Suriye ve Lübnan Komünist Partisi, 1930 yılında
kuruldu.[1] Fakat daha öncesinde de komünist parti kurma girişimlerine tanık
olunmuştu. Bu girişimlerin altında, Moskova’da ajitasyon-propaganda
yöntemlerini, aynı zamanda genel anlamda Marksizm-Leninizmi öğrenmiş Arap
komünistlerin imzası vardı.[2] Gelgelelim bu çabalar sonuçsuz kaldı ve küçük
grupların sınırını aşamadı. Hatta Moskova’dan gelen isimler, sonrasında parti
faaliyetlerine son verdiler.
Lübnan’daki siyaset sahnesinde komünistler, ilk
kez 1924-25’te göründüler. Kısa bir dönemin ardından da 1929 seçimlerinde
ortaya çıktılar. Bu dönemde işçilerin kapitalist ve emperyalizm yanlısı
partilere oy vermemelerini istediler, bunun yerine kendi işçi listelerini
hazırlamalarını söylediler.[3] Bu dönem, aynı zamanda sendikalarda yürütülen
faaliyetlere de tanıklık etti. Bu çalışmalar öyle yoğunlaştı ki devlet, 1931
baharında hareketi boğmaya dönük adımlar attı. Aynı dönemde komünistler yasal
dergi çalışması içine girdiler. İşçilerin
Sesi isimli bu yayının ömrü ancak iki ay olabildi.[4]
Bu girişimin başarısız olması ardından parti, Kızıl Şafak isminde yasadışı dağıtılan
başka bir yayın çıkarttı. Bu dergi ise faaliyetlerini 1930-31 kışını kapsayan
birkaç aylık dönem boyunca sürdürebildi. Polis, bir garajda tutulan matbaayı
buldu, ardından da partinin o dönemki sekreteri Artin Maduyan’ı tutukladı.[5]
O dönemde partinin Ermenice yayınladığı başka bir
yayın organı daha vardı, çünkü partinin ilk döneminde üyelerinin büyük kısmı
Ermeni idi. Anti-komünist olan Suriye ve Lübnan basını, devletin müdahalede
bulunup tüm komünist Errmenileri Ermenistan Sovyeti’ne sınır dışı etmesini
istedi. Oysa komünist faaliyetler, ilgili dönemde sadece 1 Mayıs ve 7 Kasım
gösterilerinin örgütlenmesi ile sınırlıydı.
7 Kasım 1931’de parti, Beyrut’ta iki yüz kişinin
katıldığı bir gösteri düzenledi. Buna karşılık bazı kaynaklara göre parti,
Şam’daki gösteriye yeterince insan toplayamadı ve bildiri dağıtmakla yetindi.[6]
1932’de komünistler, Trablus’taki petrol
rafinerisi işçilerinin grevi ve Ağustos’taki demiryolu grevi gibi bir dizi
grevin örgütlenmesine katkıda bulundular.[7] Ekim Devrimi’nin yıldönümünün
kutlandığı gösteriye eskisine nazaran daha fazla insan katıldı.[8]
1933-34’te partinin liderliği, Lübnanlı ve
Suriyeli Arapların eline geçti. Halid Bektaş, Mustafa Aris, Fuad Kazan ve
Nikola Şavi bu isimler arasındaydı.[9] Bu kişilerin büyük kısmı, Komintern’in
yedinci kongresinde Sovyetler’de bulunmuş, hatta daha öncesinde Rusya’da birkaç
ay eğitim almıştı.
Yeni parti liderliği hiçbir sonuç elde edemedi, ta
ki din karşıtı propagandaya son verip salt “proleter” hat üzerinde yürümeyi öne
alan yaklaşımı kenara iten yeni Halk Cephesi çizgisini benimseyene kadar. 1934
ve 1935 yıllarında somut bir adım atamadı. Beyrut’taki az sayıda sendikada
varlık imkânı bulan parti, bir tek 1934 yılında başkentte yapılan matbaacılar
grevine öncülük edebildi.
1935’te parti, yeni bir illegal yayın çıkartmaya
başladı. Ama bu yayın faaliyeti de polis soruşturması ardından akamete uğradı.
Parti, ancak 1937 yılında yasal bir yayına sahip olabildi. Bu derginin adı Halkın Sesi idi.
Aynı dönemde politik faaliyetler, Halep ve Humus
gibi kuzeydeki şehirlerde yaşayan Arapları kapsayacak şekilde genişletildi. Ama
süreç içerisinde Ermenilerle Araplar arasında kimi gerilimlere tanık olundu.
1933-34’te komünistlerin millet meselesine yönelik tavrı partide ayrışmaya yol
açtı ve bu ayrışma, partiyi ciddi ölçüde zayıflattı. Milliyetçi Arap hareketiyle
işbirliği kurulmasını isteyenler, parti çizgisinden saptıkları gerekçesiyle
kovuldular.
Üye sayısı yüz-iki yüz civarında olan parti, 1936
yılında önemli bir eşiğe gelip dayandı. Partinin kurulmasını önemli bir gelişme
olarak gören Fransızlar, bu meselenin kendisine ait güvenlik kurumu ile
birlikte halledilmesine karar verdi.
Bu yıl içerisinde parti, faaliyetlerini yoğunlaştırdı
ve çalışma yöntemini değiştirdi. Artık duvarlara afiş asmakla yetinmeyen parti,
ekonomik krizden istifade ederek, yeni üyeler örgütlemek için harekete geçti.
Parti yeni sendikalar kurdu. Frank’ın değer kaybetmesi sonucu bu sendikaların
bir kısmı greve çıktı. Ücretlerin artırılıp çalışma saatlerinin düşürülmesi
talebinde bulunuldu.
Parti içindeki hücrelerde yapılan konuşmalarda
liderler, Fransa-Suriye arasındaki anlaşmaya onay verirken Fransa ile Lübnan
arasında imza edilen anlaşmaya destek vermediler. Suriye’nin birliğine destek
açıklaması yapıldı. Bazı parti sorumluları, Şam’daki hükümet mensupları ile iyi
ilişkiler kurdular ve partinin Suriye’de devlet tarafından tanınacağı beklentisi
içine girdiler.[10]
Bu momentte Paris’te iktidara Halk Cephesi
koalisyonu geldi. Yeni Fransız hükümeti 1936 anlaşmaları için adım attı. Bu anlaşmalar
sayesinde mandalık statüsü kademeli olarak kaldırıldı. Suriye bağımsız oldu, yeni
kurumlar oluşturuldu. Yeni ülke Milletler Cemiyeti’ne kabul edildi.
Lübnan’daki Maruniler ve diğer kimi Hristiyan
unsurlar, benzer bir ittifak süreci içine girdiler. Bu gelişme, Lübnan’daki Suriyeli
milliyetçileri ve Müslümanları kızdırdı. Zira bu kesimler, Suriye’nin
birliğinden yani Lübnan’ın Suriye’ye katılması fikrinden yanaydı. Politik müzakereler
iki yıldan fazla sürdü ve sonuçta Fransa anlaşmaları çöpe attı. Bu süreçte bir
yandan da Suriyeli milliyetçiler İskenderun Sancağı’nın Türklerin eline geçmesi
ve kuzeydoğu Suriye’yi ifade eden Cezire’ye özel statü verilmesi ile ilgili
sorun üzerinden bölündüler ve bölünme sonucu milliyetçiler güç kaybettiler.
Komünistlere göre emperyalistler, kendi
çıkarlarına uygun bir dizi dolap çevirmekte, Fransa-Lübnan Anlaşması bağlamında
böl-yönet politikası uyarınca hareket etmekteydi. Fransa-Suriye Anlaşması’na
destek olan komünistler, İskenderun Sancağı’nın ilhak edilmesine karşı çıktılar
ve Cezire’nin geleceğiyle ilgili endişelerini dile getirdiler.[11]
Artık yarı yasal statüde olan parti, propaganda
faaliyetlerine girişti. Bu süreçte bilhassa Halid Bektaş’ın kaleme aldığı
bildiriler, geniş bir çevreye ulaştırıldı.[12] Açıktan devrimci olan talepler,
bir kenara itildi. “Bir milli politika benimseyen ve ana talep olarak milli
kurtuluş talebini dillendiren” parti yönetiminin tespitine göre artık Suriye KP’si,
yedinci kongre sonrasında Komintern’den biraz daha uzaklaşmıştı. 1938
sonrasında Komintern yürütme komitesiyle temas koptu.[13]
Bu süreçte halk kütüphaneleri kuruldu. 1935’te ileride
kurulacak cephe örgütlerinin ilki, Habeşistan’ın İtalyanlarca işgal edilmesine
karşı düzenlenen gösteriler kapsamında kuruldu. Cephe örgütünün başındaki isim
olan Antun Zabit, parti yetkilisi olarak, sonraki yıllarda parti çeperinde duran
grupları örgütleme ve onlara öncülük etme görevini üstlendi.
Lübnan’da komünistlerin asıl düşmanı, Maruni Hristiyanlar,
bilhassa Lübnan milliyetçiliğinin en radikal kesimi olan Falanjlar ve Antun
Saada’nın faşizm yanlısı hareketi Suriye Milliyetçi Partisi idi. Maruni basını,
devletin komünistlere 1 Mayıs’ta Beyrut’un göbeğinde eylem yapmasına izin
vermesini eleştiriyor, polisin bu tür eylemlere müdahale etmesini istiyordu.
Oysa bu dönemde komünist parti, yasal bir parti idi.
Ekim 1937’de kapatılan Halkın Sesi’nin
yayınlanmasına izin verildi. Hatta parti, aynı ay içerisinde seçimlere katıldı.
Doğrudan KP adayı olarak seçime giren Farcullah Hilu, Nikola Şavi ve Fuad Kazan
seçilemedi. Seçime Demokrat Parti adayı veya diğer cephelerin bileşeni olarak
giren komünistler de başarılı olamadılar.[14] Komünist olmayan Ermeni
partileriyle kurulan ittifak da bir sonuç vermedi. Parti, Ermenilerle kurduğu
ilişkiler dâhilinde elindeki ipi sıktıkça olumsuz tepkiler aldı.
Partinin yönetim kademesindeki önemli isimlerin
bir kısmı hâlen daha Ermeni idi (Natsir bu isimlerden biriydi), buna karşılık, Ermenilerin
yoğun olarak yaşadığı Halep gibi şehirlerde Ermeniler, partinin şehir
yönetiminden kovuldular ve onların yerine Müslüman komünistler getirildiler. Bu
tür hamleler, partinin Ermeniler nezdinde kötü bir izlenime sahip olmasına yol
açtı ve seçim ittifaklarının olumsuz yönde etkilenmesine neden oldu.
Diğer yandan Suriye’deki milliyetçi kampın içinden
çıkan en güçlü örgüt olan Milli Blok’un liderleri, komünistlerin önerilerine
sıcak yaklaştılar, hatta Şam’da parti merkezinin açılmasını sağladılar. Ama henüz
komünist liderlerle eşit bir ilişki kurmaya hazır değillerdi.
Kasım 1937’de Halid Bektaş, SKP heyetiyle birlikte
Fransa’ya gitti.[15] Mayıs 1938’de gerçekleşen seyahatte ise heyetin geri
dönüşü için gerekli masrafı iki FKP milletvekili, Virgile Barel ve Jacques
Gresa üstlendi.[16] İki ziyaret arası dönemde komünistler, Suriye ve Lübnan’da
ciddi başarılar elde ettiler. FKP milletvekilleri, Levant siyasetine müdahale
etmek niyetinde olmadıklarını, açıklamalarını yapıp bölgedeki durumu incelemek
istediklerini söylediler. Şam’da Bektaş ve Refik Rıza gibi SKP liderlerinin de
yer aldığı geniş katılımlı toplantılarda konuşmalar yaptılar. Ama bir yandan da
milliyetçi liderlerle de görüştüler. Suriye milli hareketinin kahramanı İbrahim
Hananu’nun mezarını ziyaret eden FKP milletvekilleri, Dürzi lider Sultan Atraş’a
saygılarını sunmayı ihmal etmediler.
Gelgelelim zaman su gibi akıp
geçti. Fransa’da Halk Cephesi kötü bir yenilgi aldı. Bu gelişmeye bağlı olarak
Suriyeli ve Lübnanlı komünistler, Fransız yetkililere yönelik eski sert
muhalefetlerine geri döndüler. Halk Cephesi’nin yenilgisi, komünistlerin Temmuz
1938’de Milli Blok’a gönderdikleri mesajda da karşılık buldu. Burada hükümet,
feodal toprak ağalarının imtiyazlarını kısıtlamadığı için eleştirilmekte, “milletimizin
yeniden doğumunu ancak halk gerçekleştirecektir” denilmekteydi. İki siyasi güç
arasındaki ilişkilerin kötüleşmesiyle birlikte yeni bir döneme girildi. Bu yeni
dönemde, Eylül 1939’da Halkın Sesi
kapatıldı. Dört hafta sürecek bir iç savaş yaşandı, sonuçta da partinin
faaliyetleri durduruldu.
Walter
Z. Laqueur
[Kaynak:
Communism and Nationalism in the Middle
East, Frederick A. Praeger, 1956, s. 141-144.]
Dipnotlar
[1] Bolshaya
Sovietskaya Encyclopedia (Sovyet Ansiklopedisi), Cilt. 22. Bu tarihle
ilgili bilginin kaynağı, Halid Bektaş’ın Şam’da 26 Temmuz 1946’da düzenlenen
parti kongresinde yaptığı konuşmadır. Parti tarihinden bahseden Bektaş o konuşmasında,
“ilk parti hücresinin on yedi yıl önce kurulduğunu” söylüyordu. Oysa Bektaş’ın
bahsini ettiği tarihten beş yıl önce Beyrut’ta Ermeni komünistler sosyal
demokrat Hınçak partisi içindeki ayrışma sonrası, hücreler kurmuşlardı. Şu
kaynakta ise 1924-25’te komünistlerin hâkim olduğu Lübnan Halk Partisi’nin
kurulduğundan söz ediliyor: Bolshaya
Sovietskaya Encyclopedia, Cilt. 25.
[2] Bu komünistler arasında şu isimlere değinmek
gerekmektedir: Arif Garib, Şeyhüddin Kuba ve Yusuf Yazbek.
[3] “Die neue Krise in Syrien,” Inprecorr, Cilt. 22 (1929).
[4] Inprecorr,
28 Mayıs 1930. O dönemde Sovyetler’in Suriye ve Lübnan’daki politik durumla
ilgili görüşleri için bkz. S. Breiter, “Blishne-Vostochnie Mandati,” Novi Vostok, Cilt. 20-21.
[5] Alif Ba
(Beyrut), 12 Mayıs 1931, aktaran: Oriente
Moderno.
[6] A.g.e.,
12 Kasım 1931, aktaran: a.g.e.
[7] O dönemde Ermeni Talakyan, parti liderlerinden
biridir.
[8] L’Orient
ve diğer dergiler. Bu gösterinin ardından komünist liderlerin büyük kısmı
tutuklandı. Bkz. Rapport a la societe des
nations sur la situation de la Syrie et du Liban (1933), yayınlayan:
Fransız Dışişleri Bakanlığı.
[9] Bektaş aslen Kürd, Şavi ise Ortodoks Rum’dur. İkisi
de zengin ailelerden gelmektedir ve hukuk eğitimi görmüştür. Matbaacı olan ve
Beyrut matbaacılar sendikasının başkanlığını yapan Mustafa Aris ise işçi
kökenlidir.
[10] Rapport
a la S.D.N. sur la situation de la Syrie et du Liban (1936).
[11] Halid Bektaş, Temmuz 1937’de yayımlanan Cezire’de
Neler Oluyor? İsimli kitabında, ülkedeki Fransız idarecileri faşist ve Nazi
sempatizanı olmakla suçlar. Komünistler, Cezire’deki ayrılıkçı harekete karşı
çıkmıştır.
[12] “Arap Komünistleri ve Milli Hareket” gibi
bildiriler, ilkin 1937’de yayımlanmış, sonra tekrar dolaşıma sokulmuştur.
[13] Bu kararın tarihi 27 Mayıs 1943’tür. Sovyet
yanlısı MAPAM (Birleşik İşçi Partisi) üyesi üst düzey bir isim Bektaş’ı
proleter enternasyonalizmin ruhuna aykırı davranmakla eleştirir: “Suriye
Komünist Partisi’nin 1939’da yayımlanan ideolojik programı tarım reformundan
bile bahsetmemekte, feodal toprak ağalarını kızdıracak herhangi bir siyaset
önerisinde bulunmamaktadır. Buna karşın program, Siyonist kurumlara tek karış
toprak satılmaması gerektiğini söyleyen bir paragraf içermektedir.” Bkz. Aharon
Cohen, The Arab Workers' Movement (İbranice),
1947. Sovyetler’in Ortadoğu uzmanlarından V. B. Lutski 1954’te şunu
söylemektedir: “On yıl öncesine kadar SKP parti programı, feodal mülkiyetin
ortadan kaldırılması talebini içermiyordu.” Ama yazara göre bu durum sonrasında
değişti. (Voprosi Istoriiy Cilt. 9,
1954.)
[14] Maruni kaynakların yönelttikleri suçlamaya
göre, komünistler seçimlerde diğer tüm partilerden daha fazla para harcadılar, hatta
seçim için 240.000 sterlinlik bir bütçeden yararlandılar.
[15] 1938’de Sovyetler Birliği’ni Fuaz Kazan gibi
birçok lider ziyaret etti.
[16] Barel ve Gresa, 1939’da partinin yasadışı
ilân edilmesi sonrası Fransa parlamentosunda işçi-köylü grubunu meydana getiren
otuz üç komünist milletvekili arasında yer almıştır.