Ekim Devrimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ekim Devrimi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

06 Kasım 2024

,

Ruslar Yaptı

Muhtemelen bu “Ruslar Yaptı” başlıklı bildiriyi Seattle’da faaliyet yürüten Sosyalist Parti kaleme aldı. bildiri, 6-11 Şubat 1919’da Seattle’da yapılan genel grev esnasında grevci işçilere dağıtıldı. Yaklaşık 40.000 adet dağıtılan bildiri tersane işçilerine üretimden gelen güçlerini anımsatıyor ve bu güçle kendi sadece iş pratiklerini değil tüm hayatlarını kontrol altına alabileceklerini söylüyor. Bildirinin yazarları aynı zamanda kendi ülkelerindeki sanayiyi ele geçiren Rus işçilerinin gerçekleştirdiği devrimden bahsediyor ve bu devrimin Seattle’da da yapılabileceğini söylüyor. Bildirinin sonunda işçilere eylem çağrısı yapılıyor: “Uyanmazsanız, patronla ortak hiçbir şeyinizin olmadığını anlamazsanız, işveren sınıfının yıkılması gerektiğini, siz işçilerin işlerinizin kontrolünü ele geçirmesi gerektiğini, buradan, her bir damla terinizden ve harcadığınız emekten kârlar elde eden efendilerinize haftada altı gün çalışmak yerine kendi hayatlarınızın dizginlerini elinize almanızın şart olduğunu görmezseniz, bu ücretli kölelik düzeni denilen lanetten kurtulamazsınız.”

* * *

 

Tersane işçileri,

Ücretlerin yükselmesi talebinizi iletmek için çalıştığınız o tersanelerden ayrıldınız. Siz yokken patronlarınızın eli kolu bağlandı, çaresiz kaldı. Onlar, siz olmadan tek kuruş kâr elde edemezler. Tüm o hırsızlık üzerine kurulu sistemleri çöker.

Tersaneler bugün bomboş. Tersane sahipleri orada ama emekçiler orada değil.

Gemi inşaatı işinin efendisi siz misiniz peki? Hayır değilsiniz. Sizin işgücünüz olmasa, Seattle ve Tacoma’daki tersanelerde o patronlar bin yıl uğraşsalar bir gemi bile inşa edemezler. O zaman bu adamlar o tersanelerde ne işe yararlar?

O gemileri inşa eden sizsiniz. Bugün toplumdaki zenginliği siz yaratıyorsunuz. Milyonerlerin karıları giysin diye üretilen o 75.000 dolarlık samur kürkleri sizin sayenizde var. Gemiler sadece sizin eseriniz.

O patronlar gemi yapamazlar. Bu, ancak sizin yapabileceğiniz bir iş.

Her yerde tersane var. Acilen daha fazla gemi üretilmeli. Onları bir tek siz inşa edebilirsiniz. O patronlar kendileri gemi yapamıyorlar ama işçilerin de kendi başlarına gemi inşa etmelerine izin vermiyorlar. Bunun için sizin bir şey yapmanız gerekiyor.

Tersanelerin yönetimini ele geçirin. Tersaneler de işiniz de sizin olsun. Çalışma koşullarına bizzat siz karar verin. Ücretleri siz kararlaştırın.

Rusya’da da efendiler, kölelerine geçinmeye yetecek ücreti vermeyi reddettiler. Ama orada Rus işçileri, patronları ve onlara ait bir araçtan başka bir şey olmayan Rus hükümetini bir kenara atıp tüm sanayiyi kendi çıkarları uyarınca işletmek için ele geçirdiler.

Bizi bu durumdan kurtaracak tek bir yol var. Yüz milyonlarca insanı yoksullaştıran bu çürümüş sistemi yıkma hedefiyle ülke genelinde genel greve çıkmalıyız.

Ruslar bize yolu gösterdi. Kurtuluş için siz ne yapacaksınız? Uyanmazsanız, patronla ortak hiçbir şeyinizin olmadığını anlamazsanız, işveren sınıfının yıkılması gerektiğini, siz işçilerin işlerinizin kontrolünü ele geçirmesi gerektiğini, buradan, her bir damla terinizden ve harcadığınız emekten kârlar elde eden efendilerinize haftada altı gün çalışmak yerine kendi hayatlarınızın dizginlerini elinize almanızın şart olduğunu görmezseniz, bu ücretli kölelik düzeni denilen lanetten kurtulamazsınız.

Şubat 1919
Kaynak

27 Şubat 2024

,

Ekim Dersleri


İki yıl önce Moskova Sovyeti’nin genel kurul toplantısında konuşan Vladimir İlyiç, artık pratik çalışma yolunda ilerlediğimizi, sosyalizme yalnızca parlak renklerle tasvir edilecek bir ikona olarak bakmadığımızı söyledi. Devamında, “Doğru yola girmeliyiz. Her şeyi sınamak zorundayız. Kitleler ve tüm halk, yöntemlerimizi sınamalı ve şunu söylemeli: ‘Evet, bu düzen eskisinden daha iyi.’ […]” Bugün önümüze koyduğumuz işte görev budur.

Toplam nüfusa oranla küçük bir grup olan partimiz, bu görevi üstlendi. Bu küçük grup, her şeyi değiştireceğini taahhüt etti ve gerçekten de her şeyi değiştirdi. Bu değişimin bir ütopya, bir hayal değil, içinde yaşadığımız bir gerçeklik olduğu görüldü. Her şeyin değiştiğini kendi gözlerimizle gördük. Bu değişimi öyle bir şekilde yaptık ki proleterlerin ve köylülerin büyük çoğunluğu şunu söylemek durumunda kaldı: “Siz kendinizi övmeyin, biz sizi överiz. Öyle güzel sonuçlar elde ettiniz ki aklı başında hiçbir insan, eski düzene dönmeyi aklına bile getiremez.”

Parti, sürekli ve yorulmak nedir bilmeden çalışıyor. 1924’te yapılan partili olma çağrısı, bize emekçi kitlelerin KP’yi kendi partileri olarak gördüklerini gösterdi. Bu, önemli bir husus. Bu, gerçek ve kalıcı bir başarıdır ve ufak bir övgüyle geçiştirilecek bir konu değildir. Ülkede henüz çok az şey yapmış olmamıza rağmen, kitleler, bizi birçok konuda övme gereği duyuyorlar.

Partimiz, köylülüğe ve yalnızca tüm köylülüğe değil, aynı zamanda yoksul ve orta tabakaya da büyük önem veriyor. Parti, alt sovyet aygıtının iyileştirilmesi için çalışıyor; köylerde oluşturulmuş olan nüvelere yaptıkları işlerde yardımcı oluyor ve buralardan çok şey elde etmeyi umuyor. Parti, muazzam bir faaliyet alanını kapsayan, çok farklı türde ve çok sayıda çalışma yürütüyor, bu anlamda, tarihin Lenin’in işaret ettiği yolda ilerlemesine dönük çalışmalara rehberlik ediyor.

Parti, kendisini tüm ciddiyetiyle, pratik çalışmanın yürütülmesine adadı. Bizim koşullarımızda bu, son derece zor bir görevdir ve bu nedenle parti, her türden tartışmaya alabildiğine düşmandır. On Üçüncü Parti Konferansı, Yoldaş Trotskiy’nin son barikatla ilgili konuşmasını tam da bu sebeple tuhaf karşıladı. Yoldaş Trotskiy’nin “yazın alanında ortaya koyduğu son çabalar” tam da bu düşmanlık sebebiyle öfke uyandırdı.

Yoldaş Trotskiy’ye isnat edilen tüm o büyük günahları gerçekten işleyip işlemediğini bilmiyorum; aradaki ihtilafı abartan yaklaşımların kaçınılmaz olarak ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Yoldaş Trotskiy’nin bu yaklaşımlar konusunda şikâyette bulunmaması gerekiyor. Kendisi dünyaya dün gelmiş biri değil, Ekim Dersleri çalışmasındaki dil ve üslupla yazılmış bir makalenin, o çalışmaya itiraz edenlerin yazılarında da benzer bir dil ve üslupla karşılanacağını o da biliyor olmalı. Gelgelelim, meselemiz bu değil. Meselemiz, Yoldaş Trotskiy’nin Ekim Dersleri’ni incelememizi istiyor olması ama kendisinin bu inceleme için gerekli doğru hattı bize sunmaması. Trotsky, Ekim Devrimi’nde şu veya bu kişinin oynadığı rolü, şu ya da bu eğilimin Merkez Komite’de oynadığı rolü vs. incelememizi öneriyor. Oysa bizim tam da bu konuları incelemememiz gerekiyor.

İncelememiz gereken ilk şey, Ekim ayındaki uluslararası durum ve o dönemde Rusya’daki sınıf güçleri ilişkileridir.

Yoldaş Trotskiy, bizi bunu incelemeye mi çağırıyor? Hayır. Oysa tarihsel anın derinlemesine bir analizi olmadan, gerçek güç ilişkileri hesaplanmadan, zafere ulaşılamazdı. Marksizmin devrimci diyalektiğinin belirli bir anın somut koşullarına uygulanması, bu anın yalnızca belirli bir ülke açısından değil, uluslararası ölçekte de doğru tahmin edilmesi, Leninizmin en önemli özelliğidir. Son on yılın uluslararası deneyimi, bu Leninist işlemin doğruluğunun en iyi kanıtıdır. Bütün ülkelerin komünist partilerine öğretmemiz gereken şey budur. Ayrıca, gençliğimiz de Ekim çalışmalarından bunu öğrenmelidir.

Fakat Yoldaş Trotskiy, bu meseleyi gözden kaçırıyor. Bulgaristan ya da Almanya’dan bahsederken, o anın doğru tahmin edilmesiyle pek ilgilenmiyor. Olaylara Yoldaş Trotskiy’nin gözüyle bakarsak, olayları yönlendirmek son derece basit görünüyor. Marksist analiz, Yoldaş Trotskiy’nin güçlü yönü hiçbir zaman olmadı.

Onun köylülüğün oynadığı rolü bu denli küçümsemesinin nedeni budur. Bu konuda zaten çok şey söylendi.

Partinin Ekim ayı süresince ortaya koyduğu faaliyetleri daha ayrıntılı incelememiz gerekiyor. Trotskiy, parti hakkında çok şey söylüyor ama ona göre parti, lider kadrodan, baştaki isimlerden ibaret bir şey. Oysa Ekim Devrimi’ni gerçekten incelemek isteyenler, partiyi Ekim’de varolduğu biçimiyle incelemelidirler. Parti, Merkez komitenin (“ana kadro”nun) partiden kopuk olmadığı, parti hiyerarşisi içerisinde en altta olan teşkilâtlardaki üyelerin merkez komite üyeleriyle her gün temas hâlinde olduğu, canlı bir organizmaydı.

Yoldaş Sverdlov ve Yoldaş Stalin, Petrograd’ın ve diğer şehirlerin her bir mahallesinde, ayrıca ordu içerisinde ne olup bittiğine eksiksiz bir biçimde vakıftı. Lenin, illegalde yaşıyor olmasına karşın, her şeye gayet hâkimdi. Örgütün canlı pratiği içerisinde gerçekleşen her şeyi bilen Lenin, mektuplar aracılığıyla bilgilendiriliyordu. Lenin, sadece dinlemeyi bilen biri değildi. O, aynı zamanda satır aralarını okumasını da bilirdi. Zafere, merkez komite ile kolektif örgüt arasındaki yakın temas sayesinde ulaşabildik.

Hiyerarşik olarak en tepede duran kesimin örgütle bağını yitirdiği bir partinin zafere ulaşması imkânsızdır. Tüm komünist partiler, kendilerine bu bilinci aşılamalı, kendilerini bu bilinç uyarınca örgütlemelidirler.

Partinin bu şekilde örgütlendiği, ana kadronun sadece alınan kararlara değil, kolektif örgütün iradesine de vakıf olduğu, o kolektif iradeyle uyum içerisinde çalıştığı durumda, ana kadronun yaşadığı tereddütler veya yaptığı hatalar, Yoldaş Trotskiy’nin önem atfettiği ölçüde büyük ve belirleyici bir öneme sahip olmayacaklardır. Tarih, partiyi tamamen yeni ve şimdiye dek eşi benzeri görülmemiş bir acil durumla karşı karşıya bıraktığında, durumun herkes tarafından aynı şekilde değerlendirilmemesi doğaldır ve o vakit doğru ortak çizgiyi bulmak örgütün görevidir.

Lenin, partinin kolektif örgütlenmesine her zaman büyük önem verirdi. Kendisinin parti konferanslarıyla kurduğu ilişkiler bu değerlendirmesi uyarınca şekilleniyordu. Her parti konferansında, son parti konferansından beri üzerine düşündüğü her konuyu dile getirirdi. Kendisini esas olarak parti konferansına ve bir bütün olarak örgüte karşı sorumlu tutuyordu. Brest Barışı gibi konularda görüş ayrılıklarının yaşanması durumunda, parti konferansına işaret ediyordu.

Trotskiy, tek parça hâlinde inşa edilmiş olan partinin bir bütün olarak oynadığı rolü tanımıyor. Onun için parti, ana kadroyla eşanlamlı bir şey. Bir örnek vermek gerekirse: Ekim Dersleri çalışmasında “Komünist partinin Bolşevikleştirilmesi ne anlama geliyor?” diye soruyor. Cevabında, partilerin eğitilmesi ve partilerin kendi Ekim’leri gündeme geldiği vakit doğru yoldan sapmasınlar diye parti liderlerinin buna göre seçilmesi gerektiği üzerinde duruyor.

Oysa bu, tümüyle “idari olan”a vurgu yapan ve alabildiğine yüzeysel olan bir bakış açısıdır. Evet, liderlerin kişilikleri son derece önemli bir husustur. Evet, ana kadromuza üyelerimiz arasında en yetenekli, en iyi, en sağlam karakterli olanların seçilmesi gereklidir: ancak bu, sadece onların kişisel becerileriyle değil, aynı zamanda tepedeki ana kadronun tüm örgütle sıkı bir bağ içerisinde olup olmadığıyla ilgili bir meseledir.

Ekim’de elde ettiğimiz zaferimizi mümkün kılan bir faktör de kitlelerin rolünün ve öneminin doğru hesaplanmış olmasıdır. Lenin’in devrimde ve sosyalizmin gelişmesinde kitlelerin oynadığı rolle ilgili olarak yazdıklarının tamamını okursanız, Lenin’in kitlelerin oynadığı role dair değerlendirmelerinin Leninizmin temel taşlarından biri olduğunu göreceksiniz. Lenin’e göre kitleler, asla bir araç değil, belirleyici faktördür. Parti milyonlara önderlik edecekse, bu milyonlarla yakın temas hâlinde olmalı, kitlelerin yaşamını, acılarını, özlemlerini kavrayabilmelidir.

Bela Kun’un aktardığına göre, kendisi Lenin’e Almanya’ya karşı devrimci bir savaş yürütmek gerektiğini söyleyince Lenin şu cevabı veriyor: “Senin boşboğaz biri olmadığını biliyorum; yarın cepheye bir yolculuğa çık ve askerlerin devrimci bir savaşa hazır olup olmadıklarını kendi gözlerine gör.” Bela Kun o yolculuğa çıkıyor ve Lenin’in doğru söylediğini bizzat görüyor.

Trotskiy’nin Ekim Dersleri çalışmasında Ekim Devrimi’nin bu yönünü incelemeye bizi sevk edecek herhangi bir ifadeye rastlamıyoruz. Bilâkis. Yoldaş Trotskiy, Almanya’da yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmelerini dile getirirken, kitlelerin pasifliğini hafife alıyor.

Syrkin adında biri, John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün kitabıyla ilgili olarak aptalca bir yorumda bulunmuştu. Birçok kişi, John Reed’in kitabını gençlere okutmamamız gerektiği görüşünde. Kitabın yanlışlıklar ve efsaneler içerdiğini söyleyen bu kişiler, partinin tarihinin Reed’den öğrenilemeyeceğini iddia ediyorlar. Peki ama Lenin, bu kitabı neden bu kadar hararetle tavsiye etti? Çünkü John Reed’in kitabında ana mesele parti tarihini öğretmek değil.

John Reed’in kitabı bize, Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren askerlerin ve işçi kitlelerinin psikolojisiyle duygusal yönelimlerine, burjuvazinin ve onun hizmetkârlarının beceriksizliğine dair kusursuz ve sanatsal içeriğe sahip bir tasvir sunuyor. John Reed, en genç komünistin bile devrimin ruhunu düzinelerce protokol ve kararı okumaktan çok daha hızlı kavramasını sağlıyor.

Gençlerimizin sadece parti tarihini bilmesi yetmez, onların Ekim Devrimi’nin nabzını tutması da aynı ölçüde önemli bir mesele. Gençlerimiz, dar anlamıyla partinin içinde bulunduğu koşullardan gayrı bir şey bilmiyorlarsa, savaşın ve devrimin ne olduğunu bilince çıkartmıyorlarsa, nasıl komünist olabilirler?

Yoldaş Trotskiy, Ekim Devrimi incelemesi denilen meseleye yanlış bir açıyla yaklaşıyor. Muazzam bir önemi haiz çok sayıda olgu ve devrimin gerçekliği ile ilgili yanlış değerlendirme, bir adım sonra Ekim Devrimi’yle ilgili yanlış değerlendirmeye sebep oluyor. Gerçeklik yanlış değerlendirildiğinde yanlış kararlar alınıyor, yanlış eylemler içine giriliyor. Bu, herkesin idrak edebileceği bir gerçeklik. Yapılmış olan geri alınamaz.

Ekim Dersleri çalışması artık yayımlandığına göre onun basında ve parti teşkilâtında her yönüyle tartışılması gerekiyor. Bu tartışma, partinin tüm üyelerinin erişimine açık olacak, üyelerin o tartışmanın parçası olmasına imkân verecek şekilde yürütülmeli.

Partimizin üye sayısı bugün itibarıyla epey arttı. Geniş işçi kitleleri partiye katılıyor ve bu işçiler, Yoldaş Trotskiy’nin gündeme getirdiği sorunlar konusunda yeterince aydınlanmış değiller. Leninist çizgi uğruna kararlılıkla mücadele eden yaşlı bir Bolşevik için tamamen açık olan şeyler, genç Parti üyesi için net değil.

Bir Leninist, her şeyden önce, şunu söylememeyi öğrenmeli: “Bu meselenin tartışılması bizim öğrenim sürecimize zarar veriyor.” Bilâkis, bu meselenin tartışılması, Leninizmi daha da derinden kavramamızı sağlayacaktır.

Yoldaş Trotskiy, devrime doğru uzanan ve onun gerçekleşmesinde önemli olan yıllar boyunca sahip olduğu yetenekleri sovyet iktidarı için verilen mücadeleye teksif etmiş bir isim. O, zor ve sorumluluk isteyen konumu dâhilinde üstlendiği tüm görevleri yiğitçe ifa etmiştir. Devrimin zaferinin güvence altına alınması konusunda eşi benzeri olmayan bir enerjiyle çalışmış, harikalar yaratmıştır. Parti, bu gerçeği unutmayacaktır.

Ne var ki Ekim Devrimi’yle elde edilmiş başarılar, henüz tam anlamıyla sonuca ulaşmış değil. Bu başarıların tam anlamıyla sonuç verebilmesi için kararlılıkla çalışmaya devam etmeliyiz. Bu noktada, asıl tehlikeli ve felâkete yol açacak olan şey, Leninizmin tarihsel düzlemde sınanmış olan yolundan sapmaktır. Trotskiy gibi bir yoldaş, bilinçsiz de olsa, Leninizmin revizyona tabi tutulmasını öngören o yoldan yürüyorsa, o vakit parti bir açıklama yapmak zorundadır.

Nadejda K. Krupskaya
Mayıs 1925
Kaynak

12 Kasım 2022

Sverdlov’un Tüm Rusya Kurucu Meclisi’ndeki Konuşması

İşçi Köylü Vekilleri Sovyetleri Yürütme Komitesi, bana Kurucu Meclis’i açma görevini bahşetti.

İşçi Köylü Vekilleri Sovyetleri Yürütme Komitesi, Kurucu Meclis’in Halk Komiserleri Sovyeti’nin aldığı tüm kararları ve hazırladığı tüm kararnameleri kabul etmesini umar.

Ekim Devrimi, sosyalist devrimin ateşini sadece Rusya değil, tüm ülkelerde yakmıştır. Bu ateş, tüm dünyayı saracak. Tüm ülkelerdeki emekçi sınıfların sömürücülerine karşı tıpkı Ekim ayında Rus işçi sınıfının ve köylülüğünün ayaklandığı gibi ayaklanacağı günler yakındır.

Kurucu Meclis içerisinde emekçi halkın hakiki temsilcilerinin bir araya geldiğine hiç şüphe yok. Bu temsilciler, bugün sovyetlere sınıfsal imtiyazlardan kurtulması konusunda yardım etmelidirler. İşçi köylü temsilcileri, emekçi halkın üretim kaynaklarına ve araçlarına sahip olma, egemen sınıfların mümkün olan her yoldan emekçi halkı sömürmesine imkân veren mülkiyete sahip olma hakkını tanımışlardır.

Tıpkı üretim araçlarından ve kaynaklardan mahrum olan insanları özgürce sömürme hakkını dile getiren İnsanların ve Yurttaşların Hakları Beyannamesi’ni hazırlayan Fransız burjuva devrimi, o Büyük 1789 Devrimi gibi bugün de bizim Rusya’da gerçekleştirdiğimiz sosyalist devrimimiz kendi beyannamesini ortaya koymalıdır.[2] Merkez Yürütme Komitesi, halkın çıkarlarını temsil ettiğini varsaydığımız Kurucu Meclis’in şimdi okuyacağım beyannameyi onaylamasını umut eder.

İşçi Asker ve Köylü Vekilleri Sovyetleri Tüm Rusya Merkez Yürütme Komitesi adına aşağıdaki başlıkları öneri olarak sunuyorum:

1. Rusya, işçi, asker ve köylü vekilleri sovyeti cumhuriyetidir. Merkezde ve şehirlerde tüm iktidar sovyetlere aittir.

2. Sovyet Rusya Cumhuriyeti, sovyet ulusal cumhuriyetler federasyonu olarak, özgür ulusların özgür birliğini temel alır.

İnsanın insanı sömürüsünü ortadan kaldırma, toplumun sınıflara ayrıştığı koşulları tümüyle yok etme, sömürücülerin acımasız baskılarına son verme, sosyalist bir toplum kurma ve tüm ülkelerde sosyalizmin zafere ulaşmasını sağlama gibi temel hedefleri belirlemiş olan Kurucu Meclis, aşağıdaki hususları karara bağlar:

1. Toprağın toplumsallaştırılması için topraktaki özel mülkiyet kaldırılır ve tüm topraklar kamu malı ilân edilerek, tek kuruş tazminat ödenmeksizin, arazi kullanımını eşit kılma ilkesi uyarınca, köylülere teslim edilir. Devlet açısından önemli olan tüm ormanlar, madenler ve su kaynakları yanında, tüm büyükbaş hayvanlar ve çiftlik araç gereçleri, tüm malikaneler ve tarım işletmeleri ulusun mülkü ilân edilir.

2. İşçi kontrolü ve Ulusal Ekonomi Yüksek Konseyi ile ilgili sovyetlerce çıkartılmış kanunlar onaylanıp, emekçilerin sömürücüler karşısında sahip olduğu iktidar güvence altına alınarak, fabrikaların, tesislerin, madenlerin, demiryollarının, üretimle ve ulaştırmayla alakalı tüm araçların mülkiyeti sovyet işçi köylü cumhuriyetine devredilir.

3. Emekçi kitlelerin sermayenin boyunduruğundan kurtulmasının bir aracı olarak tüm bankaların işçi köylü devletinin mülkiyetine geçişine onay verilir.

4. Herkese çalışma yükümlülüğü getirilir, toplumdaki asalak kesimler tasfiye edilir, ekonomi örgütlenir.

5. Emekçi kitlelerin iktidarı eksiksiz ve bütünlüklü olarak işlesin, sömürücülerin yeniden iktidar tesis etme imkânları ortadan kaldırılsın diye emekçiler silâhlandırılır, sosyalist işçi köylülerin kızıl ordusu kurulur, mülk sahibi sınıflar tümüyle silâhsızlandırılır.

Kurucu Meclis, insanlığı bu son savaşın ve yaşanan tüm savaşların suçlusu olan, toprağı kana belemiş mali sermaye ile emperyalizmin pençelerinden kurtarma konusunda kararlı olduğunu ve bu mücadelesi konusunda asla tavizde bulunmayacağını beyan eder. Kurucu Meclis, sovyet hükümetinin gizli anlaşmalardan çekilme, savaşan ülkelere ait ordulardaki işçi ve köylüler arasında dünya genelinde kardeşleşmeyi sağlayacak süreci örgütleme ve devrimci tedbirler aracılığıyla ve ne pahasına olursa olsun, ulusların kendi kaderlerini özgürce tayin etme hakkı temelinde, ilhakı veya tazminatsız halklar arasında demokratik barışı tesis etme amacını güden politikasını tümüyle onaylar.

Bu amaç doğrultusunda, Kurucu Meclis, Asya’da, en genelde sömürgelerde ve küçük ülkelerde on milyonlarca insanı boyunduruk altına almak suretiyle sömürücüleri zengin eden burjuva medeniyetinin barbar politikalarından tümüyle kopma çağrısı yapar.

Kurucu Meclis, Halk Komiserleri Konseyi’nin Finlandiya’ya tam bağımsızlık vermeyi, İran’daki askerlerin çekilmesini ve Ermenistan’ın kaderini tayin etme özgürlüğünü tanımayı öngören politikasını selamlar.[3]

Kurucu Meclis, çar hükümetinin borçlarını hükümsüz kılan (ortadan kaldıran) sovyet kanununu uluslararası bankalara ve mali sermayeye indirilmiş ilk darbe olduğunu düşünür. Kurucu Meclis, sovyet hükümetinin sermayenin boyunduruğuna karşı beynelmilel işçilerin gerçekleştirdiği başkaldırının tam anlamıyla zafere ulaşana dek yolundan ayrılmayacağından emindir.

Halkın henüz sömürücülere karşı kitle olarak ayaklanmadığı, sömürücülerin kendi sınıfsal imtiyazlarını güçlü bir şekilde savunacaklarını bilmediği, sosyalist bir toplumun kurulması konusunda henüz pratik tek bir adım bile atmadığı Ekim Devrimi öncesi dönemde hazırlanmış seçim listeleriyle belirlenmiş olan Kurucu Meclis, sovyet iktidarına resmiyette bile olsa karşı çıkmanın alabildiğine yanlış olduğunu düşünür.

Bugün Kurucu Meclis, halkın sömürücülere karşı kararlılıkla yürüttüğü mücadele sürecinde tek bir sömürücünün hükümet kurumlarında herhangi bir mevkiye gelmemesini önerir. İktidar, tümüyle ve sadece emekçi kitlelere ve onların yetkili temsilcileri olan işçi asker ve köylü vekilleri sovyetlerine ait olmalıdır.

Sovyet iktidarını ve Halk Komiserleri Konseyi’nin kararlarını destekleyen Kurucu Meclis, toplumun sosyalist inşası için belirlenmiş radikal ilkelerin açıklanması ile sınırlı olduğunu kabul eder.

Buna ek olarak, tüm Rusya’daki ulusların emekçi sınıflarının hakiki manada hür ve gönüllülük esası üzerine kurulu, kalıcı ve eksiksiz birliğini sağlama mücadelesinde Kurucu Meclis, kendisini Rusya sovyet cumhuriyetleri federasyonu ile ilgili temel ilkeleri belirlemekle sınırlar, federal hükümete ve diğer tüm federal sovyet kurumlarına katılma koşullarını belirleme, katılıp katılmayacakları konusunda bağımsız bir biçimde karar alma yetkisini her bir ulustaki işçi köylülerin oluşturduğu yetkili sovyet kongrelerine bırakır.

İşçi Asker ve Köylü Vekilleri Sovyetleri Tüm Rusya Merkez Yürütme Komitesi’nin verdiği yetkiyle Kurucu Meclis’in açıldığını ilân ediyorum. Şimdi başkanın seçilmesini öneriyorum. [Salonun solundan bir ses yükselir: “Yoldaşlar Enternasyonal!” Hep bir ağızdan Enternasyonal söylenir. Ardından gene sol taraftan bir ses işitilir: “Yaşasın İşçi Köylü Asker Vekilleri Sovyetleri! Tüm iktidar sovyetlere!” Bunun üzerine sağ taraftan biri şu şekilde cevap verir: Tüm iktidar Kurucu Meclis’e!]

[Kaynak: Competing Voices from the Russian Revolution, Yayına Hazırlayan: Michael C. Hickey, Greenwood, 2011, s.  511-513.]

11 Kasım 2022

,

Kurucu Meclis


Kurucu meclis, saat 16’da açıldı. Mecliste yer alan 400’ün üzerinde vekilin yarısından fazlası Sosyalist Devrimci (SR) idi.[1] Ayrıca meclis açılışını izlemek için bilet almış 400 kişi de salondaki yerini aldı.

Toplantı, kavgayla başladı. Merkez yürütme komitesi başkanı Bolşevik Yakov Sverdlov salona geç geldi. SR’lar, toplantıyı onsuz başlatmak istediler. Bunun üzerine Sverdlov, hızla platforma çıktı ve kurucu meclisin sovyet hükümeti adına açıldığını söyledi. Sverdlov, açılış konuşmasının başında, sovyet cumhuriyetinde iktidarın işçi, asker ve köylü vekilleri sovyetlerini temel aldığını, bu anlamda, Rusya’nın artık bir sovyet cumhuriyeti olduğunu söyledi, ardından da meclisten Emekçi ve Sömürülen Halkların Hakları Beyannamesi’ne onay vermesini istedi. Bu beyannameye onay vermekse, Lenin hükümetinin Finlandiya’nın bağımsızlığını tanıyan kararnamesi dâhil tüm önemli kararnamelerini ve politikalarını desteklemek anlamına geliyordu. Sverdlov’un konuşmasından kısa bir süre sonra toplantıdaki çoğunluk, yaptığı oylamada Sverdlov’u değil, uzun zamandır SR hareketine liderlik eden Viktor Çernov’u meclis başkanı seçti.

Çernov’un seçilmesi, o gece Bolşeviklerle çoğunluk arasında cereyan eden çatışmaların ilkini ifade ediyordu. Çernov, o uzun, konudan konuya atlayan açılış konuşmasını okurken, Bolşevik delegeler, sürekli kendisine sataşıp sözünü kestiler. Hatta kimi değerlendirmelere göre, koridordaki askerler konuşma sırasında içki içip sarhoş oldular.

Çernov, konuşmasında kurucu meclisin yüzleşeceği görevleri sıraladı ve Lenin’in hükümetinin değilse de meclisin ülkede demokratik otoriteyi tesis edeceğini söyledi. Bolşevikler, bir kez daha Sverdlov’un önceden okuduğu, sovyet hükümetinin otoritesini tanıyan Emekçi ve Sömürülen Halkların Hakları Beyannamesi’ni onaylayacak kararın meclisten çıkmasını talep ettiler. Çoğunluk, Bolşeviklerin önerdiği kararın tartışılmamasına oybirliğiyle karar verdi ve bunun yerine, SR’ların önerdiği, yeni hükümetin oluşturulmasına ilişkin tartışmayı ve barış ile toprak reformu meselelerinin tartışılmasını temel alan gündemi benimsedi. Bolşevikler ve sol SR’lar mola talep ettiler.

Molanın ardından Bolşevikler, toplantıdan ayrılacaklarını, kurucu meclisin Haklar Beyannamesi’ni reddederek karşı-devrimci bir yapı olduğunu ortaya koyduğunu söylediler. Onlara göre sovyet hükümeti, meclisi lağv etmeliydi.

Her ne kadar tüm Bolşevik heyeti, tepkisini ortaya koyup salondan çıksa da sol SR’lar, kalıp barış ve toprak reformu ile ilgili tartışmalara dâhil oldular. Ama saat 4 civarı sol SR’ların lideri Vladimir Karelin, toprak reformu tartışmasında söz istedi. Platforma çıkan Karelin, meclisteki çoğunluğu eleştirdi ve kendi heyetinin toplantıyı terk edeceğini, sovyet hükümetiyle çalışmayı sürdüreceklerini duyurdu. Çernov, toprak reformu tartışmasına devam etmek için uğraşsa da birkaç dakika içerisinde toplantı salonunu koruyan, zaman geçtikçe tehditkâr bir hâl alan askerler, yorulduklarını söylediler ve oturumu sonlandırdılar. 6 Ocak günü delegeler salona geldiklerinde, kapıların kilitli olduğunu gördüler. Muhafızlar, kimseyi binaya almadı. Merkez yürütme komitesi, kurucu meclisin lağv edildiğine ilişkin bir karar aldı.

Kurucu meclisin dağılması ardından Bolşevikler, artık sadece sovyet iktidarının düşmanı değil, ayrıca halkın düşmanı olarak da tanımladıkları tüm muhalif örgütlere karşı baskıcı tedbirlerin uygulanması istediler. Kullanılan bu dil, 6 Ocak 1918’de Baltık Filosu’ndan bir grup bahriyelinin Petrograd’daki Marinski Hastanesi’nde tedavi gören, o sırada mahkûm olan Kadet liderleri Andrey Şingarev ve Fedor Kokoşkin’i öldürmesinde karşılık buldu. İşlenen cinayetin ardından sadece bir kişi yakalanıp mahkûm edildi. Stefan Basov ismindeki bu şahıs, sonrasında cinayetleri “aç karnını doyuracağımız iki burjuva boğaz eksildi” diye meşrulaştırdı.[2]

Bolşeviklerin koalisyondaki ortakları sol SR’lar, Şingarev ve Kokoşkin’in öldürülmesini zulüm olarak değerlendirdiler ve devrimci disiplinin tesis edilmesini istediler. Gene de sol SR’lar, karşı-devrimci kabul edilen kişilere yönelik baskıcı adımları onaylamayı sürdürdüler. Aralarındaki gerilime rağmen iki parti, 1918 baharına dek sovyet hükümetinde ve Çeka’da birlikte çalışmaya devam ettiler. Aralarındaki bağ ise Almanya ile imzalanan barış anlaşması ile birlikte koptu.

Kurucu meclisin hikâyesi, her ne kadar 1917 devrimine değil, iç savaş bağlamına denk düşse de tümüyle 6 Ocak 1918 olaylarıyla birlikte sona erdi. Sovyet hükümetinin meclisi lağv etme kararından birkaç gün sonra meclisin SR, Trudovik ve Kadet partisi üyeleri, Petrograd’daki bir lisede gizlice bir araya geldiler. Ardından Kiev’e giden vekiller, burada Ocak ayının ortalarında kent Bolşevik güçlerin eline geçene dek toplantılar düzenlediler. Haziran 1918’de SR’ların öncülük ettiği “Komuç” olarak bilinen Kurucu Meclis Üyeleri Komitesi, Volga Nehri kıyısındaki Samara kentinde bir araya geldi ve Rusya’nın meşru hükümeti olduğunu ilân etti. Bolşevikler, Avusturya-Macaristan ve Almanya’ya karşı gönüllü olarak savaşmış olan, Rusya’da tutsak bulunan Çek ve Slovak savaş esirlerinden oluşmuş Çek Lejyonu denilen güç eliyle Samara kentinden kovulmuşlardı. Sovyet hükümeti, Mart 1918’de Almanya ile barış anlaşması (Brest-Litovsk Anlaşması) imzaladı, ama gene de Almanya’yla savaşmış olan bu Çek Lejyonu’nun Sibirya’dan güvenle geçmesine ve oradan askerlerin gemiyle Fransa’ya gitmesine izin verdi.

Mayıs 1918’de Sovyet yetkilileri Çek Lejyonu’nun silâhsızlandırılmasını istediler. Fakat bu askerler, isyan edip Rusya’nın elinde bulunan, tüm Volga bölgesini kesip Pasifik sahilindeki Vladivostok’a uzanan demiryolu ağını ele geçirdiler. Komuç hükümeti, Samara’da iktidarı ele geçirmek için bu durumdan istifade etti. Haziran-Ağustos arası dönemde Komuç, Batı Sibirya’ya kadar uzanan bölgeyi ele geçirdi. 1918 güzünde ise halk desteğini yitirdi. Ayrıca Kızıl Ordu karşısında bir dizi askerî yenilgi yaşadı. Kasım 1918’de SR hükümeti başını Amiral Aleksandır Kolçak’ın çektiği sağcı darbeyle yıkıldı. Kolçak, böylece kurucu meclisin iktidar olma iddiasına son darbeyi indirmiş oldu.

Devrim Biter İç Savaş Başlar

Tarihçiler, Rus Devrimi’nin ne zaman bitip, iç savaşın ne zaman başladığı konusunda uzlaşamıyorlar. Konuyu çalışmış kimi araştırmacılara göre, Bolşeviklerin 25 Ekim’de iktidarı ele geçirmesiyle iç savaş süreci başladı. Bazı isimler, iç savaşın Aralık 1917’de sovyet yanlısı “kızıl” güçlerle Ukrayna ve Don Nehri bölgesindeki General Aleksev’in Gönüllü Ordu’sunu da içeren Beyaz Ordular arasındaki çatışmalarla birlikte başladı. Bazı tarihçiler, savaşın Çek Lejyonu’nun Mayıs 1918’de gerçekleştirdiği isyan ile başladığını söylerken, bazıları da sol SR’ların Temmuz 1918’de gerçekleştirdikleri bir dizi başarısız ayaklanma ile başladığını iddia ediyorlar.

5-6 Ocak 1918, Rusya’daki krizin sürekliliği ve iç savaş arasında uzanan devrimci aşamanın dönüm noktasını teşkil ediyor. Kurucu meclisi lağv etmek suretiyle Bolşevikler, seçim yoluyla iktidardan uzaklaştırılmalarına izin vermeyeceklerini ortaya koydular.[3] O noktadan sonra Menşeviklerin 1918 baharında birçok şehirde kazandığı seçim zaferlerinde görüldüğü üzere, ne vakit muhalif sosyalist partiler, şehirlerdeki sovyetlerde yapılan seçimlerde çoğunluğu elde etseler, Lenin’in hükümeti, o kurumları lağv etti ve yerlerine geçici “devrim komiteleri” kurdu. Ardından hükümet, Şubat 1918’den itibaren Bolşeviklerin üstlendiği ad olan Komünist Partisi’nin zaferini güvence altına alacak şekilde ayarlanmış yeni seçimler gerçekleştirdi.

Rus Devrimi’ne karışıklık, kriz, abartılı bir dil ve şiddet yüklü huzursuzluk koşulları damga vurduğu için Mart-Aralık 1917 arası dönem, bir yandan da yurttaşların siyasete yoğun bir biçimde katılımına tanıklık etti. Sıradan halk, devrim sayesinde yeni Rusya’ya dair ümitlerini ve düşlerini dile dökme imkânı buldu. Halk, arzularını ortaya koyacak, onları gerçekleştirecek bir dizi farklı grup ve örgüt meydana getirdi.

Devrimi tanımlamaya ve hedeflerini biçimlendirmeye çalışan büyük politik partiler içerisinde sosyalistler, kendilerini halkın sınıf temelli arzularının savunucusu, liberallerse Rus devletinin çıkarlarının savunucusu olarak konumlandırdılar. Mart-Ekim arası dönemde toplanan ve geçici hükümeti temsil eden isimlerin hiçbirisi seçim yoluyla belirlenmiş kişiler değillerdi. Bu siyasetçiler, halkçı politikayla bağlantılı olarak gündeme gelip sonrasında sahneden indiler.

Ocak 1918’de kurucu meclisin dağıtılması, siyasetin veya politik tartışmanın sona erdiği anlamına gelmiyordu. İç savaş dönemi de kavga için edilmiş sözler konusunda hiç kıtlık çekmedi, lakin bu kavga, Rus Devrimi’ne genel niteliğini veren açık ve barışçıl politik rekabetin sonunu getirdi.

[Kaynak: Competing Voices from the Russian Revolution, Yayına Hazırlayan: Michael C. Hickey, Greenwood, 2011, s. 456-459.]

Dipnotlar:
[1] Seçim çağrıları, delegelerin yetkilerine ilişkin ihtilaflar ve delege sayıları konusunda verilen farklı rakamlar sebebiyle, 5 Ocak günü yapılan toplantıya her partiden kaç delegenin katıldığını tam olarak belirleyemiyoruz. Birçok kaynakta şu rakamlar veriliyor: SR’lar 237; Bolşevikler 110–120; Sol SR’lar 30–35; Menşevikler 16–20; Kadetler 16–20; Trudovik Halkın Sosyalistleri 2; diğer partiler, hizipler ve örgütler 80.

[2] Orlando Figes, A People’s Tragedy, 1894–1924 (New York: Viking, 1997), s. 536.

[3] Bkz.: Rex Wade, The Russian Revolution, 1917, s. 286.

10 Kasım 2022

Petrograd Dışında Ekim Devrimi’ne Yönelik Tepkiler



Şubat Devrimi’nden farklı olarak Bolşevik ayaklanma, farklı yerlerde farklı tepkilerle karşılaştı. Merkezî Rusya’nın dışındaki bölgeler, kısa süre içerisinde Bolşevik karşıtı askerî güçlerin kontrolü altına girdiler.

Örneğin Don Nehri boyunca Kazak lideri General Kaledin, Don Cumhuriyeti’ni ilân etti ve emrindeki Bolşevik karşıtı güçlerle güneye doğru ilerledi.

Bilhassa sanayi bölgesinin merkezindeki birkaç şehirde Bolşeviklerden, sol SR’lardan ve Anarşistlerden oluşan sol blok, Petrograd’dan gelen ayaklanma haberlerine hemen tepki gösterip, yereldeki sovyet adına eldeki o ufak muhalif güçle birlikte iktidarı aldı. Fakat bu şehirlerde sovyet iktidarını savunanların aklında bir Bolşevik diktatörlüğü değil, tüm sosyalist yapıları içeren bir koalisyon hükümeti vardı.

Birçok bölgede sovyet iktidarı, ancak yaşanan silâhlı çatışmaların ardından kurulabildi. Bir dizi şehirde o şehirlerdeki sovyeti kontrol altında tutan sol sosyalist blok, şehir meclislerini yöneten ılımlı sosyalistlerle ufak çaplı çatışmalar yaşadı. Çoğunlukla bu çatışmalar, sovyet güçlerinin zaferiyle sonuçlandı.

Fakat öte yandan, Smolensk gibi kimi şehirlerde, yeni sovyet güçleri iktidarı birkaç ay süreyle şehirdeki “eski” geçici hükümet kurumlarıyla paylaşmak durumunda kaldılar. Harkov’da (Ukrayna) iktidar mücadelesinden zaferle çıkan sol sosyalist blok, Lenin tüm sosyalist yapıları içeren koalisyon hükümetini tanıyana dek mevcut otoriteyi tanımayı reddedeceğini açıkladı.

Ukrayna’da, Baltık devletlerinde, özellikle Finlandiya’da Bolşevikler ile muhalifleri arasında yaşanan çatışma, esasen o genel politik mücadelelerden oluşan örgünün içindeki basit bir ilmekten başka bir şey değildi. Bu tür yerlerde iktidar mücadelesi ile ulusal bağımsızlık mücadelesi denilen mesele, hep iç içe ilerledi.

3 Kasım günü Kiev’deki Ukrayna meclisi (Rada) Petrograd’daki Bolşevik hükümetini tanımayı reddetti ve Ukrayna’nın bağımsız bir ülke olduğunu duyurdu. Ocak 1918’de Lenin’in başında olduğu hükümet, Harkov’da bulunan ve Kiev’deki meclise karşı iktidar mücadelesi veren sol sosyalist güçlere yardım etmeleri için kente asker gönderdi. Ardından Kiev’deki meclis Bolşevik saldırısını kınayan “Dördüncü Genel Tebliğ”ini yayımladı ve Ukrayna’nın Rusya’dan bağımsız olduğunu ilân etti.

İçerisinde Bolşevik liderlerin de bulunduğu Moskova sovyeti, sovyet iktidarının tüm sosyalist yapıları içeren koalisyon üzerine kurulu olmasını bekliyorlardı. Bu sebeple kentteki Bolşevikler, bir ayaklanma için hazırlıklı değillerdi. Petrograd’da iktidarın alındığı haberleri kente ulaşınca Moskova Sovyeti ağır aksak da olsa, Askerî Devrim Komitesi’ni örgütlemek için çalışma yürüttü. Fakat kent meclisindeki ılımlı sosyalistler, hızla harekete geçtiler ve sovyete nazaran daha örgütlü ve daha fazla silâha sahip bir Kamu Güvenliği Komitesi meydana getirdiler. İki ekip arasındaki çatışmalar, 27 Ekim günü başladı. Kamu Güvenliği Komitesi, kente tümüyle hâkim oldu, ta ki Bolşeviklere yardım etmek için Kızıl Muhafızlar ve başka şehirlerden gelen gönüllüler Moskova’ya akın edene kadar. Sokak çatışmalarında yüzlerce insan öldü, binlercesi yaralandı, her iki taraf da tutsakları öldürdü, başka türden saldırılara imza attı. 2 Kasım günü zafer Bolşeviklerin oldu ve Moskova’da sovyet idaresi tesis edildi.

Bolşevikler, Muhalifleri, Müttefikleri ve Kurucu Meclis Seçimleri

Ta başından itibaren Lenin’in hükümeti, sosyalist muhalefeti susturmak için uğraştı. Bu çalışma dâhilinde, sosyalist liderler ve gazeteler, Kadetler’in yüzleştiği saldırılarla yüzleştiler. 27 Ekim 1917 günü Lenin, “Basın Hürriyeti” isimli kararnamesini yayınladı. Bu kararnameyle hükümete muhalif gazeteleri sansürleme yetkisi verildi.

Merkez yürütme komitesindeki Menşevik Enternasyonalistler ve sol SR’lar, hemen bu sansürü eleştirdiler ve sosyalist muhaliflerin tutuklanmasına karşı çıktılar. Üst düzey birçok Bolşevik lider de Lenin’in adımlarını eleştirdi ve tüm sosyalist yapıları içeren bir koalisyon hükümetinin kurulması için müzakere yürütülmesini istedi. Fakat her iki taraf da müzakereleri temelsiz bırakacak konumlarında ısrarcı oldular.[1]

2 Kasım gümü Bolşeviklerin Moskova’da zafere ulaştığı haberini işitince, Lenin ve Trotskiy, müzakerenin gereksiz olduğu sonucuna ulaştı. İki gün sonra, 4 Kasım günü, dört ılımlı Bolşevik, merkez yürütme komitesinde Lenin ve Trotskiy ile girdikleri tartışma sonrası bakanlık görevlerinden istifa etti. Diğer sosyalist partilerle yürütülen müzakereler konusunda önemli bir yerde duran ılımlı isimlerin devre dışı kalmaları, geniş kapsamlı bir sosyalist cephenin kurulması ihtimalini de ortadan kaldırdı. Ama gene de Bolşevikler ve sol SR’lar arasındaki müzakere süreci devam etti.

Sosyalist Devrimciler Partisi içerisindeki yarık, savaşın başladığı 1914’ten itibaren zaten derinleşmişti, fakat asıl partinin birliği ihtimali, sol SR’ların İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi içerisinde kalmaya karar vermeleriyle birlikte ortadan kalktı. Menşevik liderler gibi SR liderleri de Bolşevik idaresinin gayrimeşru olduğunu söylediler ve Lenin’in açıkladığı kararnamelerin tek tek her bir maddesine karşı çıktılar.

Kasım ayının ortalarında sovyet hükümetinin Almanya’yla ateşkesi müzakere ettiğine dair haberler SR liderlerinin elini güçlendi. Sosyalist Devrimciler Partisi içerisindeki çatışma, 10-11 Kasım günü Petrograd’da düzenlenen Tüm Rusya Köylüleri Kongresi oturumlarında daha belirginleşti. Merkezde ve sağda duran SR liderleri, köylü kongresini Lenin hükümetine karşı muhalefeti harekete geçirmek için kullanmak istediler. Sol SR liderleri ise kongreyi partiyi ele geçirmek, bir yandan da ayrışmaya mani olmak için kullanmaya çalıştılar. Sol SR liderlerinin stratejisi, partideki merkezcileri kazanmak, sağcıları kovmak üzerine kuruluydu. Merkezcilerin kendileriyle işbirliğine gitmeyeceklerini görünce, sol SR hizbi taktik değiştirdi.

12 Kasım günü sol SR’lar, “eski” köylü kongresinin otoriteden yoksun olduğunu söyledi. Ardından sol SR delegeleri, “Olağanüstü” Köylü Kongresi adını verdikleri bir çalışma için Bolşevik delegelerle toplantılar yapmaya başladılar. Devamında Bolşevikler ve sol SR’lar, aynı sayıda köylü, asker ve işçi vekilini içeren bir Tüm Rusya Sovyetleri Merkez Yürütme Komitesi oluşturulması konusunda anlaşmaya vardılar. Bu, esasen sol SR’ların temsiliyet imkânını artıran bir adımdı.

15 Kasım günü sol SR’lar, merkez yürütme komitesine girdiler. Dört gün sonra da Sol Sosyalist Devrimciler adında yeni bir politik partiyi kurmak için ulusal kongre düzenlediler.

Sosyalist Devrimciler Partisi bölündükçe, merkez sağ liderlik, umutlarını Bolşeviklerin Kurucu Meclis içerisindeki hâkimiyetinin sona ermesi ihtimaline bağladı.

Kurucu Meclis seçimleri 12 Kasım günü başladı. SR’lar, 36 milyon oyun 21 milyonunu alarak çoğunluğu ele geçirdiler. Ukraynalı SR’larla birlikte kurucu meclis içerisinde en az 370 delegeye sahip olma şansını elde ettiler. Bu rakam, Bolşevik delegelerin iki katından fazlaydı. Bolşevikler, o seçimde aldığı 9 milyon oyla meclis içerisinde 170 koltuk elde edebildi. Seçim, Sosyalist Devrimciler Partisi’ndeki resmi ayrışmadan önce yapıldığı için, sol SR’lar, çok az şehirde ayrı listeyle seçime girebildiler. Neticede de sadece 40 vekil elde edebildiler. Kadetler ve Menşevikler, yirmi-yirmi beş civarı koltuğa sahip oldular. Azınlık partiler ve ufak partiler de benzer bir sonuçla yüzleştiler.[2]

Kurucu meclis seçimleri, Lenin ve hükümetini zor bir konuma soktu.[3] Bolşevikler, kurucu meclisin oluşmasını geciktirdiği için geçici hükümete saldırdılar, devamında da meclisin sovyet iktidarı tesis edilir edilmez toplanacağı sözünü verdiler. Fakat meclisteki seçimle oluşmuş olan çoğunluğun, sadece Bolşeviklerden oluşan sovyet hükümetine karşı çıkacağı herkesin malumuydu. Bolşevik liderler, kontrol edebilecekleri yeni seçimin yapılması için seçime hile karıştığını söylemek gibi farklı adımları atmayı tartıştılar.

Muhalefetse, meclisin en kısa sürede toplanması için çalışma yürütmeye başladı. 17 Kasım günü Bolşeviklerin henüz hapse atmadığı birkaç geçici hükümet mensubu bakan, kurucu meclisin 28 Kasım’da Petrograd’daki Tauride Sarayı’nda açılacağını söyleyen bir “karar” aldı. Fakat Bolşevik hükümeti, meclisin Petrograd’da yeter çoğunluğun sağlandığı koşullarda gerekli sayıda delege bir araya gelene dek açılmayacağını duyurdu.

22 Kasım günü sağ ve ılımlı sosyalistler, birlikte bir konferans düzenleyip, burada Bolşeviklerin niyetinin kurucu meclisi kapatmak olduğunu söylediler. Ertesi gün bu sosyalistler, “Kurucu Meclisi Savunma Birliği”ni kurduklarını açıkladılar ve seçimle meclise girmiş delegelerin 28 Kasım günü bir araya gelmeleri çağrısında bulundular. Bu adım üzerine Lenin, hızla söz konusu birliğin liderlerini tutuklattı. Halk Komiserleri Konseyi, devamında Bolşevik Mihail Uritski’ye meclisin açılma sürecini denetleme görevini verdi.

Uritski, daha işin başında, Petrograd’a gelmeye başlayan Bolşevik karşıtı kurucu meclis delegelerine gözdağı vermek için güç kullanacağını herkese hissettirdi. 28 Kasım günü Tauride Sarayı’na gelen kırk elli delegeye Kızıl Muhafızlar ve sovyet yanlısı askerler saldırdı. Kurucu meclisi açma imkânı bulamayan delegeler, gösteri tertiplediler ve Bolşevik iktidarına karşı çıkan birçok örgütün desteğini aldılar. Bolşevik hükümeti, bunun üzerine Kadet Partisi’ni karşı devrimci örgüt ilân etti ve birkaç liderini tutukladı.

28 Kasım’da yaşanan olaylar, Bolşevik yanlısı güçlerle kurucu meclis yanlısı göstericiler arasında yaşanacak çatışmaların ilk örnekleriydi. Bu gösteriler, Aralık ayı boyunca devam etti ve her geçen hafta daha da şiddetlendi.

Aralık ayının başında Lenin’in hükümeti, Çeka olarak da bilinen, Olağanüstü Karşı-Devrimle ve Casuslukla Mücadele Komisyonu adını taşıyan yeni güvenlik kurumunu kurdu. Meclis yanlısı gösterileri karşı-devrimci eylemler olarak ele alan Çeka, bir dizi Menşevik’i ve SR üyesini, aynı zamanda kimi liberal liderleri tutukladı.

Lenin hükümetinin aldığı her bir yeni tedbir, o baskıcı niteliğiyle, merkez yürütme komitesindeki sol sosyalistlerin tepki ve eleştirilerine maruz kalıyordu. Bu da Bolşevik liderler için önemli bir sorundu, zira bu tür eleştiri ve tepkiler, sol SR’larla ilişkileri çetrefilli bir hâle sokuyordu. Askerî Devrim Komitesi ve Çeka çalışması için önemli olan sol SR’lar, Kadet liderlerinin tutuklanmasına onay verirken, diğer sosyalist partilere yönelik baskıları öfkeyle karşılıyorlardı. Ama gene de sovyet hükümetinin temel politikalarına destek sunan sol SR’lar, Bolşeviklerle belirli hususlar konusunda sağladıkları uzlaşma zeminini muhafaza ediyorlardı. Örneğin uzlaştıkları bir konu da mümkün olduğu ölçüde daha çok delegeyi çağırıp seçtirerek, muhalefetin zayıflamasını sağlamak amacıyla kurucu meclisin açılışını geciktirme kararı idi.

6 Aralık günü sovyet hükümeti, meclisin şehre gelip kayıt yaptıran delege sayısının 400’ü aşması durumunda açılabileceğine dair bir karar aldı. Bolşevikler ve sol SR’lar, kurucu meclis açıldığı vakit sovyet iktidarına ve yeni hükümetin hazırladığı tüm kararnamelere onay vermesi gerektiği konusunda uyarıda bulundular. Aksi takdirde meclis, karşı-devrimci bir yapı olarak yaftalanacaktı. 12 Aralık günü, zorlukla ilerleyen müzakerelere tanıklık eden haftaların ardından, Bolşevikler ve sol SR’lar, sol SR’ların birkaç bakanlık alması konusunda uzlaşmaya vardılar.

Aralık ayının ortasından itibaren Bolşevikler ve sol SR’lar, kurucu meclisin rolünü sovyet hükümetinin ve politikalarının meşruluğunu teyit etmeyle sınırlı tuttular.[4] 22 Aralık günü yapılan ve kurucu meclisin açılış tarihini 5 Ocak 1918 olarak belirleyen Sovyetler Merkez Yürütme Komitesi oturumunda Bolşevikler ve sol SR sözcüleri, meclisin seçimle belirlenmiş çoğunluğunun sovyet iktidarına düşman olduğunu söylediler. Her iki kesimin de kabul ettiği üzere, sovyet hükümetiyle meclis arasındaki çatışma kaçınılmazdı. Dolayısıyla meclisi dengelemek adına, Ocak ayının başında Üçüncü Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nin toplanmasına karar verildi.[5]

Bu esnada Kurucu Meclisi Savunma Birliği, bir dizi gösteri düzenlemek için hazırlıklara başladı. Bazı kaynaklara göre sağ SR’lara bağlı askerler de Bolşeviklerin meclise karşı harekete geçmesi durumunda silâhlı ayaklanma başlatmayı planlıyordu. 5 Ocak 1918 günü sabahı sovyet yanlısı askerler, kurucu meclisi destekleyen ufak çaplı bir dizi gösteriyi hemen dağıttılar. Toplantıların ilk oturumu için aynı gün içerisinde Tauride Sarayı’nda bir araya gelen delegeler, karşılarında meclisi “korumak”la görevlendirilmiş, kara ve deniz kuvvetlerine bağlı onlarca silâhlı askeri buldu.

[Kaynak: Competing Voices from the Russian Revolution, Yayına Hazırlayan: Michael C. Hickey, Greenwood, 2011, s. 452-456.]

Dipnotlar:
[1] Merkez yürütme komitesi içerisindeki tartışmalar konusunda, bu oturumların muhteşem çevirilerini içeren şu çalışmaya bakılabilir: Çeviren ve yayına hazırlayan: John H. L. Keep, The Debate on Soviet Power: Minutes of the All-Russian Central Executive Committee of Soviets, Second Convocation, October 1917–January 1918 (Oxford: Clarendon Press, 1979).

[2] Seçimler konusunda bkz.: Oliver Radkey, The Election to the Russian Constituent Assembly Election of 1917 (Cambridge: Harvard University Press, 1989).

[3] Kurucu meclis seçimleri konusunda en detaylı inceleme için bkz.: Alexander Rabinowitch, The Bolsheviks in Power: The First Year of Soviet Rule in Petrograd (Bloomington: Indiana University Press, 2007).

[4] Nikolai N. Smirnov, “The Constituent Assembly”, Critical Companion to the Russian Revolution 1914–1921 içinde, yayına hazırlayan: Acton, Cherniaev ve Rosenberg (Bloomington and Indianapolis: Indiana University Press, 1997), s. 329.

[5] Menşevik Enternasyonalist Nikolay Suhanov, bu türden argümanları korkakça ve iki yüzlü bulduğunu dile getiriyordu. Bunun yanında, merkez yürütme komitesi üyeleri içerisinde kurucu meclisi savunan isimler vardı. John H. L. Keep, The Debate on Soviet Power, s. 240–251.

08 Kasım 2022

,

Sovyet İdaresinin İlk Ayları


Sovyet İdaresinin İlk Ayları
Ekim 1917-Ocak 1918


20-24 Ekim 1917’de Petrograd Sovyeti Askerî Devrim Komitesi (ADK) bir ayaklanma tertipledi ve şehirdeki garnizonun desteğini güvence altına almak için uğraştı. 23 Ekim günü geç saatlerde garnizondaki önemli birlikler, ya Kerenski hükümetine karşı ADK’ya yardım edeceklerine ya da tarafsız kalacaklarına dair söz verdiler.

İlk başta Kerenski, tüm ADK üyelerini tutuklamak istedi, fakat bunun yerine 24 Ekim günü Bolşevik basının susturulması emrini verdi. Bu hamlesi, ayaklanmanın fitilini ateşledi. Sol Sosyalist Devrimciler ve Anarşistlerle birlikte Bolşevikler, Kerensky’nin ertesi gün toplanması planlanan İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’ni tasfiye etme niyetinde olduğunu iddia ettiler. Bu sebeple ADK, adım adım şehrin önemli stratejik noktalarını “savunma amacıyla” kontrol altına almaya başladı. Gece boyu ve 25 Ekim gününün gündüz saatleri boyunca çatışmalar yaşansa da Kerenski’nin yardımına çok az askerî birlik geldi. Bu birlikler, içerisinde en dikkat çekeni, bir subay eğitim birliği ve kadınlardan oluşan Ölüm Taburu idi.[1] 25 Ekim günü akşam saatlerinde sovyet güçlerince kuşatılan Kerenski hükümeti, Kışlık Saray’dan çıkamaz hâle geldi.

İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi

Ekim ayının başlarında sol sosyalistler, “sovyetler adına iktidarı mı alalım yoksa sovyet iktidarının kurulduğunu açıklamak için İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’ni mi bekleyelim” sorusu üzerinden tartışma yürüttüler. Kongrede solcu hiziplerin çoğunluğu teşkil edeceği açıktı. Genel beklentiye göre, kongre sovyetler içerisinde temsil edilen partilerden seçilen isimlerle tüm partileri içeren sosyalist bir hükümetin kurulduğunu ilân edecekti. Buna karşılık, savunmacı bir pozisyon alan devrimci Menşevik ve Sosyalist Devrimci liderler, Bolşeviklerin iktidarı alma planlarını eleştirmekle kalmadılar, ayrıca tüm partileri içeren sosyalist bir hükümetin kurulmasına karşı olduklarını beyan ettiler. Bu liderler ısrarla, burjuvazinin hükümette yer almasının devrimin gücünü artırmak ve iç savaşı önlemek için hâlen daha gerekli olduğunu dile getiriyorlardı. Ayrıca bu liderler, sovyet kongresinin, ileride oluşturulacak olan Kurucu Meclis’in işlevlerini gasp etmek gibi bir hakka sahip olmadığını söylediler.

Fakat 25 Ekim günü Kerenski’nin ve Petrograd Sovyeti Askerî Devrim Komitesi’nin attığı adımlar, sovyet kongresiyle ilgili tartışmanın niteliğini tümüyle değiştirdi. Artık mesele, diğer politik partilerin Bolşeviklerin iktidarı alışına nasıl cevap verecekleriydi.

25 Ekim günü öğleden sonra yapılması planlanan sovyetler kongresi, Bolşeviklerin müdahalesiyle ertelendi. Bolşevikler bu hamleyi, ADK’nın önce Kışlık Sarayı ve Geçici Hükümeti ele geçireceği ümidiyle yapmışlardı.

Bu esnada bazı sosyalist partiler, kendi toplantılarını gerçekleştirdiler ve ayaklanmaya verecekleri resmi tepkinin nasıl olacağı üzerine çalışma yürüttüler.

Sovyet kongresi, 25 Ekim günü akşam 10:45’te başladı. Delegeler, yaklaşık bir-bir buçuk kilometre uzaktaki Kışlık Saray’dan gelen silâh seslerini işitiyorlardı. Ilımlı sosyalist parti gruplarından ve bir dizi askerî teşkilâttan gelen temsilciler, Bolşeviklerin kavgaya son vermesini talep ettiler. Menşevik ve SR sözcüleri ayaklanmayı eleştirdiler, Bolşevikleri iç savaş başlatmakla suçladılar, ardından da salondaki delegelerin protestolar içerisinde kongreden ayrılmalarını sağladılar. Üst düzey bir dizi Menşevik ve SR, Bolşeviklere karşı gerçekleştirilen gösteriye katılmak için Petrograd Kent Meclisi’ne gittiler.

Ilımlı sosyalistlerin kongreden ayrılmasından kısa bir süre sonra Menşevik Enternasyonalistler ve Yahudi sosyalist partiler adına kürsüye Yuli Martov çıktı. Martov da yaptığı konuşmada şiddete son verilip, iktidarın barışçıl şekilde el değiştirmesi konusunda müzakerelerin yürütülmesi çağrısında bulundu. Bolşevikler adına kongrede bulunan Trotskiy’nin dillendirdiği argümanları alaya aldığını görünce Martov, kendi hizbini protestolar eşliğinde salondan çıkarttı. Devrimin o en ünlü konuşmalarından birini yapan Trotskiy, bu grubun arkasından, “Ait olduğunuz yere, tarihin çöp sepetine gidin!” diye bağırdı.

Sol SR’lar da kavganın son bulması çağrısında bulundular, ama toplantıyı terk etmediler. Bunun yerine, sovyet iktidarını ilân eden kararın geçmesi konusunda yapılan oylamada Bolşeviklerden yana tutum aldılar.

26 Ekim günü gündüz saatleri boyunca Petrograd Sovyeti Askerî Devrim Komitesi, başkentteki konumunu güçlendirdi ve Bolşeviklerin liberal muhaliflerine karşı harekete geçti. Liberallerin partisi Kadet’in liderleri de zaten kısa bir süre önce Bolşevik direniş hareketine karşı örgütlenme çalışmasına başlamış, hükümete bağlı çalışan memurları greve çıkıp ayaklanma karşıtı gösteriye katılma yönünde teşvik etmişlerdi.

26 Ekim günü ADK, Kadet’in Rech (“Konuşma”) isimli gazetesini kapattı, matbaasına el koydu. Aynı gün sovyet kongresinden ayrılan Menşevik ve SR liderleri, Anavatanı ve Devrimi Kurtarma Komitesi’ni kurdular ve birlikte ayaklanmayı mahkûm eden bildiriler yayınladılar.

Menşevik Enternasyonalistler, bu Bolşevik karşıtı komiteye katılmadılar. Bunun yerine, tüm partileri içerecek sosyalist koalisyon hükümetinin kurulması konusunda Bolşeviklere baskı uygulamak amacıyla Tüm Rusya Demiryolu İşçi Sendikası (Vikzhel) ile birlikte çalışma yürüttüler.

26 Ekim günü öğleden sonra Bolşeviklerden, sol SR’lardan ve Menşevik Enternasyonalistlerden oluşan küçük bir grup, bir araya gelerek, sol sosyalist bir koalisyon hükümetinin kurulmasının imkân dâhilinde olup olmadığını tartıştı. Ancak bu görüşmeler, bir anlaşmayla neticelenmedi.

Lenin, üst düzey bir dizi sosyalist liderin tutuklanmasını emretmek gibi adımlarla müzakereleri baltalamak için elinden geleni yaptı. Bolşeviklerin önemli liderleri ise o günü Lenin’in sovyet kongresinin akşam oturumunda sunduğu barış ve toprakla ilgili karar taslaklarını tartışarak geçirdiler.

26 Ekim günü yapılan oturumda İkinci Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi, Rus Devrimi’nin çözüme kavuşturamadığı en önemli meseleleri olan barış ve toprak reformu ile ilgili kararları onayladı. Lenin, kongreye barış kararını sundu. Kararda, savaşın tarafı olan ülkelerin başındaki hükümetler toprak ilhakı veya mali tazminat olmaksızın, ulusların kendi kaderini tayin hakkını güvence altına alan “adil ve demokratik” bir barış için acilen müzakere yürütmesini öneriyordu.[2] Lenin’in kararı, aynı zamanda savaşın içindeki ülkelerde, bilhassa İngiltere, Fransa ve Almanya’da bulunan işçilere çağrıda bulunuyor, onların savaşa son verme konusunda acilen ve kararlı bir tutumla harekete geçmesini istiyordu. Burada burjuva hükümetler savaşa son veremiyorlarsa, beynelmilel bir sosyalist devrimin son vereceği söylenmekteydi.

Bu alınan kararla Lenin’in hükümeti, geçici hükümetin yapamadığı bir şeyi yapmış oldu: halkın hiç destek vermediği bir savaşı durdurmak için önemli ve kararlı bir adım atıldı. Kongrede barış kararı yapılan oylamayla onaylanınca, Lenin, halkın dillendirdiği, ama geçici hükümetin yerine getiremediği bir başka talebi, toprak reformu talebini ele aldı.

Lenin’in hazırladığı toprak kararnamesinin büyük bir kısmı, SR’ların toprak programından kopyalanmıştı. Kararname, özel toprak mülkiyetinin ortadan kaldırılmasını öngörüyordu. Özel kişilerin elinde bulunan tüm araziler ve mülkler, kiliselerin ve manastırların sahip olduğu tüm topraklar ve Romanov hanedanına ait tüm araziler, üzerlerindeki çiftlik binaları, aletler ve hayvanlarla birlikte, sahiplerine tek kuruş tazminat ödenmeksizin, şehir sovyetlerinin ve toprak komitelerinin kontrolüne bırakıldı.

Kongre, bu kararnameyi de oyladı. Köylülerin ana talebi olan toprağın yeniden dağıtılması talebini derhal yerine getireceğini vaat eden Lenin, bu sayede kurucu meclisin köylülerin çoğunluğu gözünde sahip olduğu önemi azalttı ve sol SR’ların Sovyet hükümetiyle işbirliği yapmayı kabul etmelerini kolaylaştırdı.

26 Ekim günü kongreden geçen üçüncü kararname ile yeni sovyet hükümeti kuruldu. Sovnarkom olarak bilinen Halk Komiserleri Konseyi adını taşıyan yeni bakanlar kurulu, sovyet kongresinde alınan kararların uygulanması ve kongrede belirlenen “program” uyarınca gerekli politikaların yürürlüğe konulması işini üstlendi.

Aslında Sovnarkom, sovyet kongresine ve Tüm Rusya Sovyetleri Merkez Yürütme Komitesi’ne bağlıydı. Lenin Sovnarkom başkanı, Trotskiy dışişleri bakanı, Stalin ise ulusal işler bakanı oldu. Kararnamede adı geçen tüm halk komiserleri Bolşevik’ti.

Menşevikler ve SR’lar, kongreyi terk ettiler ve gayrimeşru ilân ettikleri yeni hükümetle bağlarını koparttılar. Sol SR’lar ve Menşevik Enternasyonalistler, Bolşevikler, tüm büyük sosyalist partileri içeren bir koalisyon hükümeti kurmadığı sürece, hükümete girmeme kararı aldılar. Fakat bu, Lenin’in de Trotskiy’nin de atmayacağı bir adımdı.

Öte yandan sol SR’lar ve Menşevik Enternasyonalistler, Merkez Yürütme Komitesi’ne girmeyi kabul ettiler ve burada başta küçük bir azınlık grubu meydana getirdiler.

Lenin, bu süreçte sol sosyalistlere bakanlık verilebileceğini söyledi. Zira o dönemde halkta oluşan genel kanaate göre sovyet iktidarı, tüm sosyalist partileri içeren bir koalisyona ait olmalıydı, fakat ortada sadece Bolşeviklerden oluşan bir Sovyet hükümeti vardı.

27 Ekim gününün ilk saatlerinde Tüm Rusya Demiryolu İşçi Sendikası’ndan bir temsilci, sovyet kongresinde platforma çıktı. Sendikanın tüm kongre kararlarının geçersiz olduğunu düşündüğünü söyledi. Çünkü SR’lar ve Menşevikler kongreyi terk ettiği için kararlar yeterli çoğunluk olmadan alınmışlardı. O dönemde demiryollarının kontrolünü elinde bulunduran sendika Kerenski yanlısı askerlerin ve karşı-devrimci güçlerin Petrograd’a gelmesine izin vermiyordu. İşte böylesi bir güç, o günlerde sovyet hükümetini tanımıyor ve “devrimci sosyalist hükümetin tüm devrimci demokrasi sahasına karşı sorumlu olduğunu” ısrarla dile getiriyordu. Bu gelişme, birkaç gün boyunca gerilimi tırmandırdı, nihayetinde de büyük sosyalist partiler arasında süren müzakerelerin sonuçsuz kalmasına neden oldu.[3]

[Kaynak: Competing Voices from the Russian Revolution, Yayına Hazırlayan: Michael C. Hickey, Greenwood, 2011, s. 449-452.]

Dipnotlar:
[1] Mayıs 1917’de Savaş Bakanı Aleksandır Kerenski, Kadınların Ölüm Taburları adı verilen, sadece kadın gönüllülerden oluşan askeri muharebe birlikleri kurulması kararına onay verdi. Bu birliklerin amacı, kadınlardaki yurtseverliği ve şevki görüp harekete geçeceği (belki de utanacağı) düşünülen erkek askerlerin motive edilmesiydi.

[2] 26 Ekim tarihli kararların çevirileri için bkz.: Rex A. Wade, The Bolshevik Revolution and the Russian Civil War (Westport, CT; Londra: Greenwood, 2001), s. 166–168.

[3] Demiryolu İşçileri Sendikası’nın kapsamlı bir sosyalist koalisyon hükümeti kurmak için yürüttüğü müzakereler ve ortaya koyduğu çabalar konusunda bkz.: James Bunyan ve H. H. Fisher, The Bolshevik Revolution, 1917–1918 (Stanford: Stanford University Press, 1934), s. 155–156, 185–209.