Taş
Sivas gibi yerlerin temel özelliği, bekçiliktir. Rum
veya Ermeni mallarına el konulmuş, birileri o malların başına bekçi
dikilmiştir. O bekçinin muhafazadan başka derdi, muhafazakârlıktan gayrı
siyaseti olamaz.
Aynı durum, belirli kentlerde yoğunlaşan solcular için
de geçerlidir. Devletin batıyla, modernle, aydınlanma ile kurmuş olduğu
bağların, oluşan mülkün bekçiliği, sola verilmiştir. Solcular, o dükkân
bekçiliğini solculuk zannetmekte, bunu miras olarak gelecek kuşaklara
aktarmaktadırlar. Sol, bu sebeple taş üstüne taş koyamaz. Taş üstünde taş koyma
gereği de duyamaz.
Solun kendisine çizilen sınırı aşması, ezilenin,
yoksulun, emekçinin devrimini ve iktidarını aklına getirmesi bile mümkün
değildir. Aklı da pratiği de bekçilikle maluldür. Sol, sınırı aşan herkesi
tasfiye etmeye mecburdur. “O, büyük efendisi burjuvanın kapı bekçisidir.”[1]
Ancak ESP gibi, sosyal medyalarında “şu form doldurun, mücadeleye katılın”
diyebilirler.
En basitinden, Hindistan, İran, Brezilya, Mısır ve
daha birçok ülkenin marksisti, uluslararası literatüre önemli katkılar
yapmıştır. Ama bu dizinde tek bir Türk isme rastlanmaz. Solun Marksizmle
ilişkisi de o bekçilik görevine tabidir. Marksizm, bu topraklarda burjuva
devrimlerine veya devletin ihtiyaçlarına göre yorumlanır. O devrimlere ve ihtiyaçlara
ait sınırlara kuldur.
Bu bağlamda sol, taklitten öteye geçemez. Devletin ve
sermayenin ihtiyaçları uyarınca sinemayla, tiyatroyla ilgilenir. Orada da
sınırları aşamaz. “Gerici yobaz molla rejimi”nin hüküm sürdüğü İran’ın ürettiği
tek bir filmi bile burada çekemez, tek şiiri yazamaz, tek şarkıyı besteleyemez.
Bunları yapabilmesi için devrime ihtiyaç vardır.
Bugün sol diye duyduğunuz şey, burjuvazinin ve
devletin bekçilerinin düdüğünden başka bir şey değildir.
Taklit
“Taklit” sözcüğü yularla alakalıdır. Sol, boynundaki o
yulardan kurtulamaz. Buraya ait, gerçek somut ilişkiler kuramaz. Sendikası bile
uluslararası planda birer şirkete ve devlet kurumuna dönüşmüş yabancı
sendikaların taşeronluğunu yapar. Buranın devrimci mücadelesinin ihtiyaçları
gereğince örgütlenemez.
Dünya genelinde KİT’ler tasfiye ediliyorsa, uzun
zamana yayılan iş güvenceleri ortadan kalkıyorsa birden Türkiye’de “çalışmak
köleliktir, işçi aşağılıktır” diyen metinler tercüme edilir. Bu işi bizzat sol
üstlenir. Üstlenmeye mecburdur.
Dünya Ekonomi Forumu, “et tüketimini azaltalım,
laboratuvarda üretilmiş, yiyeceklere, tahıllara ve yağlara geçelim”[2] der,
buradaki sol örgütler birden vegan oluverirler.
Tekeller, erkek emeğini tasfiye ederler[3], birden
ortalığı feminizmin en pespaye biçimleri kaplar, koca koca sosyalist örgütler
“erkekleri öldüreceğiz” derler.
Eskiden aileyi temel alan ücret hesaplama pratiği sermayeye
yük gelir, birey temelli ücret hesaplama aşamasına geçilir, bireyi yücelten,
aileyi düşman gören fikirler ülkeye boca edilir.[4] O iş de sola taşere edilir.
Tekellerin troykası olarak eşcinsellik, feminizm ve
veganlık, devletlerin ve şirketlerin ihtiyaçları uyarınca popüler edilmektedir.
Bunların, atıfta bulundukları ezilen kimliklerle bir alakaları bulunmamaktadır.
Teknolojik gelişmeyle birlikte, sınıfsal çıkarlar
uyarınca “milyonlarca insan aç, sefil ve işsiz kalacak” denilir, tam bu noktada
“evreni, dünyayı insan merkezcilikle ele almamalıyız, insanı merkeze alan
hiyerarşileri dümdüz etmeliyiz” diyen teoriler ortalığı kaplar. Bunlara her
fırsatta sol, aracılık, taşeronluk ve bayilik eder. Bu, onun bekçilik görevinin
bir sonucudur.
Yetmez Ama Evet
Bugün iki tip YAE’ciliğin kavuklu-pişekâr atışmasına
tanıklık edilmektedir. Biri, bir dönem AKP’nin “burjuva devrim”ine
bağlanmıştır, diğeri Mustafa Kemal’in “burjuva devrim”ine örgütlenmiştir.
Ezilen emekçi halkın proleter devrimine bağlanmaksa gericiliktir, zûldür.
İkinciler, Koç ve Sabancı ile “Atatürk’ü en çok kim
seviyor?” konusunda yarışa girmeyi maharet sayarlar. Yirmilerdeki devrim için
“yetmez ama evet” derler. İki YAE de devlete/sermayeye aittir, birbirine
bağlıdır.
Bugün DSİP, Biden’ın zaferini selamlamaktadır. Aslında
kazanan, Kamala Harris’tir. Judith Butler’ın[5] bahis oynadığı, seçim çalışmasına
bağışta bulunduğu bu siyahî kadın, siyahî çocukların okulu asması durumunda
ailelerine ceza kesen başsavcıdır. Harris, “neoliberal programın liberal
kanadının temsilcisidir.”[6] DSİP de öyle. Asıl mesele, SDP, SYKP ve ESP gibi
yapıların süreç içerisinde DSİP’leşmiş olmasıdır. Bu konuda DSİP’in başarısını
takdir etmek gerekmektedir.
Dilek Ağacı
Sol, bu sefer umudunu Biden’a bağlıyor. AKP’den
kurtarsın diye yalvarıyor. Burada yoksul emekçi halkı AKP’den kurtarmak için
kılını kıpırdatmıyor, ordudan ve sermayeden medet umuyor. Böyle olunca AKP’nin
ordu ve sermaye ile bağlarını hiç anlamıyor. Sol, bekçilik görevi gereği, o
bağların üzerini örtüyor. Sol muhalefet, ordu ve sermaye ile bağların gizlenmesi
için var.
Fransa Afrika’dan çekiliyor, bu çekilme, içeride
Müslüman düşmanlığı ile sonuç veriyor. Düşmanlık işini oranın solcu bekçisi
şarli ebdo üstleniyor. Ama bu düşmanlık, süreç içerisinde sarı yeleklilere
yönelik saldırıyı örgütlüyor. Buradan oraya kaçmış solcular, en fazla, Fransız
devleti gibi konuşabiliyorlar ve sarı yeleklilere “faşist” diyorlar[7],
Müslümana düşmanlık edebiliyorlar.
Devlet, doğal gaz ve hibrit otomobil gibi konularda
tekellerin dediğine göre hareket ediyor. Herkes, Erdoğan’a kilitlendiği için
devletin yönelimini kimse eleştiremiyor, ona toz kondurmuyor, kendisine alan
açmış devlete ve sermayeye sol, tek laf edemiyor. O, ekmek yiyeceği yeri iyi
biliyor. AB’nin ve tekellerin ihtiyacı doğrultusunda hibrit otomobil Türkiye’ye
taşere ediliyor, ama çevreci sol, bu konuda ağzını açamıyor. Sadece aracın
lansmanı için düzenlenen toplantıya İnan Kıraç’ın katılmamasına seviniyor.
Ortaklardan biri olan Kıraç, solun bu sevincine limon sıkıyor, akşamına “biz
ayrılmadık, orada diğer şirketimiz var” açıklaması yapıyor. Sol, gene hiç
utanmıyor.
Bugün de aynı sol, Baydıncı oluyor, ihanetini ilerici
laflarla gizlemeye çalışıyor. Birileri adına oyun oynuyor, rol kesiyor.
“Erdoğan 27 saattir Biden’ı kutlamadı” haberi yapan sol siteler, şimdi “Erdoğan
daha başkan olmadan Biden’a mesaj gönderdi” diye yazıyorlar. Halkla dalga
geçiyorlar.
Çünkü halka hiç güvenmiyorlar. Kapıdaki bekçilik
görevi, işçiyi, ezileni, halkı burjuvazinin insanına ve bireyine göre hizaya
sokmakla ilgili. Sol, ancak kendisi gibi solculara tahammül edebiliyor. Kapıdan
devlete ve burjuvaziye halel getirecek hiçbir kolektif dinamiğin geçmesine izin
vermiyor. İşi bu.
Eren Balkır
14 Kasım 2020
Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Bekçi”, 27 Eylül 2013, İştiraki.
[2] Jeremy Loffredo, “World Economic Forum’s ‘Great
Reset’ Plan”, 09 Kasım 2020, Defender.
[3] Rob Urie, “Cinsiyet, Sınıf ve Kapitalizm”, 8 Mart
2019, İştiraki.
[4] Okan Çil, “Aile Kavramı Tüyler Ürpertici”, 29 Ekim
2020, Duvar.
[5] Ben Norton, “Judith Butler”, 18 Aralık 2019, İştiraki.
[6] “Harris, neoliberal programın liberal kanadını
temsil ediyor, bu programda kimlik siyaseti ve kapitalist piyasa güçleri
baskın, sınıfsal meselelerse tümüyle dışarıda tutuluyor veya
önemsizleştiliyor.” [Laurence H. Shoup, “Kamala Harris”, 6 Eylül 2019, Counterpunch.]
[7] Eren Balkır, “Ortepedik Yatak”, 8 Aralık 2018, İştirakî.
0 Yorum:
Yorum Gönder