21 Kasım 2020

,

İki Bambaşkadır


Küçük burjuva sol bünyesinde Bir Başkadır filmi üzerinden kopan kavgayı seyretmek, epey eğlenceli. İki taraf da birbirini film üzerinden suçluyor. Bir taraf, filmi “homofobik ve kadın düşmanı” buluyor, diğer taraf, filmde yalılarda seyredilen Halk TV’nin eleştirilmesine kızıyor. Aslında bir gemi var ve hepsi orada olduğunu düşünüyor. Hep birlikte, biri iki yapma ihtimali bulunanlara karşı öfkelerini bileyliyorlar.

Belki de bu diziyle, Netflix ideolojisi bağlamında, bir tür “aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Bey!” deniliyor. Bir vardır ve başkadır, o başka ise Memlekettir. Herkesin aynı gemide olduğu, zincirlerini kırdığı bir tür ütopya âlemi tasvir ve tavsiye ediliyor. Çünkü bugün “Memleketim şarkısı herkesin manifestosudur.”[1]

Belki de Davos gibi ortamlarda çok dillendirilen, ağzın tadı kaçmasın diye önerilen, “paydaş kapitalizmi” kendi ideolojik kavgasını veriyordur. O kapitalizm, Davos toplantılarında ağzın ve tadın kime ait olduğunu sormayan bir sol inşa ediyor. O toplantılarda efendiler, hissedar kapitalizminden paydaş kapitalizmine geçmeyi tartışıyorlar. Tüm günah ve suç, ilk tür kapitalizme yükleniyor, kapitalizm yeni bir sıfatla temize çekiliyor. Pandemi süreci, bu temize çekme işlemi için bir fırsat olarak görülüyor. Belki de o yüzden hepimize birer köpek ağızlığı takılıyor.

Kapitalizm, krize cevap olarak her şeyi düzlüyor, eşitliyor. Baş okşuyor, herkesi birer veri hâline getirip kucaklıyor. Veri olmayı varsayılmak kabul eden, o kucaklamayı ilerici ve devrimci bulan bir solla uğraşmak zorunda kalıyoruz bugün. Çünkü o sol, kapitalizmdeki eşitlikçiliğe iman ediyor, onu özgürleştirici buluyor.

* * *

Küçük burjuvalara yönelik yeni bir terapi dizisi, Bir Başkadır. Nedense üstün Avrupalıya dizi “Ethos” ismiyle pazarlanmış. Oraya da “geri kafalıları izleyin de rahatlayın biraz” deniliyor anlaşılan. Konuşarak çözülecek sanılıyor sorunlar.[2] Bu arada Konuşanlar kendisini gerici “AKP’li Acun”a satıyor. Konuşturdukça özne kılanlar, efendilerin çarklarına yağ döküyorlar.[3] Aynı “AKP’li Acun”, askerliğe ısındırma yarışması Survivor’ı Ergenekon’dan içeri girmiş bir subayın oğluna sunduruyor. Barış edebiyatı, yeni süreç lafları, demokratikleşme masalları, bu düzleme denk düşüyor. O düzlemde efendilerin sırtını sıvazladığı isimler, onlara zarar edecek şeyleri mutlaklaştırıyorlar, metafizik âleme atıyorlar, dışlıyorlar, sonra da efendilere kul olmasını istiyorlar.

Hülya Osmanağaoğlu için “Kadın” böylesi bir kurgu. Suyun başını onun gibiler tutuyor. Üstelik kadına taciz vakasının gerçekleştiği ortamlarda yapıyor bunu. Çünkü suyun başı, sadece ona hak! Hülya Osmanağaoğlu, solcu bir erkek düşmanı olarak, Bir Başkadır dizisini homofobik ve kadın düşmanı buluyor. Metafizik “Kadın” âleminden okuyor filmi. Onu satıyor. Erkeğe odaklanarak izlediği dizide yoksulluğa, çaresizliğe, dışlanmışlığa bakmadan, önüne gelen erkeğe düşman kesiliyor.

Dizinin yaratıcıları, ağzın tadı kaçmasın diye, liberal bir yerden, başörtülünün ve erkeğin biraz başını okşuyormuş gibi yapıyorlar, HO, buna bile tahammül edemiyor. Aynı kimlikçi okuma, tabii ki “Kürtçülük” şahsında da karşılık buluyor. Onca bölümü izledikten sonra “Öyle Kürt yok!” diyorlar.[5] Yazıyı yazan Ferhat Kılıç, nasıl oluyorsa, bugün siyaset âleminde “o kamerayı tutan el”le yol yürüyor!

Aslında hepsi de aynı yere hizmet ediyor. HO’nun partisi (HDP), ağzın tadı kaçmasın diye, 2015’te AKP’ye koalisyon teklif ediyor, iddia doğru ise İyi Parti ile flört ediyor. HO’ya ise erkek düşmanlığı rolü kesmek, emekçi kadınları kandırmak, onları Müslüman’a düşman etmek düşüyor. HO, erkeğin ve Müslüman kadının sırtını sıvazladığı için kızıyor diziye. O da herkes gibi kendisine biçilen rolü oynuyor.

* * *

Düzen, ağını geriyor, eşitlik ilişkisi kuruyor, herkesi yanına oturtuyor, sırt sıvazlıyor, içlerinden bir kesimi kendisine memur kılıyor. Burada tarikatları kapatıyor, ama Mevlevi şeyhini Konya’dan Halep’e gönderiyor ve onu Hatay’ın ilhakı için kullanabiliyor.[6] Bir solcu, bir şeyhle ancak ilhak ve sömürü düzleminde arkadaş olabiliyor.

Bu tarihsel olay, bugüne dair bir şeyler söylüyor olmalı. HDP’nin de benzer bir tongaya düştüğünü görmek gerekiyor. “Solcunun Hatay’ın ilhakı için çalışan bir şeyhle arkadaşlığına zemin teşkil eden düzen, HDP’yi de başka ilhaklar için gündemde tutuyor olabilir mi?” sorusu sorulmayı bekliyor. Bugün M. Ender Öndeş’in Türkiye haritasına “Federal Kürdistan’ı ve Kuzey Suriye’yi” katma yarışına dâhil olmasına hiç şaşmamak gerekiyor.[7]

Düzen eşitliyor, böylece eşitlediği unsuru aşağılama, bölme, hizaya sokma, terbiye etme imkânı buluyor. Yani onu kabul ediyor, ama aşağılayıp sindirmek için. Avrupa’da devlet, hem mültecilerle dayanışma hareketi örgütlüyor hem de faşistler üzerinden mülteci düşmanlığını. O Avrupa, yanına oturttuğu bireyleri Türkiye’ye misyoner niyetine salıyor. O bireyler, Ali Kenanoğlu şahsında, tam da Ermenek’te, Soma’da işçilerin eylemde olduğu koşullarda, “Kömür, tamamen terk edilmesi gereken bir enerji yakıtı. Kömür madenleri kapatılsın, madenciler kendilerine iş bulsun” diyor.[8] Ali Kenanoğlu’nun patronları, o Avrupalı efendiler, kömürden vazgeçiyorlar, Afrika topraklarına devasa güneş panelleri yerleştiriyorlar, köylülerin arazilerini ormanlaştırma bahanesiyle gasp ediyorlar, ama o Avrupa’nın ajanları, buraya gelip “kömür yasaklansın” telkininde bulunuyorlar. Kimse de “sömürdüğün, gasp ettiğin, çaldığın, yağmaladığın ne varsa bu millete ver, biz o zaman kömürden vazgeçeriz, sizin gibi pilli arabalara bineriz!” demiyor. Avrupalı solcular, millete emperyalizmi, sömürgeciliği unutturmak için varolduklarını iyi biliyorlar. Onlar, ancak o sömürgeci siyaset bağlamında anlam ve değer kazanabiliyorlar.

Bir Başkadır dizisi üzerinden efendiler, ezilene-sömürülene ancak “free yourself” diyebiliyorlar. “Zincirlerinden kurtul, özgürleş, sınırlarını aş, kendini bul”dan başka bir şey söylemiyorlar. Bunun da ancak efendiye teslim olduğumuz vakit mümkün olabileceğini alt mesaj olarak kulaklara fısıldıyorlar. “Soyut metafizik bir birey var, o serbest kalırsa her yer cennet olur” zannediliyor. Kurtuluş bireyde, bireysellikte aranıyor. O bireyin sınıfsallığı ve tarihselliği asla sorgulanmıyor. Bireyin dünyanın kaymağını yiyen sömürücü ve zalim bir avuç kişiyi ifade ettiğini gizlemek için türlü taklalar atıyorlar. Bu yalana kanmak ve kandırmaksa sola düşüyor. O, meselenin özgürlük mücadelesi değil, mücadelenin özgürleşmesi olduğunu görmüyor.

Eren Balkır
21 Kasım 2020

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Memleketim”, 11 Aralık 2016, İştiraki.

[2] Esin İleri, “Bir Başkadır”, 19 Kasım 2020, Duvar.

[3] Eren Balkır, “Konuşan Madunlar”, 21 Eylül 2020, İştiraki.

[4] Hülya Osmanağaoğlu, “Bir Başkadır”, 18 Kasım 2020, Sendika.

[5] Ferhat Kılıç, “Bir Başkadır”, 18 Kasım 2020, Duvar.

[6] Gökçen Beyinli, “Saygın Bir Şeyh”, 17 Kasım 2020, Duvar.

[7] M. Ender Öndeş, “Ben ve Biz”, 23 Eylül 2020, Direnişteyiz.

[8] Mühdan Sağlam, “Eşitsiz Denklem”, 18 Kasım 2020, Duvar.

0 Yorum: