11 Nisan 2022

, ,

Başkan Gonzalo’nun Mirası


11 Eylül 2021 günü uluslararası proletarya ve ezilen halklar, en önemli devrimci liderlerinden birini kaybetti. “Başkan Gonzalo” olarak anılan, Peru Komünist Partisi-Aydınlık Yol lideri Abimael Guzmán, ömrünün son yirmi dokuz yılını hapiste geçirdi ve hayata gözlerini yumdu.

Ölümünün gerçek sebebini bilmiyoruz. Onu tutsak edenlerin aktardığı bilgilere şüpheyle yaklaşmak zorundayız.

Gonzalo dış dünyadan kopartılmıştı, kendi avukatıyla bile görüşmesine izin verilmiyordu. Son aylarda sağlık sorunları yaşayan Gonzalo, son süreçte gerekli tıbbi tedavi imkânından da mahrum bırakılmıştı.

Gonzalo’nun ölümünü duyurduktan sonra burjuva medyası, hep bir ağızdan, 1980’den doksanlı yıllara kadar Peru’yu sarsan devrimci halk savaşı üzerinden Gonzalo’nun sebep olduğunu iddia ettiği kıyımlar konusunda yaygara kopartmaya başladı. Ama hiçbir basın kuruluşu gerçekle ilgilenmedi.

Gerçekte Perulu halk kitleleri, bahsi edilen dönem boyunca kapitalizmin ABD, IMF ve Dünya Bankası ile birlikte yürüttüğü çalışmaların ceremesini çekti. Halk, yoksullukla ve açlıkla boğuştu. Çünkü emperyalist güçler, ülkeyi borç batağına yuvarlamış, yapısal uyum programlarını halka dayatmış, bunun sonucunda da halk yoksullaşmıştı. İşte bu koşullarda Gonzalo ve partisi, halka mücadelenin aracını sundu, ona çektiği çilenin asli sebebi olan kapitalist-emperyalist sistemi yıkma ve yeni bir toplumsal düzen inşa etme cesaretini verdi.

1934’te Peru’nun Mollendo şehrinde dünyaya gelen Gonzalo, 1962’de Ayakuço bölgesinin başkenti bulunan Ulusal San Cristóbal de Huamanga Üniversitesi’nde profesör oldu. Koltuğuna yayılıp sağa sola akıl veren bir felsefeci asla olmayan Gonzalo, kendisini komünizm davasına adadı ve üniversitedeki konumunu komünist bir örgüt kurmak ve Ayakuço’daki halk kitlelerinin yaşam pratiklerine dair bir şeyler öğrenmek için kullandı. Gonzalo, ezilenlere yönelik sevgisini uluslararası komünist hareket dâhilinde teori ve pratik alanında yaşanan ilerlemeleri kavrama arzusu ile birleştirdi. Stalin’in ölümü sonrası Sovyet liderlerinin komünist ilkelere ihanet etmelerine kararlılıkla karşı çıktı ve sonrasında Mao Zedung’ın komünist geleneğe kattığı, ezilen yarı feodal ülkelerde uzun soluklu halk savaşı stratejisi ve sosyalizm koşullarında sınıf mücadelesinin sürdüğüne dair fikir türünden yeni radikal fikirleri benimsedi. Sosyalizmde sınıf mücadelesinin sürdüğünü söyleyen fikir konusunda Gonzalo, ilk elden deneyim kazanmak adına, Mao’nun Çin Komünist Partisi içerisindeki kapitalizm yolunu savunanları tasfiye edip, sosyalist Çin’i devrimcileştirmek için başlattığı kitlesel devrimci hareketi ifade eden Büyük Proleter Kültür Devrimi sırasında Çin’i ziyaret etti. Gonzalo, bu topyekûn mücadelenin sunduğu dersleri içselleştirdi. Dolayısıyla 1976’da Mao’nun ölümü ardından Çin’de kapitalizm yolunu savunanlar iktidara gelince Gonzalo, komünist ilkeleri kararlılıkla savunmayı sürdürdü, karşı-devrimci darbeyi mahkûm etti ve Mao’nun devrimci mirasına sahip çıktı.

Uluslararası komünist hareket içerisinde oluşan temel ayrım çizgileri bağlamında hep doğru yerde durmayı bilen Gonzalo, bir yandan da Çin devriminin sunduğu dersleri Peru’nun somut gerçekliğine uyguladı. Ayakuço kırsalında yaşayan Yerli halk kitlelerinin sahip olduğu potansiyel devrimci gücü gören Gonzalo, bu potansiyelin Yerlileri Peru’daki burjuva iktidarından kopartacağını, bu kopuşun da devrimci halk savaşı için gerekli zemini sağlayacağını tespit etti.

