06 Mayıs 2024

,

Bizim Deniz’imiz

 

Bir papağana yeni bir sözcük öğretmekle hiçbir şey kazanılmaz.
[Martin Esslin]

 

Papağan duyduğunu söyler. Aslında konuşmayı değil, taklit etmeyi öğrenmiştir.

Bugün Deniz’i ve yoldaşları adına konuşanlar, özlemle yâd edip ağlaşanlar, sistemin biricik ve rengârenk papağanlarıdır. Sorsanız ne Deniz’i bilirler, ne Deniz’in derinliğini ne de umudunun maviliğini.

Onların amacı, postmodern sistemin, postmodern Türkiye’sinde Deniz’i ve devrimci yoldaşlarını birer medya ikonuna dönüştürmektir. Deniz’i tarihsel duraklardan silmek, nesneleştirip kavramsallaştırarak devrimci-eşitlikçi direnişi odaklardan yok etmektir. Bütün amaç budur.

1 Mayıs, Taksim’in mekânsal kanından vazgeçiş ve Saraçhane ihaneti bunun yakın örnekleridir. Sınıfın yanında gözüküp aslında tam da karşısındadırlar. Onlara göre sınıf, mit ve ikonlarla, imaj çalışmalarıyla evcilleştirilmeye mecburdur. Bu da ancak birebir ilgi ve dirsek teması ile yapılabilir. Mit ve ikonlar da tam da bu noktada, duygudaşlık yalanı ile devreye giriyor.

“Mit”, Yunanca “söz / konuşma” ya da “hikâye” anlamındaki “Mythos” kelimesinden gelir. Mit, toplumsal olarak güçlü, çoğu zaman efsanevi anlatılarla süslenerek oluşturulan hikâyelerdir. Mit, geçmiş zamanda yaşayan, zararsız öykülerdir aynı zamanda.

Şimdi mitleşen Deniz için ağlanılabilir. 6 Mayıs günü Deniz’in boynuna ipi dolayanlar, bugün tam da bu sebeple yasını tutuyorlar. Çünkü Deniz, zararsız bir ölü onlara göre.

Ancak cenaze evine gelen katili bu sınıf unutmayacak, unutturmayacağız. Bugün akıttıkları gözyaşı bir günah çıkarma olsaydı, bu bile bizlere samimi gelebilirdi, ancak tarih ve olaylar maalesef bizleri hiç yanıltmıyor.

Bugün Deniz için akıtılan gözyaşı, ikonik bir hamle, postmodern toplumda reel hafızayı yok etme gayretidir.

Devrimci hareketi efsaneleştirme ve liderlerini mitleştirme projesi, medya eliyle 1990 yılında başlamış ve sonrasında hızlanmış ve yaygınlaştırılmıştır. Seksen darbesinde vesayetle sıkışan medya, aynı gövdede sağ elden sol ele geçerek, solculukla gevşetilmiştir. Bugün sol, aynı vücudun aynı kafanın soludur. Görevi de eşitlik değil özgürlük, sınıf değil farklılık, gerçek değil imajlar yaratmaktır.

Medyada Deniz’i ikonlaştıracak, “özgürlük savaşçısı” imajı yüklenerek çarpık bir algı yaratılacaktı. Amaç belliydi, Deniz’in içini boşaltmak, zararsız hâle getirmek ve yeni bir Deniz yaratmak.

Memlekete komünizm de gelecekse yine onlar getirecekti. Bir Deniz olacaksa da onların Deniz’i olacaktı. Baskı ve denetim altında tutulan değil, sisteme zarar vermeyen, ambalajlanmış ikonik bir kahraman. Burjuvazinin “Sol! eliyle evcilleştirmeye” çalıştığı sınıf bu lokmayı yutmalıydı. Sol, bizim yanımızdaydı!

Anthony Giddens, modern devletlerde ikonların ve sembollerin denetim altında tutulduğunu, sistemin kendisine direnen bir odağın sembolünü baskı ve tasfiye ile ortadan kaldırmaya çalıştığını; ancak postmodern toplumlarda buna ihtiyaç kalmadığını söyler. Burada anladığımız, tam da bugün yaşananlardır.

Sistem direniş sembollerini ve ikonlarını, kendine zarar vermeyecek şekilde silikleştirip, gerçeküstü yapıda kavramsallaştırarak içini boşaltıyor. Sık tekrarla kitlenin zihnine sorgulanmayacak şekilde yerleştirmeye çalışıyor. Aynı kitle Deniz sloganı atacak, fakat Deniz’i özünde hiç bilmeyecektir. Elbette bu sloganları atanlar, yazının baş cümlesine de ilham olan “Papağanlar”dır.

Deniz’in kim olduğunu bilenler, son nefesinin gecesinde uyuyamayanlar buradadır.

Öfkesi ve umudu ile buradadır...

6 Mayısa selâm olsun...

Deniz’e selâm olsun...

Ez cümle: “Evcilleştirmeye!” çalıştığınız, Saraçhane’de yalnız bıraktığınız sınıf ne uysallaştı, ne 1 Mayısları, ne de Deniz’ini unuttu. Kısa çöp uzun çöpten hakkını alıncaya dek direnecek, Taksim’de kan, Deniz’in mezarında toprak olmaya devam edecektir.

İdil Mevsim
6 Mayıs 2024

0 Yorum: