1 Mayıs geride kalmadı. Bu sabah gözaltılar
yaşandıktan sonra Tertip Komitesi bir açıklama yayınlayarak bu durumu kınadı.
Açıklamanın en dikkat çekici noktalarından biri de “yan yana gelerek ortak
mücadeleyi büyütmek”le ilgili olanıydı.
Evet, siz Saraçhane’ye çağırdınız ve sınıf da tüm
engellemelere rağmen on binlerle alana geldi. DİSK heyeti barikatlara yaklaşıp
müzakereyi başlattığında, kitlede heyecan ve umut uyandırdı fakat otobüsten
dağılma kararı yönünde anons yapıldı, anons iki “farklı” (özünde aynı)
megafondan yapıldı. Kitleye alanın her iki tarafından anons yapıldı: biri
barikatın gerisinden, diğeri DİSK otobüsünden. Yani Tertip Komitesi, emekçi
halk sınıflarının aklıyla alay ederek, bugün yan yana gelme ve zorbalığa karşı
ortak mücadele etme çağrısında bulunuyor. Tertip Komitesi yalan söylüyor.
Bu yalanın teşhiri için çaba sarf etmeye gerek bile
yok, görüntüler izlenebilir. Tertip Komitesi’nin anonsu haber sitelerinin
videolarında var. Kimlerle yan yana gelmek istiyorlar? Büyük ihtimalle
çağrıları CHP’ye ve seküler burjuvaziye.
Alanı siz terk ettiniz, yetmedi, “terk edin”
çağrısında bulundunuz, o da yetmedi, görevlilerinizi alana yönlendirip kendi
üyelerinize “dağılın” çağrısı yaparak, alanda kalma kararının bireysel olduğuna
vurgu yapıp o üyeleri üstü örtük tehdit ettiniz. “Biz onlardan değiliz”
dediniz.
Halkın maruz kaldığı her tarihsel dönemeçte geri adım
attınız ve halka da sınıfa da geri adım atmalarını dayattınız. Bu dayatma, “başınıza
bir şey geldiğinde bu sizin kararınız, yani biz yokuz” diyerek gerçekleşti.
Saraçhane’de de bunu yaptınız.
Üç gündür sendika üyeleri şunu söylüyor: “Sendikayla 1
Mayıs’a gitmem.” “1 Mayıs'a gitmem” demiyor. Sendikalılığın gereğini ayaklar
altına alarak sınıfı ve kitleyi alanda bırakıp kaçtınız, yuhalandınız, sizi
protesto eden sloganlar atıldı. Bugün yaptığınız açıklama, tarihsel açıdan tüm
meşruiyetini yitirdi.
“İnsanları biz oraya çağırdık, sonra da kaçtık, onlara
da dağılmaları yönünde çağrı yaptık” diyemediğiniz gibi yine TMMOB “liderinin”
Kazancı’da epik perdeden dillendirdiği “hesap soracağına” iddiası gibi şu
cümleleri kullanıyorsunuz: “İsterseniz yasaklayın, barikat kurun, hepimizi
cezaevlerine doldurun ama tarihsel ve hukuki hakikati değiştiremezsiniz, Taksim
1 Mayıs alanıdır.”
Tertip Komitesi bir kez daha yalan söylüyor. “Barikatı,
yasağı, mahkemeyi göze alamazlar, alamadılar.” Gezi mahkemeleri başladığında “Hepimiz
oradaydık” demiştiniz ama “Hepimiz Saraçhane’deydik” diyemiyorsunuz.
Saraçhane ilk değil. KESK yönetiminin aldığı grev
kararıyla iş bırakan emekçiler, OHAL döneminde ihraç edildiler. İhraçlar, KESK
genel merkezinin elli metre ötesinde, analarıyla eşleriyle birlikte yerlerde
sürüklenirken alanda KESK yöneticileri yoktu. Öyle iddia ettikleri gibi bir
duruma cüret edemezler. Akil adam olan sendika başkanı, grev kararına imza
attı fakat soluğu Avrupa’da aldı. Yine Saraçhane’de elli metre ötedeki
barikattan ve sınıftan kaçarak alanı terk etti.
Burada sorun şu: Grev kararı alıyorsanız, sendika
üyesi emekçi sendikalı olmanın gereğini yerine getiriyorsa bu, bireysel bir
karar değildir. O günden sonra hak gaspına uğrayan emekçinin sözü geçer ama KESK
"Kimse, kendisini KESK’e dayatamaz” gibi öznel bir argümana sığındı.
Kendini dayatma bireysel bir karardır, emekçilere kendi öznelliğini dayatan bir
yapı varsa bu KESK bürokratlarıdır.
O gün Ankara’da, bugün Saraçhane’de yaşanan durum
özdeştir. Bugün 1 Mayıs’a çağırdınız, üyelere “alana bireysel imkânınızla gelin”
dediniz, üyeler buna rağmen geldi. “O da olmazsa CHP otobüsleriyle gelin”
dediniz. “Elimizdeki mahkeme kararıyla Taksim’e yürüyeceğiz” dediniz; on metre
yürümediniz. Alanda kalan üyeye “bireysel kararınızdır” dediniz. Grevi, 1 Mayıs’ı,
ÖMK’yi bireysel kararla ve özgür iradeyle eşitleyen bir sendikacılık politikası
olamaz. O yüzden geri çekilen, kendini dayatan, Taksim'i zorlamayı göze
alamayan varsa o da Tertip Komitesi bileşenleridir.
Sınıfı, taşıma kitle olarak görüp ondan biat etmesini
bekleyen dayatmacı anlayış size ait. O gün orada sendika değil, sizler
yuhalandınız. Sendikalar üyeleridir. Sendikal onuru ve mücadele tarihini
ayaklar altına alan sizsiniz. Üye, sizi aşar ki aştı da. Eğer öyle olmasaydı,
bugün bu açıklamayı yapmak zorunda kalmazdınız.
Bugünkü yaptığınız açıklamayı, Yedi Uyurlar
anlatısındaki gibi 300 yıl sonra uyanıp bir emekçi okusa ve olay sırasında
uykuda olsa, sizi o gün Saraçhane’de direndi zanneder. Açıklamanın hiçbir
yerinde insanları alana çağırdığınız halde alanı terk ettiğiniz yazmıyor. Evet,
çağrı yaptınız fakat üyeyle birlikte hareket etmeyip “kendi imkânlarınızla
gelin” dediniz. Pikniğe bile gittiğinizde araç ayarlarken o gün üyeyi kendi imkânlarına
ve CHP belediyelerine terk ettiniz.
KESK ve DİSK’in OHAL dönemindeki tüm manipülasyonu
Saraçhane’deki surların altında kaldı. Sınıflar mücadelesi tarihine otobüsten
yaptığı anonsla geçti. KESK’e bağlı iş kollarının şube yöneticileri, alanı
gezip üyelere dağılma çağrısı yaptığında karşılaştıkları tepkide, "Biz de
terk etmeme taraftarıyız ama Tertip Komitesi’nin kararı bu” yanıtını verdiler. Oysa
gerçek öyle değil, şube yönetimlerine genel oyla değil, sizin dilinizle ifade
edersek, pazarlık yöntemiyle alındınız, seçilme söz konusu değil. O yüzden,
onurlu bir sendikal politika yürütseydiniz, alanı gezerek üyelerinize bu anonsu
iletip sahibinin sesi olmazdınız. “Önde KESK flamalı üyeler var, isterseniz siz
de oraya gidebilirsiniz” demezdiniz.
KESK ve DİSK bürokratları, sendikacılık nasıl
yapılmazın tarihini yazıyorlar. OHAL itibariyle başlayan tüm bu çarpıklıklardan
sonra üyedeki ve emekçideki sendikal sempatiyi, umudu, güveni ve desteği de
sendika bürokratları bitirdi.
Saraçhane’de gün yüzüne çıkan başka gerçekler de var.
Önceki yazıda belirttiğimiz gibi TTB başkanı
olmasından öte demokrat kesimde saygın bir aydın olarak yer eden Şebnem Korur Fincancı,
kendine verilen değeri alanda bırakarak gitti. Anons okunduğu sırada otobüsün
üzerindeydi. Her saldırıyı halk sağlığı sorunu olarak gören TTB ve başkanı, kitleye
sıkılan gazı halk sağlığı sorunu olarak görmedi, onlara ilk yardım uygulamadı. Satranç
oyunundaki gibi görevi önemli taşlar, alandan çekildi. O da KESK eşbaşkanı da
İHD eşbaşkanının izinden yürüyor. İmajlar bir bir çöküyor, gösteri sona eriyor.
Solun durumunu tekrar ele alacak olursak, barikatın
önünde birleşen sol, bugüne kadar dar grup rekabetçiliğiyle ve kimlik
siyasetiyle hareket etmeseydi, OHAL döneminde aynı birleşik mücadeleyi
geliştirseydi, bugün sendikalar da bu duruma gelmezdi. O sendikalar sizin birer
yansımanız. KESK’i de ona bağlı iş kollarının genel merkezleri ve şube
yönetimlerini de oluşturan çevreler, o barikatın önünde yer alanlardır. Bugün
dönüp sendikaları eleştirmelerinin geçerliliği yoktur. Kendi siyasi çizginize
mensup yönetimler, sizi barikatın önünde bırakıp kaçtı. Bu gerçeği görmek
zorundasınız.
Bu Frankenstein misali anomali, sizin eseriniz. Her
şeye rağmen gösterdiğiniz sınıf cüretinin hakkı inkâr edilemez ama bu cüret, o
gün orada kendiliğindenciliğin eseri olarak tezahür etti. Öyle olmasaydı,
gazdan etkilenerek geri çekildiğinizde, ardınızda yer alan TKP kitlesi öne
geçmezdi.
Barikatın önünde yer alan tüm politik çevreler,
Saraçhane gerçeğini düşünmek zorunda. Yücelttiğiniz kadın hareketi ve LGBT,
sınırlı sayıda katılımla alana geldi. Nevruz’daki nasyonal grup gibi kimse
onlara saldırmadı. Katılım, ancak sınıf kültürüyle mümkündür, elde kalan bile buna
yeter. 8 Mart’ta, 25 Kasım’da, onur haftasında Taksim’i zorlayan kitle
yanınızda değildi.
Tek güç, emekçi halkın sınıf birlikteliğinden
gelendir. Tek ayrım, sınıfsal olandır. Onun dışında kalan tüm ayrımlar,
kimlikler mücadelesine ve burjuvaziye hizmet eder. Bugün Filistin halkı tüm bu
ayrımları ortadan kaldırarak yurt savunusunda birleşiyorsa, Taksim de ülkemizin
emekçi halk sınıflarının antikapitalist, antifaşist, antiemperyalist mücadelede
birleştirir. O yüzden, bir kez daha ifade edersek, Taksim sadece bir alan
değildir; tarihin, değerlerin, sınıf mücadelesinin ilke ve gereklerinin
toplandığı alandır.
* * *
CHP’li ve DEM’li belediyelerin işçilerinin üye olduğu
DİSK’in yönetimi, metropoller ve bölge illeri dışında üye kaydedemeyen KESK,
insan hakları derneğine dönüşen TTB, kentsel dönüşümle sermayedar olan TMMOB, 1 Mayıs’ı ancak dolgu alanda kutlayabilir.
Bu bağlamda, sendikaların ve meslek odalarının
bürokratlarının üretmek istediği ve kısmen başarılı olduğu üye profili de
tartışmaya açılmalıdır. DEM’li bir belediyede grev olmuyorsa DİSK’in bir
geçerliliği yoktur. Konut hakkı için mücadele etmeyen TMMOB’un bir geçerliliği
yoktur, o, sadece lokallerinde Sol Parti’yi ağırlar. Gittikçe proleterleşen ve
güvencesizleşen iş kolunun insanca yaşam hakkı için sömürüsüz bir düzeni
savunmayan KESK’in bir geçerliliği yoktur.
KESK, sadece Türk’ün ve Kürt’ün CHP’sinin gölgesinde,
sendika dışı politika üretir, sınıfı kimlikler üzerinden ele alır, alana sınıfı
getiremez. TOGG araba çekilişine katılıp sonra onu üç katı fiyatla satılığa
çıkaran, termal otellerde iş yeri temsilcisi eğitimi veren, yoga ve beden
atölyeleri düzenleyen, erkek üyeye kapalı haremlik selamlık etkinlikler
düzenleyen, sınıfları ortadan kaldırmak yerine sınıf atlamaya çalışarak
kokteyller düzenleyen, Van için irade gösterip Taksim için alandan kaçan
burjuva demokratı KESK yönetiminin de kamu emekçilerine bir faydası yoktur.
KESK ve DİSK üyelerinin çalıştığı DEM’li belediyelerde
bugüne kadar neden bir kez grev olmaz? Alandan kaçışın köşe taşlarından biri de
bu özettir. O yüzden, bugün Tertip Komitesi, açık bir şekilde yalan söylemeye
devam ediyor. Yalan, burjuva kültürünün ürünüdür. Sınıf siyasetinde yalan
söylemek ahlaki erozyona neden olur ki her gün oluyor da.
Ülke genelinde kutlanan 1 Mayıs’lara ayrı bir yazıda
değinilecektir.
S. Adalı
4 Mayıs 2024
0 Yorum:
Yorum Gönder