Bu süreçte Gonzalo, üniversitesindeki öğrencileri örgütlemek ve onları birer komünist kadro olarak yetiştirmek için çalıştı. Mezuniyetleri sonrası kendi toplumları içerisinde çalışan bu öğrencilerin kurduğu bağlantıları kullandı, böylelikle devrim için gerekli olan örgütlü kitle zeminini geliştirdi.

Altmışlarda başlayan ve toplumu incelemekle, kadroların örgütlenip eğitilmesiyle ve kitlesel örgütlenme ile mücadelenin geliştirilmesi ile geçen bu süreç, 1980’de başlayacak olan halk savaşı için gerekli zemini sağladı. Polis karakollarına saldırılara ve yerelliklerdeki zalimlerin cezalandırılmasına tanık olan bu süreçte Ayakuço, hızla devrimci mücadelenin merkezi hâline geldi. Aydınlık Yol diye de anılan PKP, bu mücadeleye öncülük etti. Parti, Peru ordusunun uyguladığı zulüm karşısında devrimci kitlelerin gösterdiği kahramanlıklara ve fedakârlıklara, o cesur mücadeleye ilham verdi.

Gonzalo, Peru’da devrimin zafere ulaşması için Ayakuço’daki And Dağları’nın ötesine geçmeleri gerektiğini biliyordu. Yetmişlerde ve seksenlerde Peru’nun başkenti ve en büyük şehri olan Lima, ekonomik anlamda yıkıma uğramış köylülerin göçüne tanık oluyordu. Bu yoğun göç sonucu şehirde gecekondu mahalleleri hızla büyüdü, güvencesiz işlerde çalışan proleterlere ev sahipliği yaptı.

Gonzalo, bu mahallelerdeki proletaryanın ortaya çıkarttığı devrimci gücü gördü ve onun yetmişlerde Lima’nın kenar mahallelerinden gelecek yeni Aydınlık Yol kadroları için gerekli zemini döşeyeceğini tespit etti. Seksenli yıllar boyunca Lima, Aydınlık Yol’un gecekondu mahallelerinde kızıl politik iktidarı kurma çabası dâhilinde Peru burjuvazisinin iktidarının tam da merkezinde gerçekleştirdiği bombalama eylemleri, suikastlar, karakol baskınları ile birlikte giderek devrimci savaşın ana sahnesi hâline geldi.

1980’de kurulduğu günden doksanların başına kadar süren halk savaşı, kapsamını ve ölçeğini genişletmeye devam etti, yerelliklerde kızıl politik iktidar alanları kuran parti, o ağır baskı koşullarında düşmana büyük darbeler indirmeyi bildi.

Gonzalo’nun liderliği, devrimci hareketin yürüdüğü dik ve dolambaçlı yolda ona yön veren asli unsurdu. Komünist öncüyü ve devrimci orduyu bizzat inşa eden Gonzalo, harekete kararsızlıkla yaklaşan belirli küçük burjuva kesimleri devrim safına örgütledi. Örneğin birçok avukat, söz konusu süreçte devrimci tutsaklar için mücadele yürüttü.

Kazanılan mevzilerin tüm dünya devrimcilerine ve ezilen halklarına ilham verdiği koşullarda parti, bir yandan da uluslararası burjuvaziyi de korkutmaya başladı. ABD’nin desteğini arkasına alan Fujimori yönetimi, devrimci hareket üzerine büyük bir güçle saldırdı, elindeki kaynakları Gonzalo’yu bulup hapse atmak için kullandı.

12 Eylül 1992 günü yakalanan Gonzalo, kararlı bir duruş sergiledi. Uluslararası medyanın gözü önünde, içinde bulunduğu o kafesten devlete kafa tutan bir konuşma yaptı. O konuşmada yakalanışının yürüdükleri yolda hafif bir bükülmeye sebep olduğunu, devrimin gene de muzaffer olacağını söyledi.

Ama ne yazık ki bu bükülme sonrası halk savaşı bir türlü toparlanamadı. Aydınlık Yol, Gonzalo’nun yakalanışını müteakip bir yıl boyunca burjuva devletine önemli saldırılar gerçekleştirmeye devam etse de devrimci askeri eylemlerin sayısı ve düzeyi sonrasında düştü.

Aydınlık Yol’un diğer önemli liderleri de tutuklanınca başkaları boşalan yerleri doldurdu, ama gene de tutuklamalarla geçen bu süreç hareketi epey zayıflattı ve onun gerçek engelleri aşamamasına neden oldu. Sonrasında parti içerisinde sağ oportünist çizgi galebe çaldı. Bu çizgi, süreç içerisinde Peru hükümetine müzakere çağrısı yaptı ve halk savaşını sona erdireceğini söyledi, ayrıca mevcut güçlükler karşısında devrimci mücadelenin sürdürülmesinin imkânsızlaştığını iddia etti.

Belirli dönemlerde Peru hükümeti çıkıp hapiste bulunan Gonzalo’nun müzakere çağrısına destek sunduğunu söyledi. Tecritte olduğu, dış dünyayla temas kuramadığı için Gonzalo’nun gerçek politik görüşlerinin ve fikrinin ne olduğunu bilmek mümkün değil.

Bugün Gonzalo’nun öldüğünü artık hepimiz biliyoruz. Bildiğimiz bir şey de tutsak olan devrimci liderlerin ilham kaynağı olamayacağı, hatta devrimci mücadeleye stratejik açıdan yön veremeyeceği, devrimlerin herkes için aşikâr olan sebeplerden ötürü, asla hapishane hücresinden yönetilemeyeceği.

Ölümünden önce Gonzalo, ne tür görüşlere sahip olmuş olursa olsun, bizim onun uluslararası komünist harekete yaptığı muazzam katkılara ve devrimci strateji bağlamında geliştirdiği yeni fikirlere sahip çıkmamız gerekiyor. Uluslararası komünist hareketin sosyalist Çin’in sahneden çekilmesi sonrası darmaduman olduğu, birçok komünistin teslim bayrağını çektiği koşullarda Gonzalo, Mao’nun başta olduğu sosyalist Çin’deki devrimci mevzilere kararlılıkla sahip çıkmayı bildi. Çin’de kapitalizmin yeniden güç kazandığı süreci eleştiren Gonzalo, Mao’nun belirlediği evrensel ilkeler için dövüştü.

Seksenlerde, uluslararası proletaryanın sosyalist bir devletten yoksun olduğu, ABD emperyalizmine ve Sovyet sosyal-emperyalizmine bağlı gerici güçleri karşısında bulduğu koşullarda, Gonzalo liderliğinde yürütülen halk savaşı, alternatif olabileceğini kanıtladı. Gonzalo, ilgili süreçte on binlerce Perulu ezilene başkaldırıp ele silâh alması, dünya devrimi için yeni bir üs bölgesi inşa etmek için dövüşmesi konusunda gerekli ilhamı verdi.

Aydınlık Yol’un Peru’da süren devrimci mücadeleyi, basit manada Peru’yu özgürleştirmekten ziyade dünya devrimini ilerletmenin bir aracı olarak gören, tutarlılığından asla taviz vermeyen enternasyonalizmi, bugün de savunulması gereken bir çizgidir. Peru’da süren devrimci halk savaşının onca fedakârlık üzerinden, Çin’de muzaffer olan karşı-devrimin uluslararası komünist hareketi dize getiremediğini göstermiş olmakla uluslararası proletarya ve uluslararası komünist hareket bağlamında önemli bir rol oynadığını söylersek, abartmış olmayız.

Dahası, Gonzalo’nun liderliği, uluslararası komünist hareketi strateji konusunda birçok yeni fikirle donatmıştır. Halk savaşına hazırlık sürecinde Gonzalo, burjuva devletinin elindeki ideolojik aygıtları başarıyla kullanmayı bilmiştir. Bu aygıtlardan birisi de komünist kadro kazanmak için yararlanılan devlete ait eğitim sistemidir.

Halk savaşı süresince Gonzalo ve partisi, kentlerdeki gecekondu mahallelerinin devrim için gerekli üs bölgeleri olma potansiyeli taşıdığını ortaya koymuş, devrimci savaşı burjuvazinin muktedir olduğu merkezlere taşımak için strateji ve taktik geliştirmiştir. Uzun soluklu halk savaşı stratejisine katılan bu yeni fikirler, son otuz-kırk yıldır Afrika, Asya ve Latin Amerika’da gecekondu mahallelerinin giderek genişlediği ve kentlerde devrimci askeri strateji ihtiyacının gündeme geldiği koşullarda, devrimciler açısından muazzam bir öneme sahiptir.

Gonzalo ve Aydınlık Yol, tabii ki kusursuz değildir. Bu tespit, diyalektik materyalistleri asla şaşırtmamalıdır. İlgili kusurlar, ne Peru’daki devrimci mirasa leke düşürür ne de bizim o mirasın sunduğu kıymetli dersleri öğrenmemize mani olur. Ama gene de kusurlar asla göz ardı edilmemelidir. Bilâkis, kusurlar eleştiriye tabi tutulmalıdır.

Gonzalo ve Aydınlık Yol’da Marksizm-Leninizm-Maoizmi bir tür dinmiş gibi ele alma eğilimi mevcuttur. Bu anlamda Gonzalo’nun liderliği, çoğunlukla kusursuz ve asla hata yapmayacak bir çizgi olarak ele alınmıştır.

Bu türden eğilimlerin, dogmatizmi ve dindarlığı besleyeceğini, bu iki hususun da kitleleri yoğun tartışma ve eleştirel zihinlere ihtiyaç duyan zorlu çelişkilerle başa çıkma konusunda gerekli donanımdan mahrum bıraktığını bilmek gerekmektedir. Bilhassa emperyalist ülkelerde, Gonzalo’nun takipçisi olduğunu söyleyen kişiler, bu dogmatizm ve dindarlık eğilimi içerisine girdikleri vakit ne yazık ki birçok insanı MLM’den ve Peru’da sürmekte olan halk savaşından uzaklaştırmıştır.

Dogmatizme ve dindarlığa karşı çıkmak, devrimin ve komünizmin temel ilkelerine ihanet etmek demek değildir. Esasında bu ilkeler, gerçek manada ancak kapsamlı bir diyalektik ve materyalist yaklaşım ile savunulabilir, daha da önemlisi, uygulamaya konulabilir.

Gonzalo’nun mirası ve liderliğindeki ilkesel açıdan olumlu olan yönleri savunmak ve bu ikisini eleştiri süzgecinden geçirmek için bizim Peru’da yürütülen halk savaşının başka kusurlarını da doğru bir biçimde değerlendirebilmemiz gerekir. Örneğin devrimci mücadele süreci dâhilinde taktiksel veya stratejik açıdan bazı insanlar yanlışla düşman olarak hedef alınmışlar mıdır? Partinin askerileştirilmesi ve uygulanan şiddetin sahip olduğu arındırma işlemine fazla vurgu yapılmış olunabilir mi?

Bu türden sorular, ancak somut tarihsel deneyimin analize tabi tutulması suretiyle cevaplandırılabilir. “Ele silâh almamalılardı” deyip duran o burjuva lafazanlığını yinelemek, herhangi bir cevap sunmayacaktır.

Peru’da halk savaşı, kitlelerin yürüttüğü devrimci mücadeleyle yüzleştiğinde örgütlü solun burjuvazinin safına geçtiğini, geçmeye devam edeceğini bir kez daha ortaya koymuştur. Belirli taktikleri eleştirel açıdan değerlendirdiğimizde bile devrimci şiddete başvururken hangi araçların kullanılacağı konusunda zor beğenir bir tutum içerisinde olunmamalıdır.

Peru’daki halk savaşı ve Gonzalo’nun liderliği ile ilgili kapsamlı bir değerlendirmeyi komünist perspektiften kaleme döken bir çalışma, hâlen daha büyük bir ihtiyaçtır. Başkan Gonzalo’nun hayatına saygımızı sunma konusunda elimizden gelen en iyi şey, Peru devriminin tarihini incelemek, olumlu ya da olumsuz, bir biçimde kıymetli olan tüm o dersleri öğrenmek ve Gonzalo’nun önemli fikirlerini kendi koşullarımıza uygulamaktır.

Mecmuamız, bu anlayış doğrultusunda birkaç makale yayımladı.[1] Dünyanın farklı ülkelerinden insanların bu türden makaleleri yazmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.

Uluslararası komünist hareket, ancak tüm dünyadaki yoldaşlarının proleter enternasyonalizm ruhuyla ortaya koydukları zengin deneyimlerden öğrenerek ilerleyebilir. Başkan Gonzalo’ya olan saygımızı ancak bu şekilde gösterebiliriz.

Kites Dergisi Yayın Kurulu
17 Eylül 2021
Kaynak

Dipnot:
[1] Bkz.: Kenny Lake, “On Infantile Internet Disorders and Real Questions of Revolutionary Strategy”, Kites, Sayı: 1 (2020) ve “When We Ride on Our Enemies”, Kites, Sayı: 3 (2021).

0 Yorum: