08 Kasım 2020

,

Efendilerin Ütopyası

Zizek haklı: “Bugün herkes sosyalist. Bill Gates bile. Bugün sosyalizm, ‘fazla egoizm olmasın, diğer insanlar gözetilsin’ demek.”[1] O hâlde bir ayrım çizgisi çekmek lazım. Çünkü bugün, “tanımadığınız insanlar için mücadele etmek sosyalizmdir” diye yazılar yazıyorlar, ama onları tanıma gereği bile duymuyorlar.[2] “Kolektif bilinç” vurgusu üzerinden maske dayatmasını meşrulaştırmak istiyorlar. Avrupa’da kitlelerin sokaklara taşan itirazını bencillik olarak tarif ediyorlar. Güya başkalarının sorumluluğunu alıyorlar, aslında kapitalistlerin ve emperyalistlerin suçlarını, hatalarını ve günahlarını kolektifleştirme, başkalarına pay etme girişimlerine ortak oluyorlar. Buna “solculuk” diyorlar.

Bugün batıda pandemi ve karantina kaynaklı gerilimi sol değil, sağ örgütlüyor. Amerika’da işçi sınıfı için mücadele, sağa terk ediliyor.[3] Trump o sebeple, “ben çiftçilerin, işçilerin, polis memurlarının, çalışkan ve kanunlara riayet eden her ırktan, dinden ve inançtan insanın adayıyım” diyor.

Bu ortamda sola, sağın komploculuğuyla dalga geçmek düşüyor. Genel yapısal gidişata itiraz, anlamsızlaşıyor. O gidişata karşı kütlesel örgütlenme, değersizleşiyor. Çözüm, bireyde, bireyselde aranıyor. Bu, epey işlerine geliyor.

Mevcut hâlde solculuk, başkasını önemseme, ona değer verme olarak tarif ediliyor. Şahsileştiriliyor. Şahsi bir oluşa indirgeniyor. Bu tarif, Klaus Schwab’ın “paydaş kapitalizmi”yle uyumlu. Herkes paydaştır, iradesizdir, sadece kapitalistlerin plan ve projelerine onay verme yetkisine sahiptir. Efendilerin suç ve günahlarına ortak aradığı koşullarda sol, “o ortaklığı ben sağlarım” diyor.

Bill Gates gibi isimlerin kapitalizm eleştirisi, yavan bir egoizm eleştirisidir, temelde kapitalizmi eleştirenleri tekellerin plan ve projelerine bağlama niyetinin bir sonucudur. Bu isimler, tüm dünyayı internete, oradan da kendi ticaret ağlarına ve sömürünün zincirlerine bağlamak istedikleri için mevcut kapitalizmi dar buluyorlar, onu bu temelde eleştiriyorlar. Solcularsa, kapitalizm eleştirisi ile kendilerince pay istiyorlar, efendilere “bizi görün” diyorlar.

Sonuçta tekeller, büyük patronlar, üstinsan aşamasına geçmişlerdir. Kapitalizmin çelişkileri, bu ütopik âlemde silinmeye çalışılıyor. Doğa, tarih, toplum ve insan, bu üst konum üzerinden düzlenmiştir. Küçük burjuvanın kontrolündeki sol, bu düzlenmeyi, eşitleyici, dolayısıyla özgürlükçü bulmaktadır. İnsanların doğa, tarih ve beden bağlamında düzlendiği yerde, sınırlar ve sınıflar da hükmünü yitirmiştir. “Dünya yönetimi” masalları, solcuların içini gıcıklıyor, midelerinde kelebeklerin uçuşmasına sebep oluyor. Efendilerin hayal âlemi, solun zihnini örgütlemiştir.

İyi huylu, güler yüzlü sosyalizm, Ekim’in tasfiye sürecinin bir ürünüdür. Birer çentik olarak Marx’ın öncesine ve Lenin’in öncesine dönenler, aynı kavşakta buluşmuşlardır. Sonuçta aşağılık ırk olarak yoksulların, ezilenlerin ve işçilerin iktidarı meselesi, gündemden düşmüş, değersizleşmiştir. Ezene, sömürene sınır çeken, had bildiren pratikler, önemsizleşmiştir. Sol, ranttan ve yağmadan pay istemek, sınıf atlama göstergesi olarak küçük burjuvaları kandırmak demektir.

İngiltere’de bir işçi kadın, kızının solcu olduğuna seviniyor. Neden sevindiği sorulduğunda, “kızım o seçkin, zengin, okumuş insanlar kulübüne girdi, ne güzel” diyor. O seçkinliği ve okumuşluğu tanımayan yoksul emekçiler, aşağılık kitle olarak görülüyorlar. Solculuk, o kitleyi aşağılama hâli olarak örgütleniyor. Buradan da o, tekellerin yoksul düşmanı siyasetine bağlanıyor. O siyasetten pay istiyor.

* * *

Burada paylaştığımız son yazılarda, Bolşevik karşıtı örgütlerin Ekim eleştirilerine yer veriliyor. Bugün sosyalist örgütlerin neredeyse tamamı, o örgütlerin dediklerini yinelemekten başka bir şey yapmıyorlar. Sosyalist siyasetin tanımı değiştiriliyor. “Ekim basit bir işçi toplantısına, Marx insanlık kardeşliğine indirgeniyor.”[4] Ayrımlar ve çentikler siliniyor. Çünkü efendiler, ayrım ve çentik sevmiyorlar! Ütopya da zaten ayrımsız, çentiksiz bir dünyayla ilgili. Sol, ayrım ve çentik olmayı unutuyor.

Kapitalizmin sunduğu sınırsızlık ve sınıfsızlık imkânları ile yeni bir sosyalizm tanımlanıyor. Bu sosyalizmin kapitalizm eleştirisine kanmamak gerekiyor. Bu sosyalizm, ezilenleri ve işçileri düzene zincirlemek için var. Makine ile insan arasındaki mesafenin daraldığı koşullarda her şey, sınırsız ve sınıfsız bir zeminde ele alınıyor.

Aynı sol siyaset, kitleleri devrimin partisinden uzaklaştırıp devletin partilerinden birinin kapısına bağlamak için çabalıyor. Düzen içerisinde yol ve yuva arayışı, belirli kadroları öne çıkartıyor, kopuş imkânları ortadan kaldırılıyor.

Tekellerin düzledikleri dünya, kimilerine cennet gibi görünüyor. Hiyerarşisiz âlemin tanrısının üstinsan mertebesine yükselen zenginler olduğunu görmüyorlar. O zenginler, ilk fırsatta satacakları yoldaşlar arıyorlar. Onlar, kendilerinden başka tanrı olmasın, yoksulların, emekçilerin kendilerine kafa tutmaları için gerekli zemini sağlayacak bir tanrı tasavvuru yeryüzünde kalmasın diye uğraşıyorlar. Sol, işte bu bağlamda, ateist ve laik pratikleriyle, efendilerin teolojisine bağlanıyor. O teoloji ise sömürü ve zulüm sürsün diye var.

* * *

Dünya Ekonomi Forumu başkanı Klaus Schwab için “paydaş kapitalizmi”, efendilerin plan ve projeleri konusunda herkesin rızasını ve onayını alma çabası anlamına geliyor.[5] Bugün bunun solcu, hatta sosyalist bir yönelim olarak pazarlandığına tanık oluyoruz. AB ve ABD kaynaklı solculuk tanımları, emperyalizmin çıkarlarıyla örtüşüyor. Bu tanımlar üzerinden konuşanlarla mücadele, farzdır.

Bugün bir inşaatta çalışan Kürd arkadaşa söylettirilendir: “Sağcı emperyalistler var, bir de solcu emperyalistler var. Bu solcular, ekmeği herkesle bölüşmek istiyorlar.” Bu yalana örgütlenenlerin, ona inananların ezilenlere ve işçilere verecek bir şeyi yoktur. Zira o “solcu emperyalizm” bugün Kürdleri bölüyor, bir kesimin diğerine “başa belasınız, defolun” demesini istiyor. Kürd sosyalistlere ise bu bağlamda bir araya gelip emperyalistlerden yardım talep etmek düşüyor.[6] Efendiler, Roma’dan beri her yeri dümdüz etmeye “barış” diyorlar. Sol, o düzlüğü cennet sanıyor.

* * *

Bugün şunu söylüyorlar: “Fransız Devrimi krallığa değil, dine karşı bir devrimdir.”[7] Solculuk din karşıtı pratik olarak tanımlandıkça, krallara karşı mücadeleyi efendilerin siyasetine teslim ediyor. Bugün dördüncü sanayi devrimi üzerinden tanımlanan devrimcilik de din karşıtlığına doğru kapanmıştır. Erdoğan, bunun bahanesinden ibarettir.

Sonuçta sol, köle imalatına ortak ediliyor. Transhümanizm, öjeni ve malthusçulukla birlikte ilerliyor. Solcular, bu sürece örgütlenmişlerdir. Artık ayrımlar, ayrışma hattı, çelişkiler, kolektife ve kitleye değil, bireye ve çıkarlarına göre belirleniyor. Efendilerin dünyasını, hülyasını rahatsız edecek hiçbir şeye izin verilmemelidir. Solun hayırlı gördüğü gelişmeler, esasen sömürünün ve zulmün derinleştirilmesine dairdir.

Din eleştirisi, temelde yoksulların, ezilenlerin, işçilerin aşağıdan bir dünya kurma, kudret inşa etme, bunun için gerekli aklı üretme imkânlarına karşı mücadele edenlere hizmet ediyor. Fransız Devrimi bağlamında kralla mücadele çizgisi ile kiliseyle mücadele çizgisi kapışıyor. Bu karşıtlıkta ezilenlerin, emekçilerin kudret sahibi olma imkânları ortadan kaldırılıyor. Teorisini ve pratiğini Fransız Devrimi’ne bağlayanlar, o devrim sonrası yaşanan devrimlere ve devrimci kalkışmalara ihanet ediyorlar. Bugün Ekim, dördüncü sanayi devrimi tartışmaları üzerinden eleştiriliyor. O, kapitalistlerle birlikte düşünmeyi, onların dediklerini yapmayı, yukarıdan gelen fonlarla beslenmeyi alışkanlık edinmiş isimlerin saldırısına maruz kalıyor. Bu isimler, Ekim’i ve birikimini din bağlamında, efendilerin teolojisine göre eleştiriye tabi tutuyorlar. Dolayısıyla, krallara hizmet ediyorlar. Ekim’i bu çizgiye karşı, inatla savunmak gerekiyor.

Eren Balkır
8 Kasım 2020

Dipnotlar:
[1] Slavoj Zizek, “Why I am a Communist But not a Socialist”, 15 Mayıs 2020, Youtube.

[2] Liza Featherstone, “Maybe Masks Really Are a Socialist Plot”, 26 Ekim 2020, Jacobin.

[3] Roger Harris, “Left-Democrats Abandon Struggle for the Working Class to the Right”, 2 Kasım 2020, Counterpunch.

[4] Eren Balkır, “Ekimlere”, 29 Ekim 2017, İştiraki.

[5] Klaus Schwab ve Nicholas Davis, Shaping the Future of the Fourth Industrial Revolution: A Guide to Building a Better World (Cenevre: WEF, 2018), s.

[6] Kürdistani Sol Partiler Konferansı, 28 Eylül 2020, Rojname.

[7] Catherine Fieschi, “Muslims and the Secular City”, 28 Şubat 2020, Brookings.

0 Yorum: