12 Nisan 2022

Korku Üzerine


Her seferinde seni serbest bıraksın diye birine yalvarırsan, sen asla özgür olamazsın! Özgürlük, kendin için yapman gereken bir şeydir.

[Malcolm X]

 

Kendisini komünist ve devrimci olarak nitelendiren birçok kişi, Yanki emperyalizmiyle karşı karşıya geldiğimizde kazanma ihtimalimizin bulunup bulunmadığı sorusuna cevap verirken, liberalizme meylediyor. Bu kişiler, “mücadeleye cüret et, kazanmaya cüret et” sloganındaki ruhu sözde kabul ediyorlar ve sisteme karşı ölümüne mücadele konusunda istekli olduklarına dair boş gürültü yapmakla yetiniyorlar. Oysa bu insanların zihinlerinde ve eylemlerinde yenilmeye mahkûm, nihilist ve kötümser fikirlerden başka bir şey yok.

Bu türden kişiler, devrimci şiddetin zorunlu olduğunu söylüyorlar, ama bir yandan da zihinlerini ve bedenlerini devrimci şiddet için hazırlama vazifesinden kaçıyorlar. Dillerinde halk savaşı var, ama halka gitme ve kitle çizgisini pratiğe dökme fikrine karşı çıkıyorlar. Yardımlaşma faaliyetleriyle yetinen bu isimler, sarı sendikalarla ekonomistlere has bağlar kuruyorlar, işçileri radikalleştirme konusunda dağınık ve belirli bir sistemden yoksun olan çabalar ortaya koyuyorlar, o işçileri sınıf mücadelesine örgütlemiyorlar.

Peki kazanabilir miyiz? Evet kazanabiliriz. Bugün ABD kör topal bir kartaldır. Pençeleri gene keskindir, dolayısıyla onun ihtiyatsız ve aceleci olanları boğazından yakalayıp öldürme becerisine hâlen daha sahip olduğunu bilmeliyiz.

Mao, bize strateji düzleminde düşmanı hakir görmemiz, öte yandan, onu taktik düzleminde ciddiye almamız gerektiğini öğretti. Bu anlamda, bizim büyük plan dâhilinde düşmanın kâğıttan kaplan olduğunu görmemiz, ama sahip olduğu gücü küçümsememiz, ona diz çöktürmek için hazırlık yapmamız gerekiyor.

Her gün işittiğimiz haberlere dair inceleme, bize üç şey söylüyor:

1. Kitleler, bu ülkenin artık yol alamadığını söylüyor. İşçiler düzgün çalışma koşulları, ücretler ve sosyal yardım talep ediyorlar. Kiracılar başlarını sokacak dam, zamanında tamir edilen evler ve yollar, hızla artan kiralardan kurtulmayı istiyorlar. Cinsiyeti yüzünden ezilen insanlar, saygı ve tıbbi tedavi görmek istiyorlar. Ezilen uluslarsa kurtuluş talep ediyorlar. İşçiler greve çıkıyorlar, işlerinden istifa ediyorlar, kiracılar kiralarını ödemiyorlar, ezilen insanlar ve uluslar farklı biçimler altında isyan ediyorlar. Öte yandan, ücretler tek kuruş artmıyor, borçlar dağ gibi birikiyor, fiyatlar yükselmeye devam ediyor. Herkes kira grevlerinden, borçları ödememekten, başka türden eylemlerden söz ediyor. Bu noktada asıl ihtiyaç duyulan şeyse örgütlenme ve disiplin.

2. ABD imparatorluğu, dünya üzerindeki kontrolünü yitiriyor, kitleler ona karşı ayaklanıyor. Her gün ABD ile Çin ve Rusya gibi emperyalist rakipleri arasında cereyan ağız dalaşlarına tanık oluyoruz. Bu ağız dalaşlarından artık ABD, burnu sürtülmüş ve zayıflamış bir hâlde çıkıyor. Tarihsel planda, özellikle Latin Amerika’da ABD’nin nüfuz alanı olarak görülen ülkelerdeki kitleler, Venezuela, Brezilya ve Peru gibi yerlerde ABD’ye darbe üstüne darbe indiriyorlar.

Lenin’e göre başarılı bir devrimin önkoşulu, eski devletin eskiden olduğu gibi yönetememesidir. Bugün Filipinler ve Hindistan’da halk savaşları gelişiyor, kazanımlar elde ediyor. Nepal halkı devrim talep ediyor, Praçanda ve yozlaşmış partisinin revizyonizmini reddediyor.

3. ABD dağılıyor, iç çelişkiler derinleşiyor. ABD’nin toplumsal kontrolü sağlamak için kullandığı satın alma yöntemleri ve eski toplumsal programlar, bunların yanında, reformist liderler meşruiyetini yitiriyorlar, yeterli gelmiyorlar. Kitleler ayaklandığı vakit Jesse Jackson ve Al Sharpton gibi isimlerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor, militan gençlik onları hor görüyor ve redde tabi tutuyor. Polisin katlettiği insanların ailelerini satın almak için kullanılan Ben Crump türü avukatlar itibarsızlaşıyorlar.

Polisin katlettiği Tamir Rice’ın annesi Samaria Rice, şirketlerin desteklediği Siyahların Hayatı Önemlidir isimli yapıyı ve üçkâğıtçı Shaun King gibi isimleri sürekli eleştiriyor. Samaria Rice, Siyah gençlerin polislerce katledilmesine karşı çıkan hareketin içerisinde güçlü bir proleter devrimci ses ve kutup olarak öne çıkıyor.

Bu süreçte sol kadar sağda da silâhlı mücadele talebinde artışa tanıklık ediliyor. 6 Ocak 2021’de Senato binasına düzenlenen baskın, bu düzene olan inancın yitirildiğinin delili olarak görülebilir. Her yıl sandık başına daha az insan gidiyor. Belediye ve eyalet seçimleri, proleter kitlelerin ilgisini artık hiç çekmiyor. Oy kullananlarsa çoğunlukla istemeye istemeye sandığa gidiyorlar, seçim sürecini hiç ciddiye almıyorlar, onu can çekişen imparatorluk dâhilinde iç karartıcı bir ritüel olarak görüyorlar.

Gonzalo’ya herhangi bir şeyden korkup korkmadığı sorulduğunda şu cevabı veriyor:

“Korkmak mı? Bence korku ve korkusuzluk arasında belirli bir çelişki söz konusudur. Mesele, ideolojimizi benimsemek ve içimizdeki cesaretin zincirlerini kırmaktır. Bizi cesur kılan, bize cesaret veren, ideolojimizdir. Kanaatimce kimse cesur doğmaz. İnsanları ve komünistleri cesur kılan, sınıf mücadelesidir. Proletaryadır, partidir, ideolojimizdir.

Peki en büyük korku nedir? Ölüm mü? Bir materyalist olarak hayatın bir gün sona ereceğini biliyorum. Asıl önemli olan, iyimser olmak, başkalarının bağlı olduğumuz işi sürdüreceğine, nihai hedef olan komünizme ulaşacaklarına inanmaktır. Asıl korku, bu davayı kimsenin yürütmeyeceğini düşünmekle ilgilidir. Kitlelere inancınız varsa, sizde korkudan eser kalmaz.

Bence sonuçta en kötü korku, kitlelere inanmak yerine, kendinin vazgeçilmez olduğuna, dünyanın merkezi olduğuna inanmaktır. Bence en kötü korku budur. Piştiğin, şekil aldığın yer, parti, proleter ideoloji, temelde Maoizm denilen tav ocağıysa tarihi kitlelerin yaptığını, devrimin partinin eseri olduğunu, tarihin kesin olarak ilerleyeceğini, devrimin ana yönelimi ifade ettiğini bilince çıkartırsın. İşte korku, o an silinir gider. Geride ise başkalarıyla birlikte ileride komünizm güneşi doğsun, tüm dünyayı aydınlatsın diye bugünden gerekli temeli atmanın verdiği hoşnutluk kalır.”

ABD’deki birçok komünist, MLM’nin ürettiği eserleri ya hiç anlamamıştır ya da bu konuda dağınık bir anlayışa sahiptir. Bu çalışmalara aşina olanlarsa, devrimci geleneğin, ezilen ulusların, özelde proletaryanın rahle-i tedrisinden geçmemişlerdir. Bu insanlar, Fred Hampton ve Bunchy Carter’ın öldürüldüğünü bilirler, ama bu devrimcilerin örgütlenme faaliyetlerini ve ideolojiyi ileri taşıma pratiklerini derinlemesine bilmezler. Malcolm X’in şiddet ve onun kurtuluş yolunda sahip olduğu meşruiyete dair görüşünü bilirler, ama onun örgütçü olarak sahip olduğu beceriden habersizdirler. Oysa Kwame Turé’nin de dile getirdiği gibi, Malcolm X, nereye gitse arkasında bir cami bırakan bir devrimciydi.

Dolayısıyla bir odada tek başına Mao ve Lenin okuyup “ben Maoizmin öğrencisiyim” demek, büyük bir yanılgıdır. Okuma, eğitim ve uygulama, düzenli olarak bir araya geldiğiniz ve birlikte çalıştığınız yoldaşlarınızla birlikte yapacağınız işlerdir. Yoldaşlık ilişkileri ve güçlü bağlar, bu türden pratikler dâhilinde kurulmalıdır. O bağlar, Twitter gibi afili cümlelerin paylaşıldığı yerlerde kurulamaz. Bu tür ortamlar, kötü niyet, dedikodu, iftira, kasti yanlış anlamalar ve nihilizmden başka bir şey üretemezler. Twitter’da gördüğümüz, Peru Komünist Partisi’nin çocukları toplayıp kaynar kazanlara attığı yalanına inanan insanlar, böylesi ortamların kurbanlarıdırlar.

Maoizm pratik bir ideolojidir, ne öğreniyorsa, başkalarıyla birlikte kolektif aracılığıyla ortaya konulan pratikten öğrenmelidir. Tüm Afrika Halklarının Devrimci Partisi, tam da bu sebeple üyelerinin birlikte iş tutacağı hem de birlikte okuma yapacağı birimler oluşturmuştur. Bu çalışma, Maoistlerin kendilerini kolektif teorik faaliyet ve kolektif iş pratiği üzerinden geliştirmeleri fikrini temel almaktadır. Birimler, kendilerini şu şekilde izah etmektedirler:

“Çalışma-Okuma Birimleri’nin kurulma amacı:

1. Parti üyesine, partinin ideolojisini, hedefini, politik çizgisini ve programını anlatmak, kabul ettirmek ve uygulatmak suretiyle onun Afrika’daki halk kitlelerine güçlü bir bağla bağlanmasını sağlamak;

2. Parti üyesine, devrimci mücadele vermenin ve partinin inşa edilmesine katkı sunmanın zorunlu olduğuna dair bilinci aşılamak, aynı zamanda ona neyin nasıl yapılacağını öğretmek;

3. Afrika’nın ve halklarının kurtuluşu için dövüşecek, ciddiyetini her daim muhafaza eden, bencil olmayan, fedakâr militanları eğitip hazırlamak;

4. Afrika ve halkları konusunda güçlü, yitip gitmeyecek, yok edilmesi mümkün olmayan devrimci bir sevginin gelişmesini sağlamak;

5. Parti üyesine verilecek bilinçle ona, çalışma sürecinin daha üst ve daha üretken aşamalarına geçmesi konusunda ilham vermek;

6. Düşman konusunda net ve sarih bir analiz ortaya koymak, düşmana ve onun çıkarlarıyla bağlantılı her şeye yönelik güçlü bir nefretin oluşmasını sağlamak;

7. Devrimci faaliyete yönelik bilinçli bir tutumun gelişmesine katkıda bulunmak;

8. Afrikalı olma konusunda güçlü bir ulusal gururun oluşmasını sağlamak;

9. Dünyada başka ezilen-sömürülen halkların haklı mücadelelerine pratikte destek sunma konusunda gerekli olan anlayışı ve devrimci bağlılığı geliştirmek;

10. Parti üyesine, halka özveriyle hizmet etme ve daha çok şey öğrenme arzusunu aşılamak;

11. Parti üyesine, düşünce ve eylemin birliğine yol açacak ideolojik kanaat konusunda köklü bir anlayış sunmak.”

Şurası açık ki devrimci kadroyu eğitme, çelikleştirme ve sınama mücadelesi, zaruri, hiç bitmeyen, ömür boyu süren bir mücadeledir. O uzun ve yorucu çalışmanın, pratiğin, bağlılığın, fedakârlığın üzerinden kadro olma onuruna nail olan kişi, bu yükümlülükle başka bir görevle yüzleşir: o, artık bu noktada daha uzun ve daha yorucu bir mücadele içerisine girerek, kadro statüsünü korumaya ve bilinç, pratik ve bağlılık konusunda üst aşamalara geçmek için kendisini geliştirmeye çalışır.

Gonzalo’nun korkuyla ilgili düşüncelerine geri dönecek olursak; zaten yaşanmış ve ileride yaşanacak şeylerle yüzleşme cesaretini bize sadece devrimci proleter ideoloji verir. Revizyonizm veya burjuva ideolojisi ise bize kitlelerden korkup nefret etmeyi, kendi yoldaşlarımıza güvenmemeyi öğretir. İnsanların, Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi’nin, Özgürlük Yolu Sosyalist Örgütü’nün ve uzun zaman önce itibarını yitirmiş olan ABD Komünist Partisi’nin politik iktidarın meşru birer organı olduğunu düşünmelerinin, onları dilencilik yapan oluşumlar olarak görmelerinin sebebi, bu türden örgütlerdeki revizyonizmdir. İnsanların, evsizlere yiyecek dağıtmanın asil ve salih bir amel olduğunu, bu tür eylemlerin “iktidarı bugünden inşa ettiğini” düşünmelerine sebep olan şey, revizyonizmdir. İnsanlar, kent konseyi seçimlerine aday olmanın komünistlerin ortaya koyabileceği meşru bir faaliyet olduğunu revizyonizm sebebiyle düşünmektedirler.

Bir kez daha tekrarlamakta fayda var: Proleter devrimci teoriyi edinmek, bu türden efsaneleri çöpe atmak için zaruridir. Bu teori bize, kitlelere inanmayı, onlarla cem olmayı, bir yandan da hem onlara komünizmi öğretmeyi hem de onlardan komünizmi öğrenmeyi öğretir.

Sol bugün hazırlıksızdır ve korkmaktadır, çünkü kitlelerden kopuktur, onlardan ayrışmıştır. Sınıf mücadelesi içine girip kendisini orada çelikleştirmek yerine sol, internet âleminde sevmediği kişilerin üzerine çizik atma, sayfalarından silme oyununa teslim olmakta, ölüp gitmiş insanların yapıp ettikleri konusunda anlamsız ağız dalaşlarına girmektedir. Tüm bu pratiklerse daha fazla korkuya ve yön kaybına neden olmakta, insanları demoralize etmektedir.

Daha fazla kafa karışıklığına, bıkkınlığa, korkuya, pesimizme, burjuvaziye hizmet eden şeylere yol açan postmodernizm ve eklektizm, bugün birçok örgütte proleter devrimci ideolojinin yerini almıştır.

Kendilerini komünist ve proleter devrimci olarak niteleyen kişiler, korkuyla mücadele etmek istiyorlarsa, bizden önce yaşamış ve mücadele etmiş insanların hikâyelerini derinlemesine incelemelidirler. Bu noktada meselâ, Malcolm X’in depresyonla, aynı zamanda bizzat kuruluşunda yer aldığı İslam Ümmeti örgütündeki kardeşlerinin ve FBI’ın saldırılarıyla nasıl mücadele ettiği bilince çıkartılmalıdır.

Devrimciler, kendilerine nasıl mücadele edileceğini öğretecek olan kitlelerin içine dalmalıdır, çünkü mücadeleden gayrısı yalandır. Mağduriyet hissi ve ümitsizlik bizi teslim alamaz, bunlar, içimizdeki burjuvazinin ürettiği şeylerdir. Bu iki ur kesilip atılmalı, sınıf mücadelesi içerisinde çelikleşilmelidir.

Black Like Mao
12 Ocak 2022
Kaynak

0 Yorum: