18 Eylül 2020

,

Mankurtizm


Bizde Avarlar, Avrupa da ise Juan Juan olarak bilinen acımasız bir topluluk vardı. Juan Juanlar, çevrelerinde ki kabile ve topluluklara baskınlar düzenler ve ne varsa yağmalarmış. Esir aldıklarını sınıflandırırlar, zayıf olanları satarlarken, güçlü ve kuvvetli olan erkekleri ise mankurtlaştırırlarmış.

Esirin kafa derisi kazıtılır, bir deve kesilir ve devenin boyun derisi ki en sert yeridir, kanlı kanlı, tıpkı yüzücülerin başlarına geçirdikleri boneler gibi sıkıca sarılır esirin başına. İşlem tamamlandıktan sonra esiri çölün ya da bir tepenin başına götürüp orada direğe bağlarlar. Aç ve susuz güneşin alnında bekletilen esir çığlıklar içerisinde birkaç gün boyunca dayanılmaz acı çeker. Esir sağ kalırsa artık bir mankurttur, bütün belleği silinmiştir. Annesini babasını, yaşını doğduğu yeri bilmez. Ona ekmek veren sahibine koşulsuz itaatkâr biri olur. Öyle ki bir mankurt bir parça ekmekle bütün gününü geçirir, bir çaputu yıllarca giyer. Böylesi bir işgücü Juan Juanlar için çok değerlidir. Bir mankurt, sağlıklı on esire bedel değerdedir.

Ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanında işlediği mankurt ve Nayman ana hikâyesi ile Stalinizmin Kafkas ve bozkır halklarını nasıl dönüştürmeye çabaladığını tasvir eder.

Mankurtizm, insanları sosyokültürel kimliklerinden soyutlamaya denir. Tarihte birçok topluluk ve sınıf, güçlüler tarafından kimliklerinden soyutlanmakta ve güçlülerin çıkarları doğrultusunda hareket ettirilmektedir.

Günümüz sınıf ve devrimci mücadelesi de böylesi bir soyutlanma ile yok edilmektedir. Gerek kapitalistler, gerekse kendi içimizdeki despot ruhlular tarafından sınıf mücadelesi özünden kopartılıyor, parçalanan ve zayıflatılan emek mücadelesi, düşmana karşı işlevsiz bırakılıyor, yeni yollar ve metotlar arama çabası içinde rotasını yitirip ne yazık ki “düşmanı kendi silahıyla vurmalı” aldatmacasına kapılarak devşiriliyor.

Böylesi bir savaşımda sağ kalmak imkânsız gibi görünüyor, ama bu söylem, sadece ülkemiz için geçerli. Lübnan halkları tarihte birçok defa mankurtlaştırılmaya çalışılmış, belli dönemlerde bu gerçekleşmişse de Hizbullah’ın doğuşuyla birlikte Lübnan halkları yeniden saflarını birleştirerek, bugünün Ortadoğu’sunda emperyalistlere karşı müthiş bir başarı göstermektedirler. İran halkları da İngiliz işgali altında mankurtlaştırıldı. Ve bu uğurda milyonlarca İranlı katledildi. ABD emperyalizminin gelişi ve İran halkının devrimci değerlerle bütünleşmesi özgürlüğü getirdi. İrlanda halkı İngilizler tarafından 700 yıl boyunca mankurtlaştırılmıştı, IRA’nın doğuşuyla bağımsızlık savaşı başlamış ve sonunda İrlanda halkı, esaret prangalarından kendisini kurtarmıştır.

Gelgelelim ülkemizdeki mankurtlaştırma, emperyal devletler eliyle değil, halkın seçtiği hükümetler ve hükümet eliyle desteklenen şirketler ve feodaller tarafından yapılmaktadır. İşçiler, köylüler, öğrenciler mankurtlaştırılmış durumdadır. Bunun sebebi de solun rezil hâlidir. Hâlâ devrimci mücadeleyi tanımlama çabası içerisinde gevezelikle zamanı tüketen hareketler, halkın ve ülkenin tarihsel, sosyokültürel kimliğinden habersiz, ithal kavramlarla toplumu yoğurma gibi bir gafletin içindedirler. Türk solu ülkesinin ve halklarının değerlerini kavrama ve bu değerler üzerinden bir sınıf bilinci oluşturma noktasında herhangi bir gayret içerisinde değildi.

Türk toplumu inançlarını Alevi ve Sünni ekseninde diri tutarken ateist bir yaklaşım elbette ki istenilen etkiyi yaratmaz. Bir örnek vermek gerekirse, propaganda konusunda belki de dünyanın en zayıf hareketi Türk solu denilebilir, dinler arasında emeğin kutsallığına en çok değinen İslam dini iken birçok ayet sosyalizmi çağrıştırırken, sözde sınıf liderleri bunu nasıl görmezlikten geliyor hayret vericidir.

Umman’daki Zufar Kurtuluş Cephesi, savaşın ilk yıllarında büyük başarılar elde eder. Kabileler ve bölge halkı direnişçilerin yanında yer alır, gerillalar bölgenin kontrolünü ele geçirirler. Gerilla liderleri kendi kalıpları içerisinde bir devrim yapacak güçte iken, büyük bir hata yaparak sonda uygulayacakları Marksizm Leninizm’i başta uygulamaya başlarlar. Kapalı bir toplum olan Umman halkı ve kabileler, örgütün ateist yaklaşımını inançlarına tehdit görerek gerillalara olan desteklerini geri çekerek Sultan’ın saflarına geçerler. Ve bu da gerillaların yenilgisine ve yok olmasına neden olur.

İthal devrim fikriyle hareket eden her oluşum, yenilgiye mahkûmdur. Lübnan Hizbullah’ı, IRA, İran Halkının Fedaileri örgütü, Aydınlık Yol, 26 Temmuz Hareketi, Sandinistalar, bu örgütler Marksizm ve Leninizm’i kurtuluş olarak görmekte iseler de, onu pratikte genele yaymadılar. Kendi değerleriyle harmanlayarak bir bilinç oluşturdular toplumlarında. Bizimkiler gibi balıklama dalmadılar olaylara, sindire sindire ağır başlılıkla ve cesaretle düşmana karşı koydular. Topluma kendilerini sevdirdiler, benimsettiler. Toplumun değerlerini ön planda tuttular. Bizimkiler gibi toplumun değerlerini ayaklar altına almadılar. Onlar zaferden zafere koşarken, bizimkilerin sırtı yerden kalkamadı.

Can Şahin
18 Eylül 2020

0 Yorum: