03 Şubat 2024

,

TKP’nin Kuruluş Dinamikleri


“Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş dinamikleri” dediğimiz zaman, önce bu dinamiklerin ağır basan bölümünün dış dinamikler olduğuna; 1917 Oktobr Devrimi’ne, 1918 Almanya Spartakist Devrimi’ne ve bunun arkasından 1919’da kurulan Komintern’e, dünya komünist partisine işaret etmek gerekiyor. Bu dinamikler içinde, 1917 Oktobr Devrimi ve 1918 Almanya’daki Spartakist Ayaklanması’na değil, izleyen süreçte TKP’nin biçimlenmesini dolaysız olarak etkilemiş olan Komintern’in ilk 4 kongresine işaret edeceğim. En önemli iç dinamik ise tabii ki Ulusal Kurtuluş Savaşı’dır. Ne yazık ki işçi hareketi ve sosyalist hareketin Türkiye’deki gelişimine değil, Ulusal Kurtuluş Savaşı’na değineceğim.

İkinci olarak TKP’nin kuruluşunun 1920’den 1925’e kadar devam eden bir süreç olduğunu; dolayısıyla “şu tarihte kuruldu” gibi bir yaklaşımın tartışılmalı olduğunu düşünüyorum. TKP’nin kuruluşunu 1919’da komünist nüvelerin oluşumunun ertesinde; 1920 Bakü Kongresi ile başlayan, 1922 Halk İştirakiyun Fırkası Kongresi ile devam eden ve 1922’de Komintern 4. Kongresi’nde oluşturulan teşkilât bürosunun örgütlemiş olduğu; 1925 İstanbul Akaretler Kongresi ile nihai biçimlenişine vardığını düşündüğüm bir süreç olarak ele almak gerektiği üzerinde duracağım.

Üçüncü olarak, Türkiye Komünist Partisi’nin yekpare bir örgütlenme değil; çok kollu ve farklı kanallardan beslenerek gelişmiş bir parti olduğunu ve bu özelliğini var oluşu boyunca da koruduğunu söylemeliyim. Bu durumun en azından bu kuruluş süreci boyunca ve hatta 1927’de Komintern’in, komünist partisi yönetimlerinin artık Moskova’da eğitim görmüş kadrolardan oluşacağı yönünde aldığı karara kadar, daha da net şekilde görülebildiğine işaret edeceğim.

Son olarak da Türkiye komünist hareketinin geçmişinde, ağırlıklı olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminde, gayrimüslim unsurlar arasında gelişmiş olan sosyalist hareketin, Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte gelişen Türkleştirme politikaları çerçevesinde, bu köklerinden epeyce koparıldığını; Selanik’te gelişmiş olan Yahudi sosyalizminden de, İstanbul’da gelişmiş olan Ermeni ve Rum sosyalist hareketlerinden de büyük ölçüde yoksun bırakıldığını, bunlardan sadece İstanbul’daki işgal koşullarında faaliyet yürütmüş olan Beynelmilel İşçiler İttihadı’nın (diğer deyişle Rum Komünist Partisi) Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluş sürecinde de oluşturucu unsurlardan biri olarak varlığını 1930’ların ortasına kadar hem merkezi, hem yerel örgütlenme düzeyinde TKP’nin içinde devam ettirdiğini, ama son Hınçak-Ermeni unsurların ve Yahudi unsurların çok küçük bir bölümünün Beynelmilel İşçiler İttihadı içinde olmak dışında TKP’ye fazla yansıyamadığına işaret edeyim.

Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşunda etkili olan dış dinamiklerin başında Komünist Enternasyonal-Komintern’in geldiğini söyledik. 1919’a gelirken, 1917’de olan Ekim Devrimi’nin dolaysız etkisiyle; başta Rusya’daki Türk savaş esirleri üzerinde olmak üzere Bolşevizm’in belli etkiler yarattığını ve belli çevreler oluştuğunu biliyoruz. Moskova’da Mustafa Suphi çevresinde oluşan ve Müslüman Komünist Örgütü (MÜSKOM) ile beraber hareket eden bir çevre var. 1919’da Moskova’da bir konferans yaptıktan sonra Kırım’a geliyorlar. Bu ekip daha sonra Türkistan’a gidiyor ve Azerbaycan’ın Sovyetleştirilmesinden sonra da oradan Bakü’ye gelerek 10 Eylül 1920’de Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları’nın ilk kongresini düzenliyorlar. Buna paralel olarak 1919’dan itibaren Bakü’de, eski İttihatçılardan oluşan ve Türk İştirakiyun Teşkilâtı-Bakü Grubu olarak adlandırdığımız; Süleyman Nuri, Dr. Fuat Sabit, Yakup, Küçük Talat, Halil Paşa ve Salih Zeki gibi İttihatçıların önde gelen isimlerinin bulunduğu bir ekibin de, Bolşevik Partisi ile beraber Türkiye’de ulusal kıyama katılacak bir örgütlenme içinde olduklarını biliyoruz. Mustafa Suphi’nin Bakü’ye gelmesiyle birlikte 1920’nin Haziran’ından Eylül ayına dek (Türkiye İştirakiyun Teşkilatları 1. Kongresi toplanıncaya kadar), bu grubun reorganize olarak; Türkiye’ye değişik görevliler gönderip bir faaliyet yürüttüğünü izliyoruz. Bakü’de Mustafa Suphi çevresindeki gerek yayın, gerekse kuryeler aracılığıyla Türkiye’ye dönük örgütlenme çalışmaları, kısa zamanda bu partinin Türkiye’ye taşınması hedefi etrafında gelişiyor.

1919’da bir yandan Mustafa Suphi Kırım’a geliyor; bir yandan da Türkiye’ye, özellikle İstanbul’a bir grup militan gönderip İstanbul’da Türk Bolşevik Komünist Partisi faaliyetini başlatıyor. Daha sonra bunlar da, delegeleri İsmet Lütfi ve Latif aracılığıyla İstanbul Komünist Grubu olarak Bakü’deki kongreye katılıyor.

TKP’nin kuruluş sürecinde Komintern’in genel politikalarına-kongrelerine bakacak olursak, 1919’daki Komintern kuruluş kongresinin çok da örgütlü bir kongre olmadığı görülür. Aslında bir çağrıdır ve bu çağrı, ağırlıklı olarak o esnada Rusya’da bulunan değişik ülkelerden savaş esirlerinden oluşturulmuş; Bolşevik Partisi’nin Uluslararası Konfederasyonu içinde yer alan insanlardan oluşan komünist grupların katılımıyla yapılan bir çağrıdır.

1. Kongre’de Avrupa’dan katılan en önemli örgüt olan Alman Spartakistleri bunun bir kongre değil, bir “ortak çağrı toplantısı” olması gerektiği görüşünü savunmalarına rağmen, toplantı Komintern’in 1. Kuruluş Kongresi olarak kabul edilir. Burada bir manifesto çıkarılır ve ilk Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu (KEYK) oluşturularak başına Zinovyev getirilir. Bu ilk yılda, KEYK üyelerinin Zinovyev dışındaki hemen hemen hepsinin başka görevlerde olmasından dolayı, Komintern’in çok örgütlü bir faaliyetinden söz etmek pek mümkün değildir.

Komintern’in kuruluşunun acele olmasının temel nedeni, bir yandan Sosyalist Enternasyonal, 2. Enternasyonal Partileri’nin tam da bu çağrı arifesinde tekrar faaliyete geçmeyi önlerine koymaları, ama öte yandan da artık devrimin Avrupa’da eli kulağında olduğu düşüncesiyle, bunu örgütleyecek partilerin oluşması gerektiği fikridir. Yani birincisi, devrimin aciliyeti (bu acil duruma örgüt gerekiyor), ikincisi de eski Sosyalist Enternasyonal toparlanırsa, oradaki sağ unsurların tekrar bir enternasyonal etrafında birleşecek olmalarıdır.

Zimmerwald solunun örgütlenmesi, yani savaş sürecinde oluşmuş sol yaklaşımın göz ardı edilebileceği, 1917 Devrimi’nin etkisinin arka plana atılabileceği endişesi vardır. Aslında Komintern’in örgütlenmesi ve Komintern’e bağlı partilerin ayrı birer varlık olarak biçimlenişi 2. Kongre ile birlikte başlayan bir süreçtir. O dönem (kuruluş yıllarında) Komintern’in her yıl kongresi var. 1. Kongre (Kuruluş Kongresi) 1919 Mart ayında, 2. Kongre 1920 Haziran ayında oluyor. Bu kongrede Komintern’in tüzüğü kabul ediliyor ve en önemlisi üye olacak partilerin 21 Şartının neler olduğu belirleniyor. Yani bir diğer deyişle Dünya Partisi, kendi seksiyonlarının, kendi şubelerinin neye uydukları takdirde bu örgüte üye olacaklarının kararını veriyor. Bu 21 şart, Komintern üyesi olan bütün partilerden talep edilecek olan şartlardır.

3. Kongre (1921’deki kongre), aslında hepimizin bildiği; Lenin’in ünlü “Sol Komünizm-Goşizm” adlı kitabının sol anlayıştakilere yönelik yazıldığı-düşünüldüğü bir ortamda aldığı temel karar; “artık 1917 ile açılmış olan devrim dalgasının geri çekildiği, şimdi devrimci olmayan bir durumda devrimci partilerin nasıl çalışacağı” üzerinedir. Bu yüzden de Komintern’in 3. Kongresi’nin ana şiarı yığınlara gitmektir. Yani, “yığınlara gidelim, yığınları örgütleyelim, kısa vadede eli kulağında bir devrim olmayacak” düşüncesi vardır.

Bu Komintern kararı, Kongreden kısa süre sonra toplanacak olan ilk tam üyeli KEYK toplantısında proleter tek cephe, ardından da işçi-köylü hükümeti politikalarına doğru evrilecektir. Bu evrilme, 4. Kongre’ye yansıyacak ve 4.Kongre, esas olarak komünist partilerinin sosyalistlerle ortak hükümetler kurup kuramayacağı; ne tarz hükümetlere katılabileceği tartışması etrafında biçimlenecektir. Yani 3. Kongre’nin ertesinde KEYK tam üyeli toplantısında, Plenumu’nda alınmış karar, Kongre tarafından onaylanarak buna ait taktiğin geliştirilmesine yönelinmiştir.

Yine bu süreçte (2. Kongrenin ertesinde), bizi yakından ilgilendiren Bakü Doğu Halkları Kurultayı’nın (1 Eylül 1920) toplanışı da; Batı’da gelişebilecek olan devrimin gecikebileceği, buna karşılık Doğu’da ulusal kurtuluş hareketlerinin yükselmekte olduğu temel tespiti üzerine toplanmıştır. “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” biçimindeki ana slogan ise “Bütün Ülkelerin İşçileri ve Ezilen Halklar Birleşin!” şeklinde genişletilmiştir. Bunun bize birinci derecede yansıması, Komintern’de oluşan Doğu Sekreterliği’nin ve KEYK’in;“ulusal kurtuluş savaşlarında ulusal burjuvazisinin desteklenmesi” yönünde karar almasıdır. Komintern’in bu kararı 1927 Çin’deki Şangay Ayaklanması’na kadar devam etmiştir. Dolayısıyla ulusal kurtuluş savaşları boyunca ulusal burjuvazinin de desteklenebileceği politikası; Çin’de Çin Komünist Partisi’nin Kuomintang ile ilişkilerini ve faaliyetlerini, Türkiye’de de Türkiye Komünist Partisi’nin Kemalist harekete ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin politikalarına yaklaşımında belirleyici olmuştur.

Mesela 1927 yılının Ocak ayında Doğu Sekreterliği’nde yapılan bir tartışmada Şefik Hüsnü’nün, “Kemalizm’in devrimci barutunu 1925 sonları itibariyle tükettiği” yönündeki görüşlerine Doğu Sekreterliği’ndeki yönetici kişiler karşı çıkmışlar ve hatta 1926 sonlarında Doğu Sekreterliği’nin kaleme aldığı bir raporda “TKP’nin Kemalizm konusunda sol sekter hatalara düşmemesi” övgüye değer bulunmuştur!

Komintern’in politikalarındaki gelişme, yani dünya komünist hareketinin gelişmesi; onun bir şubesi olan TKP’nin oluşum, gelişim ve politikalarını da birinci derecede belirlemiştir. Daha önce işaret edildiği gibi Bakü’de, ağırlıklı olarak eski İttihatçı kesimlerden oluşan ve Oktobr Devrimi’nin dolaysız etkileriyle Bolşevizm’e yönelmiş bir ekip vardır; bu ekip Mustafa Suphi’nin Bakü’ye gelmesinin ardından reorganize olarak 1920 yılı Haziran-Eylül ayları arasında Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları 1. Kongresi’nin hazırlıklarını yürütür. Birazdan ele alacağımız İstanbul’daki Türkiye İşçi-Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) adına, 1920 Ağustos ayında Komintern’in 2. Kongresi’ne katılmak üzere yola çıkmış olan Ethem Nejat ve Arap İsmail Hakkı, o Kongre’ye yetişemeyecekleri için 10-17 Eylül 1920’de Bakü’de yapılan Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları Kongresi’ne, TKP Kuruluş Kongresi’ne katılmışlardır. 1920 Haziran-Eylül ayları arasında Türkiye İştirakiyun Teşkilâtı Merkez Heyeti’nin yaptığı toplantı tutanakları ve ona iletilen raporların belgeleri ve Türkiye İştirakiyun Teşkilâtları’nın 1. Kongresi’nin tutanaklarının tam metni ilk kez eksiksiz olarak TÜSTAV tarafından yayınlanmıştır.

