20 Kasım 2023

,

Sol İçi Şiddetten Sol İçi İfşaya


Eylemden Aktivizme, Aktivizmden Flörte:

Sol İçi Şiddetten Sol İçi İfşaya/Teşhire


78 kuşağı döneminden 2000’li yıllara kadar solun önemli bir bölümünün reformistleşme sürecinde tarihe kara bir leke olarak geçen sol içi şiddet vakaları yaşandı. Solun herhangi bir çevresinin “iç” sorunu olarak görülse de bu çarpıklık, tüm solun tarihinde kanayan bir yara olarak kaldı.

Reformistleşme sürecinde sol içi şiddet, sol içi ifşa ve teşhir sürecine evrildi. LGBT ve feministlerin yürüttüğü anti-sınıfsal kimlik politikası, radikal demokrasi hareketinin erkeğin karşısında kadını yücelterek yeni bir cinsiyetçi anlayışa kapı aralaması, postmodernizmin ve bireyci anarşizmin yanlış politik yaklaşımları, solun özünü kaybederek, sınıflar mücadelesinden uzaklaşarak, kimlikçiliğin peşinden gitmesine yol açtı. Bu durum, ideolojik mücadelenin zayıflığından ve disiplinin terk edilmesinden kaynaklandı. İdeolojisi zayıf ve ilkesiz olan pragmatist çevreler, burjuva ideolojisinin şekillendiricisi olan bireylerle özgürlük rüyasına kapıldılar. Kitle yerine birey, işçi ve emekçi yerine orta sınıf tercih edildi. Bu yoldan yürümeyenler, “ilkel, cinsiyetçi, geri, kaba, çağ dışı” olarak politika alanında yalnızlaştırıldılar, çünkü bu entelejansiya, sokakta zaten yoktu. Parti bürolarına ve sendikalara çekilen reformistler, değerlerin aşındırılması karşısında liberal özgürlük pratiklerini hayata geçirdiler. Artık her reformist çevrenin ve sendikaların eş başkanları, kadın meclisleri ve LGBT komisyonları vardı.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, uzun bir yazı konusu olan saydığımız gelişmelerin özeti niteliğindedir. Reformist partinin İstanbul il (eş) başkanı, aynı partiden olan sevgilisinin ifşasıyla solun ve sosyal medyanın gündeminde yer buldu. Genç kadın yaptığı ifşada; sosyalist mücadelede aktif olmasının önünde sevgilisinin olduğunu, bu şahsın ona psikolojik baskı yaptığı, onu aldattığı, aynı anda çoklu ilişkiler yaşadığını iddia etti. İfşanın belki de en dikkat çekici yanı, partili kadın arkadaşlarının bu flört konusunda onu uyardığı, çünkü erkek şahsın birçok kadınla aynı anda flört ettiği yönündeki ikazıydı. Yani sosyalist olduğunu iddia eden bir parti var, fakat bu parti, partili kadınlarla ve başka kadınlarla aynı anda flört eden bir yöneticiye sahip.

Disiplinsizlik, ilkesizlik, yozlaşma tam da bu noktada başlıyor: Yoldaşlık hukuku rafa kaldırılıp yerine bu tür pratikler hayata geçiriliyor. Daha sonra partinin yaptığı açıklamada aslında erkek şahsın birkaç yıl önce parti üyesi olduğu ve kadının beyanı esas alınarak disiplin süreci başlatıldığı belirtildi. Bu, açıkça bir demagojidir.

Birkaç yıl önce partili olan bir insan, yeni insan olarak dönüştürülmeden onun zaafları göz önünde bulundurulmadan -ki partili kadınlar onun böyle bir eğilimini gördüğü hâlde- İstanbul il başkanı yapılıyor, ona basına demeç verme imkânı sunuluyor, yani yüksek derecede sorumluluk veriliyor. Bir iddiaya göre, bu partinin geçmişte başka bir partiden ayrılma sürecinde de yine benzer bir taciz-ifşa-teşhir sürecine tanık olunmuş. Bölündüğü partiden bu şahsın da benzer nedenlerle atıldığı başka bir sosyal medya iddiası olarak gündemde yer alıyor. Yaşanan rezaletten faydalanan Akit gazetesi, “Sosyalist Partide Taciz” diye haber yapıyor, hem de onu üye sayısı üzerinden küçümseyerek.

Daha önceki yazılarda reformistlerin alkollü etkinliklerini eleştirirken “Solun bir bölümünün yaptığı hata tüm solu ilgilendirir” tespitinde bulunmuştuk. Bu tespit, bugün diyalektiğin ve hayatın ilkeleri ve matematiği gereği doğrulandı. Akit’in attığı başlık, sosyalist çevrelerin tamamının çarpıklığı olarak propaganda edildi. Aslında solun ağırlıklı kısmının ve reformistlerin bu yoz pratiği son dönemde daha çok gündeme geliyor.

İki yıl önce yaz aylarında yayılan ifşa dalgası büyüyerek birçok çevrede bu vakaların yaşandığı iddia edildi. Aşkın partisinden en işçici partiden dergi çevrelerine kadar beyanlar ortalığa saçıldı: Kadının kafasının duvara vurulması, psikolojik baskı yapılması, çok eşlilik vb. çürük pratikler.

Bir çevrede yaşanan ifşanın ardından ilgili partinin üyesi olan kadına “O Suruç ‘gazisi’, psikolojisi bozuldu, idare et” denildi. Kadının beyanında geçtiği şekliyle, eski partili biri, sosyal medya hesabından “Hani adaleti biz sağlarız, diyordunuz. ‘Gazi’ değil ölmüş de olsa tacizci tacizcidir” diye paylaşım yapması proleter ahlakın, ilkelerini, değerlerin, yoldaşlık bağlarının ve mahremiyetin parti tarafından bu kişilere verilmediğini kanıtladı.

Başka çevrelerde de benzer sorunlar yaşandığı, ifşa eden kadınlarca iddia edildi. Reformist olmadığını iddia eden başka çevre, Avrupa’da gençlik festivalinde trans dansöz oynattı ve bu yozluğu eleştirenleri “cinsiyetçilik ve ahlakçılık”la suçladı.

Sınıfsız sömürüsüz bir düzen kurma iddiasında olan bir çevre, aynı zamanda bir ailedir. Aile içinde taciz yaşanması sapmadır, fakat bu çevreler, peşine takıldıkları post-modernist feministlerle birlikte “Kutsal aileniz batsın” yazan dövizler taşıyanlarla yürüdüler 8 Mart ve 25 Kasım’larda. Sendikalarda erkek üyelere kapalı şekilde etkinlikler düzenlendi. Öyle ya, Kürt sorunu tartışılacaksa Kürt, cinsiyet eşitsizliğini ideolojik olarak tartışacaksanız kadın ya da LGBT birey olmanız gerekir. Aile batırılınca geriye savunacak bir değeri kalmayanlar, bu utancı ülkemiz solunun tarihine kara bir leke olarak sürdüler. Bu ayıp, onların ideolojik çaresizliklerinin ve politikasızlığının sonucu olarak sınıftan ve halktan kaçışın laneti olarak onların üstüne yapıştı.

İfşaların yaşandığı çevreler, sendika yönetimine ittifak/mutabakat olarak yerleşenler. Kadın sekreteri bulmak için minnetle kendilerine yakın bir kadını ikna ederek koltuk işgali yapanlar aynı çevreler. Ortada bitmiş bir sendikal politika olduğu, sekreterlik görevi üstlenmek gibi sendikal talepte bulunmayan kadın üyelerin mevcudiyetinde açığa çıkmaktadır.

Amasız, fakatsız, şartsız tüm kadınların ve LGBT bireylerin yanında olacaklarını, onların beyanının esas alınması gerektiğini savunan başta KESK ve Eğitimsen kadın meclisleri de dâhil bu çarpıklık karşısında hiçbir cinsiyetçi çevrenin sesi çıkmamaktadır, çünkü kol kırılır yen içinde kalır onlar için.

“İkiyüzlü ahlakınız batsın!” sloganı atanlar, aynaya bakınca çifte standartlı duruşun öznesini görecektir. Taciz bir tarikatta yaşanıyorsa ya da ideolojik olarak zıt düştükleri sol bir çevrede varsa onlar için kadınlar ve çocuklar dayanışmaya muhtaçtır. Başka bir çevrede yaşanan bir kadının aforoz edilme sürecinde KESK kadın meclislerinden İHD’sine kadar tüm reformist kimlikçiler, birleşip aforoz edilen kadının yanında yer aldı. Eleştiri ideolojik değildi, kimlikçiydi. Yoksa hiçbir çevre eleştiriden azade değildir. Amaç belliydi: Kadın sadece bir gerekçe rolüne büründürülüp ilgili çevreyi kıskaca alıp politik arenada yalnızlaştırmak. İleti çok açık: Biz, onlardan değiliz! Bu örnek üzerinden hareket edilirse bu çevreler için kadınlara ve çocuklara sadece “piyon” görevi verilmektedir. Kadınların kurtuluşu sınıfsız sömürüsüz düzenin kuruluşundadır. Kendine “yeniden kuruluş” adını verenler, burjuva düzenine göre kurulmaktadır.

Erkeklere kapalı etkinlik yapıldığı sürece aynı sendika ve çevrede mücadele veren erkeğin eril yönleri nasıl törpülenebilir? Halkın değeri olan ölen yakınının ardından yedisinde ve kırkından mevlid okutularak yemek verilir, bu sosyal yapının korunduğu ve ölenin sahiplenildiği bir gelenektir/değerdir. Mevlid sırasında kadınlar ayrı bir odada toplanır. Feministlere sorsanız bu gelenek cinsiyetçi kabul edilir ama kendileri sendikalarda erkeklere “yasak” etkinlik düzenler. Eril düzeni eleştiren bir film izleme ya da kitap okuma etkinliği neden kadınlarla yapılır? Eril olan erkek törpülenecekse eğitilmesi gereken de odur.

Bu çarpık çevrelerin asıl amacı, Sovyet tipi bir düzenin kurulmasından duyulan korkudur. Öyle bir düzende uyuşturucu ve alkol içilememesi, aşkın cinsellikle takas edilmemesi, "seks işçiliğinin" tarihe gömülmesi, küçük burjuva alışkanlıkların ve konformizmin terk edilmesi, bar ve meyhane açılmaması; özverinin, sorumluluk, değer, yoldaşlık ilişkilerinin en yalın hâliyle yaşanması, “geri” kabul edilen halkın varoştan kurtarılması, onların en büyük korkusu.

Öyle bir düzenin kurulmasının önündeki en büyük engel sadece burjuvazi değildir, partisinden dergisine ve sendikasına kadar yozlaşmayı halkımıza ve sınıfa dayatanlardır.

O düzen burjuvaziye ve size rağmen kurulacak. Solların yaşadığı ideolojik bunalıma rağmen sınıfsız sömürüsüz düzen kurulacak hem de o “geri, kaba, eril” saydığınız Anadolu halkımızın kadınları ve erkekleriyle. Aksi bir yaşam insan olmanın onuruna aykırı.

Bu çevreler kadınlar arasında ayrım yapıyor. Söz konusu kadınlar Ukraynalı, İranlı, Kadıköylü olunca kadın olabilirken Filistinli ya da sınıfsız sömürüsüz düzen mücadelesi verirken baskının binbir türlüsünü yaşayan olursa o zaman kadın olmaz. Ukraynalı ve İranlı kadınlar desteklenir ama Filistin’deki çocuğu karnındaki analar siyonistler tarafından katledilirken suspus olunur, ama Filistinli kadınlarla kader ortağı olan analarımız Akbelen’de, Dikmece’de ve daha birçok alanda tüm baskıya rağmen mücadele ederken bu çevreler onların yanında poz vermek için yollara düşer. İlkesizlik ve emperyalizmden fon almak, Taksim’de otelde kokteyl düzenlemek, burjuvazinin kapısını açtığı otele sığınmak bunu gerektirir. Mücadeleyi “yoldaşlarının” açtığı bar ve meyhanelerde tüketenlerden değil, Antigone gibi, olanlardan ve vatan toprağını sahiplenmek uğruna başındaki yazması ve giydiği entarisiyle tüm zor aygıtlarına direnen analarımızdan öğreniyoruz, öğreneceğiz, çünkü köklerimiz ve mücadele geleneği yaşamı doğuran anaların bilgeliğinde saklı bir hazine olarak hâlen canlı duruyor. Otobüste giderken işinden dönen temizlik işçisi emekçi ablaların sömürüye savurduğu galiz sözler, sizin bedeni putlaştıran dövizlerinizden üstündür. Sizin kız kardeşleriniz kadın patronlar ve faşistlerken asıl kız kardeşlik, aynı toprağa ter döken kadınların duygularında saklıdır.

Yaşatılan asıl rezillik şudur: Sınıfsız sömürüsüz düzen kurmak için bu çevrelere giden kadınlar çarpık bir ideoloji ve yaşam pratiğini deneyimleyip çareyi kadın dayanışması adı altında kimlikçi feminist çevrelerde aramaktadır.

Kapitalist düzende aşk sınıfsaldır. Yeni insanın yaratılma sürecinde yoldaşlık ilişkileri ve disiplin çerçevesinde ataerkil yapı içinden gelen erkekler eril yönlerini budar. Bunu ancak ilkeli bir hatta ideolojisi sağlam çevre başarabilir. Teşhir edilen erkek değil, karalanan sosyalizmdir. O da proletarya diktatörlüğüne dayandığından erildir!

Ülkemizde tarikat yurtlarında çocuklara tecavüz edilirken hiçbir muhafazakâr çevreden ses çıkmadıysa bugün yaşanan bu yozluk karşısında da bunu eleştirmeyen çevreler ve feministler de ses çıkarmıyorsa iki kesimin de kimlikçilik ve ikiyüzlülük düzleminde siyam ikizi olduğu gerçeğini gösterir. O yüzden aynılar, aynı yerden beslenir.

Size rağmen işçi ve emekçi halk olarak mutlaka kazanacağız.

Önemli Not: Kadınların yaşadıkları olumsuz durumlar hiçbir şekilde tasvip edilmemektedir. Onların yaşadığı mağduriyetin asıl nedeni ataerkil yapı değildir, çünkü onlara bu mağduriyeti yaşatan erkekler aynı partinin üyesidir. Bu yüzden eril ve geri olan, reformizmdir.

Yazıda herhangi bir çevrenin adının anılmama nedeni, bu çevrelerin hâlen sol olarak tanınmasındandır. Bir diğer asıl neden de reformistleşme süreci öncesinde verdikleri sınıflar mücadelesinde yaşamıyla bayraklaşanları incitmemektir.

S. Adalı
20 Kasım 2023

Kaynakça:
Bu çarpık ahlak ve yozlaşma konusunda yapılan tüm eleştiriler yaşam tarafından doğrulandı.

0 Yorum: