Ekim
Devrimi, Sosyalist Devrimciler Partisi içindeki ayrışmanın son hâlini almasını
sağladı. 27 Ekim 1917’de partinin merkez komitesi, sol kanadı, Petrograd
ayaklanmasına katıldığı ve İkinci Sovyet Kongresi’nden çekilmediği için
partiden attı. Aşağıdaki metin, merkez komitenin Bolşevik ayaklanmasına yönelik
tavrını ortaya koyuyor. Yazı, Halkın Davası gazetesinin 28
Ekim 1917 tarihli nüshasında yer aldı.
● ● ●
Devrim
kumar değildir.
“Bolşeviklerin
proleter partisi” zafere yürümek için hamle yapıp devlet iktidarını ele
geçirmeye çalıştığı noktada bunun işçilerin, askerlerin ve köylülerin
ayaklanması olduğunu söyledi, oysa aslında parti, askerlerden, piyadelerden ve
bahriyelilerden oluşan gruplar eliyle yürütülen, politik kumarbazların ve
fanatiklerin bayılacakları türden, başarılı bir askeri komploya imza atmıştı.
Bir
devrim, tüm halkın katıldığı bir başkaldırıdır. Devletin merkezinde
cereyan eder, ama elde ettiği zafer, emekçi kitlelerin düşüncelerine ait temel
ilkeleri ifade ettiği için güvence altına alınır ve o zafer tüm ülke tarafından
desteklenir. Şubat Devrimi’nde tam da bu yaşanmıştır. Petrograd’da elde ettiği
zaferin ertesi günü bu devrimi tüm Moskova, ardından da tüm Rusya şehirleri
selamlamıştır.
Peki
Lenin, Trotskiy ve şürekâsının yaptığı bu “ikinci devrim”i kim tanıdı? Bu
insanlar, işçilerden, askerlerden ve bahriyelilerden oluşan küçük grupları
aldatmaktan başka bir şey yapmadılar.
Tüm
Rusya Demiryolu İşçileri Sendikası, yeni Bolşevik hükümetinin telgraflarını
iletmeyi reddetti. Ardı ardına birçok şehir, onların karşısına dikildi veya
görüşmeyeceklerini iletti. Tüm Rusya Köylü Sovyetleri vekilleri, köylüleri
Bolşeviklere karşı mücadele etmeye çağırdılar. Sosyalist Devrimciler Partisi ve
taşrada muazzam bir nüfuza ve öneme sahip sosyal demokrat partiler, ayrıca tüm
cephe örgütleri, Bolşeviklerin yığınak yaptığı sovyet kongresini terk ettiler
ve Bolşevik hükümete karşı aktif mücadele etmeleri konusunda örgütlerine
çağrıda bulundular.
Peki
Petrograd’da neler yaşandı? Şubat Devrimi sonrasında binlerce insan kutlamalara
katıldı, işçiler toplantılar ve gösteriler düzenlediler, sokaklarda kızıl
bayraklarla ve zafer şarkılarıyla yürüdüler.
Ama
Petrograd’da halk kitleleri, bu “ikinci devrim”i derin bir kayıtsızlıkla
karşıladılar. Bu şehrin insanları, devrimin kaderi üzerine kumar oynayan
kumarbazlara giderek daha fazla öfkeleniyorlar.
Bu
“devrim” devlet kurumlarında grevlerle yüzleşti. Devlet tipografi dairesindeki
dizgiciler, Bolşevik hükümeti tanımadıkları için geçici hükümet bültenini
yayınlamadılar.
24-25
Ekim’de yaşanan şey, emekçi kitlelerin yıllarca örgütlenmesi ardından başarıya
ulaşmış büyük bir işçi devrimi değildi. Devrim dedikleri şey, bir avuç
fanatiğin iktidarı almasından ibarettir. Bu hamleyle devrimin tüm kazanımlarını
tehlikeye sokmuşlardır. Biz, işçilerin, askerlerin, köylülerin devrimine değil,
iktidarı alanlara karşı kesintisiz bir mücadele yürütüyoruz.
Partimizin
konumu şu şekildedir.
Petrograd’da
iktidarı alan Bolşevikler, devrimi tehlikeli bir duruma sokmuşlardır. Bir yanda
Bolşevik yanlısı Askeri Devrimci Komite durmaktadır ve bu komite, sosyalist
devrim sürecini başlattığını iddia etmiştir. Diğer yanda ise karşı devrimci
örgütlerle bir araya gelen burjuva sınıflar durmaktadır.
Petrograd’da
bir Bolşevik hükümeti vardır. Moskova’da Rodzianko ve Guçkof bir kabine
örgütlediğini söylemektedir. Don’da ise Kaledin’in hükümeti iş başındadır.[1]
Son olarak Kerenski atına binmiş, ordusunu Petrograd üzerine sürmeyi
sabırsızlıkla beklemektedir. Her şey dağılmış, her şey çürümüştür. İç savaş,
her iki tarafı keskin kılıç misali patlak vermiş savaşlar gibi, öfkesini
biriktirerek, sessizce ilerlemektedir.
Bu
koşullarda hangi hattı takip etmeliyiz? Devrim gene de kurtarılabilir mi? Bize
göre devrim, ancak tüm devrimci demokrasi, Bolşeviklerin demagojik yalanlarına
ve karşı-devrim örgütleyenlere karşı tek ve kalıcı bir blok içerisinde tüm
gücüyle birleştiği vakit kurtarılabilir.
Anladığımız
kadarıyla Bolşevikler, diğer sosyalist partilerin “güçlüklerle yüklü mücadele
konusunda hukukî bir sorumluluk üstlenmekten korktukları” için bir araya
gelemeyeceğini düşünüyor, bizim gerektiğinde Kerenski hükümetini devirmeyi
aklımıza getirmeyeceğimizi sanıyorlar. Öfkeli insanlar olarak Bolşevikler,
tehditler savuruyorlar, bizi düelloya davet ediyorlar, çünkü bizim kendileriyle
politik herhangi bir sorumluluğu paylaşmak istemeyeceğimizi düşünüyorlar. Peki
bu nedir, iki yüzlülük mü yoksa aptallık mı? Biz Bolşeviklerin vaatlerine her
zaman karşı çıktık, onların eylemlerinin sorumluluğunu da almayacağız. Hayır,
Bolşevik beyler, bunun cevabını siz vereceksiniz. Sizin yaptıklarınızın
sorumluluklarını almak istemiyorlar diye başkalarına kızıyorsunuz, demek ki
vaatlerinizi yerine getiremeyeceğinizi anlamaya başladınız. Birkaç günlük
deneyimin ardından bu gerçeği tümüyle idrak edeceksiniz.
Bolşevikler
“hemen barış” vaadinde bulundular. Şimdi ise hemen barış önerisi sunmaktan söz
ediyorlar. Bu insanlar, “demokratik barış”ın ancak dünya genelinde sosyalist
bir devrim gerçekleştiği vakit mümkün olabileceği gerçeğini unutuyorlar.
Bolşevikler,
toprağın derhal köylülere devredilmesi vaadinde bulundular. Toprağın en zengin
ve en güçlü köylülerin ihtiyaçları karşılanıp Lenin’in sürekli bahsini ettiği
yoksul köylüler kalmadığı vakit alınabileceğini anlamış olmalılar.
[…]
Bolşevikler ekmek vaat ettiler. Şimdi görüyorlar ki yakında kimsenin ekmeği
olmayacak.
Bolşevikler,
kolay zaferin halesine kapılmışlar ve en zor işi tamamladıklarını düşünüyorlar
ama bindikleri arabanın yakında duvara çakılacağını görmüyorlar. Bir de kimse
yardımlarına gelmiyor diye herkese kızıyorlar.
Hayır,
kimse Bolşevik demagojinin parçası olmayacak. Kaledin’in baskılarına da katkı
sunmayacağız. Kaledin ve Rodzianko ile birlikte askerlerin ve işçilerin üzerine
yürümeyeceğiz. Bu da Bolşevik demagojisine benzer bir hamle olurdu.
Şimdi
bize ne lazım? Zenginlerin veya Bolşeviklerin olmadığı, homojen bir sosyalist
bakanlık lazım ve bu bakanlığın aşağıdaki programı uygulaması gerekiyor:
1.
Güçlüklerle karşılaştığında ilk darbede dağılan sabun köpüğüne benzeyen
Bolşevik maceranın tasfiye edilmesi.
2.
Tarım açısından önem arz eden tüm toprakların toprak komitesine bağlı kuruma
devredilmesi.
3.
Ulusların kendi kaderini tayin ilkesi üzerinden tek kuruş tazminat ödemeden
veya ilhaka izin vermeden barış anlaşmasının hızla imzalanmasını sağlayacak
zinde bir siyaset.
4.
Kurucu Meclis’in acilen toplantıya çağrılması. İç savaşı başımızdan ancak bu
tür bir hükümet savabilir. Bolşevik demagojiler karşısında büyülenmemiş emekçi
demokrasisini ancak bu tür bir hükümet uygulayabilir, Bolşeviklerin vaatlerinin
gerçek maliyetini ve anlamını ancak o idrak edebilir.
[Kaynak:
Competing Voices from the Russian Revolution, Yayına Hazırlayan: Michael
C. Hickey, Greenwood, 2011, s. 481-483.]
Dipnot:
[1] Mikhail Rodzianko dördüncü devlet meclisinin başkanıydı. Aleksander Guçkof
ise ilk geçici hükümette savaş bakanıydı. General Alexei Kaledin Don
Kazakları’nın başındaki komutandı.