26 Şubat 2024

,

Tarihimizin Ustaları-2: Uzunoluk Hamamı

1919'da İngilizler Maraş’ı sekiz ay boyunca işgal eder, onlar çekilince Fransızlar Maraş’a girer. 31 Ekim’de tarihi Uzunoluk Hamamı’ndan çıkan kadınların yüzlerindeki peçeleri işgalciler zorla açtırmaya çalışır. Çakmakçı Sait, silahsız olduğu halde müdahale eder ama onu katlederler. Arbedeyi duyan bir Maraşlı gelir ve işgalcilere ateş açar. İşgalcilerden biri ölünce diğerleri kaçar. Bu kişi Sütçü İmam’dır.

Camide gönüllü şekilde imamlık yaptığından ve caminin yanındaki dükkânda süt sattığından dolayı ona Sütçü İmam denir.

İşgalcileri püskürttükten sonra gizlenmek için olay yerinden uzaklaşır. Onu her yerde arayan işgalciler, onun kardeşini işkenceyle katleder. İmam artık direnişe katılmıştır.

Bu ilk kurşundan bir ay sonra bir camide başka bir imam, bayrağı asılmayan bir ülkede Cuma namazının kılınmayacağını camiye gelenlere söyleyince, halk Maraş Kalesi’ni basar ve tekrar bayrak asar. Maraş direnişinde 4 bin şehit verilirken düşman 6 bin kayıp verir.

Çakmakçı Sait’ten, dönemin imamlarından ve onun kardeşinden öğreneceğimiz deneyimler vardır. Yurt bilincini taşıyan her insan vatan toprağını namusu olarak görür. O vatan toprağı üzerinde yaşayanlar da kardeştir. Bu değere sahip bir halk, kardeşini korur, çünkü o halkın her evladı vatan toprağının bir parçasıdır.

Çakmakçı Sait, kendi halkının kadınlarını kız kardeşi/bacısı olarak gördüğünden onlara uzanan eli kırmak için silahlı işgalci birliğinin karşısına dikilir. Aynı Fransızlar günümüzden 7-8 yıl önce, ülkesine gelen kapalı giyinen Müslüman kadınları “Burası Fransa, laik bir ülke, burada bu giyimle gezemezsiniz!” diyerek dükkânlarına almadı. Beden politikası yapan feministler bu duruma tepki göstermedi. Çakmakçı Sait, peçeleri açılmaya çalışılan kadınları korumaya çalışırken katledildi. Vatan, bazen bir peçedir. O peçe açılıp yabancı bir el değdiğinde teslimiyet ve esaret kaçınılmazdır.

Elmalı Köprüsü, Mehmet Sait için vatandı; Maraşlı kadınların yüzlerindeki peçe de Çakmakçı Sait için vatandı ve korunması gereken namustu.

Sütçü İmam için de Çakmakçı Sait’e ateş açılması karşısında saldırıya geçmek namustu, o da onu korudu.

Emperyalizm, bugün zor aşamasından rıza aşamasına geçti. Fiziki işgale gerek kalmadan işbirlikçi burjuvaziyle hareket ederek bir ülkeyi sömürüyor. Bu bağlamda, Umberto Eco’nun, 21. yüzyıl insanının yanılgısı faşizmin Nazi üniformasıyla geleceğini sanması yönündeki tespiti, emperyalizm algısı için de geçerlidir.

Ülkemizde sol, faşizm ve emperyalizmi geçmişin kurgularıyla ve pratikleriyle ele alıyor. Zihinlerde gerçekleştirilmeye çalışılan bu manipülasyonun tek nedeni, bedel ödemeden mücadele etmek çünkü her iki olguyla da mücadele etmenin gereklerini bildiğinden her iki olguyu da yokmuş gibi sayıyor. Emperyalizmi sadece yabancı sermayenin fabrikası ve ordusu, faşizmi de sadece toplu işkencelerden ve tutuklamalardan ibaret görüyor. Parti büroları ve yayınları açık kaldığı sürece her iki olgunun da henüz tam anlamıyla gerçekleşmediğini halk sınıflarına propaganda ediyor.

Sol, peşine takıldığı feministlerin ve fon alan LGBT’lerin kavramlarıyla konuşuyor: seks işçiliği, lubunya, cinsel özgürlük, ihtilalin coğrafyası olarak beden, patriyarka, cinsel “emek”. Sömürünün yoğunlaştığı ve bağımsızlığını yitiren ülkelerde kadın bedeninin cinsel ve ticari bir metaya hızla dönüştüğünü kabul etmeyip bu ticareti gerçekleştirme kararının kadına ait olduğunu, çünkü beden üzerindeki inisiyatifin beden sahibine ait olduğunu iddia ediyor ve sınıfların zihnine bu yoz, anti sınıfsal söylemi aşılamaya çabalıyor. Çakmakçı Sait gibi hareket etmiyor, müdahale edilen kadın bedeninin vatanın namusu olduğuna inanmıyor.

Bugün cinselliğin pazarlanacağı toplumsal ve sınıfsal şartları hazırlayan emperyalizmdir. Bu çarpıklığın felsefesinin üretilip meşru görülmesini de liberal sollarla ve fonladığı aydınlarla yapıyor. O yüzden, Filistinli kadınları değil, Ukraynalı kadınları görüyor. Ülkemizdeki mücadeleci kadınları da “gerici” olarak algılayıp kitlelerin bilinçlerine yansıtıyor.

Bugün cinselliğin pazarlanması, genelevlerin dışına taşırılarak ticaret alanı genişletiliyor. Onlyfans uygulamasının versiyonu olan Odtüfans ile ODTÜ mezunu iki genç kadın yüksek lisans eğitim ücretlerini karşılamak için para karşılığı bedenini internet ortamında teşhir ediyor. Bu teşhiri de “patriyarka” ile mücadele adı altında meşrulaştırmaya çalışan bir terminoloji kullanıyor. Bu yoz pratiğe hiçbir feminist çevre ve eğitim sendikaları tepki göstermiyor, gösterenleri de sessiz kalarak “geri” kabul ediyor.

Aynı Onlyfans platformunda emperyalist orduların kadın askerleri silah tutarak müstehcen fotoğraflarını yayınlıyor. Bunu da Ukrayna'nın Neonazi taburlarındaki savaşçı ve askerlere moral olsun diye yaptıklarını söylüyorlar.

+90 adlı YouTube kanalı da ülkemizdeki “trans”, “eskort” ve “jigolo” diye adlandırdıkları kişilere ulaşarak belgesel çekiyor. “Seks işçisi olmak” belgeselinde konuşan bir kadın; üniversite mezunu olduğunu, kendi mesleğini yapsa bedenini pazarladığı kadar para kazanamayacağını, internet platformları aracılığıyla “müşteri” bulduğunu ve istediği kişiyi kendisinin seçtiğini, dahası, kendisinin feminist ve politik bir insan olduğunu, yaptığı ticaretin feminist hareket içinde kabul gördüğünü savunuyor. Emperyalizm açık şekilde, insanımıza kendini pazarlamayı öneriyor. İnternet dizi platformları konsamatrisler ve pavyonlarla ilgili belgeseller çekiyor.

Emperyalist ülke askerleri ülkemize “ziyarete” geldiğinde vergi rekortmeni genelev patroniçesi Manukyan da kadınları kiraladığı evlerin sokaklarını badanalayarak onları “misafir” etmek istemişti. Sol da emperyalist ülkelerin büyükelçiliklerini peşine takıldığı LGBT ve radikal demokratlarla Dolmabahçe’den İstiklal’e çıkarıp yayınlarında öpüşen iki kadının fotoğrafını paylaşıp “Onur(!) yürüyüşü Ramazan yasağını deldi!” diye haber yapıyor. Aynı sol çevre, her yıl 6 Mayıs’ta Gümüşsuyu’ndan Dolmabahçe’ye koşuyor. Biri evlerde, diğeri İstiklal’de emperyalistleri “misafir” ediyor.

Bugün solun peşine takılıp kızılına mor oje çektiği 8 Mart’ı birlikte kutladığı feminist hareket, bedenin pazarlanmasına onay veriyor. Feministler, birbirini “kız kardeş” olarak görüyor. Onlar için burjuva kadın da işçi kadın da kız kardeştir, tek “düşman” varsa patriyarkanın mimarı olan erkektir.

Kız kardeşinin kendini pazarlamasına onay veren bir kardeşlik hukuku yoktur. IŞİD saldırılarının sonucunda en çok zorluk ve mağduriyet gören kesim olan Ezidi kadınlar için harekete geçiyorlar -ki geçilmesi meşru- fakat Filistinli kadınlar için sesleri çıkmıyor. Çakmakçı Sait de Sütçü İmam da onlar için “eril”.

Günümüz mütedeyyin ve muhafazakâr kesimin de Sütçü İmam’lardan öğreneceği ilkeler var. Öncelikle vatan sevgisi imandandır. Öyle olmasa, Maraş’taki diğer imam Cuma namazını kıldırmakta beis görmezdi. Bugün Siyonist askerlere gönderilen malzeme ticaretine kadar tüm ticari ilişkilerin kesilmesini talep etmeleri gerekiyor. Aynı şekilde, ülkemizdeki işçi ölümlerinin, doğanın ve insanın sömürülmesinin tek nedeni olan emperyalizme ram olan burjuvazi, siyasi çevreler, tarikatlar olduğu gerçeğiyle yüzleşmeleri gerekiyor. Vatan sevgisinin imandan olduğu bir kez daha hatırlanmalı. Filistin halkı her şeye rağmen kazanacağına inanç duyuyor çünkü Hakkın da doğrudan yana olduğuna inanıyor. Bu inanç, savaşma kararlılığı için motivasyon kaynağı.

Aksa Tufanı bunun en güzel örneği. “Ama Hamas var” diyenlerin unuttuğu gerçek şu: Hamas ile diğer Filistinli sol yapılar, vatanlarının bağımsızlığı için omuz omuza çarpışıyorlar. Bizde bu birlikteliği engelleyen çevreler ise kimlik siyasetine sürüklenen soldur.

Bizim insanımızda bağımsızlık ruhu hep vardır. O anti-emperyalist bilincin açığa çıkarılması ideolojik mücadeleden geçiyor. Halk sınıflarının ırkçı ve tarikatçı çevrelerin ideolojik manipülasyonuna terk edilmesi birleşmemizi engelliyor. Bu değirmene suyu taşıyan öznelerden biri, soldur. Kadın olarak orta sınıfı, ilericilik olarak yaşam biçimciliğini gördükleri için halk sınıflarıyla bütünleşemiyor. Anadolu’da düzenli ordu kurulmadan evvel, ilk kurşunları atanlar da bugün o “geri" gördükleri halk sınıflarıdır. Otoriteye ve egemenlere bağlı bir halktır ama son noktaya gelindiğinde kendi göbeğini kesmeyi de bilir. Tarihin her döneminde, güvendikleri egemenlerden umudu kestiklerinde vatanını korumak için bir adım öne çıkmışlardır. O yüzden bugün Filistin’in yeri sorulduğunda yanlış yanıt veriyor diye “aşağı” görülüp küçümsenen halk sınıfları, atlas uzmanı beyaz sola rağmen Filistin’in haklı davasına inanıyor. Sol, Filistin’in yerini bilir ama destek vermez; halk harita bilgisine sahip değildir ama Filistin’in yeri olarak gönlünü görür.

Anti-emperyalizme iman, süt kadar temizdir, meşru bir mücadeledir. Anti-emperyalist hat oluşturulup bağımsızlık şiarı kitlelerin zihinlerine işlendiği an, Sütçü İmam’lar da Mehmet Sait’ler de Çakmakçı Sait’ler de efeler de hatta bir sonraki yazının konusu olan kahraman Anadolu kadını da ortaya çıkacaktır.

12 Şubat’ta düşman işgalinden 4 bin şehit vererek kurtulan Maraş halkı, 6 Şubat depreminde binlerce insanını göçük altında can verdi. Bunun temel nedeni, emperyalizmdir. İmara peşkeş çekilen illerden sadece biridir Maraş. Bu bilinç uyanmasın diye Maraş, tarikatçı ve ırkçı çevrelerin kuşatması altındadır. Bu kuşatmanın tohumları Maraş katliamında atılmıştır. Tüm bu sapmaların zihinlerden sökülüp atılmasının yolu, sınıfsız sömürüsüz düzen yolunda emperyalizme karşı mücadele edecek halk sınıflarının oluşturulmasıdır. İnanç alanına müdahale etmeden, o inancın yurt sevgisiyle aynı mücadelede buluşturulması en acil görevdir ve kimlik siyaseti solun saflarından uzaklaştırılmak zorundadır. Bugün fabrikalarda ve köylerde emek ve yurt mücadelesi veren kadınların da başörtüsü taktığı gerçeği unutulmamalıdır. Emek en yüce değerdir, vatansız emek de yoktur.

S. Adalı
25 Şubat 2024

0 Yorum: