19 Nisan 2021

,

İşçi Sınıfı ve Yeni Maltusçuluk

Pirogof Hekimler Kongresi’nde kürtaj meselesine epey bir ilgi gösterildi ve bu konu uzun uzun tartışıldı. Bu haberi aktaran Liçkus, bugün “medeni” diye adlandırılan devletlerde ceninin ana karnında iken öldürülmesiyle ilgili, sayıları giderek artan uygulamalara dair rakamlara yer veriyor.

New York’ta bir yıl içerisinde 80.000 kürtaj operasyonu gerçekleştirilmiş; Fransa’da bu sayı ayda 36.000’i buluyor. St. Petersburg’da beş yıl içinde kürtaj yüzdesi iki katına çıkmış.

Pirogof Hekimler Kongresi, kürtaj yaptıran bir annenin herhangi bir cezaya çarptırılmamasını, doktorların ise ancak “kazanç amacıyla” kürtaj yaptıklarında cezalandırılmalarını öngören bir karar kabul edildi.

Tartışmalarda çoğunluk, kürtajın cezalandırılmaması gerektiği konusunda görüş birliğine vardı, yeni maltusçuluk (gebeliği önleyici hapların vb. kullanılması) denen sorunsa meselenin toplumsal yönü olması sebebiyle ele alındı. Örneğin Ruskoye Slovo’nun [“Rusya’nın Sözü”] verdiği habere göre[1], Bay Vigdorçik, “gebeliği önleyici tedbirlerin iyi karşılanması gerektiğini” söyleyince kopan o alkış tufanının orta yerinde Bay Astrahan şu şekilde haykırdı:

“Anneleri çocuk doğurmaya ikna etmeliyiz ki bu çocuklar eğitim kurumlarında kötürüm kalsınlar, kötü talih onların kapısını çalsın, böylelikle hepsi intihara sürüklensin!”

Eğer haber doğruysa, Bay Astrahan’ın bu feryatları gürültülü alkışlarla karşılanmış ki bu, aslında beni hiç şaşırtmadı. Zira seyirciler burjuvaziden, cahilin psikolojisine sahip olan orta ve küçük burjuvaziden oluşuyordu. Bunlardan en bayağı liberalizmden başka ne bekleyebilirsiniz ki?

Gelgelelim işçi sınıfının bakış açısı üzerinden değerlendirdiğimizde Bay Astrahan’ın yukarıda aktardığımız sözleri “toplumsal yeni malthusçuluğun” tümüyle gerici niteliğini ve çirkinliğini en uygun şekilde yansıtan ifadelerdir.

“Çocuk doğursunlar ki kötürüm kalsınlar…” Mesele sadece bu mudur? O doğacak çocuklar, neden bizim kuşağı sakat bırakan, mahveden bugünkü yaşam koşullarına karşı vermekte olduğumuz mücadeleden daha iyi, birliğini daha güçlü bir biçimde tesis etmiş, daha bilinçli ve kararlı bir mücadele yürütmesinler?

Köylünün, zanaatkârın, aydının, genel olarak küçük burjuvazinin psikolojisini proletaryanın psikolojisinden ayıran temel farklılığı burada aramak gerekiyor. Küçük burjuvazi, istikametinin yıkıma doğru olduğunu, hayatının giderek daha da zorlaştığını, varoluş mücadelesinin daha da acımasızlaştığını, kendisinin ve ailesinin daha da ümitsiz bir hâl aldığını görüyor, hissediyor. Bu, tartışma götürmez bir gerçektir; küçük burjuvazi, tam da bu gerçeğe karşı koymaktadır.

Peki ama nasıl karşı koyuyor?

Küçük burjuvazi, tüm o ümitsiz hâliyle yok olan, geleceğinden umudu kesmiş, morali bozuk ve korkak bir sınıfın temsilcisi olarak karşı koyuyor. “Yapacak bir şey yok” diye düşünen küçük burjuvazi, “bizimle aynı cefayı çekecek, aynı yükü omuzlayacak, aynı yoksulluğu yaşayacak ve aynı aşağılamalara maruz kalacak ne kadar az sayıda çocuk olursa o kadar iyi” diyor.

Sınıf bilincine sahip işçiyse bu görüşü benimsemiyor, o görüşten uzak duruyor. Bilinçli işçi, ne denli içten, ne denli yürekten olursa olsunlar, bilincinin bu türden taleplerle köreltilmesine izin vermiyor. Evet, biz işçiler ve küçük mülk sahibi yığınların hayatı, tahammül edilmesi mümkün olmayan bir baskı ve çileyle yüklü. Bizim kuşağın karşı karşıya bulunduğu güçlükler, babalarımızın çektiklerinden daha da ağır. Ama bir yönden de biz, babalarımızdan daha şanslı sayılırız. Biz dövüşmeyi öğrenmeye başladık, hızla öğreniyoruz, ecdadımız içerisindeki en iyi isimler gibi, birey olarak dövüşmeyi değil, bizim kafamıza yabancı gelen burjuva lafebelerinin sloganları için değil, kendi sloganlarımız, sınıfımızın sloganları için dövüşmeyi öğrendik. Biz babalarımızdan daha iyi dövüşüyoruz. Çocuklarımız bizden daha iyi dövüşecekler ve zafer onların olacak.

İşçi sınıfı yok olmuyor, büyüyor, güçleniyor, cesaret kazanıyor, kendi güçlerini takviye ediyor, kendisini eğitiyor, giderek kavganın içerisinde çelikleşiyor. Serflik, kapitalizm ve küçük üretim açısından durum içler acısı ama öte yandan işçi sınıfı hareketi ve amaçları konusunda alabildiğine iyimseriz. Yeni yapının temellerini daha şimdiden atıyoruz ve çocuklarımız bu yapıyı tamamlayacaklardır.

Yalnızca, “Tanrıya şükür, kendi başımıza bir biçimde idare ediyoruz. İyi ki çocuğumuz yok” diye korkarak kendi aralarında fısıldaşan duygusuz ve bencil küçük burjuva çiftlere uygun düşen yeni maltusçuluğa tam da bu sebeple kayıtsız şartsız düşmanız.

Hiç söylemeye gerek yok ki, bu yaklaşımımız, bizim kürtaj karşıtı kanunların veya gebeliği önleme tedbirlerine dair tıbbi yayınların dağıtılmasına karşı çıkartılmış kanunların kayıtsız şartsız kaldırılmasını talep etmemize asla mani olamaz. Bu türden kanunlar, egemen sınıfların ikiyüzlülüğünün somut ifadesidirler. Bu kanunlar kapitalizmin ülserini iyileştirmez, sadece onu özellikle ezilen sınıflara acı verecek bir habis ülsere dönüştürürler. Tıbbi propaganda özgürlüğünün ve kadın-erkek tüm yurttaşların temel demokratik haklarının korunması meselesinin yeni maltusçuluğun toplumsal teorisiyle bir alakası yoktur. Sınıf bilincine sahip işçiler, büyük değişimlere en iyi şekilde hazırlanan, günümüz toplumundaki en ilerici ve en güçlü sınıfa gerici ve korkak teorisini dayatma girişimlerine karşı her zaman amansız bir mücadele yürüteceklerdir.

V. I. Lenin
16 Haziran 1913
Kaynak

Dipnot:
[1] Russkoye Slovo, 1895’ten Kasım 1917’ye dek Moskova’da yayımlanmış olan günlük burjuva liberal gazete. 1918 yılı içerisinde birkaç ay boyunca Nashe Slovo [“Bizim Sözümüz”] adıyla tekrar yayımlandı.

0 Yorum: