14 Nisan 2021

Vladimir Mayakovski


Vladimir Mayakovski, Sol Sanat Cephesi denilen sanat hareketinin lideriydi. Onun arzusu, yalnız değil bir ekip içerisinde, başkalarıyla birlikte çalışmak, tek bir amaca ve fikre hizmet etmekti. SSC, kimi estetik önyargılarla malul bir hareketti ve bu önyargıların izleri Mayakovski’nin şiirinde de mevcuttu. Dostlarının ilgisine ve desteğine rağmen Mayakovski, devrimci yaratıcılık bayrağı altında şekillenmeye başlayan o büyük sanat hareketi içerisinde kendisini gösteremeyeceğini düşündü. O günlerde Mayakovski, Sovyet sanatında oluşan yeni ve güçlü eğilimin bayraktarlığını üstlendi. Bu harekete Nikolay Asseyef, Boris Pasternak, Semyon Kirsanof, Sergey Tretyakof gibi yetenekli şairler de katıldı. Sanatın başka alanlarında faaliyet yürüten Meyerhold, Eisenstein, Dziga Vertof, Dovjenko ve Şostakoviç gibi üstatlar da onlara eşlik etti. Bu dönemde Mayakovski, genç sanatçıları Sovyetler’deki vatansever sanat çalışmalarına kendisindeki coşkuyla çekmeyi bildi. Bu satırların yazarı da ondan etkilenmiş biriydi.

Mayakovski ile 1927 yılında tanıştım. Eleştirmen ve Sovyet edebiyatı tarihçisi olarak beni çıkarttığı dergiye davet etti. Bu, ömrüm boyunca unutamayacağım, sonrasında kaleme aldığım çalışmaların tümündeki niyeti ve anlamı belirleyecek olan bir olaydı. Mayakovski’nin evinde Güzel! isimli şiirini ilk okuyuşunu dün gibi hatırlarım. Devrimin onuncu yıldönümü için yazılmış olan bu şiir, hem halkın tüm tarihsel deneyimini hem de şairin kendi yaşamsal deneyimini kendisinde damıtmış gibiydi. Lenin’le ilgili şiirinin devamı olan bu çalışmada, Lenin’in sosyalist ülkeye dair görüşlerindeki gelişim sanat düzleminde aktarılıyordu. O günlerde Mayakovski’nin farklı kesimlerden insanların oluşturduğu edebiyat dünyasını ayağa kaldıracak bir şiir üzerinde çalıştığı söyleniyordu. Ona hayran olanlar kadar onun kötülüğünü isteyenler de çoktu. Meslektaşları ve arkadaşları yanında başka isimleri de o şiir dinletisine davet etmişti. O küçücük evde kaç kişi vardı, bilmiyorum. Pencere pervazlarına oturmuş, holde sıkış tepiş ayakta duran insanları anımsıyorum. Sandalyelerin üzerine bırakılmış şapka ve paltolar birike birike tavana ulaşmıştı. Dinleyenler arasında Anatoli Lunaçarski, Aleksandr Fadeyef gibi insanlar da vardı. İçerideki birçok kişiyi tanımıyordum. Bazıları, büyük olasılıkla şiirlerini okuyup sokakta veya seminerlerde tanışmıştı onunla.

Şiir dinletisi sonrası bir münakaşa koptu. O an o evde Mayakovski’nin şiir okuduğu, dinleyicilerin hararetli tartışmalara katıldığı Politeknik Müzesi’ndeki ortama benzer bir ortam oluştu. Şiiri beğenen isimlerden biri de Lunaçarski idi. Halkın Eğitim Bakanı’na göre şiir, “Ekim Devrimi’nin tunç heykele dökülmüş hâli” idi. Güçlü düşüncelere sahip, eleştirilerini esirgemeyen Lunaçarski söylüyordu bunu.

Güzel! isimli şiir, iç savaş koşullarıyla, ekonomik yıkımla, halk içerisinde sosyalist vatanseverlik duygusunun kuşatılmışlığıyla, parti liderlerinin ve “gençlerin ülkesi”nin sosyalizmin zaferi ve anavatan için gerekli yolu nasıl açtıklarıyla ilgiliydi.

Gerçeklerin cilâlanmasından nefret eden bir isim olarak Mayakovski görevinin, genç Sovyet toplumunun hayatında “kötü” olan şeyleri göstermek olduğunu düşünüyordu. Hatta bir seferinde “Kötü” diye bir şiir yazmayı bile düşünmüştü.

Hiciv yüklü şiirinde Mayakovski, kötülüklere ve eksikliklere karşı merhamet nedir bilmeyen bir mücadele veriyordu. Bu kötülükler içinde en rahatsızlık verici olanı ise bürokrasi idi [Kâğıttan Korkular vb.]. Onun en fazla alay ettiği kesimse Sovyetler’de işbaşında olan cahil küçük burjuvalar ve bürokratlardı.

Mayakovski, bazen şiirlerinde, oyunlarında ve senaryolarında kahramanlardan birine kendi adını verirdi. Sahne gerisinde dursa bile onun gibi kendi hayatına ait malzemeden istifade eden gerçek şairler, bir kahraman gibi sahneye çıkar, oraya illaki damgasını vururlardı.

Yazamadığı o büyük şiirin girizgâhı niteliğindeki Yüksek Sesle ve Doğrudan isimli son şiirinde Mayakovski, “kendimden ve içinde yaşadığım zamandan bahsedeceğim” diyordu. Bu şiirde onun edebi boyutunu yansıtan özellikleri görmek mümkündü. Safının işçilerin safı olduğunu söyleyen şair, aralıksız her gün sokaklara dökülen ve hayatı inşa eden, partinin davası için dövüşen, Sovyet edebiyatında devrimci fikirlerin zafere ulaşması için uğraşan insanlarla birlikte olduğundan bahsediyordu.

Yüksek Sesle ve Doğrudan şiiri, şairin “insan denilen kuyunun derinliklerinden kıymetli kelimeleri bulup çıkartmak” denilen, insanın belini büken o ağır emekle yoğrulmuş deneyimini özetliyordu. Mayakovski’nin şiirlerinde kelimeler, her daim harekete geçme konusunda tetikte olan askerî birlikler misali yürüyüş eyliyorlardı. Ömrü boyunca şiirindeki devrimci ateşi görmeyi reddeden estetlere ve edebiyattaki hasımlarına hep düşmanlık besledi. Mayakovski, devrimin şairi olarak sahip olduğu o onuru korudu: “O dağlar gibi yürüyen işçi sınıfının düşmanı benim de düşmanımdır, tarihin ve toprağın derinlikleri bunu bilir.”

Peki “devrimin şairinin onuru” ne demek? Bu tabir, şairin tüm yiğitliğiyle ileri atılması için halkı harekete geçirme becerisini ifade eder. Şiirin kendisi, bizatihi kahramanlık yüklü bir eylemdir. Yüksek Sesle ve Doğrudan isimli şiirinde Mayakovski çağdaşlarına, yoldaşlarına, düşenlere dönük tavrını ortaya koyar, o tavır karşısında o günlerde edebiyat konusunda ağız dalaşı yapanlar gayet ufak ve önemsiz görünürler.

Yoldaşız hepimiz,
                   O vakit paylaşalım zaferimizi,
Savaşın
           orta yerinde
                                inşa ettiğimiz
Hepimize ait o anıt
                                 anlatsın
                                           Sosyalizm hikâyemizi.

Kendisini tümüyle halkına adayan, “mermerin üzerine düşmüş o parlak kara yağ umurumda değil” diyerek şöhreti hakir gören Vladimir Mayakovski, devrimin şairi olarak, varlığını ülkesinin ve halkının davasıyla tanımlıyordu.

Mayakovski, uçsuz bucaksız bir sanat programına sahipti. Onun şiiri, dünyayı keşfe çıkan, yenilikçi bir şiirdi. Coşkulu takipçileri, onunla birlikte yürüdüler. O takipçiler ki Sovyet şiirinin çok uluslu rahminden çıkmışlardı. Hep birlikte Mayakovski’ye ait geleneği geliştirdiler ve onun davasını sürdürdüler. Aynı zamanda Mayakovski, şiirin yürüdüğü yolu genişletti, böylelikle farklı yaratım anlayışları olan birçok şair, onunla omuz omuza verdi ve sosyalizmin zaferi denilen o müşterek amaç için çalıştı.

Mayakovski’nin şiirlerini başka dillere çevirmek zor iş, ama gene de ondaki imgelemin yol açtığı tesir, dille alakalı her türden engelleri aşacak güçte.

Avrupa ve Amerika’daki birçok şairin kariyerinde Mayakovski’nin şiirlerine ait çeviriler önemli bir rol oynamışlardır. Fransa’da o mükemmel çeviriyi Elsa Triolet, Britanya’da Herbert Marshall yapmıştır (Marshall’ın çevirisi, kısa süre önce Hindistan’da ve Amerika’da yayımlanmıştır.). Almanca çevirisinin altında ise Hugo Hupert’in imzası vardır. Moskova yabancı diller dergisi Sovyet Edebiyatı, ilgili sahada çalışan Sovyet emekçilerinin yaptığı bir dizi Mayakovski şiiri çevirisini basmıştır.

1960’ta Progress Yayınevi, Dorian Rottenberg tarafından İngilizceye çevrilmiş bir şiir seçkisini yayımladı. 1967’de aynı çevirmen, Lenin’in çalışmalarının tamamının İngilizce hâlini çevirdi. Bu çalışmanın üçüncü baskısı yapıldı.

Mayakovski, dünya şiiri üzerinde muazzam bir etkiye sahiptir. Pablo Neruda’ya göre “Mayakovski’deki etkinin, duyarlılığın ve öfkenin şiirde bir eşi daha yoktur.” Mayakovski, ilerici şairlerin putları kırmasını ve kendi milli kültürlerinin gelişimi için gerekli yeni devrimci yolu bulmalarını sağlamıştır. Bu durumu Fransız şair Jean Chabrault’un şu sözleri gayet iyi ifade etmektedir:

“Ortaçağ’da Marsilya’dan Paris’e öküz arabalarıyla gidilirdi. Bugün uçakla elli dakikada gidiliyor. Buna karşın Ortaçağ François Villon’a sahipti. Bugünün en iyi şiirlerini incelediğimizde, bu türden bir ilerlemeyi mucize misali gerçekleştiren şair bulmak çok güç bir iş.

Ta ki Mayakovski’yi okuyana kadar. O an şiirimizin ve kalbimizin, öküz arabası olmadan da yapabildiğini gördüm. Bence Mayakovski, hâlen daha elli yıl önümüzde.”

Şairin sesini herkese dinletme becerisini tüm insanlığın güzel yarınlara kavuşması için verilen kavgaya adamış olan Mayakovski, aynı zamanda Rus şiirinin gelişimindeki yeni bir aşamaya denk düşer. O, en genel manada dünya sanatında da ileriye doğru atılmış büyük bir adımdır. Mayakovski, “hayatın neşesini, yürüyüşlerin en zoru olan komünizme yürüyüşteki canlılığı” yücelten isimdir.

Hayata tat veren
                  meşakkattir.
O hâlde bu şarkı
                  kaygılarının, zaferlerin ve
                                                    günbegün verdiğimiz kavganın şarkısı olacaktır.

Mayakovski’nin tüm asarı, sonsuza dek çığrılacak, insanları yaratmaya, işlemeye ve komünizm adına yeni marifetler ortaya koymaya çağıracak bir türküdür.

Viktor Pertsof

[Kaynak: Vladimir Mayakovsky, Poems, Rusçadan İngilizceye Çeviren: Dorian Rottenberg, 1972, s. 20-24.]

0 Yorum: