24 Ağustos 2020

,

Safiye Buhari’yi Hatırlamak


Laura Whitehorn Söyleşisi

Angola 3 News

18 Şubat 2010

 

Eski politik tutsak Laura Whitehorn, The War Before: The True Life Story of Becoming a Black Panther, Keeping the Faith in Prison, & Fighting for Those Left Behind [“Önceki Savaş: Siyah Panter Olmanın, Hapishanede İnancı Korumanın ve Geride Kalanlar İçin Mücadele Etmenin Gerçek Hayat Hikâyesi” -The Feminist Press, 2010] isimli kitabın yayın yönetmenliğini üstlendi. Kitapta, New York’ta doğan ve 1969’da Kara Panter Partisi’ne katılmış olan merhume Safiye Buhari’nin yazılarına yer veriliyor. Siyah Kurtuluş Ordusu ile bağlantısı olduğu suçlaması üzerinden dokuz yıl hapis yatan Buhari, 1983’te hapisten çıktı ve başka isimlerle birlikte New York’ta Mumya Ebu Cemal’e Özgürlük Koalisyonu’nu, ayrıca politik tutsakların serbest bırakılması yönünde mücadele veren diğer benzeri örgütleri kurdu. 2003’te 53 yaşındayken aramızdan ayrıldı.

Kitapta ayrıca kızı Wonda Jones’un yazdığı bir giriş bölümü, Angela Y. Davis’in yazdığı önsöz ve Mumya Ebu Cemal’in yazdığı sonsözün yanı sıra Whitehorn’un takdim yazısı da yer alıyor. Bu ay içerisinde piyasaya çıkan The War Before isimli kitap için Lenore J. Daniels, Dan Berger ve Ron Jacobs eleştiriler kaleme aldı. Safiye Buhari adına kurulan internet sitesi kitapla ilgili olarak şunları söyledi:

The War Before, ezilenlerin haklarını savunma davasına ömrü boyunca bağlı kalan Buhari’nin ayak izlerini takip ediyor. Orta sınıf bir aileye mensup bir öğrenci iken Kara Panter oluşuna, oradan politik tutsak olarak hapse girişine kadar uzanan süreci kapsayan bu yazılar, kendi döneminde Panterlerin tartışma konusu hâline gelen mirası, hareket içerisindeki kadın düşmanlığı, Müslüman olma kararı, lafını sakınmayan devrimcilerin hapse atılması ve geride kalan aileler gibi meseleleriyle boğuşan bir kadının samimi görüşlerini aktarıyor. Buhari’nin samimiyet ve tutku yüklü değerlendirmesi, sosyal adalet hareketlerinin verdikleri mücadelelerin, bugündeki ilerleme için gerekli yolu nasıl açtıklarını ortaya koyuyor.”

● ● ●

 

Safiye Buhari’yle ilk ne zaman tanıştınız?

Safiye’yle ilk olarak 1997’de, Kaliforniya’nın Dublin şehrinde kadınlar için kurulmuş olan Federal Islah Kurumu’nun ziyaretçi salonunda tanıştım. Yalnız onunla ilk kucaklaştığımda, onu çok öncesinden tanıyormuşum hissine kapıldım. O dönemde Safiye farklı hapishanelere gidiyor, buralarda Herman ve Iyaluua Ferguson, ayrıca politik tutsak Celil Müntekim gibi isimlerle birlikte örgütlediği, Beyaz Saray’a yürüyüş yapma hazırlığı içinde olan Jericho 98 isimli ulusal kampanya hakkında sohbet etmek için politik tutsakları ziyaret ediyordu. Dublin Islah Kurumu’ndayken yanımda altı kadın tutsak daha vardı: Porto Riko’nun bağımsızlığı için mücadele eden Lucy ve Alicia Rodriguez, Carmen Valentin ve Dylcia Pagan, ayrıca benimle birlikte yargılanan Marilyn Buck ve Linda Evans. Kısa süre önce Dublin’de olan Donna Willmott yeni çıkmıştı.

Safiye, politik tutsakları desteklemeyi tüm kalbiyle bir dava bellemişti ve bu davaya sıkı sıkıya bağlıydı. Tutsakların kabul görmesi ve serbest kalması için uğraşıyordu. Tabiri caizse kısa sürede barikatlarda uzun zamandır birlikte mücadele etmiş iki eski dost hâline geldik.

Safiye hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Safiye, siyaseti tüm varlığıyla yaşayan bir isimdi. Dayanışma, onun iliklerine işlemiş bir konuydu. Görüşlerini ve inançlarını sürekli sorguluyor, geliştiriyordu. Kitabı okuduğunuzda, adalet mücadelesinin onun için bir gereklilik olduğunu göreceksiniz. Siyahların ve diğer ezilen gruplarının eşitsizlik ve zulüm üzerine kurulu gerçekliklerinden kurtulmaları, onun en çok istediği şeydi. Safiye her saniyesini, ileriye doğru adımın nasıl atılacağını görmek, geçmişteki eylemleri değerlendirmek ve başkalarını çalışmaya, mücadeleye sevk etmek için harcıyordu. Parmaklıklar ardındaki yoldaşlarını devrimciye has bir biçimde seviyor, onların unutulmasına izin vermemek için uğraşıyordu.

Safiye, her politik tavsiyeyi ciddiye alır, onları uygulamaya çalışır, dikkatle inceler, samimiyetini sorgular, her sabah kalktığında bu tavsiyeleri gerçekliğin süzgecinden geçirirdi. O, sadece devrimciliğin hâkim olduğu altmışların ve yetmişlerin devrimcisi değildi. Devrimci olmayan dönemde de devrimci bir kadın olarak yaşamak için mücadele etti.

Safiye’nin politik tutsaklara destek hareketinde oynadığı rol konusuna biraz daha değinebilir misiniz? Genel anlamda kadınlar, bu hareket içerisinde ne tür bir rol oynadılar?

Safiye çok çalıştı ve bu çalışmasıyla harekete öncülük etti. Ama daha da önemlisi Safiye, kendi pratiğini acımasız bir biçimde belirli bir samimiyet testine tabi tutardı. COINTELPRO konusunda insanları eğitmekle kalmadı, ayrıca zafiyetlerimiz yüzünden altmışlarda ve yetmişlerde hareketin içerisinde kendisinin ve başkalarının yapıp ettiklerine baktı ve bu pratikler üzerinden COINTELPRO’nun çalışmalarımızı nasıl yok ettiğini gösterdi. Safiye, sadece hapishanelerin politik tutsakların ailelerinde yol açtığı yıkımdan bahseden biri değildi, o, bu yıkımı tüm kalbiyle hissetti ve onu tutsaklarla ve aileleriyle her daim birlikte olmak suretiyle, ifade etme imkânı buldu.

Yuri Koçiyama gibi kadınlarla birlikte Safiye, tutsak yoldaşlarımıza sırtımızı dönmemeyi en önemli ölçüt olarak belirledi. O bu süreci, büyük bir yaratıcılık ve bağlılıkla yönetti. Yazılarında, politik tutsaklara destek toplama sürecine öncülük eden kadın olmanın anlamını tüm derinliğiyle görmek mümkün. Safiye, bu öncülüğü nasıl ifa edeceği konusunu sürekli düşünürdü. Bulduğu bazı cevaplar, onun çalışmasını bugün sürdürmeye çalışan bizleri hâlen daha şaşırtıyor.

The War Before’da Safiye’nin yıllar boyunca, tutsaklar için kurulmuş, işleyen bir destek ve savunma ağının oluşturulması adına ortaya koyduğu çabaları okuyacaksınız. Safiye bu çalışmayı yürütmekle kalmadı, ayrıca hareketin politik ilkeleri üzerine de düşündü. Genelde ideolojik ve strateji düşünce erkeklerden çıkar sanılır, oysa burada sürece çalışmaları yürüten kadınlar öncülük etmişlerdir. Safiye’nin kitabı, bu açıdan ideolojik ve stratejik düşüncenin kadınlardan çıkabileceğini göstermektedir. Teori ve pratik bütünlüğü içerisinde kadınlar, bu türden sosyal adalet çalışmaları için gerekli politik çerçevenin oluşumuna ciddi katkı sunmuşlardır.

Bu kitapla ilgili çalışmalara ne zaman başladınız?

Ben, bu kitabın çalışmalarına dört-beş yıl önce, Safiye’nin kızı Wonda Jones o çok önemli kararı aldığı gün başladım: Erken ölümünün acısını çektiğimiz günlerde eserinin yitip gitmesine izin vermememiz gerektiğini düşündük. Safiye, örgütlenme faaliyetleriyle meşgul olduğundan, bir kitap yazmayı hiç planlamamıştı, dolayısıyla karşımızda devasa bir proje duruyordu. Kitaba yazdığım takdim bölümünde kitabın oluşum sürecini anlatıyorum.

Kitap bugüne dek nasıl karşılandı?

Sıcak ve coşkulu bir biçimde karşılandı. Ama öte yandan, bundan sonra nasıl yorumlanacağı konusunda bir yorumda bulunmak için henüz erken. Wonda ile birlikte bu kitabı hazırlamamızdaki amaç, Safiye’nin çalışmalarının ve düşüncelerinin ayrıca politik tutsaklar meselesinin parmaklıklar ardında olan o muhteşem kadın ve erkekler konusunda henüz bir şeyler öğrenememiş insanlara aktarılmasını sağlamaktı.

Sizce kitabın verdiği ana mesajlar nelerdir?

Birçok farklı okur, birçok farklı sonuca ulaşacak, birçok farklı mesaj alacaktır. Kitabın sonsözünü kaleme alan Mumya Ebu Cemal’in de dediği gibi, Safiye’nin cümlelerini okuduğumuzda bir ruh ve güç kuşatır bizi ve bu ikisi, adalet mücadelesini daha da yaratıcı kılar. Angela Davis, yazdığı önsözde kendi dileğini aktarır ve “umarım kitap, politik tutsakların özgürlük kavgasına katılma ve hapishanelerde adalet güneşinin doğması için mücadele etme konusunda okuru teşvik eder” der. Bence Safiye’nin yazılarındaki ana mesajlar bunlardır. Ayrıca bu yazılar şunu söylemektedirler: adalet kavgası, herkesin tüm gücüyle çalışmasına değecek bir kavgadır ve bu kavga dürüstlükle, sağduyuyla ve açıklıkla yürütülmelidir ki kendi aramızda sosyal adaleti tesis edebilelim, insanlığımızı bireysel ve örgütsel düzeyde yenileyebilelim, böylelikle insanlık dışı kapitalist değerleri teşvik edip duran sisteme karşı mücadele edebilelim.

Bugün eylemciler, Safiye’nin hayatından başka neler öğrenebilirler?

Uğruna mücadele ettiğimiz değerleri anlamalı, benimsemeli, onları iliklerimizde hissetmeli, bunları pratiğe dökebilmeliyiz. Safiye, düşündüğü gibi yaşadı. “Adalet istiyorum” diyorsanız, adaleti elde etmek için bir şey yapmalısınız. Ayrıca Safiye, politik tutsakların serbest bırakılmasını sağlayacak mücadelenin bir bütün olarak adalete kavuşma noktasında neden ve nasıl zaruri olduğunu ortaya koydu.

Safiye’nin tüm yazıları, aynı zamanda, yirminci yüzyılın ortalarında hüküm süren devrimci hareketlerin tarihin belirli bir kesitine ait olmadığını görmemizi sağlar. İlgili dönemde belirleyici olan ilkeler, farklı bir biçimde bugün de geçerlidirler. O dönemi devrimci kılan, sadece verdiğimiz mücadelenin düzeyi değil, ayrıca emperyalizmin hâkim olduğu sistemin kökten değiştirilmesinin zaruri olduğuna dair anlayış idi. Umarım, Safiye’nin tasvir ettiği bütünsel politik tarih anlayışı, ABD genelinde sol örgütlerin tüm politik tutsakların özgürlüğü talebini programlarına almalarına katkıda bulunur.

Kaynak