27 Şubat 2024

,

Ekim Dersleri


İki yıl önce Moskova Sovyeti’nin genel kurul toplantısında konuşan Vladimir İlyiç, artık pratik çalışma yolunda ilerlediğimizi, sosyalizme yalnızca parlak renklerle tasvir edilecek bir ikona olarak bakmadığımızı söyledi. Devamında, “Doğru yola girmeliyiz. Her şeyi sınamak zorundayız. Kitleler ve tüm halk, yöntemlerimizi sınamalı ve şunu söylemeli: ‘Evet, bu düzen eskisinden daha iyi.’ […]” Bugün önümüze koyduğumuz işte görev budur.

Toplam nüfusa oranla küçük bir grup olan partimiz, bu görevi üstlendi. Bu küçük grup, her şeyi değiştireceğini taahhüt etti ve gerçekten de her şeyi değiştirdi. Bu değişimin bir ütopya, bir hayal değil, içinde yaşadığımız bir gerçeklik olduğu görüldü. Her şeyin değiştiğini kendi gözlerimizle gördük. Bu değişimi öyle bir şekilde yaptık ki proleterlerin ve köylülerin büyük çoğunluğu şunu söylemek durumunda kaldı: “Siz kendinizi övmeyin, biz sizi överiz. Öyle güzel sonuçlar elde ettiniz ki aklı başında hiçbir insan, eski düzene dönmeyi aklına bile getiremez.”

Parti, sürekli ve yorulmak nedir bilmeden çalışıyor. 1924’te yapılan partili olma çağrısı, bize emekçi kitlelerin KP’yi kendi partileri olarak gördüklerini gösterdi. Bu, önemli bir husus. Bu, gerçek ve kalıcı bir başarıdır ve ufak bir övgüyle geçiştirilecek bir konu değildir. Ülkede henüz çok az şey yapmış olmamıza rağmen, kitleler, bizi birçok konuda övme gereği duyuyorlar.

Partimiz, köylülüğe ve yalnızca tüm köylülüğe değil, aynı zamanda yoksul ve orta tabakaya da büyük önem veriyor. Parti, alt sovyet aygıtının iyileştirilmesi için çalışıyor; köylerde oluşturulmuş olan nüvelere yaptıkları işlerde yardımcı oluyor ve buralardan çok şey elde etmeyi umuyor. Parti, muazzam bir faaliyet alanını kapsayan, çok farklı türde ve çok sayıda çalışma yürütüyor, bu anlamda, tarihin Lenin’in işaret ettiği yolda ilerlemesine dönük çalışmalara rehberlik ediyor.

Parti, kendisini tüm ciddiyetiyle, pratik çalışmanın yürütülmesine adadı. Bizim koşullarımızda bu, son derece zor bir görevdir ve bu nedenle parti, her türden tartışmaya alabildiğine düşmandır. On Üçüncü Parti Konferansı, Yoldaş Trotskiy’nin son barikatla ilgili konuşmasını tam da bu sebeple tuhaf karşıladı. Yoldaş Trotskiy’nin “yazın alanında ortaya koyduğu son çabalar” tam da bu düşmanlık sebebiyle öfke uyandırdı.

Yoldaş Trotskiy’ye isnat edilen tüm o büyük günahları gerçekten işleyip işlemediğini bilmiyorum; aradaki ihtilafı abartan yaklaşımların kaçınılmaz olarak ortaya çıkabileceğini düşünüyorum. Yoldaş Trotskiy’nin bu yaklaşımlar konusunda şikâyette bulunmaması gerekiyor. Kendisi dünyaya dün gelmiş biri değil, Ekim Dersleri çalışmasındaki dil ve üslupla yazılmış bir makalenin, o çalışmaya itiraz edenlerin yazılarında da benzer bir dil ve üslupla karşılanacağını o da biliyor olmalı. Gelgelelim, meselemiz bu değil. Meselemiz, Yoldaş Trotskiy’nin Ekim Dersleri’ni incelememizi istiyor olması ama kendisinin bu inceleme için gerekli doğru hattı bize sunmaması. Trotsky, Ekim Devrimi’nde şu veya bu kişinin oynadığı rolü, şu ya da bu eğilimin Merkez Komite’de oynadığı rolü vs. incelememizi öneriyor. Oysa bizim tam da bu konuları incelemememiz gerekiyor.

İncelememiz gereken ilk şey, Ekim ayındaki uluslararası durum ve o dönemde Rusya’daki sınıf güçleri ilişkileridir.

Yoldaş Trotskiy, bizi bunu incelemeye mi çağırıyor? Hayır. Oysa tarihsel anın derinlemesine bir analizi olmadan, gerçek güç ilişkileri hesaplanmadan, zafere ulaşılamazdı. Marksizmin devrimci diyalektiğinin belirli bir anın somut koşullarına uygulanması, bu anın yalnızca belirli bir ülke açısından değil, uluslararası ölçekte de doğru tahmin edilmesi, Leninizmin en önemli özelliğidir. Son on yılın uluslararası deneyimi, bu Leninist işlemin doğruluğunun en iyi kanıtıdır. Bütün ülkelerin komünist partilerine öğretmemiz gereken şey budur. Ayrıca, gençliğimiz de Ekim çalışmalarından bunu öğrenmelidir.

Fakat Yoldaş Trotskiy, bu meseleyi gözden kaçırıyor. Bulgaristan ya da Almanya’dan bahsederken, o anın doğru tahmin edilmesiyle pek ilgilenmiyor. Olaylara Yoldaş Trotskiy’nin gözüyle bakarsak, olayları yönlendirmek son derece basit görünüyor. Marksist analiz, Yoldaş Trotskiy’nin güçlü yönü hiçbir zaman olmadı.

Onun köylülüğün oynadığı rolü bu denli küçümsemesinin nedeni budur. Bu konuda zaten çok şey söylendi.

Partinin Ekim ayı süresince ortaya koyduğu faaliyetleri daha ayrıntılı incelememiz gerekiyor. Trotskiy, parti hakkında çok şey söylüyor ama ona göre parti, lider kadrodan, baştaki isimlerden ibaret bir şey. Oysa Ekim Devrimi’ni gerçekten incelemek isteyenler, partiyi Ekim’de varolduğu biçimiyle incelemelidirler. Parti, Merkez komitenin (“ana kadro”nun) partiden kopuk olmadığı, parti hiyerarşisi içerisinde en altta olan teşkilâtlardaki üyelerin merkez komite üyeleriyle her gün temas hâlinde olduğu, canlı bir organizmaydı.

Yoldaş Sverdlov ve Yoldaş Stalin, Petrograd’ın ve diğer şehirlerin her bir mahallesinde, ayrıca ordu içerisinde ne olup bittiğine eksiksiz bir biçimde vakıftı. Lenin, illegalde yaşıyor olmasına karşın, her şeye gayet hâkimdi. Örgütün canlı pratiği içerisinde gerçekleşen her şeyi bilen Lenin, mektuplar aracılığıyla bilgilendiriliyordu. Lenin, sadece dinlemeyi bilen biri değildi. O, aynı zamanda satır aralarını okumasını da bilirdi. Zafere, merkez komite ile kolektif örgüt arasındaki yakın temas sayesinde ulaşabildik.

Hiyerarşik olarak en tepede duran kesimin örgütle bağını yitirdiği bir partinin zafere ulaşması imkânsızdır. Tüm komünist partiler, kendilerine bu bilinci aşılamalı, kendilerini bu bilinç uyarınca örgütlemelidirler.

Partinin bu şekilde örgütlendiği, ana kadronun sadece alınan kararlara değil, kolektif örgütün iradesine de vakıf olduğu, o kolektif iradeyle uyum içerisinde çalıştığı durumda, ana kadronun yaşadığı tereddütler veya yaptığı hatalar, Yoldaş Trotskiy’nin önem atfettiği ölçüde büyük ve belirleyici bir öneme sahip olmayacaklardır. Tarih, partiyi tamamen yeni ve şimdiye dek eşi benzeri görülmemiş bir acil durumla karşı karşıya bıraktığında, durumun herkes tarafından aynı şekilde değerlendirilmemesi doğaldır ve o vakit doğru ortak çizgiyi bulmak örgütün görevidir.

Lenin, partinin kolektif örgütlenmesine her zaman büyük önem verirdi. Kendisinin parti konferanslarıyla kurduğu ilişkiler bu değerlendirmesi uyarınca şekilleniyordu. Her parti konferansında, son parti konferansından beri üzerine düşündüğü her konuyu dile getirirdi. Kendisini esas olarak parti konferansına ve bir bütün olarak örgüte karşı sorumlu tutuyordu. Brest Barışı gibi konularda görüş ayrılıklarının yaşanması durumunda, parti konferansına işaret ediyordu.

Trotskiy, tek parça hâlinde inşa edilmiş olan partinin bir bütün olarak oynadığı rolü tanımıyor. Onun için parti, ana kadroyla eşanlamlı bir şey. Bir örnek vermek gerekirse: Ekim Dersleri çalışmasında “Komünist partinin Bolşevikleştirilmesi ne anlama geliyor?” diye soruyor. Cevabında, partilerin eğitilmesi ve partilerin kendi Ekim’leri gündeme geldiği vakit doğru yoldan sapmasınlar diye parti liderlerinin buna göre seçilmesi gerektiği üzerinde duruyor.

Oysa bu, tümüyle “idari olan”a vurgu yapan ve alabildiğine yüzeysel olan bir bakış açısıdır. Evet, liderlerin kişilikleri son derece önemli bir husustur. Evet, ana kadromuza üyelerimiz arasında en yetenekli, en iyi, en sağlam karakterli olanların seçilmesi gereklidir: ancak bu, sadece onların kişisel becerileriyle değil, aynı zamanda tepedeki ana kadronun tüm örgütle sıkı bir bağ içerisinde olup olmadığıyla ilgili bir meseledir.

Ekim’de elde ettiğimiz zaferimizi mümkün kılan bir faktör de kitlelerin rolünün ve öneminin doğru hesaplanmış olmasıdır. Lenin’in devrimde ve sosyalizmin gelişmesinde kitlelerin oynadığı rolle ilgili olarak yazdıklarının tamamını okursanız, Lenin’in kitlelerin oynadığı role dair değerlendirmelerinin Leninizmin temel taşlarından biri olduğunu göreceksiniz. Lenin’e göre kitleler, asla bir araç değil, belirleyici faktördür. Parti milyonlara önderlik edecekse, bu milyonlarla yakın temas hâlinde olmalı, kitlelerin yaşamını, acılarını, özlemlerini kavrayabilmelidir.

Bela Kun’un aktardığına göre, kendisi Lenin’e Almanya’ya karşı devrimci bir savaş yürütmek gerektiğini söyleyince Lenin şu cevabı veriyor: “Senin boşboğaz biri olmadığını biliyorum; yarın cepheye bir yolculuğa çık ve askerlerin devrimci bir savaşa hazır olup olmadıklarını kendi gözlerine gör.” Bela Kun o yolculuğa çıkıyor ve Lenin’in doğru söylediğini bizzat görüyor.

Trotskiy’nin Ekim Dersleri çalışmasında Ekim Devrimi’nin bu yönünü incelemeye bizi sevk edecek herhangi bir ifadeye rastlamıyoruz. Bilâkis. Yoldaş Trotskiy, Almanya’da yaşanan olaylarla ilgili değerlendirmelerini dile getirirken, kitlelerin pasifliğini hafife alıyor.

Syrkin adında biri, John Reed’in Dünyayı Sarsan On Gün kitabıyla ilgili olarak aptalca bir yorumda bulunmuştu. Birçok kişi, John Reed’in kitabını gençlere okutmamamız gerektiği görüşünde. Kitabın yanlışlıklar ve efsaneler içerdiğini söyleyen bu kişiler, partinin tarihinin Reed’den öğrenilemeyeceğini iddia ediyorlar. Peki ama Lenin, bu kitabı neden bu kadar hararetle tavsiye etti? Çünkü John Reed’in kitabında ana mesele parti tarihini öğretmek değil.

John Reed’in kitabı bize, Ekim Devrimi’ni gerçekleştiren askerlerin ve işçi kitlelerinin psikolojisiyle duygusal yönelimlerine, burjuvazinin ve onun hizmetkârlarının beceriksizliğine dair kusursuz ve sanatsal içeriğe sahip bir tasvir sunuyor. John Reed, en genç komünistin bile devrimin ruhunu düzinelerce protokol ve kararı okumaktan çok daha hızlı kavramasını sağlıyor.

Gençlerimizin sadece parti tarihini bilmesi yetmez, onların Ekim Devrimi’nin nabzını tutması da aynı ölçüde önemli bir mesele. Gençlerimiz, dar anlamıyla partinin içinde bulunduğu koşullardan gayrı bir şey bilmiyorlarsa, savaşın ve devrimin ne olduğunu bilince çıkartmıyorlarsa, nasıl komünist olabilirler?

Yoldaş Trotskiy, Ekim Devrimi incelemesi denilen meseleye yanlış bir açıyla yaklaşıyor. Muazzam bir önemi haiz çok sayıda olgu ve devrimin gerçekliği ile ilgili yanlış değerlendirme, bir adım sonra Ekim Devrimi’yle ilgili yanlış değerlendirmeye sebep oluyor. Gerçeklik yanlış değerlendirildiğinde yanlış kararlar alınıyor, yanlış eylemler içine giriliyor. Bu, herkesin idrak edebileceği bir gerçeklik. Yapılmış olan geri alınamaz.

Ekim Dersleri çalışması artık yayımlandığına göre onun basında ve parti teşkilâtında her yönüyle tartışılması gerekiyor. Bu tartışma, partinin tüm üyelerinin erişimine açık olacak, üyelerin o tartışmanın parçası olmasına imkân verecek şekilde yürütülmeli.

Partimizin üye sayısı bugün itibarıyla epey arttı. Geniş işçi kitleleri partiye katılıyor ve bu işçiler, Yoldaş Trotskiy’nin gündeme getirdiği sorunlar konusunda yeterince aydınlanmış değiller. Leninist çizgi uğruna kararlılıkla mücadele eden yaşlı bir Bolşevik için tamamen açık olan şeyler, genç Parti üyesi için net değil.

Bir Leninist, her şeyden önce, şunu söylememeyi öğrenmeli: “Bu meselenin tartışılması bizim öğrenim sürecimize zarar veriyor.” Bilâkis, bu meselenin tartışılması, Leninizmi daha da derinden kavramamızı sağlayacaktır.

Yoldaş Trotskiy, devrime doğru uzanan ve onun gerçekleşmesinde önemli olan yıllar boyunca sahip olduğu yetenekleri sovyet iktidarı için verilen mücadeleye teksif etmiş bir isim. O, zor ve sorumluluk isteyen konumu dâhilinde üstlendiği tüm görevleri yiğitçe ifa etmiştir. Devrimin zaferinin güvence altına alınması konusunda eşi benzeri olmayan bir enerjiyle çalışmış, harikalar yaratmıştır. Parti, bu gerçeği unutmayacaktır.

Ne var ki Ekim Devrimi’yle elde edilmiş başarılar, henüz tam anlamıyla sonuca ulaşmış değil. Bu başarıların tam anlamıyla sonuç verebilmesi için kararlılıkla çalışmaya devam etmeliyiz. Bu noktada, asıl tehlikeli ve felâkete yol açacak olan şey, Leninizmin tarihsel düzlemde sınanmış olan yolundan sapmaktır. Trotskiy gibi bir yoldaş, bilinçsiz de olsa, Leninizmin revizyona tabi tutulmasını öngören o yoldan yürüyorsa, o vakit parti bir açıklama yapmak zorundadır.

Nadejda K. Krupskaya
Mayıs 1925
Kaynak

0 Yorum: