15 Nisan 2022

,

Postmodernist Sözlükçe

Kites [“Uçurtmalar”] mecmuasının kimi okurları, bilhassa Kuzey Amerika’da ve başka ülkelerde mücadele yürüten sınıf bilinçli proleterler, kendi yaşamsal deneyimlerine ve fikriyatına yabancı olan, ABD ve Kanada’da genelde postmodernist aktivistlerin ve akademisyenlerin kullandığı terimlerle ve sloganlarla yüzleştiklerinde kafa karışıklığı yaşayabiliyorlar. Bu türden bir kafa karışıklığı yaşayan okurlarımıza postmodernistlerin piyasaya sunduğu saçma sapan dili idrak edebilmelerine katkıda bulunmak ve onların postmodernist ideoloji ile siyasetine komünist bir bakış açısı üzerinden karşı koyma becerilerini artırmak amacıyla mecmuamız, çevirilerde kullanılmak üzere, aşağıdaki kılavuzu hazırladı. 

Postmodernistlerin yaygın olarak başvurdukları terimler ve sloganlar, Fred Hampton’ın kullandığı tabirle, “düz proleter İngilizcesi”ne tercüme edildi, bu tercüme işlemi ise Dave Chappelle’den alınan ilhamla, “neyi kastettiğini dümdüz söyle” şiarı üzerinden gerçekleştirildi. Biz, zulme son vereceği iddiasında bulunan, ama postmodernistlerin kitlelerden ayrışmasına hizmet etmekten başka işe yaramayan, lisanüstü eğitim kaynaklı yabancılaştırıcı dili kullanmakta hâlen daha ısrar eden, insanların kullandığı kelimeleri polis gibi takip eden, bir biçimde idrak edilmiş terimlerin idrak ve zekâya göre kullanılmasını küçümseyen kişilerle alay etmenin uygun bir davranış olduğuna inanıyoruz. Postmodernistlerin dilini onlara karşı kullanmak gerekirse, “performatif duyarcılığın” gerçek kurtuluşla bir alakası bulunmamaktadır.

İlgacı: (1) Küçük burjuva aktivistlerin gerçekte olduklarından daha havalı ve daha radikal görünmelerini sağlamak için kullandıkları bir kelime. (2) Kitlelerden, bilhassa hapistekilerden korkan, ama bir yandan da Angela Davis okuyan kişi. (3) Hükümetin hapishane ve polis yerine parayı toplumla alakalı programlara tahsis etmesi gibi önemsiz reformları savunan, bu reformların devrimci değişimi tetikleyeceğini düşünen kişi. (4) Yalancı. Bugün kendisine “ilgacı” diyen kişiler, köleliği kaldırmak adına köle sahibi sınıfın şiddet yoluyla alt edilmesi gerektiğini görüp bu yönde hareket eden Frederick Douglas, Harriet Tubman ve John Brown gibi İç Savaş öncesinin ilgacılarıyla karıştırılmamalı.

Beyaz Olmayanlar: Latinlerin statüsünü, zulmün olimpiyatlarında bronz madalya alanlarla aynı seviyeye çekmek için kullanılan bir terim.

Merkezî: Ezilen veya marjinalleştirilmiş bir grubun içinden imtiyazlı olan kesim alınıyor ve bu kesimin hayatı ve görüşleri tüm ezilen veya marjinal grubu temsil ettiği üzerinde duruluyor. Örneğin postmodernistler, seks işçilerini göklere çıkartmayı seviyorlar, sanki onları devrimin öncüsü olarak görüyorlar, ama seks işçilerinden söz ederken, esasında akıllarında bu mesleği baskıyla yüzleşmeden tercih etmiş, nispeten güvenli koşullarda yaşayan kişiler var. Onların aklında seks kölesi olarak alınıp satılan sayısız kadın ve kız yok. Seks işçilerinin haklarından söz ederlerken bu postmodernistler, seks kölelerinin seks kölesi olmama hakkından nedense bahsetmiyorlar.

Söylemi Değiştir: “İnsanların belirli konularla ilgili sözlerini değiştirirseniz, dünyayı değiştirirsiniz.” “Söylemi değiştir” denilen fikir, bu anlamda, sosyal medyada postmodernist aktivistlerin neden dil polisliği yapıp “performatif duyarcılığa” başvurduğunu, postmodernist akademisyenlerin kullandıkları giderek saçmalığa varacak ölçüde karmaşık jargonlarını izah ediyor. Komünistler, insanların düşünme tarzlarını dönüştürmenin toplumu devrimcileştirmek için zaruri olduğunu düşünürler. Biz, bir yandan da insanlar arasındaki pratik, maddi ilişkileri değiştirmenin de aynı ölçüde önem arz ettiğini, bu değiştirme pratiğinin insanların düşünme tarzlarını değiştirmeyle bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Postmodernist akademisyenlerse kendilerini eleştiremedikleri gibi, “söylemi değiştirme” anlayışlarının devrimci mücadelede gerçek fedakârlıklarda bulunan insanları ve fizikî emek harcayanları marjinalleştirdiğini, öte yandan, söylem alanında faaliyet yürüten insanları dünyayı değiştirme pratiğinin merkezine yerleştirdiğini, bu anlayışı dünyayı değiştirmenin asli (özel) aracı hâline getirdiklerini görmüyorlar.

Toplum: Postmodernistler ne kadar çok toplumdan söz ediyorlarsa, bilin ki onların kitlelerle o kadar az bağları var demektir.

Dekolonizasyon: Kâr amacı gütmeyen bir aktivist örgütünde iş bulma derdinde olan bir postmodernistin “dekolonizasyon” tabirini Fanon gibi kullanmadığını bilmek gerek. Fanon, Yeryüzünün Lanetlileri eserinin başında “dekolonizasyonun her daim şiddetin devrede olduğu bir olay” olduğunu söylüyor. Postmodernistlerin lügatindeki dekolonizasyon tabirini Porto Riko gibi yarı sömürgelerde veya hâlen daha sömürge olan ülkelerde süren anti-emperyalist mücadelelerle de karıştırmamak gerek. Postmodernistlerin dilinden eksik olmayan bu tabir, esasen ABD içerisinde anti-emperyalist mücadelenin zayıfladığının delili.

Kesişimsel: Orta sınıf (veya küçük burjuva).

Problematik: Postmodernistler bu terimi, politik veya ahlakî açıdan itiraz ettikleri her şeyle ilgili olarak kullanıyorlar, ama bu kullanım, komünizm gibi her türden evrensel politika veya ahlakın baskıcı bir dayatma olduğuna dair anlayışlarıyla ters düşüyor. Postmodernistlerin “problematik” olarak gördükleri şeylere itiraz etmelerinde abes bir yan yok, biz, sadece burada postmodernistlerin her türden evrenselliğe karşı olup, bir yandan da kendi ideolojilerini (affedersiniz, “söylem”lerini) evrensel kabul etmelerindeki saçmalığı ortaya koymak istiyoruz.

Kişisel Bakım: (1) Postmodernistlerin bir Pazar günü evde keyif çatıp film izlemenin veya uyumanın önemli bir politik eylem olarak görmeleri. Biz, bazen evde keyif çatmaya karşı değiliz, ama buna yüce anlamlar yüklenmesi gerekmediği iddiasındayız. (2) Bir Cuma günü bohem kişilerin takıldığı bir barda (ki postmodernistler de birer bohemdir) gece geç saatlere kadar takılmak ve küfelik olmak yerine bardan erken ayrılıp eve gitmek. Postmodernistlerin lügatinde “Kişisel Bakım”, komünistlerin halka daha iyi hizmet sunabilmek adına derin tefekkür gibi pratikler, egzersiz, sağlıklı yemek yeme üzerinden kendi sağlığını fizikî, ruhsal, duygusal ve manevi açıdan muhafaza etmek için sahip olmak zorunda oldukları özdisiplinle karıştırılmamalı. Postmodernistler, başpapazları Foucault’nun antik çağda önemli imtiyazlara sahip, köle sahibi sınıflarda “kendine bakma” anlayışının kökenleri konusunda söylediklerine bir bakmalarında fayda var.

Seks Pozitif: Kadınlara yönelik şiddeti ve cinsel sömürüyü görmezden gelen fuhuş ve pornografi sektörlerine yönelik eleştirel olmayan tutum, bu sektörlere hâkim olan kadın düşmanı ideolojiyi görmezden gelen anlayış. (Tabii bir yandan da Viktoryen çağda gelişen ahlak anlayışının cinselliği, bilhassa kadınları ezdiği konusunda yoğun bir tartışmanın sürdüğünü belirtmek gerek.)

Şiddet: Postmodernistlerin aslında fizikî şiddetle alakası olmayan birçok şeye dair laf ederken kullandıkları bir kelime.

Kites Mecmuası
7 Mart 2021
Kaynak

0 Yorum: