Avrupa’da kolera salgınlarına karşı uygulanan
önlemleri kaleme alan tarihçiler, hastalığın bulaşıcı etiyolojisini ve buna
eşlik eden karantina önlemlerini bir “yönetici sınıf doktrini”, güçlü
müdahaleci hükümetin platformu ve daha genel olarak “kamu yararının özel mülkiyet
ve kişisel özgürlük üzerindeki hak iddiası” olarak tarif ettiler.
Sheldon Watts, ilkin İtalya'da vebaya karşı
geliştirilen karantina politikalarını “düzenin ideolojisi” olarak adlandırıyor
ve bu politikaların, vatandaşların günlük yaşamlarını harap eden otoriter bir
dizi müdahaleyi içerdiğini söylüyor.
George Rosen ve diğer gözlemciler ise tıp
tarihçisi Erwin Heinz Ackerknecht'in, bulaşmacı yaklaşımın ve karantinacı
müdahalenin, otoriter siyasi dürtülere, öte yandan kirli havacılığın ve
hıfzısıhhacılığınsa liberal politikaya denk düştüğüne dair tespitini kabul
ediyorlar.
Fransa’da sarıhumma ve kolera uzmanı olarak
çalışan George D. Sussman, Ackerknecht’in izinden giderek, tıp ve politika arasında
kimi benzer yanlar belirliyor. On dokuzuncu yüzyılın başlarında krallıklar,
hastalıkların sebebini araştıran bilim anlamında etiyoloji düzleminde bulaşmacı,
önlemler açısından karantinacı, siyaset düzleminde ise otoriterler.
Krallıklara muhalefet eden liberaller ve tüccarlar
ise fikirlerin ve emtianın serbestçe değiş tokuş edilmesinden yanalar ve her
iki kesim de hıfzısıhhacı yaklaşımı benimsiyor.
Allan Mitchell, Fransa ile Almanya arasında bir
ayrıma gidiyor ve bu anlamda müdahaleci koruyucu sağlık (profilaksi)
uygulamalarını mevzuatlar üzerinden uygulamaya karşı çıkan Fransa’nın liberal
olduğunu söylüyor, Almanlarınsa bu tarz uygulamalara asla karşı olmadığından
bahsediyor.
Richard J. Evans, Hamburg’daki kolera salgını ile
ilgili kapsamlı çalışmasında, Berlin’de Robert Koch’un geliştirdiği, kralcı ve
askeri bürokrasi üzerine kurulu Prusya’nın o dik kafalı Hamburg’a dayattığı
müdahaleci ve karantinacı politikalarla İngiliz hayranlarının daha fazla
üzerinde durduğu liberal ve serbestiyetçi politikalar arasında bir ayrıma
gidiyor.
Yerel ve ulusal sağlık politikası arasında ayrım
yapan Alfons Labish ve Florian Tennstedt, Prusya devletinin uyguladığı
karantinacı politikaları otokratik buluyor, öte yandan belediyelerin, kentlerdeki
yaşam koşullarını geliştirmeye yönelik çabalarının liberallere ve tüccarlara
hitap ettiğini söylüyor.
John Andrew Mendelsohn, Ackerknechtçi ayrımı
alıyor, bulaşmacı/hıfzısıhhacı ayrımını bakteriyoloji sahasına taşıyor. Burada,
mikrobu geniş bir ortam bağlamı dâhilinde ele alan Pastörcü yaklaşımla
mikropları çevrelerinden bağımsız olarak ele alan Alman okulu arasında ayrıma
gidiyor. Ayrıca Mendelsohn, Koch’un tifoya karşı giriştiği bakteriyolojik
harekâtını Alman mareşal Schlieffen’in (1833-1913) askerî savunma duvarlarına
benzetiyor. Ve her ikisinin de ulusal savunma ile ilgili sorunlara
anti-demokratik, polis devletine has, muhafazakâr ve teknokratik çözümler
getirdiğini, birinin mikropları diğerinin Galler'i hedef aldığı noktada
toplumsal reform ihtiyacını redde tabi tuttuklarını söylüyor.
Lion Murard ve Patrick Zylberman, Almanya’nın halk
sağlığı ile ilgili yükümlülükler getirmeyi âdet edindiğinden, Britanya’nın bu
çizgiye karşı çıktığından, Fransa’nın ise iki çizgi arasında salınıp
durduğundan bahsediyor.
Politik açıdan Ackerknecht’in bahsini ettiği
ikilikler, ülkeler arasındaki ayrıma dair bir şeyler söylüyor: buna göre
merkantilist ve bürokratik Almanya ve İsveç, karantina ve kapanma gibi bireylere
yönelik önleyici stratejileri benimserken, liberal Britanya hastayı değil
çevreyi hedefe koyan hijyen temelli tepkiyi esas alıyor.
Diğer birçok yazar, Ackerknecht’in “tıp ve koruyucu
sağlıkla ilgili görüşlerde belirleyici olan, etiyolojik değil, politik ve
ekonomik endişeler” tespitine genel anlamda katılıyor. Hastalığın toplumsal
arka planını dert edinen çevreci yaklaşımlar, çoğunlukla sola ait bir mesele
olarak görülürken, modern tıbbın bireyselleştirilmesi meselesi, “burjuva
epidemiyolojisi”nin geliştirdiği muhafazakâr bir fikir olarak ele alınıyor.
Bakteriyoloji, hastalık konusunda suçluyu
toplumsal koşulları değil de mikropları gören muhafazakâr bir öğreti olarak kabul
ediliyor. Bakteriyoloji, çevreci yaklaşımda örtük olarak varolan bütünsel
değişim yerine sınırlı kanun temelli müdahalelere ihtiyaç duyuyor. En uç
biçimlerinde bakteriyoloji ve onun üzerinden geliştirilen koruyucu sağlık
tedbirleri, emperyalist devletlerde karşımıza polis kontrolü teknikleri olarak
çıkıyor. Sağlık tedbirleri ile polis kontrolü arasında bağ kuran akıl, Yahudileri
zararlı mikroplara benzeten Nazi ideolojisindeki ırkçı düşünceye dayanıyor.
Peter
Baldwin
[Kaynak: Contagion and the State in Europe 1830-1930, Cambridge, 2004, s. 30-33.]
0 Yorum:
Yorum Gönder