Daha sonra Mustafa Suphi ve yoldaşlarının, 17 Eylül 1920’den Türkiye’ye döndükleri zamana kadar yapılmış olan Merkez Komitesi toplantı tutanakları, aldıkları kararlar ve Türkiye’ye gönderdikleri kuryelerin verdikleri raporlar da yine TÜSTAV tarafından Dönüş Belgeleri 1-2 adıyla yayınlanmıştır.

Mustafa Suphi kolunun Türkiye’deki ulusal savaşa, kurmuş oldukları Kızıl Alay’la birlikte aktif olarak katılma çabası içinde olduklarını görüyoruz. 1921 başlarında Türkiye’ye gelişlerinde 28-29 Ocak’ta Karadeniz’de katledildiler, kötü bir akıbet onları buldu. Komünist hareket daha başında son derece seçkin evlatlarının bir kolunu büyük ölçüde kaybetmiş oldu.

Türkiye’ye gelirken bir Dış Büro oluşmuş ve Bakü’de bir süre faaliyet yürütmüştür. Sonra bu ekip Batum’a geçmiştir. Onlar Batum’a geçerken, Türkiye Komünist Fırkası Dış Bürosu faaliyetlerini yürütürken, 1921 yılının Mart ayında Sovyetler Rusyası ile Türkiye arasında bir anlaşma imzalandı. Anlaşmada yer alan; “iki ülkenin kendi topraklarında, diğeri aleyhine faaliyet yürütülmesine izin veremez” maddesi gereği, TKF Dış Bürosu 1921’in Aralık ayında Gürcistan Komünist Partisi’nin Türkiye seksiyonu olarak kendi bağımsız varlığına son verdi. Yani Mustafa Suphi ve arkadaşlarının 1920’de Bakü’de kurmuş olduğu Türkiye Komünist Fırkası, bir yandan ülkeye dönen yöneticilerinin ölümü, öte yandan Dış Büro’nun faaliyet olanaklarının son bulması üzerine, yöneticilerinin kararıyla, kendini feshederek son buldu.

Ama bu koldan Türkiye’ye gelen ve faaliyet yürüten kimi komünistler, 1925 Akaretler Kongresi ertesinde oluşan Türkiye Komünist Partisi’nin merkezinde ve değişik düzeylerinde görev yapmaya devam ettiler. Yani Bakü’de faaliyet yürütmüş olan komünist koldan gelenler, 1925’de oluşan TKP içinde bir temsiliyete sahip oldular. Ayrıca yine bu koldan Bakü ve Batum’da komünist faaliyet yürütmüş kimi kadrolar, izleyen yıllarda Doğu Halkları Komünist Üniversitesi’nde KUTV’da Türkiye’den gelen öğrencilere öğretmen olarak hizmet ettiler.

TKP’nin oluşumu sürecindeki ikinci kol, 1920 yılının Haziran ayından itibaren Eskişehir ve Ankara çevresinde biçimlenmiş olan komünist çevrelerin, Aralık 1920’de Türkiye Halk İştirakiyun Fırkası (THİF) halinde bir araya gelmesiyle oluştu. Bunların ilk oluşum süreci içinde de ana faktör Oktobr Devrimi ve Komintern’dir. İlk grupların etkileyicileri Şerif Manatov ve Ziynetullah Nevşirvanov isimlerinden de anladığımız gibi Anadolu dışından (Sovyetler Rusyası’ndan) Türkiye’ye gelmiş Bolşevik ajitatör unsurlardır. Bunlar, Dr. Hasan Rıza’nın Osmanlı Sosyal-Demokrat Fırkası’nda ve İştirakçi Hilmi’nin Türkiye Sosyalist Fırkası’nda İstanbul’da faaliyet yürütmüşlerdi.

THİF, Yeşil Ordu içinden ayrılan bir grup milletvekiliyle (bunların içinde hepimizin bildiği bir dönem İçişleri Bakanlığına seçilmiş ve Atatürk’ün itirazlarıyla bu görevden alınmış olan Tokat mebusu Nâzım Bey, Meclis milletvekilleri Şeyh Servet Efendi, İkaz gazetesi sahibi Mehmet Şükrü, İzmit mebusu Sırrı gibi…), Ziynetullah Nevşirvanov ve Baytar Salih Hacıoğlu’ndan oluşan bir ekip; Ankara’da artık komünist faaliyetin kurulmuş olan resmi Türkiye Komünist Fırkası tekeline bırakılmaması için, Aralık 1920’de bir dilekçeyle İçişleri Bakanlığı’na müracaat etmişler ve faaliyete geçmişlerdir.

Halkçılık Beyannamesi’nin verilmesi ve Yeşil Ordu içindeki ayrışmadan sonraki dönem, Sovyetler Rusyası ile TBMM Hükümeti arasındaki ilişkilerin yakın dostluk ilişkileri olduğu dönemdir. Bu dönemde bir Resmi Komünist Fırkası kurulmuştur. Bunun kurucuları arasında yer alan Tevfik Rüştü Aras, 1921’de Komintern’in 3. Dünya Kongresi’ne de gidererek Doğu Sekreterliği ile görüşmüş ve Türkiye’de son 15 yılın devrimci kadrolarının bu partide toplandığını belirterek, Komintern’in tanıdığı parti haline gelmek istediklerini söylemiştir. O dönemki İçişleri Bakanı olan Adnan Adıvar da bu partinin kurulmasının ertesinde, “komünist partisi evrakı elinde bulunmayanların komünist propagandası yapmasının yasaklanmasını” karara bağlamıştır. Bu karar nedeniyle THİF yasal başvuruda bulunarak komünist faaliyet yürütebilmeyi arzu etmiştir. Ancak 1921’deki Çerkez Ethem İsyanı’nın ertesinde; Çerkez Ethem’in Resmi Türkiye Komünist Fırkası üyesi olması nedeniyle bu parti kapatılmış, THİF’in kimi Meclis üyesi de olan yöneticileri faaliyetlerine son verdiklerini bildirmelerine rağmen tutuklanarak Mart 1921’de yargılanmışlar ve ağır hapis cezalarına çarptırılmışlardır. THİF yöneticileri, Frunze’nin (Bolşevik önder) Türkiye’ye ziyareti arifesinde Eylül 1921’de bir afla serbest bırakılmışlardır. Bu sürece ilişkin belgeler de yayınlanmıştır.

THİF’in ikinci faaliyet dönemi, 18 Mart 1922’de (Paris Komünü’nün yıldönümüdür. 7 Kasım gibi 18 Mart tarihi de o dönem uluslararası komünist hareketin kutladığı bayramlardan biriydi) yayın hayatına atılan Yeni Hayat dergisiyle beraber başlamıştır. Bu faaliyet döneminde ağırlıklı yeri Ağustos 1922’de toplanan THİF’in Kongresi teşkil etmiştir. Bu Kongre’ye Komintern temsilcileri, bir denizaltıyla İnebolu’ya gelip oradan Ankara’ya ulaşarak katılmışlardır. Kongre iki ayrı oturum halinde yapılmıştır. Tutanağı da Türkiye Komünist Fırkası 1. Kongresi olarak düzenlenmiştir. Nitekim 1921’deki Komintern 3. Kongresine Salih Zeki ve Süleyman Nuri Türkiye Komünist Fırkası temsilcisi olarak başvurduklarında, 3 Kongre delege yetki komisyonunca kendilerine; böyle bir fırkanın Komintern kayıtlarında bulunmadığı yönünde bir bildirimde bulunulmuştur. Yani Bakü Kongresi’nin, Komintern nezdince tescilinin yapılmadığı; dolayısıyla 1921 Ağustos ayındaki THİF Kongresi Türkiye Komünist Fırkası 1. Kongresi olarak tescil edilmiştir. 1925’deki Akaretler Kongresi de Türkiye Komünist Fırkası 2. Kongresi olarak kayda geçmiştir.

THİF’in Ağustos ayında yapacağı kongre öncesinde Rauf Bey Hükümeti bu Kongre’yi yasaklamıştır. Dolayısıyla bu Kongre çağrısı yasal yapılıp, illegal olarak iki oturum halinde gerçekleşmiştir. Bu dönemde THİF’in faaliyetleri, doğrudan Komintern’in bu parti nezdindeki takviyecisi Golman yoldaş tarafından yönlendirilmiştir. Bu kongrede Ağustos ayına kadar Komintern tarafından, Mezopotamya çalışmalarını yürütmek üzere Adana’da görevlendirilmiş olan Salih Hacıoğlu ilk turda Merkez Komitesi’ne seçilememiştir. THİF’in Ankara’daki faaliyeti ve Yeni Hayat dergisi, Tokat mebusu Nâzım Bey tarafından yönetilmiştir. Derginin başyazılarının hepsi Nâzım Bey’in imzasını taşır. Ancak Kongrede, birinci turda merkez komiteye seçilememiş olan Salih Hacıoğlu, Komintern takviyecisi ve bu sıfatla Merkez Komitesi’nde yer alan Golman’ın önerisiyle genel sekreterliğe getirilmiş ve Nâzım Bey bu görevden uzaklaştırılmıştır.

Eylül ayında kısa süreli olarak THİF faaliyeti, Salih Hacıoğlu yönetiminde yürütülmüştür. Bu kongrenin illegal olarak toplanması ve Kongre’ye Komintern yöneticilerinin temsilcilerinin gizlice katılmış olmaları, daha sonra döndüklerinde Azerbaycan’da bir gazeteye verdikleri demeç çerçevesinde Türkiye’de de öğrenilmiştir. Bunun üzerine başbakan Rauf Bey, Nâzım Bey’i çağırarak faaliyetlerini tatil etmeleri gerektiğini, etmedikleri durumda yasaklanacaklarını tebliğ etmiştir. Son THİF Merkez Komitesi toplantısında bu konu tartışılmış ve bu yasaklamaya karşı bir bildiri çıkarılmış, ancak parti; 1922 Mart-Eylül arasında 7-8 ay kadar faaliyet yürüttükten sonra legal varlığı son bulmuştur.

Üçüncü kol İstanbul Komünist Grubu’dur (İKG). Almanya’daki Spartakist hareketten etkilenen aydın ve işçiler Almanya’da Türkiye İşçi Çiftçi Fırkası’nı kurmuş; Spartakist Devrim’in yenilgisi ertesinde Türkiye’ye geldiklerinde Şefik Hüsnü’nün de katılımıyla Türkiye İşçi Çiftçi Sosyalist Fırkası (TİÇSF) halinde yeniden örgütlenmişlerdir. 1920’nin Mart ayında, İstanbul’un işgali ertesinde; bu partinin faaliyetleri de akamete uğramış ve bunun içinden dar bir grup kendi arasında İstanbul Komünist Grubu - 3. Enternasyonal Grubu olarak gizli bir örgüt kurmuştur. Temmuz-Ağustos 1920’de iki temsilcisini (Ethem Nejat ile Arap İsmail Hakkı) Komintern Kongresi’ne katılmak üzere İstanbul’dan yola çıkartmış, Dr. Şefik Hüsnü de Fransa’ya; Fransız Sosyalist Partisi’nin komünist parti haline dönüşeceği ve 3. Enternasyonal Grubu’nun etkili olduğu Tours Kongresi’ne gitmiştir. Burada Türkiye hakkında hem bir konuşma yapmış, hem de o dönem Fransız sosyalistlerinin yayın organı Humanité’de Türkiye’deki sosyalist hareket üzerine küçük bir makalesi yayınlanmıştır.

Bu grup, yürüttüğü faaliyetler hakkında kapsamlı bir rapor gönderdiği Komintern 3. Kongresi arifesinde, 1921 Haziran ayından itibaren Aydınlık dergisini çıkarmış ve bu dergi etrafında İstanbul’daki komünist hareketi örgütlemeye çalışmıştır. 3. Enternasyonal’in görüşlerini esas alıp propaganda eden ve 3. Enternasyonal’le bağ kuran İKG Komintern’in 1922’de toplanmış olan 4. Kongresi’ne katılmıştır.

Daha önce de bahsedildiği üzere 4. kol olan Beynelmilel İşçiler İttihadı (Bİİ) Türkiye’de 1908-1910 yıllarından itibaren oluşmuş Rum Sosyalist Merkez’inin doğal bir uzantısıdır.1919’dan itibaren ağırlıklı olarak İstanbul’da Rum işçiler arasında sendikalar ve komünist hareket halinde örgütlenmiştir. Stefo Benlisoy’un bu konuda yapmış olduğu çalışmalar kitap olarak yayınlanmıştır. Bu konuda ilk yayın ise Orhan Silier’in Toplumsal Tarih dergisinde yayınladığı İçtimaî Tetebbuat Cemiyetleri Sosyal İncelemeler Cemiyeti dönemindeki sendika tüzükleridir. Daha sonra Sosyalist Merkez’in faaliyetiyle ilgili olarak sekreter sıfatıyla Vezestenis’in Fransa’da yayınlanmış kimi makalelerini ve RGASPI’de (Rusya Devlet Siyasî-Sosyal Tarih Arşivi) belgelerini Mete Hocam’la (Tunçay) birlikte yayınladık.

Beynelmilel İşçiler İttihadı’ndan önemli bir kol, 30 Ağustos 1922’den itibaren İstanbul’un işgal kuvvetleri tarafından boşaltılmasıyla birlikte (Ankara Hükümeti’nin İstanbul’da yönetime gelmeye başlamasıyla) buradaki komünist Rumların faaliyeti akamete uğramıştır. Kendi örgütlerinin kararıyla otuza yakın Rum komünist Moskova’ya gitmiş, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde (KUTV) okuyarak ve komünist faaliyetlerine devam ederek; bir bölümü Yunanistan’a geçmiş, bir bölümü SSCB’de kalmış, bir bölümü ise Türkiye’deki faaliyetleri desteklemiştir. Bu koldan Vanlı Kâzım başta olmak üzere 1927 Tevkifat’ında adı geçen iki Niko vardır. Niko Asimopulos TKP’nin 1925 Kongresi ertesinde Merkez Komite üyesidir. Aynı zamanda Komintern’in 6. Kongre delegesidir. Ayrıca bir bölümü Rum komünistleri olarak İstanbul’da Türkiye Komünist Parti içinde faaliyetlerini sürdüren bu örgütün içinde Yahudi komünistler de vardır. Nitekim Maksimos’dan sonra Bİİ yöneticisi olan Roland Ginzberg de bir Romanya kökenli Yahudidir ve Yahudi Komünist Gençlik Örgütü’nün küçük bir grup olarak Beynelmilel İşçiler İttihadı içinde faaliyet yürüttüğünü rapor etmiştir. Bİİ temsilcileri de gerek Komintern, gerekse Kızıl Sendikalar Enternasyonali kongrelerinde yer almıştır. Aralık 1922’de Komintern 4. Kongresi’nde Türkiye’deki bu çok kollu komünist yapının, Türkiye Birleşik Komünist Partisi halinde birleştirilmesi için bir Teşkilât Bürosu oluşturulmuştur. Bu Büro’nun sekreterliğine Dr. Şefik Hüsnü getirilmiş, Beynelmilel İşçiler İttihadı’ndan Vanlı Kâzım burada yer almış, THİF’den Salih Hacıoğlu görevlendirilmiş ve Komintern destekçisi-yönlendiricisi olarak da daha önce Batum’da çıkan Yeni Dünya gazetesinde görev yapmış gerçek adını bilmediğimiz Şarki kod adlı Gafurov diye bir kişi katılmıştır. Bu Büro’nun yürüttüğü faaliyetler ve KEYK’in ısrarları sonucunda ağırlıklı üyeleri İKG’den olmak üzere THİF’den ve Bİİ’den delegelerin de katılımıyla 15 Şubat 1925’de TKP’nin Akaretler Kongresi toplanmış; bu kongrede değişik kollardan gelenlerin katılımıyla bir merkez komitesi oluşturulmuş ve böylece birleşik parti faaliyete başlamıştır. Bu süreçte İstanbul’da kurulmuş olan TİÇSF’de Spartakist olarak adlandırılan ve esas olarak Almanya’da yetişmiş olan kadro, 1921-1922’lerde Ankara’ya geçmiş ve esas itibariyle Mustafa Kemal çevresine katılarak Kemalist hareket içinde yönetici görevlere gelmişlerdir. Kuruluş süreci üzerine özetle değinilecek noktalar bunlardır.

Erden Akbulut
İştirakî Dergisi Sayı 13 s. 65-71.

0 Yorum: