21 Eylül 2020

,

Konuşan Madunlar


Doksanlarda Televole vardı. Futbol ve mankenler, dahası onların çöplerini çatma üzerine kurulu program, 17 Ağustos depremi ile bir kırılma yaşadı. Depremin yaşandığı dönemde bir paşa, “Televole izleyen, komünist olmasın da ne yapsın!” diye şikâyetini dile getirdi. Programdaki işret âlemlerini, zenginlerin gösterişçiliğini eleştirdi. Bir ara bu programın fişini çektiler, dozunu düşürdüler, tozunu alıp gündüz kuşağına çektiler. Kriz koşullarında o magazin programları tekrar yürürlüğe konuldu.

Zamanla magazinin alanı genişletildi. Sosyal medyaya yayıldı. İlişkiler mahremiyetini yitirdi. Geçmişte kontrolsüz diye çıkmaz sokakları haritadan ve yeryüzünden silen düzen, mahremiyeti yasak ilân etti.

* * *

Demek ki magazin kültürüne yönelik eleştiri, esasen onun tek merkezden yapılıyor olması ile ilgiliymiş. Bugün Şenay Aydemir’in tabiriyle, “herkes kendi magazinini yapıyor” ki bu, toplumdaki tabuların yıkılması noktasında gayet iyi bir gelişme.[1] Neticede “burjuvazinin eksik bıraktıklarını biz tamamlayacaaz” anlayışı, solun iliklerine işlemiş. Herkes, burjuvazinin eksiklerine örgütlenmiş.

Bu Şenay Aydemir, sinemadan anlamadığı hâlde, efendilerin sola bahşettikleri kültür alanındaki iktidarın bir sonucu olarak, “sinema yazarı” diye ortalıkta dolanan bir isim. O da her solcu kadar yoksula, emekçiye düşman, zengine, patrona dost. Tabuları o zenginler ve patronlar için kırıyor!

* * *

Şenay Aydemir, rahat odasında, “Youtube izlerken keşfettiği” bir programın reklâmını yapma ihtiyacı duyuyor. Güya “tesadüfen” önüne düştüğünü söylediği, aslında içsel veya dışsal bir sebebe bağlı olarak tanıtmak istediği bu programın adı, “Konuşanlar”.

Programda karşımıza, Şenay türünden zengin, hâli vakti yerinde küçük burjuvalar çıkıyor. Tayland’a, Ukrayna’ya, Hollanda’ya seks turizmi için gittiklerini anlatıyorlar. Küfür ediyorlar. Can Yücel’in ifadesiyle, küfür “küçük burjuvazinin ağzında lağım çukuru”. Konuştukça kokutuyorlar.

Bu tuzu kurular, zenginlik üzerine kurulu fantezilerinden bahsediyorlar, tüyleri gibi o utanan yerlerini aldırıyorlar. İçi çürümüş hayatlarına renk katmaya çalışıyorlar. Cemaat oluyorlar. Pandemi yasaklarını delip “sosyalleşiyorlar.” Kazara aralarına Luppo yiyen bir yoksul karışmışsa, programı sunan kişiyle birlikte onu “ah zavallı, ne kadar saf ve temiiiz!” diyerek alaya alıyorlar, küçümsüyorlar. 

Bu yoksullardan biri, “benim şehrimde yaya geçidinde hâlâ inekler geçiyor” diyor, bu sözle dalga geçiyorlar. Küçük burjuvaların mevcut imkânlarıyla rahatlamalarını, kendilerini üstün hissetmelerini sağlıyorlar. Can sıkıntısına merhem arıyorlar. Saflığın ve temiz oluşun gericilik olarak takdim edildiği programda, para ve güçle kirlendiklerini düşünen küçük burjuvalar, rahatlamak için çırpınıyorlar. Hafifliyorlar.

* * *

Bugün palazlanan küçük burjuvalar için TV’de ardı ardına psikolojik terapi dizileri yayınlanıyor. Birinde “yalnızlık şiddetin sebebidir” deniliyor. Olası şiddet imkânları temizleniyor. Riskler azaltılıyor. Malın ve paranın hızlı akışı önündeki tümsekler düzleniyor. 

Küçük burjuvazi içtimaya alınıyor, sağa sola döndürülüyor, hazıroldan sonra rahatlatılıyor. Ona yukarıya öfkelenmesin diye, aşağıya küfretmek öğretiliyor. “Bir iki keriz yoksulu kendimize ikna edersek kârdır” diye düşünülüyor.

Devlete küsmesin diye küçük burjuvaziye AKP’lileri aşağılama izni veriliyor. Bunun için araçlar geliştiriliyor. Polisin, istihbaratın raflarından onları rahatlatacak dosyalar indirilip medyaya servis ediliyor. Ağza sakız, ele oyuncak bulunuyor sürekli. Bu kesim, AKP’lilerde hangi özelliklerin altını çiziyorsa, orası güçleniyor. Kontrollü muhalefetin çarkları buradan dönüyor.

* * *

Hasan Can Kaya, son dönemde liberal solun çeşitli mahfillerde yetiştirdiği stendapçılardan biri. Plazalara seslenen bu zatın pek bir yeteneği olmadığı görülüyor, önemli de değil zaten, çünkü bu ülkede sol var! Onu nasılsa allayıp pullar.

Terapinin yöneticisi olmanın verdiği rahatlıkla herkese hazır cevaplılık kisvesi altında dilediğini söylüyor. Küfrediyor, cinsiyetçi küfürler savuruyor, sürekli bel altından düşünüyor. Ayar, ölçü, izan siliniyor, bu da ilericilik diye yutturuluyor. Çünkü beyimiz akıllı!

Küçük burjuva, meta ve para akışının ayarına, ölçüsüne, izanına çekiliyor. Kendisindeki aklın birilerince yüceltilmesine, onun takdir görmesine için için seviniyor. AKP karşısında “madun” olan yerlerini öne çıkartıyor. Birileri, bunu yapmasını istiyor. Gariptir, Enes Batur bile kendisine komplo kurulduğunu söylüyor! Küçük burjuvazi hep mağdur, hep madun!

* * *

HCK şahsında, bazı mesajların aktarılması, reklâmların yerleştirilmesi için yeni biri şişiriliyor, hepsi bu. Alevilere hakaret etti diye eleştirilen, ama sonra kadın diye sahiplenilen Pınar Fidan türünden isimler, son dönemde gemi azıya almış liberal solcuların yetiştirmesi. Burada kural, küçük burjuvaziyi rahatlatmak, yoksulla, ezilenle dalga geçmek. Mizah dedikleri, bundan ibaret. Kimisi sokaktaki bir fukarayla, kimisi dayısıyla, kimisi dedesiyle belden aşağı seviyede dalga geçiyor. Seviyeleri bu... Bu mizahla birilerine yaranmaya, hoş görünmeye çalışıyorlar. (Kadın, dayısının Aleviliğini dalgaya alıyor, böylece “istediğim ülkeye seni her an gönderebilirim, hazır ol” diyen patronuna inceden bir mesaj göndermiş oluyor.)

Hasan Can Kaya, esasen zengin küçük burjuvalara toplu terapi imkânı sunuyor. Normalde kavga çıkartacak sözler söyleyen Kaya’ya kimse ses etmiyor, çünkü herkes, o terapiye muhtaç, oyunun parçası. Kimse ezik, gerici, yobaz görünmek istemiyor. Program denilen ayinde arınıyor. 

Daha zengin burjuvalarla ortaklaştıkları uyuşturucu, seks ve alkol gibi konuları sürekli yüceltmeye mecburlar. Dolayısıyla bu üç konudan mecburen uzak olan yoksulları, işçileri hor görmek, aşağılamak durumundalar. Yoksullarda, işçilerde olmayan imkânları yücelterek kendilerini abartmaya ve memnun etmeye mecburlar. Yukarının baskısı, aşağının savurduğu tehdit, bu şekilde yumuşatılıyor.

* * *

Şenay ve HCK türünden solcular için toplum ve tarih gibi kavramlar gerici. Modern olmak, anda her türlü haz için takla atabilmek demek. Bu sebeple siyaset, teori ve ideoloji, o ana ve hazza göre biçim alıyor. Herkes magazin yapsın isteniyor, “herkes kendi cumhuriyetinde muktedir olsun” deniliyor. Zenginler, suç ortakları arıyor.

Bir magazin muhabirinin aktardığı kadarıyla, seksenlerde bir medya patronu, ünlü şarkıcılarla birlikte uyuşturucu ve seks partileri düzenliyor. Bugün solcular, sosyalistler, o medya patronunun isteğini toplumsallaştırmak, doğallaştırmak istiyorlar. Halka sunabildikleri tek öneri bu.

* * *

Bir haberde, “Özyeğin Üniversitesi gibi önemli bir üniversitede” diye başlayan cümlelere yer veriliyor. Üniversitede taşeron firma, işçileri işten çıkartıyor, bu solcular, üniversiteye ve sahibine tek laf etmiyorlar, o taşerona kızıyorlar. Özünde üniversitenin sahibine diyorlar ki “sen bana yakışıyorsun, ama bu taşeron sana yakışıyor mu?”

Kimse, küçük burjuvaziyi ürkütmek, kızdırmak istemiyor. AKP bahane edilerek küçük burjuvazinin koltuk altına sığınılıyor. Bir tür gericilik olarak işçilikten kurtulmak içinse ara sıra işçilere “merhaba” deniliyor.

* * *

Havaya atılan taş, kendisinin uçtuğunu zannediyor. Tekeller, kendi çıkarları doğrultusunda toplumu dönüştürüyorlar, Hasan Can da programında, “biz burada toplumu dönüştürüyoruz” diyor. “Bebişim” dediği banka müdürleriyle devrim yaptığını sanıyor. AKP ile birlikte madunlaşan kesimlerin içini rahatlatıyor. Onları konuşturarak özne kılıyor. Esasen çarklara yağ sürüyor.

Küçük burjuvazi, “AKP şeriat getirecek, burası İran, Arabistan olacak” yalanıyla bir on beş yıldır güdülüyor. Bu noktada aşağıya küfretmek, doğallaşıyor. Eskiden gizli tutulan sözler açığa çıkıyor. Bir yandan da o, burjuvaziyle paylaştığı vasıfları yüceltme imkânı buluyor. Giderek güvencesiz, temelsiz, geleceksiz kılınan hayat, onu altındakilerin başlarına basarak yükselmeye itiyor. Sol, özellikle Gezi’den beri, “prekarya” güzellemeleri eşliğinde bu çizgiye örgütlendiği için Şenay Aydemir ve Hasan Can Kaya gibi isimler üretiyor. O, küçük burjuvazinin sırtını sıvazlayan burjuvazinin ve devletin ne dediğine bakmıyor.

Devlet ve burjuvazi, küçük burjuvaziyi AKP sürecinde o sıvazlamayla sakin tutabileceğini biliyor. Ona, “sana bahşettiğim imkânları köpürt, yücelt, arşa yükselt ki sen de köpüresin, yücelesin, yükselesin” diyor. Aklını üç kuruşa satan küçük burjuvazi, aklını yitirdiği anlar olarak seks, uyuşturucu ve alkol denilen imkânlara ancak devlet ve sermaye sayesinde sahip olabildiğini iyi biliyor, o nedenle sürekli onların altını çiziyor. İşe yaramak istiyor, sürekli yukarıya mesaj gönderiyor, “ben sana lazımım” diyor. Acı olan, devletle ve sermayeyle mücadele etmesi gereken sosyalist hareketin beka adına bu çizgiye örgütlenmiş olması. Ama sosyalist hareket, burjuva salonlarında dirhem dirhem azalıyor.

Eren Balkır

21 Eylül 2020

Dipnot

[1] Şenay Aydemir, “Kendi Magazinini Yapmak: Konuşanlar,” 18 Eylül 2020, Duvar.

0 Yorum: