14 Nisan 2022

,

George Jackson: Siyahî Devrimci

Emperyalist haber ajansları yüzünden hakiki bilgilerin açlığını çeken bu kıtadaki birçok okur, George Jackson’ın adını hiç duymamıştır, duymuşsa da onun hakkında hiçbir şey bilmiyordur.

Bugün ABD’de iktidar, George Jackson’ın Soledad Hapishanesi’nde bir gardiyanı öldürebilecek ölçüde tehlikeli bir tutsak olduğunu, onun bu sebeple Amerika’daki en sıkı korunan hapishanelerinin birinde tutulduğunu söylüyor. İktidarın iddiasına göre, geçen Ağustos ayında Jackson kaçmaya çalışırken öldürmüş o gardiyanı. Aslında Küba’da Domuzlar Körfezi’nde yaşananlardan tutun da Vietnam’da Tonkin Körfezi’nde yaşananlara kadar birçok olayda ABD, hakikati bir biçimde çarpıtıyor.

George Jackson, birinden yetmiş dolar çaldığı iddiasıyla hapse atıldı. Siyahî olduğu için ona bir yıl hapis cezası verildi. Jackson, Siyahîliğin elinde kölelik belgesi değil, uzlaşma nedir bilmeyen devrimci mücadelenin bayrağı olması gerektiğini gördüğü için en ağır, insanlık onurunu ayaklar altına alan koşullarda yıllardır hapis yatıyor.

George Jackson’ın katledilmesinin sebebi, o bayrağı ele almayı diğer tutsak arkadaşlarına öğretmesi, bu konuda ilham kaynağı olmasıydı. George Jackson, politik bir tutsaktı ve Siyahî bir özgürlük savaşçısıydı. Onu düşmanları katletti.

George Jackson, beyaz adamın hapishanesinde kalan Siyahî bir devrimciydi. Afrika kıtasında da birçok milliyetçi lider, sömürgecilerin hapishanelerini okula çevirip o okuldan mezun olmuş kişilerdi. Bugün de Güney Afrika hapishanelerinde en iyi kardeşlerimiz tutsak.

Herkesin bildiği gibi, ABD’de köleliğin yürürlükte olduğu günden beri bu ülke, Afrika’dan gelenler için büyük bir hapishaneden farksızdı. Bu hapishanede Siyahların hayatı ucuzdur. Dolayısıyla, George Jackson’ın Amerika’nın baş gardiyanı olan Richard Nixon’a karşı sorumlu olan San Quentin Hapishanesi yetkililerince öldürülmesinde şaşılacak bir yan yok. Dolayısıyla, şimdi genellemelerin ötesine geçip, George Jackson’ın hayatı ve ölümüyle bağlantılı en önemli unsurları idrak etmek kalıyor bize.

Jackson, Ağustos ayında katledildiğinde henüz 29 yaşındaydı. Ömrünün son 11 yılını hapishanede, yedisini de özel hücrede geçirmişti. Kendisinin de tespit ettiği biçimiyle Jackson, lümpen bir geçmişe sahipti. İşçi-köylünün üretici gücünün parçası değildi. Üretim sisteminden kopartılmış olan lümpen unsurlar, geçmişte kendilerini ezen toplumu pek anlayamazlar, kapitalist toplum içerisinde örgütlü devrimci mücadeleye adım atamazlardı. Zaten “lümpen proletarya” terimi de ilk başta bu toplumsal kesimin gerçek işçi sınıfıyla kıyaslandığında, altta oluşuna vurgu yapıyordu.

Ama George Jackson, tıpkı öncesinde Malcolm X’in yaptığı gibi, hapishanede kendisini eğitti, böylelikle tarihsel ve verili gerçekliğe dair net bir anlayışa kavuştu. Onun bakış açısını başkalarına aktarma becerisi, ABD’de iktidarı korkuttu. İktidar, bu korku üzerinden Jackson’ı fiziken yok etmeye karar verdi.

Jackson’ın onca yıl hapishaneye direnmesi, kendisini eğitmesi ve Soledad Brother ["Soledad’daki Kardeş"] isimli kitabını yayımlaması, muazzam bir başarıdır. Bu başarılar, bir yandan da ABD’deki Siyahî kitlelerin, hep lümpen olarak görülen toplumsal kesimlerin devrimci potansiyeli konusunda bize bir fikir de sunuyorlar.

Kapitalizm koşullarında işçi, kendi emeğinin ürününe yabancılaşır, sömürü, bu sürecin sonucudur. Afrikalı köylüde ise sömürü, köylünün üretmek için emek harcadığı mahsulün fiyatıyla oynandığında gerçekleşir. İşin kendisi, işsizlikten daha fazla değer görür. Hayatta kalmak, iş bulma imkânına bağlıdır.

Sanayileşme sürecinin başlarında işçiler, çalışma hakkı üzerinde durdular. Sloganlarında bu talebe yer verdiler. ABD’de Siyahî halk kitleleri, bu temel haktan mahrumlar. En iyi hâliyle yevmiyeli işçiler olarak, belirsizliklerle malul bir hayat sürüyorlar. En son onlar işe alınıyor, ilkin onlar işten atılıyor. İşsizle suçlu arasındaki ayrım silikleşiyor, kapitalist Avrupa’da da beyaz lümpen, genelde görmezden geliniyor.

Bu beyaz lümpenler hiçbir işe layık bulunmuyorlar ya da öncü olarak harekete hizmet eden birer emekçi hâline geliyorlar. ABD’de otuz milyon Siyah, uygunsuz kabul edilmenin ötesinde, hayatta kalma konusunda, en ezilen ve en fazla tehdit altında olan kesim olarak öne çıkıyor. George Jackson, ezilen kesim içerisinde en fazla ezilmekte olan toplumsal dinamiğin sözcüsü olarak iş görüyor, mücadelenin birçok tehlike yüklü cephesinde öncülük ediyor.

Hapishane, gerilla savaşı yürütme hayali kurulabilecek en son yer. Birçok dezavantajla yüklü yerlerde bile Siyahlar, onurları ve özgürlükleri için savaşmaya bir biçimde cüret edebildiler.

Soledad Brother’da George Jackson, işte bu mücadelenin niteliğini ortaya koyuyor, son birkaç yıl içerisinde yaşadığı değişimi aktarıyor. San Quentin Hapishanesi’nde verilen mücadelenin son kesiti bilhassa önemli.

27 Şubat günü Siyahî ve Meksikalı tutsaklar, Üçüncü Dünya Koalisyonu’nun kurulduğunu açıkladılar. Bu koalisyon, Kara Panter Partisi’nin San Quentin şubesinin ve Eğitimle Kendini Geliştirme grubunun oluşturulmasından sonra kuruldu. Beyaz olmayan tutsakların bu şekilde harekete geçirilmesi, beyaz gardiyanları, ayrıca bazı ırkçı beyaz mahkûmları öfkelendirdi ve korkuttu. Bu beyaz mahkûmlar da bir Nazi grubu meydana getirdiler. Bunun üzerine yaşanan kavgalar aylarca sürdü. Beyaz yönetimin desteğini arkasına alan Naziler, Afrikalı ve Meksikalı kardeşlerimize zor günler yaşattılar.

George Jackson, Siyahların kaybettiği ilk kişi değil. Onun meydana getirdiği birlik, varlığını sürdürdü. Beyaz mahkûmların önemli bir bölümü Nazi grubuna destek vermedi, hatta kimi zaman yaptıklarını eleştirdi. Bu da bize, hapishane içerisinde süren mücadelede ilk ilkenin birlik olduğunu öğretiyor. Demek ki en ezilen kesim, iradesini ortaya koyduğunda, müttefikler kazanmayı illaki biliyor.

Hapishane içerisinde süren mücadele, her geçen gün daha kapsamlı sonuçlar ortaya çıkarttı. İlk sonuç, lümpen kesim içerisinden giderek daha fazla sayıda gerçek manada devrimci kadrolar çıkartmasıydı. Bu, bilhassa Kaliforniya’daki hapishaneler için geçerli bir özellikti. Hareket, Baltimore’dan Teksas’a dek uzanan bölgedeki tüm hapishanelere etki etti. İçerideki kardeşlerimiz, bugün şiirler, makaleler ve mektuplar kaleme alıyorlar, bunlar, beyaz kapitalist Amerika’nın tüm foyasını meydana koyuyor. Soledad’daki kardeşlerimiz gibi bu tutsaklar da sosyoloji kitaplarının kendilerine “toplum karşıtı” dediğini, suçlu olarak yaftaladıklarını öğreniyor, öte yandan, toplumda asıl kimlerin suçlu olduğunu bilince çıkartıyor. Onlar, asıl suçluların Amerika’yı yöneten isimler olduklarını görüyorlar.

İkinci sonuç, Siyah toplumunun cisimleşmesi. Küçük burjuva Siyahlar da kafayı kırmış polislerin, hâkimlerin ve hapishane görevlilerinin kendilerini tehdit ettiklerini görüyorlar. Kendi kişisel işleri dışında hiçbir mücadeleyle ilişki kurmayan, kendilerini mücadeleden kopartan Siyahî aydınlar, bugün sokaktaki işsizlerin oluşturduğu çetelerle, gettoda yaşayanlarla, hapishanede tutsak edilmiş Siyahlarla ittifak kurmanın, onları kerteriz almanın gerekliğini görüyorlar.

Üçüncü sonuç, Siyahî tutsakların ortaya koyduğu cesaretin beyaz Amerika’da da karşılık üretmiş olmasıdır. Bu süreçte beyaz devrimcilerden oluşan küçük bir ekip, olumlu bir duruş sergiledi. Yeraltındaki Hava Tahmincileri isimli örgüt, Jackson’ın katli sonrası birkaç yere bomba yerleştirdi. Komünist Partisi, Siyahî tutsakların ve Kara Panter Partisi’nin bu cinayetin soruşturulması ile ilgili taleplerine destek sundu.

Genel bir tespit dâhilinde şunu da belirtmek lazım. Bu süreçten beyaz liberal Amerikalılar da rahatsız oldular. Beyaz liberaller, eskiden beyaz kapitalist toplumlarının fazla çürük olduğunu, dolayısıyla reforma tabi tutulması gerektiğini pek dile getirmezlerdi. Köklü bir geçmişe sahip olan kapitalist basın bile çıkıp hapishane koşullarını eleştiren yazılar yayımladı. Kısa süre önce Attica Hapishanesi’nde yaşanan faşist katliamlar, yeterince ses çıkartılmasıyla, Senatör Muskie’nin harekete geçmesine neden oldu.

Dördüncü ve bizim amaçlarımız açısından en önemli sonuç ise Siyahî tutsakların ve bir bütün olarak Amerika’daki Siyahların ortaya koyduğu çabaların uluslararası planda sonuçlara yol açmasıdır. Kara Panter liderlerine ve Angela Davis’e yöneltilen suçlamalar dünyanın birçok ülkesinde kınandı. Havana’dan Leipzig’e birçok şehirde savunma ve dayanışma komiteleri kuruldu. Afrikalı-Amerikalılarla dayanışma amacıyla 18 Ağustos günü bazı kuruluşlar bildiriler kaleme aldılar. Yürütülen propaganda sonuç verdi ve “Tüm politik tutsaklara özgürlük” çağrısı yapıldı.

On yılı aşkın bir zamandır Vietnam, Küba, Güney Afrika gibi ülkelerde kurtuluş hareketleri ABD’deki ilericilerle ve militanlarla iletişim içerisinde. Bu görüşmelerde hep emperyalist kamp içerisindeki mücadelenin ikili yapısına ve gündeme getirdiği sorumluluklara işaret ediliyor. Sömürgelerde ve yeni sömürgelerde devrim, kendisine hedef olarak emperyalistleri ülkeden kovmayı belirliyor. Emperyalist ülkelerde ise devrim, ülkedeki kapitalist üretim ilişkilerinin dönüştürülmesi üzerinden tanımlanıyor.

ABD, dünya emperyalizminin amiri olduğu için, orada faaliyet yürüten her harekete ilericilik atfediliyor. Soledad veya San Quentin Hapishanesi’ndeki bir hücrede bu ifade edebi niteliğinden kurtulup somutta karşılık buluyor.

George Jackson, beyaz emperyalist devin kendi yurdunda sosyalist ve hümanist bilinci artırmaya çalışmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu.

Farklı yerelliklerde süren mücadele, kendi bağrından uluslararası dayanışma kurumlarını çıkartıyor. Aslında Che Guevara da “bir, iki, üç, daha fazla Vietnam” derken bunu kastediyordu.

Herkesin de kabul ettiği gibi, uzun zamandır ABD’de beyaz işçi sınıfı, bir sınıf olarak anti-emperyalist mücadeleye iştirak edemiyor. Beyaz ırkçılığı ve beyaz Amerikalılar, dünya emperyalizminde öncü bir rol oynuyorlar. Bu rol, ABD’de emeği gerici bir güç hâline getiriyor.

Buna karşılık, Siyahların mücadelesi uluslararası planda belirli bir öneme sahip, çünkü bu mücadele, kapitalizmin belirlediği toplumsal ilişkilerin üzerindeki örtüyü kaldırıyor ve düşmanı kendi yurdunda savunma pozisyonuna itiyor. Soledad’daki üç kardeşimiz, George Jackson, Fleeta Drumgo ve John Clutchette’in, öte yandan Angela Davis’in ve ABD’de hapishanelerde bulunan birçok başka Siyahî tutsağın parçası olduğu politik süreç, düşmanı köşeye sıkıştırıyor.

Walter Rodney
Kasım 1971
Kaynak

0 Yorum: