16 Nisan 2021

Virüs, Kapanma ve Sol


Giriş

Pek bir şeyin değişmediği, sona ermeyecekmiş gibi görünen, ama dinamik kimi gelişmelerle kesintiye uğrayan politik durgunluk dönemleri üzerine kafa yorarken Lenin, o yüksek ferasetiyle, şunu söylüyor:

“Bazen onlarca yıl hiçbir şey olmaz, bazen de gerçekleşmesi onlarca yıl bulacak şeyler birkaç haftada yaşanır.”

Bugün dünyanın her yerinde, burjuva demokrasilerinde şaşırtıcı ölçüde otoriter, ekonomiyi öldüren kapanmalarla geçen, haftaları bulan o olağanüstü dönemde, her şey olup bitti ve her çağda bir kez meydana gelen bu gelişmeler, politik itirazları bir biçimde tanımlamaya başladı. Utanma nedir bilmeyen sol, bu sürece de hazırlıksız yakalandı.

İster hükümette olsun isterse muhalefette, ister sendikada çalışsın isterse aktivist olarak sağda solda faaliyet yürütsün, isterse sadece Guardian okuru ve BBC izleyicisi olsun, bugünkü solun hep bir ağızdan, o rahatsız edici eğilim dâhilinde, kapanma yanlısı çılgınlığın kölesi olan, dizleri korkudan tir tir titreyenlerdeki Kovid histerisinin borazanı hâline gelmesi karşısında, kırk yıldır mücadelenin içinde olan, devrimci işçi sınıfı içerisinde yer alan bir sosyalist olarak ben bile dehşete kapıldım.

Sol, bugün kapitalist devletin yedek gücü hâline gelmiştir. Ondaki ayırt edici özellik, bugün kapanmaların daha sert, erkenden ve daha uzun süre uygulanması noktasında bir tür propaganda aracı olarak kullanılmaktadır. Soldaki bu kapanma sevdası yüzünden artık “sol” kelimesi tırnak içerisine alınmalıdır, çünkü kapanmalar, işçi sınıfını harap etmekte, özgürlükleri kısıtlamakta, bilimi ayaklar altına almaktadır.

Sol, Virüs ve Kapanma Sınavından Nasıl Kaldı?

Virüs Tehdidinin Abartılması

Sol, Kovid’i gerçekte olduğundan çok daha korkutucu, yani sıradan bir grip mevsiminde görülen gripten daha kötü bir hastalık olarak takdim etmek suretiyle, daha işin başında gömleğini yanlış ilikledi. Sol, Sars-CoV-2 virüsünün ortaya çıkarttığı riski abartıp duran kapanmacı elitlerle kol kola girdi. Bu noktada sol:

1. Kovid kaynaklı ölümlerle Kovid’in de eşlik ettiği ölümleri aynı torbaya attı;

2. Yanlışlıkla pozitif çıkanlar da dâhil tüm pozitif virüs testi sonuçlarını gerçek klinik vakalarıyla bir arada ele aldı;

3. Kovid’in neredeyse sadece zaten hasta olan yaşlılar için ölümcül olduğu, diğer herkes için o kadar da zararlı olmadığı gerçeğini görmezden geldi;

4. Virüsteki döngüselliğe rağmen yaz döneminde doğal olarak yok olan, tekrarlayan, mevsimsel, sıcaklıktan kaçan, mutasyona uğramış bir solunum yolu virüsü olarak koronavirüsü kalıcı ve sürekli varolacak bir tehlike olarak takdim etti;

5. Hem immünoloji hem de viroloji biliminin köşe taşı olan, önceden diğer koronavirüslere yönelik bağışıklığı da içeren sürü bağışıklığı gibi, korkuyu savuşturacak bir anlayışı çöpe attı;

6. Kovid’in tüm dünyayı gezen Çinli turistler sayesinde Eylül-Aralık 2019 arası dönemde zaten yayılmış olan, 2020 yılında paniğe kapılmış siyasetçiler eliyle tetiklenmiş Mart Çılgınlığı öncesi toplam ölüm oranlarında sıradan bir yer tuttuğu için kimsenin fark etmediği bir salgın olduğu gerçeğini göz ardı etti.

Kapanma Siyaseti Denilen Panik Hâli

Verilerdeki bu yanlışlık ve temel bilimsel bilgilerdeki eksiklik sebebiyle sol, o yalpalayan mantığı üzerinden, hükümetlerin ekonomik kapanma denilen o ağır ve zarar verici tedbire onay vermek suretiyle, mevcut paniği besledi. Sol, bu tutumu, eskiden kalma, siyasette karşılığı olan ve üzerinde “hayat ticaretten önce gelir” bayrağını eline alarak benimsedi, oysa bu “insan kârdan önce gelir” denilen afili söz, basit bir ezberden başka bir şey değildi. Çünkü iktidardaki politik güçler, sırf bu ezber üzerinden, sıradan bir virüsü kapanma denilen balyozla fındık gibi kırmak istediler, bunun için de ekonomik daralma yoluna gidip insanları toplu olarak işten çıkarttılar, işçi sınıfının yaşam standartlarını düşürdüler, bir yandan da hükümet borçları ve bütçe açıkları üzerine kurulu bir saadet zinciri kurdular. Bu zincirin ileride kemer sıkma politikalarına, vergilerdeki artışa, bugün ve gelecekte işçilerin ellerindeki fırsatları yitirmesine sebep olacağını kimse görmek istemedi.

“Yeni Normal”in Sözde Bilimi

Kapanmalar, “sosyal mesafe” talep eden sahte bilimin ana dogmasıdır. Büyücülük üzerine kurulu bu din, “Yeni Normal” denilen, plasebo etkisi yaratan, batıl inancın şekillendirdiği, etkisiz, büyüyü yücelten, fiyakalı ayinleri içeriyor ve sol, tüm o ayinlere elde tuzluk koşuyor.

Bu ayinler dâhilinde okullar kapanıyor, akıllı telefonlardaki kodlar üzerinden herkes karantina altına alınıyor, yüze plastik zırhlar geçiriliyor, ağza buruna maskeler takılıyor, bir buçuk metre kuralı getiriliyor, test üzerine test yapılıyor, takip ve izleme mekanizmaları devreye giriyor, selamlar dirsekle ve yumrukla veriliyor, eller obsesif kompulsif hastalar gibi sürekli yıkanıyor, Kuzey Kore’deki gibi kamu güvenliğine ilişkin açıklamalar yapılıyor, her yere “Buraya Oturma”, “Burada Dur” diyen çıkartmalar yapıştırılıyor, aileler arasında destek grupları oluşturuluyor, sağda solda karşımıza sosyal mesafe konusunda uyarılarda bulunan Kovid görevlileri çıkıyor, aşılar vuruluyor, bağışıklık pasaportları hazırlanıyor, toplanmalara mani olunuyor, sokağa çıkma yasağı uygulanıyor, seyahatler kısıtlanıyor, sınırlar kapatılıyor…

Hiçbir anlamı olmayan bu politik ve kültürel tiyatro, acayip öldürücü olduğu söylenen bir virüse yönelik korkuyu temel alıyor. Bu noktada, “eğriyi düzleştirelim”, “doğruyu yapalım”, “hayatları kurtaralım”, “yayılım hızını düşürelim”, “güvenliği elden bırakmayalım” gibi laflar dolaşıma sokuluyor. Neticede Kovid’le kafayı bozmuş olan sol, eleştirel düşünceyi yürürlükten kaldırıp reklâm cümlelerine sığınmayı tercih ediyor.

Aşı Denilen Kumar

Kapanmalar ve onlarla bağlantılı olarak “sosyal mesafe” konusunda edilen onca boş laf, virüsün doğal ilerleyişini durduramıyor. Buna karşın, kendinden geçmiş bir biçimde kapanmaları savunan sol, herkesin zorla toplu olarak aşılanmasını talep ediyor.

Aşıların birer mucize olduğu doğrudur, ama onların verimlilik ve güvenlik açısından sıkı bir biçimde teste tabi tutulmaları gerekir. Dolayısıyla henüz deney aşamasında bulunan, yeterince test edilmemiş olan, riskli, hukuken belirli bir geçerlilikten yoksun olan Kovid aşıları için “mucizedir” demek, pek mümkün değil.

Bu süreçte aşılar, alelacele imal edildi. Burada amaç, halk sağlığının ihtiyaçlarını karşılamak değil, kapanmaların bağımlısı hâline gelmiş hükümetleri politik yükten kurtarmakla ilgili ihtiyacı karşılamaktı. Böylece hükümetler, hatalarını halı altına süpüreceklerdi. Ayrıca aldatılmış olan halkın kandırıldıklarını anlamalarına mani olmak suretiyle, onlardaki virüs histerisinin dozu düşürülecekti.

Kovid aşısına put gibi tapan sol, bugün hem bilime hem de tıp etiğine sırtını döndü. Büyük ilâç şirketlerinin devasa miktarlarda kârlar elde etmesini sağladı. Oysa bir vakitler sol, bu sanayiyi açgözlü olmakla, siyasetçileri satın almakla, tıbbi açıdan insanlara zarar vermekle eleştiriyordu.

Kimse Kapanmaları Politik Açıdan Değerlendirmiyor

Diğer tüm sorunlar bir yana, kapanmalar konusunda asıl sorulması gereken şu: “İşe yarıyorlar mı?” Eğer cevap “evet”se, gerçekten de medeniyeti tehdit eden bir virüs tehdidinden bahsedilebilir. Eğer cevap “hayır”sa, o vakit kapanmaların yol açtığı ekonomiyle, sağlıkla ve toplumla alakalı maliyetler sebebiyle bu tedbir, işe yaramayan politik kararların atıldığı çöp sepetine atılabilir.

Gelgelelim sol, kapanmaların işe yaradığını düşünüyor, kıyametin kopmasına mani olacak tek önlemin kapanma olduğunu iddia ediyor. Öte yandan sol, kapanmaları analize tabi tutmuyor, pratikte sınanmış hâlini inceleme gereği duymuyor, bu önlemin süreç içerisinde gerçek dünyada yol açtığı etkiye bakmıyor, sonuçlarını değerlendirmiyor.

Buna karşın, kapanmaların dünya genelinde yol açtığı fiili sonuçları inceleyen onlarca saygın çalışma kaleme alınıyor, hakemli dergilerde, akademik yayınlarda kendilerine yer bulan bu çalışmaların her biri, kapanmaların, virüsle ilgili, vaka sayıları, hastaneye yatış sayıları ve ölüm oranları gibi ölçütler üzerinden çok da dikkate alınmayacak bir fark yarattığını, bu anlamda, zamanlamasının ve yoğunluğunun yanlış ele alındığını ortaya koyuyor.

Kovid, süreç dâhilinde, ülke içerisinde ve ülkeler arasında farklılık arz edebiliyor. Bu da enlem farklılıkları, güneş ışığı miktarı (D vitamini miktarı) ile ilgili farklılıklar, nüfustaki yaş farklılıkları, obezite ve genel sağlık durumundaki farklılıklar, onaylanmış tedavi uygulamaları, daha önceki koronavirüse maruz kalma düzeyi, bakımevlerindeki hasta protokolleri gibi faktörlere bağlı bir durum.

Macbeth İkilemi

Kapanma politikasını ampirik düzeyde değerlendirmekten kaçınan ve papağan gibi çıkıp “hayatlar kurtarılmalı, hayatlar kurtarılmalı!” diye feveran eden sol, kendisini korkudan tir tir titreyen hükümetlerin rahat kollarına bırakıveriyor. Oysa bu hükümetlerin tek derdi, kapanmaların seçimlerde ne tür bir sonuca yol açacağı. Hükümetlerse, medya eliyle, meclis gözetimi altında, Kovid kaynaklı ölümler yüzünden suçlanmaktan korkuyorlar.

Bu bağlamda sol, dümeni terse kıramıyor, çünkü kırdığı takdirde ilk başta hata yaptığını, gömleği yanlış iliklediğini kabul etmiş olacak, ağır sonuçlar doğurmuş olan kapanmaların gereksiz olduğunu söylemek zorunda kalacak, bu önlemin değersiz olduğunu görecek.

Kapanma sevdalıları, tıpkı “Kan içinde ilerlerken o kadar açılmışım ki artık dönmek benim için öbür yana ulaşmak kadar güç. İleri yürümeliyim” diyen Macbeth gibi, bu herkese zarar veren kapanma komedisine devam etmek, aynı oyunu başka grip ve koronavirüs salgınlarında da oynamak zorunda.

Kör Olmuş Gözler

Kapanma dininin en önemli unsuru da kapanmanın yol açtığı maliyete karşı körleştirilmiş gözlerdir. Kapanma dininin önemli bir bileşeni de yol açtığı maliyet karşısında yumulan gözdür. Kapanmalar, kurtarmayı umduğundan daha fazla canın kaybedilmesine sebep olmuştur. Bu süreçte birçok hastalık teşhis veya tedavi edilememiş, birçok kişi “ümitsizlik” sebebiyle hastalanmıştır. Devletin aptallıkları ve kötülükleri yüzünden mağdur olan insanlarla empati kurması ve onlara şefkatle yaklaşması gereken sol, kapanma siyaseti destekçisi solun mağdurlarına tanık olduğumuz koşullarda, tüm o hasletlerini ve erdemlerini yitirmiştir.

Dil Oyunları

Bazen sol, kapanmalardaki olumsuzlukları görüyor, ama bunları kapanma önlemine değil de virüsün kendisine atfediyor. Bu noktada kimi dil oyunlarına başvuruyor ve bu oyunları da müesses nizama bağlı medyadan öğreniyor. Bu tür konularda gerekli aklı, devlet kanallarına çıkan, her şeye duyarlı liberal solcular ve solun “bağımsız ve nesnel” haber kaynağı olarak gördüğü Guardian gibi liberal aklın temsilcileri veriyor.

Her manşette, her programda veya meseleye atıfta bulunan her yazıda kapanmaların suçu virüsün sırtına yükleniyor ve geliştirilen stratejinin alternatifsiz olduğu üzerinde duruluyor. Pandeminin ancak kapanmayla giderilebileceğinden bahsediliyor.

Bugün insanı aklını yitirmekten alıkoyacak tek şey, televizyonda veya radyoda çıkıp “tüm bunlara virüs değil, sizin gibi soytarılar sebep oldu, her şeyin sebebi virüse karşı gösterilen tepki!” diyen veya her yerde “pandemi krizi diye bir şey yok, hey aptallar, asıl mevzu kapanma krizi!” diye bağıran, ama sesleri bir şekilde boğulan şüpheciler. Çünkü bugün aklını kiraya vermiş olan sol, “Kovid kapanmayla durdurulur” lafını bir kutsal kitap emri gibi yinelemekten başka bir şey yapmıyor.

Kapanmanın Solda Sebep Olduğu Politik Marazlar

Otoriteye İtaat

Kapanmacı sol, otoriteye itaat etti, uyduruk “devlet adamları”nın kibrine ve otokratik iktidarına teslim oldu, üzerine laboratuvar önlüğü geçirmiş, kendisini dev aynasında gören insanlara boyun eğdi, haki ve mavi üniformalar giymiş kişilerin önünde diz çöktü.

Olağan koşullarda bir bakanın ağzından çıkan her söze inanmayan kapanmacı sol, bugün hükümetin virüs ve kapanma konusunda ettiği her lafı hemen benimsiyor. Ortada gerçek bir sol olsa, kapitalist hükümetler karşısında bu kadar keriz durumuna düşmezdi.

“Haberler”le İlgili Yanlış Propaganda

En azından soldan, devlete ve şirkete bağlı medyanın duyguları belirli bir yöne sevk eden propaganda çalışmaları ve uyduruk veriler üzerine kurulu analizleri muzip bir yaklaşımla ele alıp, kaşlarını çatması ve o kadar zararlı olmayan bir virüs konusunda edilen lafları eleştirmesi beklenirdi, oysa sol, bugün devlete ve şirketlere ait medyanın ideolojik konumunu değiştirdiğine inanıyor.

Onca deneyimin üzerinden solun medyanın dilinde olana inanmamayı öğrenmiş olması gerekirdi, zira her kapitalist ideolojik organ gibi medya da sol, sosyalizm, sendikalar, emperyalist savaşlar konusunda sürekli yalan söylemiş bir yapı, ne var ki bugün sol, medyanın kapanma ve virüs ile ilgili söylediği her yalana anında inanıyor.

“Mesele Dayanışma Evladım!”

Sol, resmi kurumların “hepimiz aynı gemideyiz” lafı üzerine inşa ettikleri toplumsal “dayanışma”yı yüceltiyor ve onu kapanmanın “başarı”sı için gerekli unsur olarak görüyor. Kapanmacı sol, bugün sosyal mesafe kuralına uyan her bir yurttaşla birlikte “dayanışma”nın zafer kazandığını söylüyor, oysa kapanma tedbirleri boyunca sergilenen “dayanışma”, kapitalist devletin dayattığı, cezalarla tahkim edilmiş, korku tellâllığının yarattığı otoriter ortamda, polislerce güvence altına alınmış bir gösteri.

Neticede bu “dayanışma”, yukarıdan aşağıya doğru inşa edildi. Burada korkutulmuş olan tebaa, devletin sağlık uzmanları, siyasetçiler ve ortaklarınca alınan, yıkıcı sonuçlara yol açan, yanlış politikaların sebep olacağı gelişmeleri kuzu kuzu kabul ediyor. Bu sahte “dayanışma” bir madalyonsa eğer, bir yüzünde “muhalefet etme!”, diğer yüzünde ise “karşı koyma!” yazıyor.

Bu “dayanışma”, tümüyle politik teslimiyet ve toplumsal konformizmle, kapanmayan kötü kişileri ispiyonlamakla, virüse inanmayanları ayıplamakla ilgili. Görebildiğimiz kadarıyla solun bu tür bir “dayanışma” ile bir sorunu yok.

Kapanmacı Profesörler Kimin Yararına?

Kapanmacı sol, büyük bir hata yaptı ve zaten itibarsız olan, felâket tellâllığı işini üstlenmiş, kapanmacı profesörlerin bilimsel ve teknik açıdan yaptıkları namussuzluklara ortak oldu. Bu profesörler, Birleşik Krallık’ta öne çıkan Profesör Neil Ferguson gibi isimlerin modellerine bel bağladılar. Ferguson, “sıfır hasta” diyen, uzmanlığı beş para etmez biri. Bu tür kişiler, devlet iktidarına yanlamış diğer “uzmanlar”ı da zehirlediler.

Kapanmacı sol, tuhaf bir biçimde, Ferguson’daki politik önyargıya ilişkin olarak da tek laf etmedi, ayrıca onun hükümetle ilişkisi dâhilinde güçlü bir Brexitçi olduğunu da görmedi. Brexit karşıtı sol, süreç içerisinde Ferguson’ın itibarını ve güvenirliliğini artırdı. Solcu ve kapanma fikrini bağnaz bir tutumla savunan bir isim olarak Ferguson, Brexit’in uygulanmasını savunan, liberter bir Boris Johnson’a dönüştü. Başlarda Kovid’i önemsemeyen, “sürü bağışıklığı” diyen Ferguson, ölüme karşı direnen, herkesi tehdit eden, kapanmacı bir zombi hâline geldi.

ABD’de Demokrat Parti’ye dost olan Dr. Fauci ve Dr. Birx ise kapanmacı solun kahramanlaştırdığı iki “bilim insanı”. Bunlar da kapanmalara ihtiyatla yaklaşan başkanı korkutarak, ekonomiyi harap edecek kapanma kararını aldırttılar ve seçimdeki kapsamlı hileden bağımsız olarak, başkanın yeniden seçilmesi noktasında onun ağır bir yara almasını sağladılar.

“Kimin yararına?” anlamına gelen “Cui Bono?”, Lenin’in çok sevdiği Latince bir ifade, ama anlaşılan kapanmacı sol, bu ifadeden pek haz etmiyor.

“Uzmanlar”ın Belirlediği Kural

Bilimin içine düştüğü bataklıkta politik çıkarlar bile insanın iştahını açamayabiliyor. Bu koşullarda dikkatleri üzerine çekmeye bayılan, güç manyağı olmuş profesyoneller, meslek sahipleri, politikanın merkezinde duran kişilerce baştan çıkartılıyorlar.

Bugünün tıp dünyasının mesihleri, kapanma, sosyal mesafe ve maske konusunda sundukları önerilerin devletçe desteklenmesi, anında ilgi görmesi ve halkın davranışında değişikliğe sebep olması üzerinden güç zehirlenmesine duçar oluyorlar. Oysa aynı kişilerin “az yiyin, yedikleriniz kaliteli olsun, şarabı fazla kaçırmayın” gibi önerileri, kamuoyunda o kadar da ilgi görmüyor.

Sol, işte bu “bilim insanları”na yaltaklanıyor, hürmet ediyor, çocukça bir tutumla, bu her şeyi bilen, herkesi koruduğuna inanılan tıp ve bilim memurlarına sevdalanıyor. Bu da onun “otoriteyi her daim sorgulamak” veya “bağımsız düşünmek” gibi alışkanlıklarından uzaklaşmasını beraberinde getiriyor.

Bir İhtiyaç Olarak Sansür

Kapanmalara şüpheyle yaklaşanların boğuk sesleri nasıl oluyorsa gemileri batırıyor, dağları deliyor, kapanma sevdalılarını bir bir hâkim önüne çıkartıyor. Tarih boyu sansürün hedefi olmaktan bir türlü kurtulamamış olan sol, bugün virüs ve kapanma ile ilgili farklı görüşleri kısıtlayan büyük teknoloji şirketlerine ve devlete arka çıkıyor ve bu görüşlerin cinayetle sonuçlanacak bir tür “dezenformasyon” olduğunu söylüyor.

Sol, kapanmalara şüpheyle yaklaşan herkesi sorumsuz babaanne katili, üşütük komplo teoricileri, kafayı kırmış aşı karşıtları, bencil kovidiotlar, parayı hayata tercih eden duygusuz çıkarcılar olarak gösterip onları karikatürleştiriyor. Bu tutumu kapanmacı solu, hoşgörü nedir bilmeyen, dar görüşlü bir sansürcü hâline getiriyor.

Birer Lüks Olarak Temel Haklar

Tarih boyunca cadılar, Yahudiler, Kızıllar gibi düşmanlar icat edildi ve korku pompalandı, ne kadar temelsiz olduğuna bakılmaksızın, bu düşmanlık sürekli körüklendi. Bugün sıra Kovid’de. Pompalanan korkuyla aklı başında, duygu dünyası dengeli insanlar bile saçma sapan, mantık dışı, toplumsallıktan uzak şeyler yapabiliyorlar. Hatta ifade hürriyeti, hareket serbestiyeti ve toplanma hürriyeti gibi temel hak ve özgürlüklerinden vazgeçebiliyorlar. Tüm politik yapılar içerisinde yıkıma yol açan korku siyasetine teslim olmak, kitle histerisini beslemek ve korku tüccarlarına politik anlamda itaat etmekse sola düştü.

Polis Devleti O Kadar Kötü Bir Şey Değil

Kapanmacı sol, bir yandan da “halk sağlığı” adına temel hak ve özgürlüklerin yitip gittiği süreci denetleyen polis devletindeki totaliter gaddarlığa meftun oldu.

Kovidci polis devletinin bir tezahürü üzerinde durmak lazım: kapanma karşıtı göstericilere uygulanan polis şiddeti. Kimse, kırılan kafaları, sallanan copları görmüyor, uygulanan şiddete dair tek laf etmiyor, hatta bugüne dek hep polis şiddetine maruz kalmış olan sol, bugün bu saldırıları övgüyle karşılıyor.

Sol Kapanma Sınavından Neden Kaldı?

Kapanmalarda ana mesele, işsizlik, işçi sınıfının yoksullaşması, devletlerin otoriterleşmesi, temel hak ve özgürlüklerin yitirilmesi, ifade hürriyetinin kalmaması, medyanın yürüttüğü propaganda faaliyeti ve bilimin namussuzluğu. Tüm bu meseleleri içeren sınavdan kalan sol, her bir meselede sahip olduğu sosyalist ilkeleri “halk sağlığı” denilen sunakta bir bir kurban etti.

Bir vakitler, altmışlı yıllarda, Vietnam Savaşı süresince ABD ordusunun diline pelesenk ettiği “biz o köyleri, onları komünistlerden kurtarmak için yok ettik” lafıyla haklı olarak alay eden sol, bugün “biz toplumu, onu virüsten kurtarmak için yok etmek zorundayız” diyen yavan ve aldatıcı hikâyeye onay veriyor ve bu tuhaflık karşısında tek bir laf bile etmiyor.

Peki sol, virüs ve kapanma konusunda neden bu kadar berbat bir sınav verdi?

1. Sol, geleneksel işçi sınıfı tabanından politik anlamda uzaklaştı ve kimlik siyaseti ana siyaseti hâline geldi

Soldaki kapanmacılık meselesi, onun pişman olduğu bir sapma değil, solun geleneksel işçi sınıfı tabanından uzaklaşmasının bir sonucu ve çıktısı. Seksenlerden itibaren Batı Solu, küresel sermayenin Reagan ve Thatcher önderliğinde güçlü işçi hareketine karşı yürüttüğü piyasacı, yeni muhafazakâr saldırı karşısında ciddi anlamda zorlandı. Sendikacılık, solun tarih boyu sığındığı ana limandı, ama Batı ekonomilerinde otomasyonun ve yaşanan yapısal değişikliklerin katkı sunduğu neoliberal küreselleşme, büyük ölçüde sendikalı olan, mavi yakalı işçilerin sanayideki alanını ve sayısını küçülttü. Bununla birlikte, geleneksel sol da politik nüfuzunu yitirdi, sınıf temelli ideolojisindeki iç bağlar koptu, bu ideoloji tutarlılığını yitirdi.

O günden itibaren sol kendisini, öncelikle varlığını ırk, etnisite, cinsiyet ve kimlikle ilgili başka özelliklerle tanımlayan, bu tanımlamada sınıfa yer bırakmayan, bir vakitler Hillary Clinton’ın göklere çıkarttığı “hoşnutsuzların gökkuşağı”na bağlanmak suretiyle politik hayatını sürdürme ihtiyacı duydu.

Sol, toplumsal meselelere duyarlı siyaseti gündeminin ana maddesi hâline getirdi ve saydığımız kimlikle ilgili hususları merkeze koydu. Bugün artık sol açısından önemli olan, kişinin deri rengi, etnik konumu, dinsel bağlılığı, kromozom dizilimi, toplumsal cinsiyet bağlamında sahip olduğu tanım ve her gün giderek genişleyen LGBTQI tayfının hangi diliminde yer aldığıdır. Kişilerin üretim araçları ile ilişkisinin artık bir değeri ve önemi yoktur (bugünlerde üretim araçları gibi kavramlar, herkesin kulağına taş plak cızırtısı gibi geliyor!)

Kimlik politikası solu öylesine hipnotize etti ki o bugün, Marx’ın ifadesiyle, kapitalist ekonomik güce yapısal düzlemde karşı koyabilecek yegâne sınıf olan işçi sınıfının politik failliği konusunda kılını kıpırdatma gereği duymuyor.

Irkçılık karşıtlığı ve cinsiyetçilik karşıtlığı gibi sosyal adaletle ilgili meselelerde sol, eskiden bu meselelerin ekonomik zeminini ve sınıfsal niteliğini sorgulardı, bugünse sol, sınıf iktidarı meselesiyle ilişkisini tümden kopartmış durumda.

Sınıf savaşı yerine toplumsal meselelere duyarlılığı esas alan sol, bugün “kültür savaşları” üzerinde duruyor, en son çıkan Hollywood filminde Asyalılara, Siyahîlere ve başka azınlıklara ya da eşcinsellere yer verilmemesini dert ediniyor, öte yandan da eskiden BBC’de yayınlanmış komedi dizilerini yargılamak için duyarlılık kasan engizisyon mahkemeleri kuruyor. Solun işçi sınıfını terk etmesi neticesinde işçi sınıfının da solu terk etmiş olmasına hiç şaşırmamak gerek.

2. Politik hastalığın sendromları ve “popülizm”

Revizyona tabi tutulmuş duyarcılık siyaseti ve proleter olmayan üyeleri ile bu yeni sol, sonuçta fikirler çatışmasından galip çıkamadı. Brexit ve Trump ile girilen seçim yarışları, bunun delili. Oysa Brexit ve Trump’ta karşılık bulan, işçi sınıfı temelli “popülist” isyanlar, duyarcı solda travmalara yol açtı, o da bunun karşılığında kendisindeki duyarcı siyaset vizyonuna demokratik planda itiraz edenlere öfke ve hınçla cevap verdi.

Bugün sol, işçi sınıfındaki “popülizm”e liderlik eden kişileri şeytanlaştırmak için elinden geleni yapıyor. Bu açıdan, politik düzlemde kendisini inkâr ediyor, moral açısından üstünlük sağlamaya çalışıyor, “ırkçı”, “aşırı sağcı”, “faşist” ve “beyaz üstünlükçüsü” olduğu, kendisi gibi yeterince duyarlı olmadığı için işçi sınıfındaki “popülizm”e hakaretler yağdırıyor, işçileri beyinsiz olarak niteliyor, demagoglara esir olmuş, dişleri seyrek “sefiller” diye alaya alıyor, onları Küçük İngiltere’yi savunan yabancı düşmanı milliyetçiler olmakla itham ediyor.

Bugün sol örgütler, neredeyse sadece, Brexit’e karşı çıkan, herkesi alaya alan, çatlak Trump’a kafayı takmış, sürekli kendisini haklı çıkartmakla meşgul olan, her şeye duyarlı üstünlükçülerden oluşuyor. Bu sol, farklı fikirlerden, görüş ayrılıklarından, ifade hürriyetinden korkuyor, üzerinde “Amerika’yı Yeniden Büyük Yapalım” yazan şapkalar takmış Trump’çılara ve Brexitçi cahillere güvenmiyor, ayrıca demokrasinin “yanlış” sonuçlara yol açma potansiyeli karşısında korkuya kapılıyor.

Bugün bu duyarlı sol, Brexit ve Trump’ın yaydığı “politik virüsler”den o kadar çok korktu ki virüs ve kapanma konusunda kafayı yedi. Brexit hastalığının ve Trump hastalığının sahip olduğu sendromlar sayesinde, demokrasi düzleminde yüz bulamamış olan sol, eski işçi sınıfı tabanının açtığı politik yaraları iyileştirme imkânı buldu, en azından kendince bir ahlakî ve politik zemine kavuştuğunu düşündü.

Bugün Brexit ve Trump hastalıklarına bir de virüs hastalığı eklendi. Bu virüs hastalığı sola, yanlış düşüncelerin çilesini çekenlerin sorumluluğunu üstlenmeye hakkı olduğunu söyleme yetkisi kazandırdı. Sol bugün, bu insanların virüs ve kapanmalar konusunda “bilimsel” hakikate ve ahlakî erdeme sahip olan solcularca aydınlatılması gerektiğini düşünüyor.

3. Kapanmalar yüzünden sola yönelecek kitleyi sağ çalıyor

Kapanma çılgınlığı süresince, uçlara savrulmuş liberterleri veya kapanmaların kapitalizmin esenliğini tehdit ettiğinden endişelenen pragmatistleri içeren tüm muhafazakâr sağ, eskiden solun sahip çıktığı başlıklar adına ayağa kalktı. Bu kesim, işçilerin yitirdikleri işleri, kötüleşen yaşam standartlarını, gençlerin eğitimini, demokratik anlamda kimsenin hesap vermemesini, eleştirel düşünceyi, fikri açıklığı, ifade hürriyetini, örgütlenme hürriyetini, bilimin namusunu ve eskinin o yalın inceliklerini dert edindi. Bu konuda kapanmacı sol, oturup kendi derdine yanmalı ve sadece kendisini suçlamalı.

Sonuç

Bugün “sol” taşıdığı isme layık değil. Yukarıda bahsi edilen meselelerin hiçbirisinde sosyalist ilkelerin terk edilmesine kesinlikle izin verilmemeli.

“Halk sağlığı” ile ilgili uydurma bir acil durum, gerçek bir iklim krizi (ki kapanmalar virüs konusunda işe yaramasa da karbondioksit molekülleri konusunda harikalar yaratıyor), “Trump’ın yeniden seçilmesine mani olun, demokrasiyi kurtarın” diyen koşullar, “iç terörizm”, transfobi, nefret söylemi, düşüncelerin ve inançların açıklanması önündeki yasaklar türünden duyarlılıkla ilgili acil durumlar da yaşansa sosyalist ilkelerden vazgeçilemez.

Bu anlamda, kapanmalardan şüphe eden muhalif solcuları, gerçek solu kapanmalar konusunda oynanan bu politik oyuna yeniden dâhil ettiği için tebrik etmek gerek.

Phil Shannon
9 Mart 2021
Kaynak

0 Yorum: