28 Nisan 2021

,

Çıplak Hayat ve Aşı

Önceki müdahalelerimde birçok kez “çıplak hayat” kavramından bahsetmiştim. Bana kalırsa salgın şu gerçeği, hiçbir şüpheye mahal vermeyecek bir biçimde ortaya koymuştur: Bugün artık insanlık, ne pahasına olursa olsun korunması gereken çıplak varoluş dışında hiçbir şeye inanmamaktadır.

Sevgiye ve merhamete dair çalışmaları, şehadete işaret eden imanı ve koşulsuz dayanışma üzerine kurulu politik ideolojisi, hatta çalışmanın ve paranın kendisine olan bağlılığı ile Hristiyanlık dini, çıplak hayatın tehdit edildiği süreçte, ikinci plana atılmıştır. Oysa buradaki tehdit, istikrarsız ve kasten kararsız kılınmış istatistikî verilerin işaret ettiği bir riskten ibarettir.

“Çıplak hayat” kavramının anlamını ve kökenini netliğe kavuşturmanın vakti gelmiştir. Bu noktada insanın tek kalemde, kati ifadelerle tanımlanabilecek bir şey olmadığı hususunu hatırda tutmak gerekmektedir. Bilâkis insan, tarihsel bir kararın aralıksız bir biçimde güncellendiği mekândır. Her seferinde insanı hayvandan ayıran sınır sabitlenir. İnsandaki insanî olan, insanın içindeki ve dışındaki insanî olmayandan ayrıştırılır.

İsveçli biyolog Carl Linnaeus [1707-1778] insanı primatlardan ayıran özellikleri belirlemeye çalışmış, kendisinin böylesi bir özelliği bilmediğini bir biçimde itiraf etmiş, nihayetinde de o eski felsefi özdeyişi, “kendini bil” [nosce te ipsum] sözünü “homo” kelimesiyle birlikte anma ihtiyacı duymuştur.

Linnaeus, “sapiens” terimini Doğanın Sistemi isimli çalışmasına, ancak kitabın onuncu baskısında ekleyebilmiştir. Bu yeni terimin anlamına göre insan, kendisini insan olarak tanımlamak zorunda olan, dolayısıyla insanı insan olmayandan ayırmak, insanî olmayana karar vermek zorunda olan hayvandır.

Bu noktada alınacak bu kararın, insanı insanî olmayandan neyin ayırdığına ilişkin kararın tarihsel planda uygulamaya sokulmasını mümkün kılacak cihaz olarak akla, antropoloji gelecektir. Antropoloji denilen mekanizma, hayvan hayatını insandan ayırır, insanı bu dışlayıcı tutum üzerinden üretir. Gelgelelim bu mekanizmanın işleyebilmesi için dışlama pratiğine kapsama pratiği de eşlik etmeli, hayvan ve insan denilen iki kutup eklemlenmeli, bu ikisini ayıran ve birleştiren bir eşik belirlenmelidir.

İşte çıplak hayat, bu mafsalın ta kendisidir. Bu hayat, ne tam anlamıyla hayvanî ne de gerçek anlamıyla insanîdir. Her seferinde insanî olanla insanî olmayan arasındaki ayrıma orada karar verilir.

İnsanı kesen, onun içinden geçen, insanın içerisinde toplumsal olanı biyolojik olandan ayıran bu eşik, bir tür soyutlamadır ve öze dairdir. Söz konusu soyutlama, her seferinde politikanın belirlenimde olan, “köle, barbar, çıplak insan” gibi, tarihsel ve somut kavramlar şahsında tecessüm ederek gerçek bir olgu hâlini alır. Antik çağda köle, barbar ve çıplak insan olarak görülenler öldürüldüğünde suç işlenmiş sayılmazdı. Bu anlamda on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı ile Aydınlanma ve maymun ile insan arasındaki kayıp halkayı, Vahşi Çocuk, kurt adam ve Maymunsu İnsan teşkil etmektedir.

İstisna hâlinde yaşayan yurttaş, toplama kamplarındaki Yahudiler, yirminci yüzyılda organ ticareti için saklanan bedenin ta kendisi, resüsitasyon (canlandırma) odasında komadaki hasta, çıplak insanın karşılığıdır.

Peki bugün çıplak hayat kavramı, pandemi yönetiminde karşımıza nasıl çıkıyor? Tıp tarihinde izole ve tedavi edilen hasta insan, çıplak hayatı ifade etmez. O, aslında çelişkili bir formül dâhilinde asemptomatik hasta olarak tarif edilen kişide karşılık bulur. Çünkü asemptomatik hasta, hasta olduğunu bile bilmeyen insandır.

Burada mesele sağlık değil, hayatın ne sağlıklı ne hasta olması, insanın hastalık yayma ihtimaline bağlı olarak, özgürlüklerinden sürekli mahrum olması, her türden yasağa ve kontrol mekanizmasına tabi hâle gelmesidir.

Bu anlamda tüm insanlar, teorik planda asemptomatik hastalardır. Hastalık ve sağlık arasında salınan bu hayat, ancak ve sadece aşılamanın konusu olabilir. Bu yeni dinde yurttaşlar aşıyla vaftiz edilmelidirler.

Vaftiz ise artık kalıcı değil, geçici ve yenilenebilir bir şeydir, çünkü yeni yurttaş, her daim belgesini göstermek zorunda kalacak, devredilemez ve ilga edilemez haklarından mahrum kalacak, sadece aralıksız bir biçimde başkalarınca kararlaştırılıp güncellenen yükümlülüklere sahip olabilecektir.

Giorgio Agamben
16 Nisan 2021
Kaynak

0 Yorum: