24 Şubat 2024

,

Tarihimizin Ustaları: Elmalı Köprüsü

Mehmet Sait, Antep’in Fransızlar tarafından işgali sırasında düşmanı geri püskürten önemli bir komutandır. Er olarak başladığı askerlik hayatı subay olarak devam eder. İngilizler onu esir alır. İmzalanan anlaşmalar sonrasında terhis edilen Osmanlı ordusunda Mehmet Sait de vardır.

Antep’e döndüğünde gönüllü olarak görev alıp Antep-Kilis yolunda işgalcilere saldırılar düzenler. Antep’in işgaline hazırlanan Fransız ordusuna ağır kayıplar verdirir. Fransızlar destek kuvvet ister, ağır silahlarla saldırıya geçer. Antep-Kilis yolundaki Elmalı Köprüsü’nü düşmanın geçmemesi gerekir. Düşmanın teknik üstünlüğü karşısında kayıplar verilince Mehmet Sait’in yanındaki diğer iki komutan ona geri çekilmeyi önerir, fakat Mehmet Sait’in “Ben Ayıntablılara söz verdim, hangi yüzle dönerim, onların yüzüne nasıl bakarım, düşman benim cesedimi çiğnemeden geçemez!” sözü tarihe geçer. Antep halkına müsterih olmaları konusunda haber yollar. Fransızlara yolladığı mektupta da eğer geri çekilmezlerse onlarla savaşacaklarını söyler.

Onun iki kanadını oluşturan komutanlar top atışları karşısında geri çekilir. 25 Mart’ta 8 bin Fransız piyadesi ve 200 süvarinin karşısına 100 kahramanla dikilen Mehmet Sait, gece gündüz süren çatışmalarla Elmalı Köprüsü’nü korur. 18 kahramanla direnmeye devam eder. Kendi kaputunu bile onların sırtına atarak siperleri gezip savaşçılara moral verir. 28 Mart’ta tek başına kalınca tüfeğini kırıp süngüyle köprü başını tutar. Uzaktan atışlarla öldürülür ve sonra ölü bedeni süngülerle parçalanır.

Mehmet Sait’in (Şahin Bey) ölümü üzerine ağıtlar yakılır. Antep halkı 6 bin can verir işgal karşısında. Şahin Bey’in direnişi, Maraş’ta düşman işgaline karşı koyma pratiğine de ilham olur. Bugün ondan ve tarihin ustalarından öğreneceğimiz çok şey var.

Mehmet Sait, Antep’e döndükten sonra vatanını savunmak için gönüllü olarak görev alır çünkü vatan toprağı korunması gereken evidir. O büyük ev korunmadığında onun üzerinde yaşayacak aile (küçük ev) de kalmaz, ya sürülür ya da dağıtılır.


Mehmet Sait, 8 bin piyade ve ağır silahların karşısına 100 kişiyle çıkar. Aritmetik yerine geometrik hesap yaparak niceliğin değil, niteliğin gücüne inanır. Tek başına kalınca da ne kaçar ne de geri çekilir. Bu cesaretin tohumu inanç ve kararlılıkla perçinlenen yurt sevgisidir. Emek mücadelesi verirken “Ama biz azız ve gücümüz yok” serzenişi aritmetik hesaptır; bu, bir gerekçe değildir, mücadele etmemek için bahanedir.

Elmalı Köprüsü, onun için vatandır. Orayı sadece bir köprü olarak görmez, o köprü geçilirse düşman, şehre girecektir. Taviz tavizi doğuracak, tarih başka yönde gelişecektir. O yüzden bugün İliç vatandır, vatanı savunmak zorundayız. Göç Destanı örneğindeki gibi kutsal kayayı teslim etmemeliyiz. Vatansız emek olmaz.

Mehmet Sait, “Geri çekilelim” diyenlere karşı gelerek savaşma kararlılığını hayata geçirir. Eğer o geri çekilseydi, bu çekiliş kötü bir örnek olarak Antep halkının bilincine yerleşecekti. Vazgeçmediği için halk da yenilmemiştir. 13 Eylül 1980’den beri bitmeyen bir geri çekilişin ondan öğreneceği mücadele ilkesi bu olmalı. Sol da geri çekildiği için halk da sindirildi.

O, söz vermiştir; sol da söz vermişti fakat o, sözüne sadık kaldı; sol ise sözüne sadık kalmadı, verdiği ikrarda durmadı.

Mehmet Sait’in sergilediği şahinlik bugün Filistin’de görülüyor. Siyonizmin yanına aldığı emperyalizme rağmen onlar da “köprülerini” teslim etmiyor hem de aritmetik açıdan eşitsiz bir savaşı en baştan kabul ederek.

Mehmet Sait, siperleri gezerek silah arkadaşlarının moralini yükseltiyor, kış soğuğunda sırtındaki kaputu onlara veriyor. Bugün sol, özel alana çekilip mülkiyet edinmeyi, “yoldaş(!)” dediği insana yüksek meblağda ev kiralamayı, araç satmayı; onunla “dayanışmamayı” mücadele biçimi olarak sürdürüyor. “Dayanışma”dan anladıkları da partilisine bar, meyhane, kafe açtırmak ve onlarla ortak olup ticaret yapmak.

Anadolu tarihi, Ahmed Arif’in dizelerindeki gibi, ne İskender takmıştır ne de Şah. Mehmet Saitler onun mayasında var. Mehmet Sait, bu destanda bir kahramandır ve binlerce kahramanla aynı destanda başkarakter olmayı paylaşmıştır. Direnenin gücünü hafife almamak gerekir.

1 Mayıslar için yaşamıyla bedel ödeyen Mehmetler var, Saitler var. Mücadelenin hedefe ulaşması için işçi emekçi, birer Mehmet Sait haline getirilmeli, onun içindeki şahin açığa çıkarılmalıdır. Sol ise işçi emekçiden şahin yerine dilde papağan, eylemde serçe çıkarmaya çalışıyor çünkü kendi neyi dikte ederse biat kültürüyle sendikalının ve çevresinin onu yerine getirmesini hedefliyor. İşçinin sınıf kinini teskin ettiği için “İşçi sınıfı narodnikliği, anarşizmi, zora karşı zoru istemez; buna taraf olmaz!” diyor fakat bu kategoride kabul ederek sırt döndüğü geçmişinin ve solun tarihinin 70’lerde halk sınıflarında nasıl bir ivme yakaladığını unutturmak istiyor, çünkü bedel ödemeyi göze alamıyor.

Bu hatırlatma, geçmişe dönelim, demek anlamına gelmez. Bugünün gereği, halk sınıflarında Mehmet Saitler yetiştirerek, onları anti-emperyalist duruşta konumlandırmaktır. Sadece patrona karşı geliştirilen grev sonucu işçi, talepleri karşılandığında meselenin emperyalizm boyutunu göremeyip sürekli düzeltmeleri içeren reformizme kayacak ve ekonomizme düşecektir. Emperyalizmin kuşattığı bir ülkede grev de mücadele de anti-emperyalizmden bağımsız şekilde pratiğe geçirilemez.

Bugün sömürülen ve ezilen halk sınıflarının tarihinden öğreneceğimiz deneyim ve ilke hazinesi var. Her deneyim, günümüz sorunlarının çözüm yolu olma özelliğine sahiptir. “Anadolu’da yabancıların sahip olduğu bir fabrikada grev varken işçilerin Elmalı Köprüsü’nde ne işi var, bu maceracılıktır!” denilen bir tarihsel aşama bugüne denk düşüyor. Vatan toprağı o gün Elmalı Köprüsü’dür, bugün de İliçlerdir.

Mehmet Sait’in parçalanan bedeni yurtseverliktir, o süngüler de bugünün emperyalistlerinin uyuşturucu kaçakçıları, medyası, iş makineleri, fonladığı STK’ları, işbirlikçi sermayesi, faşist paramiliter yapıları, liberal ve bireyci soludur.

Vatan toprağı, üzerinde yaşayan halk varsa vatandır. Katledilen her işçi emekçinin bedeni, uyuşturulan ve yozlaştırılan her zihin Elmalı Köprüsü’dür, vatan toprağıdır. Bugünün beden ve zihin teorisi yurt bilincine işaret etmediği sürece her beden tekil bir nesne olarak sömürüye ve katliama teslim edilir. Vatanımız da işçi emekçi halk sınıflarının bedenlerinin, üstünde yaşadığı coğrafyamızdır; onların zihinleri de ideolojik mekânımızdır.

Emperyalizme teslim edilecek bedenimiz ve zihnimiz yok. Sınıfsız-sömürüsüz düzen ideolojisiyle güçlendirilen zihinlere sahip, emperyalizmle kavga edecek bedenlere ihtiyacımız var. İdeolojimiz ve ilkelerimiz uğrunda aileden dostluğa her toplumsal yapıyı güçlendirerek emperyalizme karşı birlik olmamız gerekiyor.

“mehmet sait asıl adın
yırtıcı kuş adın aldın
bir atılgan şahin oldun
yuva tuttun yüceleri

çapalı'ya otağ kurdun
beri hayla gelir oldun
dört cephede cenge girdin
duman ettin niceleri

umut fidanını diktin
kan olup köküne aktın
karanlığa yıldız ektin
siperlerde geceleri

altı bin al yıldız aktı
bizim şafak böyle söktü
şehitlere ağıt yaktı
suna boylu bacıları” [Ozan Telli]

S. Adalı
24 Şubat 2024


0 Yorum: