16 Ağustos 2020

,

Charles Garry


Asıl adı Garabed Garabedyan olan Charles R. Garry, herkesin Kara Panter Partisi’nin avukatlığını yaptığı için bildiği bir insan hakları avukatıdır. 17 Mart 1909’da, Osmanlı İmparatorluğu’nda Hamidiye Alayları’nın gerçekleştirdikleri katliamlardan kurtulan bir Ermeni ailede dünyaya gelen Garry, Kaliforniya’nın San Joaquin ilçesine bağlı Selma kasabasında büyüdü. Etnik köken açısından Ermeni olması sebebiyle çilesini çektiği ayrımcılık, ömrü boyunca haklarından mahrum edilen kesimler için mücadele eden bir savaşçı hâline gelmesine katkıda bulundu.
Roger Tataryan’ın kaleme aldığı, Charles R. Garry ile ilgili bu yazı, 16 Ağustos 1991 tarihindeki ölümünün ardından, San Francisco Examiner gazetesinin 26 Ağustos 1991 tarihli nüshasında yayımlandı.
●●●
Charles Garry’nin Savaşçıya Dönüştüğü Gün
Charles Garry’nin Kara Panterler ve Şikago Yedilisi gibi radikal kuşağa mensup isimleri tutkuyla savunan bir isim hâline neden geldiğini anlamak için yirmilerde Orta Kaliforniya’daki Selma Lisesi’nde yaşanan bir olayı bilmeniz gerekiyor.
Bobby Seale ve Huey Newton gibi müesses nizama karşı çıkan eylemlerin savunma avukatlığını üstlenmiş olan Garry, birkaç gün önce 82 yaşında vefat etti. Gördüğüm, onunla ilgili olarak ölümü ardından yazılan yazılarda, Kaliforniya’nın San Joaquin Vadisi ilçesindeki küçük bir çiftlik kasabasından gelmiş sessiz ve çalışkan bir çocuğun dışlananların, ezilenlerin ve pek ilgi görmeyen davaların ateşli ve mücadeleci bir savunucuna nasıl dönüştüğüyle ilgili hikâye tam olarak anlatılmıyordu.
Charles Garry, söz konusu hikâyeyi bana yıllar önce Williamsburg Kolonisi’ndeki bir konferansta anlatmıştı. Bu sohbetin ABD tarihinin yüce tuttuğu bir alanda meydana gelmesini özellikle anlamlı bulduğumu belirtmeliyim, zira anlattığı hikâye, adalet ve eşitlik anlayışının Amerikan geleneğinin bir parçası olması gerektiğini söyleyenleri müstehzi ifadelerle eleştiren, ırk ayrımcılığı ile ilgili bir hikâyeydi.
Charles Garry’nin San Joaquin Vadisi’nde Ermeni karşıtlığının tavan yaptığı bir dönemde büyümüş olmasının da bu durumda payı var. Bugün ilçenin önemli bir kısmında yobazların asli hedefi öteki azınlıklar olsa da soyadı “yan” ile biten insanların sürekli maruz kaldıkları aşağılanmayı o günlerde ilçenin orta kesiminde yaşamış Ermenilerin teki bile unutmuş değil.
Charles Garry’nin adı doğduğunda Garabed Garabadyan’dı. Selma Lisesi’nde aldığı notlar, onu mezuniyet konuşması yapma konusunda en uygun aday hâline getirdi. Sorun da tam da bu noktada ortaya çıktı.
Mezuniyet töreninin yakınlaştığı süreçte bir gün Selma Lisesi’nin müdürü, genç Garabed’e “anne-babana söyle, gelip beni görsünler” dedi. Aile müdürün ofisine geldiğinde müdür dilinin altındaki baklayı çıkarttı.
“Bay ve Bayan Garabedyan. Bilmenizi isterim ki normalde bu mezuniyet konuşmasını Garabed’in aldığı notları almış biri yapardı. Ama elbette sizin de anlayışla karşılayacağınız üzere, bu konuşmayı bir Ermeni’nin yapması mümkün değil.”
Buradan da müdür aileye, oğullarının hakkı olan bu konuşmayı yapma onurunu etnik kökeni daha kabul edilir olan birine vermek zorunda olduklarını söyledi. Konuşmayı yapanın adı Suzy Smith miydi, Jerry Jones muydu hatırlamıyorum, önemli de değil zaten. Hikâyenin geri kalan kısmı, Charles Garry’nin Williamburg’da o gün anlattığı gibi ilerliyor.
Hiç şüphe yok ki müdür, çocukta açtığı o derin yaradan zerre haberdar olmadan ölüp gitti. İstisnaların da görüldüğü o dönemde genç Ermenilere benzer türde travmalar yaşatan tek öğretmen bu müdür değildi. Selma Lisesi’nde bir öğrenciye sergilenen önyargılı yaklaşım sayesinde toplumun bir mağduru olduğunu düşündüğü herkesi gönüllü olarak savunan, her türden adaletsizliğe hassasiyet geliştiren bir avukat yetişmişti.
Fakat Garry’nin yoluna başka güçlükler de çıktı. Fresno şehrinde psikolog olarak çalışan Dr. Loretta Haroyan isimli dostunun anlattığı kadarıyla Charles Garry’nin umudu, Stanford Üniversitesi’nde okumak yönündeydi, bu amaçla da okul ücretini San Fransisko’daki bir kuru temizlemecide çalışarak biriktirmekteydi. Patronu kendisine, biriktirdiği 1.500 dolar civarında parayı çoğalsın diye borsaya yatırmanın akıllıca olacağını söyledi. 1929’da borsanın iflas etmesiyle tüm para uçup gitti.
Bu sebeple gündüzleri kuru temizlemeci ve ütücü olarak çalışan Charles Garry, hukuk diplomasını akşam okulundan almak zorunda kaldı. Haroyan’ın dediğine göre Şikago Yedilisi ile kurduğu ilişki sonrası Harvard’da ders vermesi yönünde davetiye aldı ama Garry bu daveti geri çevirdi. Haroyan “neden geri çevirdin?” diye sorduğunda, Garr şu cevabı vermişti: “Beni neden istesinler ki. Ben üniversite mezunu bile değilim. Alt tarafı bir akşam okulundan mezun olmuş bir avukatım.”
Garry hayatıyla ilgili kitabı yazdığında kitaba Mahkeme Salonundaki Sokak Dövüşçüsü ismini verdi. İçinde bulunduğu durum ne kadarını talep ediyorsa o kadar sert olabilen bir avukat için oldukça uygun bir başlıktı bu.
Haroyan’ın aktardığına göre bir seferinde Garry, müvekkiline önyargıyla yaklaşan bir hâkimin karşısına çıktı. Halka açık duruşma esnasında kuru temizlemecilere kıyafet getirip götürdüğü günlerden bahsederken, genelev sokağındaki birçok adresten sipariş aldıklarını, o evlerin bazılarının kime ait olduğunu anımsadığını söyledi.
Meseleyi anlayan yargıç, tavrını hemen değiştirip tarafsız bir konum aldı. Kabaymış gibi görünen bu tür taktikleri uygulamasının sebebi ise onun Selma Lisesi’nde bulamadığı fırsatı ve şansı birilerine sunmak istemesiydi.
Roger Tataryan
26 Ağustos 1991