10 Kasım 2020

,

Sosyalist Devrimciler ve Ekim Devrimi

Ekim Devrimi, Sosyalist Devrimciler Partisi içindeki ayrışmanın son hâlini almasını sağladı. 27 Ekim 1917’de partinin merkez komitesi, sol kanadı, Petrograd ayaklanmasına katıldığı ve İkinci Sovyet Kongresi’nden çekilmediği için partiden attı. Aşağıdaki metin, merkez komitenin Bolşevik ayaklanmasına yönelik tavrını ortaya koyuyor. Yazı, Halkın Davası gazetesinin 28 Ekim 1917 tarihli nüshasında yer aldı.

● ● ●


Devrim kumar değildir.

“Bolşeviklerin proleter partisi” zafere yürümek için hamle yapıp devlet iktidarını ele geçirmeye çalıştığı noktada bunun işçilerin, askerlerin ve köylülerin ayaklanması olduğunu söyledi, oysa aslında parti, askerlerden, piyadelerden ve bahriyelilerden oluşan gruplar eliyle yürütülen, politik kumarbazların ve fanatiklerin bayılacakları türden, başarılı bir askeri komploya imza atmıştı.

Bir devrim, tüm halkın katıldığı bir başkaldırıdır. Devletin merkezinde cereyan eder, ama elde ettiği zafer, emekçi kitlelerin düşüncelerine ait temel ilkeleri ifade ettiği için güvence altına alınır ve o zafer tüm ülke tarafından desteklenir. Şubat Devrimi’nde tam da bu yaşanmıştır. Petrograd’da elde ettiği zaferin ertesi günü bu devrimi tüm Moskova, ardından da tüm Rusya şehirleri selamlamıştır.

Peki Lenin, Trotskiy ve şürekâsının yaptığı bu “ikinci devrim”i kim tanıdı? Bu insanlar, işçilerden, askerlerden ve bahriyelilerden oluşan küçük grupları aldatmaktan başka bir şey yapmadılar.

Tüm Rusya Demiryolu İşçileri Sendikası, yeni Bolşevik hükümetinin telgraflarını iletmeyi reddetti. Ardı ardına birçok şehir, onların karşısına dikildi veya görüşmeyeceklerini iletti. Tüm Rusya Köylü Sovyetleri vekilleri, köylüleri Bolşeviklere karşı mücadele etmeye çağırdılar. Sosyalist Devrimciler Partisi ve taşrada muazzam bir nüfuza ve öneme sahip sosyal demokrat partiler, ayrıca tüm cephe örgütleri, Bolşeviklerin yığınak yaptığı sovyet kongresini terk ettiler ve Bolşevik hükümete karşı aktif mücadele etmeleri konusunda örgütlerine çağrıda bulundular.

Peki Petrograd’da neler yaşandı? Şubat Devrimi sonrasında binlerce insan kutlamalara katıldı, işçiler toplantılar ve gösteriler düzenlediler, sokaklarda kızıl bayraklarla ve zafer şarkılarıyla yürüdüler.

Ama Petrograd’da halk kitleleri, bu “ikinci devrim”i derin bir kayıtsızlıkla karşıladılar. Bu şehrin insanları, devrimin kaderi üzerine kumar oynayan kumarbazlara giderek daha fazla öfkeleniyorlar.

Bu “devrim” devlet kurumlarında grevlerle yüzleşti. Devlet tipografi dairesindeki dizgiciler, Bolşevik hükümeti tanımadıkları için geçici hükümet bültenini yayınlamadılar.

24-25 Ekim’de yaşanan şey, emekçi kitlelerin yıllarca örgütlenmesi ardından başarıya ulaşmış büyük bir işçi devrimi değildi. Devrim dedikleri şey, bir avuç fanatiğin iktidarı almasından ibarettir. Bu hamleyle devrimin tüm kazanımlarını tehlikeye sokmuşlardır. Biz, işçilerin, askerlerin, köylülerin devrimine değil, iktidarı alanlara karşı kesintisiz bir mücadele yürütüyoruz.

Partimizin konumu şu şekildedir.

Petrograd’da iktidarı alan Bolşevikler, devrimi tehlikeli bir duruma sokmuşlardır. Bir yanda Bolşevik yanlısı Askeri Devrimci Komite durmaktadır ve bu komite, sosyalist devrim sürecini başlattığını iddia etmiştir. Diğer yanda ise karşı devrimci örgütlerle bir araya gelen burjuva sınıflar durmaktadır.

Petrograd’da bir Bolşevik hükümeti vardır. Moskova’da Rodzianko ve Guçkof bir kabine örgütlediğini söylemektedir. Don’da ise Kaledin’in hükümeti iş başındadır.[1] Son olarak Kerenski atına binmiş, ordusunu Petrograd üzerine sürmeyi sabırsızlıkla beklemektedir. Her şey dağılmış, her şey çürümüştür. İç savaş, her iki tarafı keskin kılıç misali patlak vermiş savaşlar gibi, öfkesini biriktirerek, sessizce ilerlemektedir.

Bu koşullarda hangi hattı takip etmeliyiz? Devrim gene de kurtarılabilir mi? Bize göre devrim, ancak tüm devrimci demokrasi, Bolşeviklerin demagojik yalanlarına ve karşı-devrim örgütleyenlere karşı tek ve kalıcı bir blok içerisinde tüm gücüyle birleştiği vakit kurtarılabilir.

Anladığımız kadarıyla Bolşevikler, diğer sosyalist partilerin “güçlüklerle yüklü mücadele konusunda hukukî bir sorumluluk üstlenmekten korktukları” için bir araya gelemeyeceğini düşünüyor, bizim gerektiğinde Kerenski hükümetini devirmeyi aklımıza getirmeyeceğimizi sanıyorlar. Öfkeli insanlar olarak Bolşevikler, tehditler savuruyorlar, bizi düelloya davet ediyorlar, çünkü bizim kendileriyle politik herhangi bir sorumluluğu paylaşmak istemeyeceğimizi düşünüyorlar. Peki bu nedir, iki yüzlülük mü yoksa aptallık mı? Biz Bolşeviklerin vaatlerine her zaman karşı çıktık, onların eylemlerinin sorumluluğunu da almayacağız. Hayır, Bolşevik beyler, bunun cevabını siz vereceksiniz. Sizin yaptıklarınızın sorumluluklarını almak istemiyorlar diye başkalarına kızıyorsunuz, demek ki vaatlerinizi yerine getiremeyeceğinizi anlamaya başladınız. Birkaç günlük deneyimin ardından bu gerçeği tümüyle idrak edeceksiniz.

Bolşevikler “hemen barış” vaadinde bulundular. Şimdi ise hemen barış önerisi sunmaktan söz ediyorlar. Bu insanlar, “demokratik barış”ın ancak dünya genelinde sosyalist bir devrim gerçekleştiği vakit mümkün olabileceği gerçeğini unutuyorlar.

Bolşevikler, toprağın derhal köylülere devredilmesi vaadinde bulundular. Toprağın en zengin ve en güçlü köylülerin ihtiyaçları karşılanıp Lenin’in sürekli bahsini ettiği yoksul köylüler kalmadığı vakit alınabileceğini anlamış olmalılar.

[…] Bolşevikler ekmek vaat ettiler. Şimdi görüyorlar ki yakında kimsenin ekmeği olmayacak.

Bolşevikler, kolay zaferin halesine kapılmışlar ve en zor işi tamamladıklarını düşünüyorlar ama bindikleri arabanın yakında duvara çakılacağını görmüyorlar. Bir de kimse yardımlarına gelmiyor diye herkese kızıyorlar.

Hayır, kimse Bolşevik demagojinin parçası olmayacak. Kaledin’in baskılarına da katkı sunmayacağız. Kaledin ve Rodzianko ile birlikte askerlerin ve işçilerin üzerine yürümeyeceğiz. Bu da Bolşevik demagojisine benzer bir hamle olurdu.

Şimdi bize ne lazım? Zenginlerin veya Bolşeviklerin olmadığı, homojen bir sosyalist bakanlık lazım ve bu bakanlığın aşağıdaki programı uygulaması gerekiyor:

1. Güçlüklerle karşılaştığında ilk darbede dağılan sabun köpüğüne benzeyen Bolşevik maceranın tasfiye edilmesi.

2. Tarım açısından önem arz eden tüm toprakların toprak komitesine bağlı kuruma devredilmesi.

3. Ulusların kendi kaderini tayin ilkesi üzerinden tek kuruş tazminat ödemeden veya ilhaka izin vermeden barış anlaşmasının hızla imzalanmasını sağlayacak zinde bir siyaset.

4. Kurucu Meclis’in acilen toplantıya çağrılması. İç savaşı başımızdan ancak bu tür bir hükümet savabilir. Bolşevik demagojiler karşısında büyülenmemiş emekçi demokrasisini ancak bu tür bir hükümet uygulayabilir, Bolşeviklerin vaatlerinin gerçek maliyetini ve anlamını ancak o idrak edebilir.

[Kaynak: Competing Voices from the Russian Revolution, Yayına Hazırlayan: Michael C. Hickey, Greenwood, 2011, s. 481-483.]

Dipnot:
[1] Mikhail Rodzianko dördüncü devlet meclisinin başkanıydı. Aleksander Guçkof ise ilk geçici hükümette savaş bakanıydı. General Alexei Kaledin Don Kazakları’nın başındaki komutandı.