17 Kasım 2023

Kavganın Sanatı

“Sanat eseri değil.”

Sanat diye bir şey yoktur aslında.
Yalnızca sanatçı vardır.

[Ernst Gombrich]

 

Sanatta toplumsal anlayış ne zaman ve neden terk edildi?

Sorunun yanıtı için çok da uzak olmayan yakın tarihe gitmek gerekir. Soğuk Savaş, Berlin Duvarı’nın yıkılması, neoliberalizm, tümü küresel diye pazarlanan kimlik politikaları ve nihayetinde “bireycilik!” ülkemizle birlikte dünyada da, bu olayların tetikleyici etkisi ile, sanatı ele geçirilmiştir.

Olaylar, sanat-sanatçı temelinde ele alınmalıdır. Zira; “Yeryüzüne düşen ilk yağmur damlasını sanatçı hisseder” sözü, klişeden öte, sanatın doğası ve dinamikleri gereği, salt gerçekliktir. Toplumdan beslenme-toplumu etkileme gücü ile eserini oluşturan sanatçı, bu diyalektik etkinin doğal sonucu olarak oluşan sanatçı-izleyici (toplum) ortaklığında değerlendirilmelidir.

Tarih boyunca “gerçek” sanatçıların, toplum karşısındaki rolü bu anlayışa dayanmaktadır. Günümüze geldiğimizde, edebiyattan sinemaya, resim ve heykelden fotoğrafa, müzikten tiyatroya, sanatın tüm alanlarında neden toplumsal meselelerden vazgeçildi?

Yanıtı açıktır: Sanatçı, toplumun içinde yaşayan, toplumdan etkilenen, beslenen bir özne olmaktan vazgeçti. Yaşadığı topluma bireyci anlayış dayatılarak, toplum kimlikçi ve bireysel özgürlükçü bir yapıya evrildi. Sanatçı da bu tuzağa düşerek, sanatı ile yol gösterici bir aydın olma sorumluluğundan feragat etti. Toplumsal hassasiyetler, sanatının bizzat konusu olmaktan çıktı; biçim ve renginden, notalarla ezgilerden, şarkılarda sözlerinden, kelimelerle şiirinden kendini çekti.

Sanatçı, bugün insanî sorunları samimiyetsiz ve kısık bir sesle konuşur oldu. Bu tavır da açıktır ki “âdet yerini bulsun” muhalefetidir.

Onun sanatında artık toplum değil; yalnızca kendisi, bireysel acıları, mutlulukları ve hazları var. Dahası, topluma bir borcu olmadığı gibi, aynı topluma sanatını sunmaktan utanç duymuyor; dertlerini yok saydığı insanlardan geçimini sağlıyor. Bu anlayış; insanın en yüksek eylemlerinden biri olan “sanatın” bizzat sanatçı eliyle boğazlanması, yok edilişidir.

Bize düşen görev, bu anlayışı reddetmektedir. Bugün toplumun menfaatlerini savunmak, siyasilere, hapiste ün yapmanın peşine düşmüş sözde gazetecilere kalmıştır.

İnsanî hassasiyetlerin ve duyguların en yüksek merhalesinde yaşayan sanatçılar nerededir? Yaratıcının yahut evrenin, hangi inanca sahip ise, ona bahşettiği üstün meziyetlerin sorumluluğunu hissetmiyor mu?

Yazımızın bahsi, sorulan sorularla birlikte, özünde bir çağrı niteliği taşımaktadır. Edebiyat, sinema, resim, müzik, tiyatro, yontu ve mimari de tüm disiplinlerde eser veren sanatkârlara sitemdir. Sanatçı, hiçbir dönemde sağır ve dilsiz olmamalı.

Emperyalizmin Filistin katliamını yaşattığı bu karanlık günlerde sanatçı susmamalı. Adını dilinizden düşürmediğiniz; Nâzım Hikmetler, Hasan Hüseyinler, Gülten Akınlar bugün yaşasaydı nasıl şiir yazardı? Her sayfasında bu toplumu, direnişi ve umudu yazan Sabahattin Aliler, Orhan Kemaller, Fakir Baykurtlar bugün neyi anlatırdı sizce? Müziğini insan kardeşlerine korkusuzca adayan Cem Karaca’yı, Fikret Kızılok’u bugün nasıl dinlerdik? Yonttuğu kayada ölen maden işçilerini yaşatan Tankut Öktem yaşasaydı, bugünleri sanatına işlemek için, hangi duyguyla madırgasını mermere vururdu? Vedat Dalokay'ın disiplininden ve dünyaya bakışından bugünün mimarları ne anlıyor?

Küresel sistemin ellerine verdiği kalemle; derinliksiz, toplumdan ve anlamından uzak çiziyor ressamlarımız. Bunu da “post-modern sanat” diye dayatıyor. Nuri İyem’den Turgut Zaim’e, Bedri Rahmi’ye ve Nedim Gürsoy’a kadar, bu büyük ustaların sanatında, yalnız boyanmış bez mi gördüler? Neyi anlatıyordu resimleri, bugün ne anlatırlardı?

İşte bugünün sanatçılarına ve eserlerine baktığımızda, sanatçının bireyci anlayışını, bireysel anarşizmini görüyoruz. Sanatın özünde anarşik bir eylem olmasını şiar edinerek, hem kendi melankolisinde boğuluyor, hem de anarşizm ile muhalif de olunduğunu zannederek, “Sanatımda toplumsal rolüm de var” sanrısına kapılıyor sanatçı. Bu nevrotik durum ile güya “toplum adına” sanatçı ve toplumcu diye geçiniyor.

Gerçek sanatçı bütüncüldür. Tümüne işaret etmemekle birlikte, sanatçı olmak bir yana, düpedüz rezil ve yoz insanlar, gerçek sanatkarların suskunluğunda boş kalan meydanlara akın ediyor; Atatürk ve laiklik adına alkış toplayıp, rant sağlıyor. Toplumun sanat talebini, bu hedonist ayaktakımı karşılıyor. Bu durumdan beis duyan sanatçılar var ise, sıkıştıkları bireyciliğin dar alanlarından çıkmalı ve vicdanı, adalet duygusunu, gerçek eşitliği, yeniden umutla savunmalıdır. Aksi hâlde; peşine düştüğünüz bireycilik, kimlikçilik, bireysel özgürlük savunuculuğu sizleri bahtiyar etmeyecek, sanatınızı ve sizi ölümsüz kılmayacaktır.

Son olarak, bilhassa eleştirimizin yanlış anlaşılmaması adına, sanatçının bireysel konuları yahut kendi iç dünyasına, duygularına yabancı kalmasını talep etmediğimizi, onun topluma ve onun sorunlarına da yabancı kalmamasını istediğimizi belirtmek istiyoruz.

İdil Mevsim
17 Kasım 2023

0 Yorum: