İki
yıl önce Moskova Sovyeti’nin genel kurul toplantısında konuşan Vladimir İlyiç,
artık pratik çalışma yolunda ilerlediğimizi, sosyalizme yalnızca parlak
renklerle tasvir edilecek bir ikona olarak bakmadığımızı söyledi. Devamında, “Doğru
yola girmeliyiz. Her şeyi sınamak zorundayız. Kitleler ve tüm halk,
yöntemlerimizi sınamalı ve şunu söylemeli: ‘Evet, bu düzen eskisinden daha iyi.’
[…]” Bugün önümüze koyduğumuz işte görev budur.
Toplam
nüfusa oranla küçük bir grup olan partimiz, bu görevi üstlendi. Bu küçük grup,
her şeyi değiştireceğini taahhüt etti ve gerçekten de her şeyi değiştirdi. Bu
değişimin bir ütopya, bir hayal değil, içinde yaşadığımız bir gerçeklik olduğu görüldü.
Her şeyin değiştiğini kendi gözlerimizle gördük. Bu değişimi öyle bir şekilde
yaptık ki proleterlerin ve köylülerin büyük çoğunluğu şunu söylemek durumunda
kaldı: “Siz kendinizi övmeyin, biz sizi överiz. Öyle güzel sonuçlar elde ettiniz
ki aklı başında hiçbir insan, eski düzene dönmeyi aklına bile getiremez.”
Parti,
sürekli ve yorulmak nedir bilmeden çalışıyor. 1924’te yapılan partili olma
çağrısı, bize emekçi kitlelerin KP’yi kendi partileri olarak gördüklerini
gösterdi. Bu, önemli bir husus. Bu, gerçek ve kalıcı bir başarıdır ve ufak bir övgüyle
geçiştirilecek bir konu değildir. Ülkede henüz çok az şey yapmış olmamıza rağmen,
kitleler, bizi birçok konuda övme gereği duyuyorlar.
Partimiz,
köylülüğe ve yalnızca tüm köylülüğe değil, aynı zamanda yoksul ve orta tabakaya
da büyük önem veriyor. Parti, alt sovyet aygıtının iyileştirilmesi için
çalışıyor; köylerde oluşturulmuş olan nüvelere yaptıkları işlerde yardımcı
oluyor ve buralardan çok şey elde etmeyi umuyor. Parti, muazzam bir faaliyet
alanını kapsayan, çok farklı türde ve çok sayıda çalışma yürütüyor, bu anlamda,
tarihin Lenin’in işaret ettiği yolda ilerlemesine dönük çalışmalara rehberlik ediyor.
Parti,
kendisini tüm ciddiyetiyle, pratik çalışmanın yürütülmesine adadı. Bizim
koşullarımızda bu, son derece zor bir görevdir ve bu nedenle parti, her türden
tartışmaya alabildiğine düşmandır. On Üçüncü Parti Konferansı, Yoldaş Trotskiy’nin
son barikatla ilgili konuşmasını tam da bu sebeple tuhaf karşıladı. Yoldaş Trotskiy’nin
“yazın alanında ortaya koyduğu son çabalar” tam da bu düşmanlık sebebiyle öfke
uyandırdı.
Yoldaş
Trotskiy’ye isnat edilen tüm o büyük günahları gerçekten işleyip işlemediğini
bilmiyorum; aradaki ihtilafı abartan yaklaşımların kaçınılmaz olarak ortaya
çıkabileceğini düşünüyorum. Yoldaş Trotskiy’nin bu yaklaşımlar konusunda
şikâyette bulunmaması gerekiyor. Kendisi dünyaya dün gelmiş biri değil, Ekim
Dersleri çalışmasındaki dil ve üslupla yazılmış bir makalenin, o çalışmaya
itiraz edenlerin yazılarında da benzer bir dil ve üslupla karşılanacağını o da
biliyor olmalı. Gelgelelim, meselemiz bu değil. Meselemiz, Yoldaş Trotskiy’nin Ekim
Dersleri’ni incelememizi istiyor olması ama kendisinin bu inceleme için
gerekli doğru hattı bize sunmaması. Trotsky, Ekim Devrimi’nde şu veya bu
kişinin oynadığı rolü, şu ya da bu eğilimin Merkez Komite’de oynadığı rolü vs.
incelememizi öneriyor. Oysa bizim tam da bu konuları incelemememiz gerekiyor.
İncelememiz
gereken ilk şey, Ekim ayındaki uluslararası durum ve o dönemde Rusya’daki sınıf
güçleri ilişkileridir.
Yoldaş
Trotskiy, bizi bunu incelemeye mi çağırıyor? Hayır. Oysa tarihsel anın
derinlemesine bir analizi olmadan, gerçek güç ilişkileri hesaplanmadan, zafere
ulaşılamazdı. Marksizmin devrimci diyalektiğinin belirli bir anın somut
koşullarına uygulanması, bu anın yalnızca belirli bir ülke açısından değil,
uluslararası ölçekte de doğru tahmin edilmesi, Leninizmin en önemli özelliğidir.
Son on yılın uluslararası deneyimi, bu Leninist işlemin doğruluğunun en iyi
kanıtıdır. Bütün ülkelerin komünist partilerine öğretmemiz gereken şey budur.
Ayrıca, gençliğimiz de Ekim çalışmalarından bunu öğrenmelidir.
Fakat
Yoldaş Trotskiy, bu meseleyi gözden kaçırıyor. Bulgaristan ya da Almanya’dan
bahsederken, o anın doğru tahmin edilmesiyle pek ilgilenmiyor. Olaylara Yoldaş
Trotskiy’nin gözüyle bakarsak, olayları yönlendirmek son derece basit
görünüyor. Marksist analiz, Yoldaş Trotskiy’nin güçlü yönü hiçbir zaman olmadı.
Onun
köylülüğün oynadığı rolü bu denli küçümsemesinin nedeni budur. Bu konuda zaten
çok şey söylendi.
Partinin
Ekim ayı süresince ortaya koyduğu faaliyetleri daha ayrıntılı incelememiz
gerekiyor. Trotskiy, parti hakkında çok şey söylüyor ama ona göre parti, lider
kadrodan, baştaki isimlerden ibaret bir şey. Oysa Ekim Devrimi’ni gerçekten
incelemek isteyenler, partiyi Ekim’de varolduğu biçimiyle incelemelidirler. Parti,
Merkez komitenin (“ana kadro”nun) partiden kopuk olmadığı, parti hiyerarşisi
içerisinde en altta olan teşkilâtlardaki üyelerin merkez komite üyeleriyle her
gün temas hâlinde olduğu, canlı bir organizmaydı.
Yoldaş
Sverdlov ve Yoldaş Stalin, Petrograd’ın ve diğer şehirlerin her bir
mahallesinde, ayrıca ordu içerisinde ne olup bittiğine eksiksiz bir biçimde
vakıftı. Lenin, illegalde yaşıyor olmasına karşın, her şeye gayet hâkimdi. Örgütün
canlı pratiği içerisinde gerçekleşen her şeyi bilen Lenin, mektuplar
aracılığıyla bilgilendiriliyordu. Lenin, sadece dinlemeyi bilen biri değildi. O,
aynı zamanda satır aralarını okumasını da bilirdi. Zafere, merkez komite ile
kolektif örgüt arasındaki yakın temas sayesinde ulaşabildik.
Hiyerarşik
olarak en tepede duran kesimin örgütle bağını yitirdiği bir partinin zafere
ulaşması imkânsızdır. Tüm komünist partiler, kendilerine bu bilinci aşılamalı,
kendilerini bu bilinç uyarınca örgütlemelidirler.
Partinin
bu şekilde örgütlendiği, ana kadronun sadece alınan kararlara değil, kolektif
örgütün iradesine de vakıf olduğu, o kolektif iradeyle uyum içerisinde çalıştığı
durumda, ana kadronun yaşadığı tereddütler veya yaptığı hatalar, Yoldaş
Trotskiy’nin önem atfettiği ölçüde büyük ve belirleyici bir öneme sahip olmayacaklardır.
Tarih, partiyi tamamen yeni ve şimdiye dek eşi benzeri görülmemiş bir acil
durumla karşı karşıya bıraktığında, durumun herkes tarafından aynı şekilde
değerlendirilmemesi doğaldır ve o vakit doğru ortak çizgiyi bulmak örgütün
görevidir.
Lenin,
partinin kolektif örgütlenmesine her zaman büyük önem verirdi. Kendisinin parti
konferanslarıyla kurduğu ilişkiler bu değerlendirmesi uyarınca şekilleniyordu. Her
parti konferansında, son parti konferansından beri üzerine düşündüğü her konuyu
dile getirirdi. Kendisini esas olarak parti konferansına ve bir bütün olarak
örgüte karşı sorumlu tutuyordu. Brest Barışı gibi konularda görüş ayrılıklarının
yaşanması durumunda, parti konferansına işaret ediyordu.
Trotskiy,
tek parça hâlinde inşa edilmiş olan partinin bir bütün olarak oynadığı rolü
tanımıyor. Onun için parti, ana kadroyla eşanlamlı bir şey. Bir örnek vermek
gerekirse: Ekim Dersleri çalışmasında “Komünist partinin
Bolşevikleştirilmesi ne anlama geliyor?” diye soruyor. Cevabında, partilerin
eğitilmesi ve partilerin kendi Ekim’leri gündeme geldiği vakit doğru yoldan
sapmasınlar diye parti liderlerinin buna göre seçilmesi gerektiği üzerinde
duruyor.
Oysa
bu, tümüyle “idari olan”a vurgu yapan ve alabildiğine yüzeysel olan bir bakış
açısıdır. Evet, liderlerin kişilikleri son derece önemli bir husustur. Evet, ana
kadromuza üyelerimiz arasında en yetenekli, en iyi, en sağlam karakterli
olanların seçilmesi gereklidir: ancak bu, sadece onların kişisel becerileriyle değil,
aynı zamanda tepedeki ana kadronun tüm örgütle sıkı bir bağ içerisinde olup
olmadığıyla ilgili bir meseledir.
Ekim’de
elde ettiğimiz zaferimizi mümkün kılan bir faktör de kitlelerin rolünün ve
öneminin doğru hesaplanmış olmasıdır. Lenin’in devrimde ve sosyalizmin
gelişmesinde kitlelerin oynadığı rolle ilgili olarak yazdıklarının tamamını
okursanız, Lenin’in kitlelerin oynadığı role dair değerlendirmelerinin
Leninizmin temel taşlarından biri olduğunu göreceksiniz. Lenin’e göre kitleler,
asla bir araç değil, belirleyici faktördür. Parti milyonlara önderlik edecekse,
bu milyonlarla yakın temas hâlinde olmalı, kitlelerin yaşamını, acılarını,
özlemlerini kavrayabilmelidir.
Bela
Kun’un aktardığına göre, kendisi Lenin’e Almanya’ya karşı devrimci bir savaş
yürütmek gerektiğini söyleyince Lenin şu cevabı veriyor: “Senin boşboğaz biri olmadığını
biliyorum; yarın cepheye bir yolculuğa çık ve askerlerin devrimci bir savaşa
hazır olup olmadıklarını kendi gözlerine gör.” Bela Kun o yolculuğa çıkıyor ve
Lenin’in doğru söylediğini bizzat görüyor.
Trotskiy’nin
Ekim Dersleri çalışmasında Ekim Devrimi’nin bu yönünü incelemeye bizi sevk
edecek herhangi bir ifadeye rastlamıyoruz. Bilâkis. Yoldaş Trotskiy, Almanya’da
yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmelerini dile getirirken, kitlelerin
pasifliğini hafife alıyor.
Syrkin
adında biri, John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün kitabıyla ilgili olarak aptalca
bir yorumda bulunmuştu. Birçok kişi, John Reed’in kitabını gençlere okutmamamız
gerektiği görüşünde. Kitabın yanlışlıklar ve efsaneler içerdiğini söyleyen bu
kişiler, partinin tarihinin Reed’den öğrenilemeyeceğini iddia ediyorlar. Peki
ama Lenin, bu kitabı neden bu kadar hararetle tavsiye etti? Çünkü John Reed’in
kitabında ana mesele parti tarihini öğretmek değil.
John
Reed’in kitabı bize, Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren askerlerin ve işçi
kitlelerinin psikolojisiyle duygusal yönelimlerine, burjuvazinin ve onun
hizmetkârlarının beceriksizliğine dair kusursuz ve sanatsal içeriğe sahip bir
tasvir sunuyor. John Reed, en genç komünistin bile devrimin ruhunu düzinelerce
protokol ve kararı okumaktan çok daha hızlı kavramasını sağlıyor.
Gençlerimizin
sadece parti tarihini bilmesi yetmez, onların Ekim Devrimi’nin nabzını tutması
da aynı ölçüde önemli bir mesele. Gençlerimiz, dar anlamıyla partinin içinde
bulunduğu koşullardan gayrı bir şey bilmiyorlarsa, savaşın ve devrimin ne
olduğunu bilince çıkartmıyorlarsa, nasıl komünist olabilirler?
Yoldaş
Trotskiy, Ekim Devrimi incelemesi denilen meseleye yanlış bir açıyla yaklaşıyor.
Muazzam bir önemi haiz çok sayıda olgu ve devrimin gerçekliği ile ilgili yanlış
değerlendirme, bir adım sonra Ekim Devrimi’yle ilgili yanlış değerlendirmeye
sebep oluyor. Gerçeklik yanlış değerlendirildiğinde yanlış kararlar alınıyor,
yanlış eylemler içine giriliyor. Bu, herkesin idrak edebileceği bir gerçeklik. Yapılmış
olan geri alınamaz.
Ekim
Dersleri çalışması artık yayımlandığına göre onun basında ve parti
teşkilâtında her yönüyle tartışılması gerekiyor. Bu tartışma, partinin tüm
üyelerinin erişimine açık olacak, üyelerin o tartışmanın parçası olmasına imkân
verecek şekilde yürütülmeli.
Partimizin
üye sayısı bugün itibarıyla epey arttı. Geniş işçi kitleleri partiye katılıyor
ve bu işçiler, Yoldaş Trotskiy’nin gündeme getirdiği sorunlar konusunda
yeterince aydınlanmış değiller. Leninist çizgi uğruna kararlılıkla mücadele
eden yaşlı bir Bolşevik için tamamen açık olan şeyler, genç Parti üyesi için
net değil.
Bir
Leninist, her şeyden önce, şunu söylememeyi öğrenmeli: “Bu meselenin
tartışılması bizim öğrenim sürecimize zarar veriyor.” Bilâkis, bu meselenin tartışılması,
Leninizmi daha da derinden kavramamızı sağlayacaktır.
Yoldaş
Trotskiy, devrime doğru uzanan ve onun gerçekleşmesinde önemli olan yıllar
boyunca sahip olduğu yetenekleri sovyet iktidarı için verilen mücadeleye teksif
etmiş bir isim. O, zor ve sorumluluk isteyen konumu dâhilinde üstlendiği tüm görevleri
yiğitçe ifa etmiştir. Devrimin zaferinin güvence altına alınması konusunda eşi
benzeri olmayan bir enerjiyle çalışmış, harikalar yaratmıştır. Parti, bu
gerçeği unutmayacaktır.
Ne
var ki Ekim Devrimi’yle elde edilmiş başarılar, henüz tam anlamıyla sonuca
ulaşmış değil. Bu başarıların tam anlamıyla sonuç verebilmesi için kararlılıkla
çalışmaya devam etmeliyiz. Bu noktada, asıl tehlikeli ve felâkete yol açacak
olan şey, Leninizmin tarihsel düzlemde sınanmış olan yolundan sapmaktır. Trotskiy
gibi bir yoldaş, bilinçsiz de olsa, Leninizmin revizyona tabi tutulmasını
öngören o yoldan yürüyorsa, o vakit parti bir açıklama yapmak zorundadır.
Nadejda K. Krupskaya
Mayıs
1925
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder