Bizde
Avarlar, Avrupa da ise Juan Juan olarak bilinen acımasız bir topluluk vardı.
Juan Juanlar, çevrelerinde ki kabile ve topluluklara baskınlar düzenler ve ne
varsa yağmalarmış. Esir aldıklarını sınıflandırırlar, zayıf olanları
satarlarken, güçlü ve kuvvetli olan erkekleri ise mankurtlaştırırlarmış.
Esirin
kafa derisi kazıtılır, bir deve kesilir ve devenin boyun derisi ki en sert
yeridir, kanlı kanlı, tıpkı yüzücülerin başlarına geçirdikleri boneler gibi
sıkıca sarılır esirin başına. İşlem tamamlandıktan sonra esiri çölün ya da bir
tepenin başına götürüp orada direğe bağlarlar. Aç ve susuz güneşin alnında
bekletilen esir çığlıklar içerisinde birkaç gün boyunca dayanılmaz acı çeker.
Esir sağ kalırsa artık bir mankurttur, bütün belleği silinmiştir. Annesini
babasını, yaşını doğduğu yeri bilmez. Ona ekmek veren sahibine koşulsuz
itaatkâr biri olur. Öyle ki bir mankurt bir parça ekmekle bütün gününü geçirir,
bir çaputu yıllarca giyer. Böylesi bir işgücü Juan Juanlar için çok değerlidir.
Bir mankurt, sağlıklı on esire bedel değerdedir.
Ünlü
Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanında işlediği
mankurt ve Nayman ana hikâyesi ile Stalinizmin Kafkas ve bozkır halklarını
nasıl dönüştürmeye çabaladığını tasvir eder.
Mankurtizm,
insanları sosyokültürel kimliklerinden soyutlamaya denir. Tarihte birçok
topluluk ve sınıf, güçlüler tarafından kimliklerinden soyutlanmakta ve
güçlülerin çıkarları doğrultusunda hareket ettirilmektedir.
Günümüz
sınıf ve devrimci mücadelesi de böylesi bir soyutlanma ile yok edilmektedir.
Gerek kapitalistler, gerekse kendi içimizdeki despot ruhlular tarafından sınıf
mücadelesi özünden kopartılıyor, parçalanan ve zayıflatılan emek mücadelesi,
düşmana karşı işlevsiz bırakılıyor, yeni yollar ve metotlar arama çabası içinde
rotasını yitirip ne yazık ki “düşmanı kendi silahıyla vurmalı” aldatmacasına
kapılarak devşiriliyor.
Böylesi
bir savaşımda sağ kalmak imkânsız gibi görünüyor, ama bu söylem, sadece ülkemiz
için geçerli. Lübnan halkları tarihte birçok defa mankurtlaştırılmaya
çalışılmış, belli dönemlerde bu gerçekleşmişse de Hizbullah’ın doğuşuyla
birlikte Lübnan halkları yeniden saflarını birleştirerek, bugünün Ortadoğu’sunda
emperyalistlere karşı müthiş bir başarı göstermektedirler. İran halkları da
İngiliz işgali altında mankurtlaştırıldı. Ve bu uğurda milyonlarca İranlı
katledildi. ABD emperyalizminin gelişi ve İran halkının devrimci değerlerle
bütünleşmesi özgürlüğü getirdi. İrlanda halkı İngilizler tarafından 700 yıl
boyunca mankurtlaştırılmıştı, IRA’nın doğuşuyla bağımsızlık savaşı başlamış ve
sonunda İrlanda halkı, esaret prangalarından kendisini kurtarmıştır.
Gelgelelim
ülkemizdeki mankurtlaştırma, emperyal devletler eliyle değil, halkın seçtiği
hükümetler ve hükümet eliyle desteklenen şirketler ve feodaller tarafından
yapılmaktadır. İşçiler, köylüler, öğrenciler mankurtlaştırılmış durumdadır.
Bunun sebebi de solun rezil hâlidir. Hâlâ devrimci mücadeleyi tanımlama çabası
içerisinde gevezelikle zamanı tüketen hareketler, halkın ve ülkenin tarihsel,
sosyokültürel kimliğinden habersiz, ithal kavramlarla toplumu yoğurma gibi bir
gafletin içindedirler. Türk solu ülkesinin ve halklarının değerlerini kavrama
ve bu değerler üzerinden bir sınıf bilinci oluşturma noktasında herhangi bir
gayret içerisinde değildi.
Türk
toplumu inançlarını Alevi ve Sünni ekseninde diri tutarken ateist bir yaklaşım
elbette ki istenilen etkiyi yaratmaz. Bir örnek vermek gerekirse, propaganda
konusunda belki de dünyanın en zayıf hareketi Türk solu denilebilir, dinler
arasında emeğin kutsallığına en çok değinen İslam dini iken birçok ayet
sosyalizmi çağrıştırırken, sözde sınıf liderleri bunu nasıl görmezlikten
geliyor hayret vericidir.
Umman’daki
Zufar Kurtuluş Cephesi, savaşın ilk yıllarında büyük başarılar elde eder.
Kabileler ve bölge halkı direnişçilerin yanında yer alır, gerillalar bölgenin
kontrolünü ele geçirirler. Gerilla liderleri kendi kalıpları içerisinde bir
devrim yapacak güçte iken, büyük bir hata yaparak sonda uygulayacakları
Marksizm Leninizm’i başta uygulamaya başlarlar. Kapalı bir toplum olan Umman
halkı ve kabileler, örgütün ateist yaklaşımını inançlarına tehdit görerek
gerillalara olan desteklerini geri çekerek Sultan’ın saflarına geçerler. Ve bu
da gerillaların yenilgisine ve yok olmasına neden olur.
İthal
devrim fikriyle hareket eden her oluşum, yenilgiye mahkûmdur. Lübnan
Hizbullah’ı, IRA, İran Halkının Fedaileri örgütü, Aydınlık Yol, 26 Temmuz
Hareketi, Sandinistalar, bu örgütler Marksizm ve Leninizm’i kurtuluş olarak
görmekte iseler de, onu pratikte genele yaymadılar. Kendi değerleriyle
harmanlayarak bir bilinç oluşturdular toplumlarında. Bizimkiler gibi balıklama
dalmadılar olaylara, sindire sindire ağır başlılıkla ve cesaretle düşmana karşı
koydular. Topluma kendilerini sevdirdiler, benimsettiler. Toplumun değerlerini
ön planda tuttular. Bizimkiler gibi toplumun değerlerini ayaklar altına
almadılar. Onlar zaferden zafere koşarken, bizimkilerin sırtı yerden kalkamadı.
Can Şahin
18 Eylül 2020
0 Yorum:
Yorum Gönder