mart’ından 1951 Temmuz’una kadar Kuzey Sumatra’da Sarbupri (Endonezya Tarım İşçileri Birliği ya da Serikat Buruh Perkebunan RI) Yüksek Komiseri olarak görev yaptı. Ağustos 1952’de Cakarta’da Warta Sarbupri’yi (Sarbupri Haberleri) çıkarmaya başladı, 1954’te ise Sumatra Şehirleri Temsilciler Konseyi’ne üye oldu. 1957’de 1955 genel seçimlerinin neticesi olarak Raid, Cakarta Raya Bölgesel Temsilciler Konseyi’nin üyesi oldu. Aynı zamanda 1958’den itibaren PKI’nın Cakarta Raya’daki resmî yayın organı olan Suara Ibukota’yı (Başkentin Sesi) yayınlamaya başladı.

1962 yılında Raid, yedi aylığına öğrenimine devam etmek üzere Moskova’ya, Moskova Toplumsal Çalışmalar Enstitüsüne yollandı. Döndüğünde Ali Arcam Toplumsal Bilimler Akademisi’nde (AISA) özellikle “Endonezya Devriminin Temel Meseleleri” başlığı altında eğitmenlik kariyerine başladı. Raid, aynı zamanda Buchtarudin Siyaset Akademisi’nde, Halkın Üniversitesi’nde (Unra) ve Cumhuriyet Üniversitesi’nde de dersler veriyordu. Eğitimle pratik siyasetten daha çok ilgilendiğinden, Raid, Cakarta Raya DPRD-GR üyeliğinden 1964 yılı Ocak ayında istifa etti.

1965 Mart’ında Raid köylü hareketi hakkında çalışmak üzere Çin Halk Cumhuriyeti’ne gitmesi için görevlendirildi. Birçok kişi gibi o da Endonezya’da şahit olduğu reformun aksine Çin’deki toprak reformunun başarı hikâyesinden çok etkilenmişti. Dönüşünde AISA’da çalışmaya devam etti. 29 Eylül 1965’te AISA tarafından Kontrar’ın Siyasî Eğitiminin Değerlendirilmesi Ekibi’nde görevlendirildi.[20]

AISA’daki yoğun günleri sürerken G30S olayı patlak verdi. Sözde ‘komünist darbe’ sonrasında ordu tarafından defalarca sorgulandı; o bu konuda hiçbir şey bilmediğini söyledi. Sonunda, 9 Ekim 1965’te Salemba’daki Özel Tutukevine kondu. Herhangi bir hukuksal süreç yaşanmadan Nusakambangan’a sürgün edildi. Karısı ve kızı da PKI’nın faaliyetlerinde yer almadıkları hâlde sorgulanıp hapsedildi.

Bugünden geriye doğru baktığında Raid o gün yaşananların PKI değil, Suharto darbesi olduğunu düşündüğünü söylüyor. Bu inancını Suharto’nun öldürülecek generaller listesinde yer almamasına ve Untung’un planını öğrendiği hâlde bunu önlemek için bir şey yapmamış olmasına bağlıyor. Raid, aynı zamanda 11 Mart Emrinin Suharto tarafından PKI’nın yasaklanmasını meşrulaştırmak için hazırlandığını düşünüyor.

Raid, 27 Temmuz 1978’de özgürlüğüne kavuştu. Ancak diğer PKI bağlantılı siyasî mahkûmlar gibi vatandaşlık haklarından tam olarak yararlanamıyordu. Örneğin akrabalarının Padang’daki bir düğününe katılmak için Bölge Komutanlığı’ndan özel izin alması gerekmişti. Eski bir siyasî mahkûm olarak statüsü onu diğer parlamenterlerin aldığı emekli aylığını almaktan alıkoyuyordu. Ailesine tekrar kavuştuğunda 55 yaşına varmıştı, artık para kazanmak için karısı ile yemek pişiriyorlardı. Ayrıca müstear isimle makaleler yazıyor ve bazen kitap yazması yönünde talepler alıyordu.

Son üç yıldır Raid, 1965/1966 Katliamının Araştırılması Vakfı’nın (YPKP) aktif bir üyesi. Bu vakıf 7 Nisan 1999’da PKI üyelerinin 1965–1966 tarihlerinde kitlesel olarak katledilmesine dair bilgi toplamak amacıyla kuruldu. Ny. Sulami, Endonezya Kadın Hareketi’nin eski ikinci sekreteri, bu vakfa başkanlık ediyor. Raid’in yanısıra Pramoedya Ananta Toer, Sumini Martono ve Suharno gibi önemli eski tüfekler de vakfın kurucuları arasında yer alıyor.[21]

Sınıfsız Toplum olarak Tevhidî Toplum: Raid’in İslamî Gerekçeleri

1946 yılında Hasan Raid H. Datuk Batuah tarafından ofisine davet edilmişti. Batuah, PKI ve İslam arasındaki ilişki konusunda onun düşüncelerini sordu. Raid, Müslümanların dünyanın her yerinde 14 yüzyıldır baskı altında olduğunu söyleyerek girdi söze. Ayrıca Müslümanların hâlâ kendilerini idare edebilir durumda olmadıklarını (Kur’an’da bu noktada onlara verilmiş vaatler vardı: Kasas Suresi 5–6),22 zira yüce Allah’ın emirlerinden yüz çevirdiklerini ekledi. Raid bu konuda geleneksel Müslüman önderleri suçluyordu:

“Ne ulemanın ne de kendilerini Müslüman aydın sayanların mustazaflara kendilerini -üzerlerine müstekbirlerce yüklenmiş baskı ve sömürü zincirlerinden kurtulmak üzere- nasıl örgütleyeceklerini öğretmek için eyleme geçtiklerine şahit olduğumu söyleyebilirim.”

Bu söz üzerine H. Datuk Batuah şu tespiti yaptı:

“Öyle, ama artık biz varız. PKI’ya mensup Müslümanlar olarak ulema ve Müslüman aydınlarca terk edilmiş mazlumları özgürleştirmek üzere ciddi adımlar atıyoruz. PKI eliyle ümmetin kurtuluşu hakkındaki İslamî öğretiyi tatbik ediyoruz.”[23]

Batuah, uygun kişinin Raid olduğuna ikna olunca, ondan konu üzerine Surakarta’daki Endonezya Cumhuriyeti Radyosu’nda konuşmasını istedi. Raid bu işin altından hakkıyla kalktı.

Neredeyse on yıl sonra, 1955’te, Raid “PKI’yı savunma” görevi ile yoğun olarak meşgul olmaya devam ediyordu. Onun bu yöndeki çabaları özellikle birçok Müslüman grubun PKI’yı din karşıtı ve ateist yönelimli olmakla, üyelerini ise kâfir olmakla itham ettiği Genel Seçim sürecinde yoğunluk kazanmıştı. Karl Marks’ın “din halkların afyonudur” sözüne dayandığını düşündüğü bu itham üzerine Raid bu önermenin gerçek bağlamına yerleştirilmesini gerektiğini belirtmişti. Karl Marks’ın eleştirdiği başlı başına din değil, onun Avrupa’daki yoz din kurumlarınca istismar edilmesiydi. Raid tekrar tekrar “PKI’nın dinle bir derdi olmadığını” vurguluyordu.[24]

PKI’yı savunma rolü onu özellikle de Masyumi siyasetçileriyle bir ayetler savaşına girmeye zorlamıştı. Masyumi liderleri o zaman iktidardaydı ve Cakarta’daki bazı meskenlerin yıkılması gibi politikaların sorumlusu idiler; bu nedenle Raid seçim kampanyasında Masyumi’ye ilişkin şu ayetlere vurgu yapıyordu: “Dini yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.” (Maun Suresi, 1–3)

Bir Müslüman olarak Raid, siyasetin dünya işleri ile ilgili olduğunu ve İslam’ın bu meselelerle nasıl ilgilenilmesi gerektiğine dair ayrıntılı yönergeler vermediğini düşünüyordu. Öğretileri ebedî olması gereken evrensel bir din olarak İslam’ın Müslümanlara sunduğu toplumsal adalet ve insanlararası eşitlik için genel ilkelerdi. Raid bu görüşün Peygamber’in şu sözlerinin de özünü teşkil ettiğine inanıyordu: “Eğer ben size dine dair bir emir verirsem uyun, ancak eğer benim emrim nefsimden geliyorsa unutmayın ki ben de sizler gibi bir insanım.” Raid’in PKI’nın yolundaki yolculuğu başka şeylerin yanında Müslümanları dünya meseleleri üzerine bağımsız akıl yürütmeleri için teşvik ettiğini düşündüğü bu hadise de dayanıyordu:

“Ben PKI’nın yolundan gittim, zira PKI açıkça sorguladıkları şeyin insanlararası ilişki olduğunu beyan etmişti. […] PKI’ya göre, insanoğlu sınıflara, gruplara bölündükten sonra aralarında normal olmayan ilişkiler gelişti. Bir grup diğerini sömürüp onun kanını içmeye başladı. Bu gayri tabii ilişkiydi PKI’nın ortadan kaldırmak istediği. Başka bir deyişle PKI dünyevî sorunları gündemleştiriyordu sadece.”[25]

Bununla beraber Raid, İslam’ın öğretileri ve PKI’nın program ve hedefleri arasında benzerlikler olduğu kanısındaydı. İslam’ın servet yığanı ve yoksula kucak açmayanı lanetlemesi PKI’nın kapitalistleri ortadan kaldırma çizgisi ile uyumluydu. İslam’ın Müslüman’a dökülen kanı haram kılmış oluşu, Raid’e göre, PKI’nın kapitalistlerin emeği sömürmelerini lanetlemesini destekler mahiyetteydi. Ve son olarak İslam’ın mustazafların dünyaya önder kılınacakları yolundaki vaadi de PKI’nın kapitalizmin lağvı ve onun sosyalizmle ikamesi politikası ile aynı yerde duruyordu. Dolayısıyla Raid PKI için yürüttüğü kampanyada şu sözleri üzerine basarak söyleyebiliyordu: “PKI’yı din karşıtı yapan onun ümmeti sefaletten kurtarma isteği mi? Onu din karşıtı yapan kula kulluğu bitirmek istemesi mi? Başkalarından dökülen kanın tüketim nesnesi hâline gelmesine itiraz etmesi mi? Toplumsal adalet talebi mi onu din karşıtı kılan?” Burada Kur’an’ın bir ayetini anar Raid: “Ey iman edenler, sözde ve işte Allah’ın ve resulünün önüne geçmeyin.” (Hucurât Suresi, 1)[26]

Raid ayrıca PKI’nın sınıf mücadelesi ilkesinin de İslamî öğretiyle çelişmediği iddiasındaydı. Öncelikle PKI’nın gösteri, grev, hatta toplumsal değişiklikler meydana getirmek üzere devrim için eyleme geçme yönündeki çağrılarına kıyasla İslamî cihad doktrininin daha da güçlü bir eylem çağrısı olduğunu göstermek üzere Kur’an’dan Nisâ suresinin 75. ayetini alıntılıyordu.[27] Ancak sınıf mücadelesinin meşruiyetini göstermek üzere en çok başvurduğu ayet Ra’d suresinin 11. ayetinin şu bölümüydü: “Muhakkak ki Allah, bir toplumun yaşam biçimini, onlar kendi nefislerini değiştirmedikçe, değiştirmez.” Raid için bu ayet PKI’nın temel ilkelerinden birinin özüne işaret ediyordu; zalimler kendi rızalarıyla zulümden dönmeyeceklerinden, mazlumlar onların iktidarına son vermeliydi. Burada Kur’anî bir tabir olan “kavm” (kavim) sınıf olarak tevil ediliyor ve buna göre İslam sınıf mücadelesini meşru görüyordu. Raid’in PKI’nın sınıfsız toplum çağrısıyla İslam’ın Müslümanları tevhidî (birlenmiş) bir toplum kurmaya sevk etmesi arasındaki benzerliği vurgulamasının bağlamı işte buydu.

Hapishaneden çıktıktan sonra Raid yukarıda sıralananlar türünden eski fikirlerine bağlılığını sürdürdü. Hatta Masdar F. Mesudi gibi genç Endonezyalı Müslüman aydınların yazılarında bu eski fikirler için yeni temeller buldu. Geleneksel medrese eğitiminden geçmiş biri ve bir sivil toplum örgütü eylemcisi olan Mesudi Kur’an tefsirlerinin her zaman için onu tefsir edenin üzerinde durduğu toplumsal zemin ile bağlı olduğu düşüncesindeydi. Raid bu argümanı daha ileri götürerek Kur’an’ın zalimlere karşı mazlumların safını tutacak biçimde tefsir edilmesine acilen ihtiyaç duyulduğunu söyleyecekti.

Yara İzi: Müslümanların Tepkileri

Endonezya’da Müslüman topluluklar ve PKI arasındaki ilişkinin zorlu niteliği göz önüne alındığında, Raid’in kitabının yayınlanmasının güçlü tepkileri kışkırtmasını beklemek olağan. Ancak şaşırtıcı biçimde Endonezya medyasında kitabın yayınlandığı 2001 Şubat ayından bu yana hakkında sadece birkaç değerlendirme yapıldı, bunlar da genellikle kitabı sahiplenen türdendi. Bilebildiğim kadarıyla Endonezyalı Müslümanların çıkarlarına ve bekasına karşı tehdit olarak algıladıkları, özellikle de sol eğilimli eylem ve fikirlere karşı sert tutumlarıyla bilinen Sabili (Benim Yolum) ve Suara Hidayatullah (Hidayetullahın Sesi) gibi ‘muhafazakâr’ İslamî yayınlarda bu kitaba dair bir değerlendirme yer almadı.

Bu durumun iki olası açıklaması var. Birincisi, bu konunun artık Endonezyalı Müslümanlar arasında tartışmalı ve hassas bir konu olmaktan çıktığı ve ulusal bir uzlaşı için çağrının zamanının geldiği. Aşağıda tanımlayıp tartışacağım olgulara bakılırsa bu olasılık oldukça zayıf: Endonezyalı Müslümanların çoğunluğu PKI’yı tehlikeli bir düşman olarak görüyor ve eski PKI üyeleri ya da onlarla bağlantılı kişilerin eylem ve düşüncelerine karşı hâlâ fazlasıyla temkinliler. Bu durumda ikinci açıklama çok daha gerçekçi görünüyor: mesele, kitabın yayınlanma zamanında düğümleniyor; kitap, Endonezya’daki militan Müslüman gruplar ve onların eski solcu rakipleri arasındaki gerilimin yükseldiği günlerde yayınlandı. Bu gerilim kendisini bazen birçok militan grubun sol kitapları yakması biçiminde ortaya koyuyor ve Raid’in kitabı bunlardan sadece biri.

Önce birinci nedeni elememe izin verin. Şunu göz önünde bulundurmakta fayda var: Raid’in kitabını Yogyakarta merkezli Nahdlatul Ulema (NU) örgütü içinde özerk bir birim olan İnsan Kaynakları için Ar-Ge Enstitüsü (LKPSM) ve Halkın Savunulması için Santri Çevresi (Syarikat) müştereken bastı.[28] Yayınevi çalışanı Lip Dzulkifli Yahay’nın söylediğine göre, kitap “Endonezya’da demokrasi ve barışın medenî ve siyasî hakların rehabilitasyonu ve uzlaşı yoluyla güçlendirilmesi”ni hedefleyen bir program çerçevesinde basılmış.[29]

Yayıncıya göre, Raid’in otobiyografisi en az iki nedenden ötürü basılmayı hak ediyordu: (1) Endonezya’da din ve siyasetin seyrinin eşsiz devrimci ruhuna dair bir tasvir oluşu nedeniyle; ve (2) siyasî mücadelenin iniş-çıkışlarını yansıtması nedeniyle. “1965–1966 yıllarında yaşanan insanî trajedinin Endonezya’nın geçmişinin karanlık yüzü olduğu” belirlemesinden hareketle yayıncı şu notu düşüyor:

“Bu kitap sadece Raid’i savunma niyetiyle yayınlanmadı. Daha ziyade ve daha önemlisi, Raid’in ve yoldaşlarının (diğer Endonezyalılar gibi) düşünce ve duygularını özgürce ifade etmeye hakları olduğu düşünülerek yayınlandı. Eğer bu kitap, bir uzlaşma süreci için zemin teşkil ederse, niyetimiz gerçekleşmiş olur.”[30]

Bu gerçeğin ışığında şu sonuca rahatlıkla varabiliriz: bu kitabın yayınlanması PKI ile uzlaşılmasından yana olan genç NU’cuların bir girişimidir. Bu olguya Amerikalı antropolog Robert W. Hefner bir kitabında değinmişti.[31] Hefner’in de sözünü ettiği bu uzlaşma tartışmalarına ek olarak “1965–1966 yıllarındaki Kitlesel Komünist Kıyımında Müslümanların Rolü” gibi tartışma yaratacak türden başlıklar altında, örneğin Tüm Yararlı Saflar (Barisan Serba Guna ya da Banser)[32] gibi örgütleri 1965-1966 yıllarında öldürülmüş olan PKI üyelerinin toplu mezarlarının açılması işine katmayı da gözeten daha büyük ölçekli girişimler mevcut. Ulil Abshar Abdalla gibi genç NU’cular böyle bir işte yer almayı ulusal uzlaşı için iyi bir başlangıç olarak görüyorlar.[33] Bu noktada söz konusu faaliyetin Raid’in de kurucularından olduğu açıkça solcu bir örgüt olan YPKP ile işbirliği hâlinde yürütüldüğünü belirtmekte yarar var.[34] Kompas’ta Raid’in kitabına dair yaptığı değerlendirmede Cakarta’daki Endonezya Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim gören Miftahuddin’in öne çıkardığı da tam olarak bu uzlaşı mesajı. Miftahuddin değerlendirmesine şu güçlü belirlemeyle başlıyor:

“G30S olayının üzerinden 35 yıldan fazla zaman geçti. Yayınlanmış birçok tanıklık var. Bu tanıklardan bazıları PKI üyelerinin ‘temizlenmesi” suretiyle Pancasila’nın (Endonezya’nın ulusal ideolojisi -ç.n.) yeniden güçlendirilmesi için girişilmiş kahramanca eyleme katıldıklarını gururla aktarıyorlar. Ne kadar PKI üyesi öldürmüşlerse, kendilerini o kadar kahraman sayıyorlar.”

Artık toplumda PKI’lıların kötü, barbar ve soğukkanlı katiller oldukları yönünde katılaşmış bir algı mevcut. Buna göre, kısaca ifade etmek gerekirse, PKI’lılar “Endonezya’da yaşama hakkı olmayan” kimseler.

Yukarıdaki algıyla zıtlaşan ya da onun meşruluğunu tartışamaya açan her fikrin ‘ateistler’i savunmak olduğuna hükmediliyor ya da ‘komünist ajanı’ oldukları düşünülenlerin safına yerleştiriliyorsunuz.

Daha açık, daha olgunlukla ve sorumluca düşünmenin vakti geldi. Artık geçmişin bu karanlık yanı ile ilgili birçok şeyi sorgulamanın zamanı: PKI’nın tüm üyelerinin ateist olduğu ve kötü insanlar oldukları doğru mu? G30S olayında her PKI’lının yer aldığı ve sorumlu olduğu doğru mu?[35]

Miftahuddin, daha sonra Raid’in otobiyografisinin bu soruların cevaplarının müspet olmadığını kanıtlayan, PKI üye ve liderlerine dair başka tablolar çizen bir tarihsel kayıt olması bakımından önemli olduğunu ekliyor.[36]

Ancak bu uzlaşma çağırısına meydan okuyan çağrılar da var, bunlar Endonezyalı Müslümanların PKI’nın siyasî alana dönme ihtimaline karşı tetikte olmasını talep ediyorlar. Müslüman Gençlik Hareketi’nin (GPI) eski başkanı ve Komunisme: Musub Islam Sepanjang Sejarab (Komünizm: İslam’ın Ebedî Düşmanı) kitabının yazarı Abdülkadir Djaelani şunları söylüyor örneğin:

“Tarihimizde, kendilerine Marksist, Leninist ya da komünist diyenler iki kez ayaklandılar ve Endonezyalı Müslümanların mahvına sebep oldular. O hâlde Müslümanların bu gruba şiddetle mukabele etmesi tabiidir. Eğer bu muamele insan haklarına aykırı olarak algılanıyorsa, Endonezyalı Müslümanların da kendi onurlarını savunup hayatta kalmak için direnme hakları olduğu söylenebilir.”[37]

Militan Müslüman grupların solcu olduğuna inanılan kitapların yakılması doğrultusundaki tehditlerini takip eden Cakarta’da ve Endonezya’nın diğer şehirlerindeki gerilimle ilgili olarak Djaelani ile yapılmış bir röportaj da mevcut.[38] Anti-Komünist İttifak (AAK) tarafından örgütlenen bu tehdit eylemleri, kitapçıları Pramoedya Ananta Toer ve Franz Magnis-Suseno gibi yazarların kitaplarını raflarından indirmek zorunda bırakmıştı. Yaklaşık olarak aynı sıralarda diğer anti-komünist eylemler de görülmeye başlandı. Ulusal Anıt civarındaki alanın merkez olarak kullanıldığı ve üzerinde, örneğin, “Topyekûn Cihat: Müslümanların Ebedî Düşmanlarına Karşı Kavga” yazan büyük pankartların taşındığı bu eylemler Ulusal Anti-Komünist Komite (KNAK) tarafından örgütleniyordu.[39]

Bütün bu eylemler Endonezyalı Müslümanların komünistlerle ya da solcularla aralarındaki ilişkilerin sorunlu tarihinin izlerini hâlâ taşıdığını gösteriyor. Bu izler en iyi örneğini Suara Hidayatullah’ın komünizmi ve onun Endonezya siyasetine muhtemel dönüşünü konu eden özel sayısında buluyor. Başyazıda şu ifadeler yer alıyor:

“Komünizm ya da PKI’nın demokrasi çağında artık eskiyen meseleler olduğu söylenebilir. Ancak diğer yandan eğer eski PKI üyelerinin yakın zamanlardaki faaliyetlerinden endişelenen insanlar varsa bunu da anlayışla karşılamak gerekir. Gerçek şu ki, Reformasyon dönemi herhangi bir grup ya da bireye düşüncesini açıkça ifade edip insanî haklarını savunma özgürlüğünü sağladı, buna PKI üyeleri de dâhildir.”

Artık bu yasaklı eski partinin daha çok üyesi tarihi kendi bakış açılarından düzeltmekten söz eder oldu. Bu üyeler basın toplantıları düzenliyorlar, siyasî partilere katılıyorlar, G30S/PKI Vakası’nın kurbanlarının araştırılması için vakıflar kuruyorlar ve kitaplar basıyorlar. Onlarca kitap yayınlandı: bazıları komünist hareket ve onun öğretisi üzerine, bazıları ise PKI liderlerinin yaşam öyküleri. PKI’ya bağlı bir kuruluş olan Lekra’nın (Lembaga Kebudayaan Rakyat ya da Halk Kültürü Enstitüsü) bastığı belgesel kitaplar ortalığı kaplamış durumda ve alıcısı da var.[40]

Suara Hidayatullah’ın sözünü ettiği basın toplantılarından biri 17 Nisan 1999’da Endonezya Hukukî Yardım Vakfı’nın bürosunda gerçekleşmişti (YKPK’nın kuruluşu bu büroda ve “Yaşasın PKI” bağrışmaları arasında ilan edilmişti. Bu vakfın icraatları arasında YKPK başkanı Sulami tarafından yazılmış olan Perempuan-Kebenaran dan Penjara [Kadınlar-Gerçek ve Hapishane] adlı kitabın basılması da vardı; bu kitapta Suara Hidayatullah’tan şöyle söz ediliyordu alayla: “Ne adam gibi bir metodolojisi vardır, ne herhangi bir kaynağa atfı, ayrıca son derece özneldir.”).

Makalenin son kısmı eski PKI üyelerini “kanlı, kirli ellerini temizlemek” için ‘gerilla’ stratejisi kullanmakla suçluyor. Bundan maksatlarının Endonezya halkının gözünde temiz bir nama ve imaja kavuşmak olduğu ekleniyor. “Ne yazık ki” diye yazıyor Suara Hidayatullah, “bu gerilla eylemini ciddiye alan pek az insan var. Daha ziyade, insanlar bunun demokratikleşme ve insan hakları söyleminin parçası olduğunu düşünüyorlar. Daha kötüsü, PKI’nın geri dönme ihtimaline karşı uyarıda bulunan insanlar, hemen Reform (hükümeti) tarzında düşünmekle itham ediliyorlar.”

Kısacası, şu kesin olarak söylenebilir ki Müslüman-komünist gerilim ve aradaki güvensizlik bugünün Endonezya’sı için hâlâ geçerli ve bir uzlaşma ihtimali uzak görünüyor. Komünizm ve PKI hakkındaki militan Müslüman yayınları (Suara Hidayatullah’ta çıkan yazı gibi) okuduğumda, bazı Müslüman grupların Endonezya tarihinin yeni döneminin herkese kendi fikirlerini ifade etmesi için siyaseten tanıdığı imkândan ürktükleri izlenimine kapılıyorum. Son dört yılda solcu yayınlarda yaşanan patlama, Raid’in kitabı bunlardan yalnızca biri, onlarda eski ve ebedî düşmanları tarafından kuşatıldıkları hissi yaratıyor.

İhsan Ali Fevzi

Dipnotlar:
[1] Clive Christie, Ideology and Revolution in Southeast Asia 1900–1980: Political Ideas of the Anti-Colonial Era (Londra: Curzon Press, 2001), s. 8.

[2] 1912’de Müslüman tüccarların çıkarlarını Çinli rakiplerine karşı korumak amacı ile kurulan SI önceleri ağırlıkla İslamî çağrılarda bulunuyordu ve kısa zamanda Cava’da kitleselleşti. Ne var ki taraftar kazandıkça ideolojik ihtilaflar bu hareketi zayıflattı: ‘beyaz’ SI geleneksel İslamî siyasete bağlı üyelerden oluşuyordu ve liderleri H.O.S. Tjokroaminoto ve H. Agus Salim’di; diğer yandan ‘kızıl’ SI ise Marksizme ve sekülerizme eğilimli üyelere sahipti ve Hacı Misbah ve Semaun’un liderliği altındaydı. 1921 yılında iki taraf arasındaki çekişme solcu liderlerin örgütten tasfiye edilmesiyle doruk noktasına ulaştı. Bkz.: Deliar Noer, The Modernist Muslim Movement in Indonesia, 1900–1942 (Singapore ve Kuala Lumpur: Oxford University Press, 1973), s. 112–129; ve George Mc. T. Kahin, Nationalism and Revolution in Indonesia (Ithaca: Cornell University Press, 1952), s. 65–77. Doğu Cava, Solo’daki bu ideolojik çatışmanın analizi için bkz.: Takashi Shiraishi, An Age in Motion: Popular Radicalism in Java, 1912–1926 (Ithaca: Cornell University Press, 1990).

[3] ‘Madiun Vakası’ PKI’nın 1948’de cumhuriyetçi liderliğe karşı, onu Hollandalılarla işbirliği içinde olmakla suçlayarak, ayaklanmasına verilen addır. Madiun, Doğu Cava’da bir şehirdir, Musso ve PKI liderliği bu şehirdeki bir radyo yayınında Sukarno’nun ve Muhammed Hatta’nın başı oldukları cumhuriyetçi hükümetin bir ulusal devrim neticesinde devrilip yerini yeni bir hükümete bıraktığını ilan etmiştir. Bu ayaklanma hakkında bkz.: M. C. Ricklefs, A Modern History of Modern Indonesia since c. 1300, 2. baskı. (Stanford: Stanford University Press, 1993), s. 227–230.

[4] Bu, Endonezya tarihindeki en tartışmalı konulardan biridir ve akademisyenlerin bu konudaki düşünceleri taban tabana zıt olabilmektedir. Endonezya ordusundaki bazı subayların Sukarno’yu zor kullanarak devirecekleri iddiasında bulunan Dewan Jenderal’ın (Generaller Konseyi) ön ayak olmasıyla Cakrabirawalı Albay Untung PKI’ya bağlı bir grup insanın yedi generali kaçırıp öldürmelerine liderlik etti; ölenlerin içinde Genelkurmay Başkanı Ahmed Yani de vardı. Bu olay 30 Eylül 1965’in erken saatlerinde vuku bulmuştu. Untung bu eylemin cumhuriyetin ve cumhurbaşkanının kötü niyetli generallerden kurtarılması amacını taşıdığını söylemişti ve bu beyanat PKI tarafından sahiplenilmişti. O zaman orduda Yani’den sonraki ikinci adam olan Suharto bazı akademisyenlere şaşırtıcı gelen bir biçimde öldürülecek generaller listesinde yer almıyordu. Olaydan bir gün sonra Suharto o zamandan itibaren ‘G30S, PKI’nın darbe girişimi’ olarak isimlendirdiği olaya yönelik sert önlemler almaya girişti. Ordunun kontrolünü ele geçirmeyi başardı ve halkı kendi tarafına çekebildi. Bunun ardından PKI üye ve sempatizanları ülkenin birçok yerinde katledildiler. Bu kanlı olayın görece tarafsız bir sunumu için bkz.: Harold Crouch, The Army and Politics in Indonesia (Ithaca ve Londra: Cornell University Press, 1978), özellikle 4. bölüm, s. 9l–134.

[5] Hasan Raid, Pergulatan Muslim Komunis: Otobiografi Hasan Raid (Yogyakarta: LKPSM-Syarikat, 2001). Hasan Raid’in hayatı ve onun İslam üzerine düşüncüleri hakkındaki detaylı anlatımlarımın kaynağı bu kitap. Sadece başka kaynaklara atıfta bulunduğumda ya da Raid’in kitabından belli yerleri özel olarak alıntıladığımda kaynak belirteceğim.

[6] Raid, Silungkanglı insanların ürettiği dokumaların en azından 1918’den beri ülke gazetelerinde reklâmlarının yapıldığını söylüyor. Datuk Sati & Co., Mochtar & Co. ve Sulaiman Labai & Co. bu reklâmları veren şirketlerden bazıları. Ayrıca 1910’da Silungkang’daki Kampung Melayu’dan Ande Basenah’ın Belçika, Brüksel’de uluslararası bir organizasyona katıldığı biliniyor.

[7] Tarihsel bağlam ve SI’nın diğer şehirlerde ne zaman kurulduğu göz önüne alındığında Raid’in kitabında 1945 olarak verilen tarihin değil 1915 yılının uygun olduğu görülecektir. Bkz.: Pergulatan Muslim Komunis, s. 18.

[8] Raid şunları söylüyor: “Silungkang’da zengin insan sayısı ya bir ya ikiydi.” Bkz.: Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 17.

[9] Yetişkinliğe eriştikten sonra Raid ikinci dersi kapitalizmi İslamî bakımdan reddedişi ile ilişkilendirdi; bu sistem insanın insan tarafından sömürülmesini içeriyordu (Raid kapitalizmin bu özelliğini kan içmeye benzetiyor ve dökülmüş kanı haram kılan Enam suresinin 145. ayetinden hareketle kapitalizmi telin ediyor. Haram kılınmış şeylerle ilgili ikinci dersin kapitalizmle bağlantısını biraz dolaylı olsa da bu ayet üzerinden kuruyor. -ç.n.). Bu konuya Raid’in Marksist oluşunu nasıl gerekçelendirdiğini tartışırken döneceğim.

[10] Bu geleneğe göre, insanlar memleketlerinden ayrılıp diğer şehir ya da adalarda kendi ayakları üzerinde durup ekmeklerini kazanmaya çalışırlar.

[11] Bu insanlar Raid’in annesinin akrabalarıydılar. Merantau geleneğinde yolculuğa çıkan kişi akraba evlerinde bir süre yaşardı.

[12] “Bung Hatta’nın bu argümanı beni çok etkilemişti, özellikle şiddet kullanımının bağımsızlığı kazanmak için gerekli olduğu önermesi. Zira tarih, bir sömürgeci gücün iktidarı sömürdüğü halka isteyerek bıraktığını kaydetmemişti. Sömürge halkı bağımsızlığı şiddet kullanarak, zorla almalıdır.” Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 41.

[13] Roman İbrahim Morka, Alminsky ve Musotte’nin Filistinlilere bağımsızlık savaşlarında nasıl yardımcı olduklarını anlatıyordu. Kitaptaki bu isimler ve kitabın başlığı Endonezyalı okurlara PKI liderlerinin (İbrahim Tan Malaka, Alimin ve Musso) kastedildiğini düşündürüyordu. Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 43.

[14] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 65.

[15] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 65. Bu noktaya Raid’in toplumsal geçmişini PKI ile ilgilenmesinden sorumlu bir etken olarak tartışırken tekrar döneceğim.

[16] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 66.

[17] Bu makalede isim olarak soyadı olan Raid’i kullanmıştı. Daha sonra, 1943’te, müstear isim olarak Sutan Maharaja’yı alacaktı ancak bu ismi sadece törenlerde kullanacaktı. Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 71–72.

[18] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 88.

[19] Bkz.: Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 98. Raid, Sukarno’nun konuşmasının şu şekilde devam ettiğini yazıyor: “Dün gece Musso ve PKI bir darbe girişiminde bulundu. Musso’nun önderliğinde Madiun’da bir Sovyet hükümeti tesis edildi. Sukarno halktan sadakatlerinin tahakkümden azade, özgür bir Endonezya’ya önderlik eden Sukarno-Hatta’ya mı, bağımsızlık ideallerini tarumar edecek olan Musso’ya mı olduğu noktasında karar vermelerini talep ediyor.” Musso’nun cevabı ise Raid’e göre şöyleydi: “Halk üç yıldır Sukarno-Hatta’dan ikrah getirmiş hâlde, bu ikisi Hollandalılara ve İngilizlere kapitülasyonlar temin ettiler. Şimdi de Endonezya halkını Amerika’ya peşkeş çekmeye çalışıyorlar. Musso Endonezya halkının ‘hain’lerin değil kendisinin yanında yer alacağına inanıyor.”

[20] Kontrar Komando Tertinggi Retooling Aparatur Revolusinin (Devrim Aparatının Yeniden Düzenlenmesi Yüksek Komutanlığı) kısaltmasıdır.

[21] Bu vakfa dair duygudaş bir anlatım için bkz.: Stanley, “Opening that Dark Page,” Inside Indonesia, Sayı. 63, Temmuz-Eylül, 2000, s. 23–31. Bu konuya Müslümanların Raid’in otobiyografisine yönelik tepkilerini tartışırken döneceğim.

[22] Kasas suresinin sözü geçen ayetleri şöyle: “Biz de diledik ki, o bölgedeki aciz bırakılıp aşağılananlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve kendilerini vârisler kılalım. Onları o bölgede güvenli kılalım; Firavun’u, Haman’ı (başrahibi) ve o ikisinin ordularını korktuklarına uğratalım!”

[23] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 78–79.

[24] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 538.

[25] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 538.

[26] Raid, Pergulatan Muslim Komunis, s. 133.

[27] “Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zalim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?”

[28] ‘Santri’ mütedeyyin bir Müslüman’ı tanımlamak için kullanılan bir terimdir, bir ‘kafa kâğıdı Müslümanı’na (abangan) karşıt olarak.

[29] Lip Dzulkifli Yahya’yla görüşme, 28 Şubat 2001. Lip’e göre LKPSM-Syarikat’ın ana odağı 1965–1966 yıllarındaki İslam-PKI geriliminin temel unsurlarından olmuş NU’cuların da içinde bulunduğu halk zemininde bir uzlaşıydı. Aynı gaye uğruna LKPSM-Syarikat Buletin Ruas’ı (Boğumarası Bülteni) bastı ve Pergumulan Santri Marxis: Otobiografi Ahmadi Mustahal’ı (Marksist bir Dindarın Mücadelesi: Ahmedi Mustahal’ın Otobiyografisi) yayına hazırlıyor. Mustahal merkez Cava’nın Pati şehrinden bir mütedeyyin ve Buru Adası’ndan eski bir siyasî mahkûm. Bu arada genç bir NU’cu ve Cakarta’daki Asya Vakfı’nın (TAF) üyesi olan Ahmad Suaedy’den öğrendiğim kadarıyla LKPSM-Syarikat Benedict Anderson ve Ruth McVey’in tartışmalara yol açan (Cornell Raporu namıyla maruf) çalışmaları 1 Ekim 1965 Endonezya Darbesinin Ön Analizi’ni (A Preliminary Analysis of the October 1, 1965, Coup in Indonesia) çevirtip basmış; bu kitabın orijinali Cornell University Press tarafından 1966’da basılmıştı. Suaedy’ye göre, Yogyakarta’daki Gadja Mada Üniversitesi (UGM) ve IAIN’de (Devlet İslam Çalışmaları Enstitüsü) ve birçok medresede (pesantren) bu kitap üzerine hararetli tartışmalar yaşanmış. Ahmed Suaedy’yle görüşme, 28 Şubat 2001.

[30] “Pengantar Penerbit,” Raid, Pergulatan Muslim Komunis içinde, s. vi.

[31] Bkz.: Robert W. Hefner, Civil Islam: Muslims and Democratization in Indonesia (Princeton ve Oxford: Princeton University Press, 2001), özellikle s. xi-xv.

[32] Banser, NU’ya bağlı Ansor Gençlik Hareketi’nin (Gerakan Pemuda Ansor) bir alt örgütü. Müslümanlar ile komünistler arasındaki çatışmada Doğu Cava’da PKI üye ve sempatizanlarının katledilmesi işini NU’nun bu gençlik örgütlenmesinin üstlendiğine inanılıyor. Diğer bazı yayınların yanı sıra konuyla ilgili şu çalışmalara bakılabilir: B. J. Boland, The Struggle of Islam in Modern Indonesia (Lahey: Martinus Nijhoff, 1971), s. 745, ve Hermawan Sulistyo, Palu Arit di Ladang Tebu: Sejarah Pembantaian Massal yang Terlupakan. (1965–1956) (Cakarta: Kepustakaan Populet Gramedia, 2000), özellikle V. Bölüm, “Ganyang Kaum Revolusionet,” s. 157–201.

[33] Bkz.: “Pembongkaran Kuburan Massal Korban Peristiwa G30S: Kerja Sama Banser adalah Mukadimah yang Penting,” Kompas, 13 Aralık 2000. Wonosobo’da, 16–18 Kasım 2000 tarihinde bu toplu mezarlar açıldığında 24 iskeleti birbirlerinin üzerine yığılı hâlde buldular.

[34] Bkz.: 21 numaralı dipnot.

[35] Miftahuddin, “Perjuangan Seorang Muslim Komunis,” Kompas, 29 Haziran 2001.

[36] Tempo ve Gamma’daki değerlendirmeler de Raid’in kitabına kucak açıyor ve uzlaşma çağrısında bulunuyorlar. Cakarta’da bir sivil toplum aktivisti olan Nur Hikmet, Raid’in kitabının “İslamî öğretileri anlamanın ve tanımlamanın yeni yollarını bulma noktasında” önemli bir katkı sunduğunu belirtiyor: “Reform Hükümeti teolojik bir hapishane yaratmıştı. Din, uygulamadaki geleneklere yabancılaştırılmış ve zalimleri savunur hâle gelmişti. Bu kitap İslam’ı kendi devrimci geleneği içinde, insanın kurtuluşu için bir vasıta olarak anlama çabasına bir giriş olarak düşünülebilir.” Nor Hiqmah, “Dengan PKI Menuju Masyarakat Tauhidi” Tempo, 11–17 Haziran 2001. Yogyakarta’daki Devlet İslam Çalışmaları Enstitüsü’nde (IAIN) lisansüstü öğrencisi olan Islah Gusmian da ‘Kızıl’ SI’ların tarihinde Raid’in benzerlerini arayarak şu soruyu soruyor: “Kiai Misbah gibi insanlar dindar Müslüman değil miydi? Onun mazlumların çıkarlarını korumaya dönük fikrisabiti ve eylemi ki bunlar komünistlerin işi diye görülüyordu, İslam’ın öğretisine mündemiç değil miydi?” Islah Gusmian, “Komunis, tapi Agamis” Gamma, 1 Nisan 2001.

[37] “Kita Juga Berhak Menghancurkan Mereka,” Koran Tempo, 4 Mayıs 2001.

[38] “Aksi Aliansi Anti Komunis Hantui Toko Buku” Gatra, 10 Nisan 2001.

[39] Bu konuda diğer kaynakların yanı sıra şunlara da bakılabilir: “Demo Anti Komunis Berlangsung di Monas” Gatra, 10 Nisan 2001 ve “Ulama Diminta Memberi Fatwa Menyejukkan” Koran Tempo, 30 Nisan 2001.

[40] “Tokoh-tokoh PKI ‘Bernyanyi’,” Suara Hidayatullah, Özel Sayı, Eylül ortası, 1999. Sonraki üç paragraftaki açıklamalarım bu kaynağa dayanıyor.