28 Aralık 2019

, ,

Son Kavga

I

Günümüz Fransa’sının en üretken edebiyatçılarından Magdeleine Marx, kaleme aldığı Bu Kavga En Sonuncu Kavga: Sovyetler’de Altı Ay isimli kitabıyla Rusya’da büyük bir ilgi gördü.[1] Böylelikle Eugene Pottier’nin[2] dizesi, “Bu kavga en sonuncu kavga!” tarihsel planda yeniden gündeme geldi.

Rusya’da gerçekleşen proleter devrim, bu şiarı tüm dünya proletaryasına taşıdı. Magdeleine Marx’ın Moskova sokaklarında işittiği şiarla benim Roma’da, Milano’da, Berlin’de, Paris’te, Viyana’da ve Lima’da işittiğim şiar aynıydı. Bu şiar, dönemin tüm heyecanını bünyesinde barındırıyor. Devrimci kalabalıklar son kavgaya girdiklerine inanıyorlar.

Peki gerçekten de bu, en sonuncu kavga mı? Eski nizama bağlı şüpheci isimler açısından son kavga bir yanılsamadan ibarettir, ama yeni nizama işaret eden mücadele insanları için o bir gerçekliktir. Romain Rolland, yeni ve aydınlanmacı bir tarih felsefesi sunduğu Au-dessus la Melée[3] [“Kavganın Üzerinde”] romanında, Eugene Pottier’nin dizesinde bahsi edilen en sonuncu kavganın hem gerçeklik hem de yanılsama olduğunu söylüyor.

Biz, aslında hem bir dönemin hem de bir sınıfın son kavgasını veriyoruz. İlerleme veya başka bir tabirle insanî ilerleme, aşamalar hâlinde gerçekleşiyor. Dolayısıyla insanlık, her zaman hedefe yakın olma ihtiyacı duyuyor. Hiç şüphesiz ki bugünün hedefi yarının hedefi değil. Ama insanın ilerlediğini söyleyen teori, bugünün hedefinin nihai hedef olduğunu söylüyor. Mesihçi anlayışın vaat ettiği o bin yıl hiç gelmeyecek. İnsanlar, tekrar terk edecekleri bir yere varmakla yetinecekler. Ama yeni gelen günün son gün olacağı inancından asla vazgeçilmeyecekler.

Hiçbir devrim bir sonraki devrimi öngöremez, onun tohumlarını kendi bağrında taşısa bile bu böyledir. Tarihin öznesi olarak insan açısından kişisel gerçeklikten gayrı bir şey yoktur. İnsanlar soyut değil somut mücadelelerle ilgilenirler. Dolayısıyla son kavganın gerçekliğini bizatihi devrimci proletarya yaşar. Öte yandan soyut bir bakış açısı olarak insanlık, son kavga denilen yanılsamayla oyalanır.

II

Fransız Devrimi, sahip olduğu önemle ilgili olarak benzer bir anlayışa sahipti. Onu yapan insanlar da yeni bir çağı başlatmak istemişlerdi. Gelenek zamanın ateşine savrulup atıldı, böylelikle cumhuriyetçi bin yıl başlamış oldu. Devrimi yapanlar, Hristiyanlık çağının ve Gregoryen takvimin cumhuriyeti sınırlamasının asla mümkün olamayacağını düşündüler. Devrim, marşında yeni günün doğacağı şafağa selam duruyordu: Le jour de gloire est arrivé[4] [“Zafer günü gelip çattı”] Bireyci ve Jakoben cumhuriyet, insanlığın en yüce arzusu olarak görüldü. Devrim, kendisinin son ve aşılmaz devrim olduğunu düşündü. Bu, son kavgaydı. Eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin son kavgası.

Ama yaklaşık yüz elli yıl sonra bu mit eskidi. La Marseillaise artık devrimci bir şarkı değil. Zafer günü, doğaüstü güçlerden aldığı itibarını yitirdi. Demokrasiyi teşvik edenler, bizatihi herkese oy hakkı ve meclisin varlığı üzerinden gözden düştüler. Bugün dünyada yeni bir devrim mayalanıyor. Kolektivist rejim, bireyci rejimin yerini almak için mücadele ediyor. Yirminci yüzyılın devrimcileri, on sekizinci yüzyılın devrimcilerinin yaptıkları işlere dair hükümlerini hızlı bir şekilde veriyorlar.

Ama öte yandan da proleter devrimin burjuva devrimin bir sonucu olduğunu görmek gerekiyor. Burjuvazi, yüz yılı aşkın bir süre boyunca yeni düzenin maddi-manevi koşullarını oluşturdu ve gerekli kapitalist birikimi hızla meydana getirdi. İlk sosyalist fikirler Fransız Devrimi içinde döllendiler. Sonrasında sanayi, zaman içerisinde kendi fabrikalarında devrimin ordularını örgütledi. Eskiden burjuvazi ile aynı düzlemde bulunan proletarya, kendi sınıfsal taleplerini dillendirmeye başladı. Sosyalizm, kapitalist zenginliğin o yağlı sinesinde gelişip serpildi. Burjuvazinin alnında kendi iktidarına karşı gerçekleştirilecek devrim için gerekli fikirleri ve insanî birikimi temin etmek yazılı.

III

Son kavga yanılsaması, hem çok eski hem de gayet modern bir yanılsama. Her iki-üç yüzyılda bir bu yanılsama farklı bir isimle tekrar ortaya çıkıyor. Bugün itibarıyla söz konusu yanılsama, sayısız örgüt için bir gerçekliği ifade ediyor. İnsanları kendisini yenilemeye itiyor. O, ilerlemenin motoru. Tüm yeniden doğumların yıldızı. Büyük yanılsama hükmünü yitirmişse yeni bir insanî gerçeklik oluşmuş demektir. İnsanlar, o noktada eskiden beri taşıdıkları endişelerle meşgul olabilirler.

Bu yanılsama, romantik döngüyü kapayıp klasik döngüyü başlatıyor. Klasik döngüde yanılsama gelişiyor, belirli bir tarza kavuşuyor ve biçimi yozlaştırıyor, bu biçimse hayatın tüm güçlerini kucaklayamıyor. İnsanların yaratma gücü, hayat enerjisi dindiğinde, katı, eski ve demode bir biçim içine saplanıp kaldığında zayıflıyor. Ama insanlardaki veya toplumlardaki coşku sınırsız. Uykunun dinginliğine esir olmuş göl, sessizliğe gömülmüş bataklık birden kabarıp taşmaya başlıyor. Ardından hayat, enerjisine ve hızına yeniden kavuşuyor. Hindistan, Çin ve bugünün Türkiye’si, bu yeniden doğumların canlı birer örneği. Devrimci mit, çöküş sürecine girmiş olan bu halkları sarsma ve canlandırma potansiyeline sahip.

Doğu, aksiyon için açıyor gözlerini. Umut, onun eski çağlardan süzülüp gelen ruhunda yeniden doğuyor.

IV

Şüpheciliğin içi, insana ait büyük yanılsamalardaki gerçek dışılığa karşı çıkınca rahatlıyor. Görecilikse aynı olumsuz sonuçla ve kısırlıkla uyuşmuyor. İşe gerçekliğin bir yanılsama olduğunu söyleyerek başlıyor, ama sonuçta da yanılsamanın gerçeklik olduğunu iddia ediyor. Görecilik, mutlak hakikatlerin bulunduğu tespitine karşı çıkıyor, gelgelelim insanların göreceli hakikatlere mutlak olgularmış gibi inanmaları gerektiğini düşünüyor. İnsanlar, kesinliğe ihtiyaç duyuyorlar. Peki ya bugün insanların belirledikleri kesinlik, yarının kesinliği değilse?

Mit yoksa insanların hayatı bereketli olamaz. Görecilikçi felsefe, tam da bu sebeple “mit denilen kanuna itaat etmek gerek” diyor.

Bir görecilikçi olarak Pirandello[5] faşizme bağlılık konusunda önemli bir örnek sunuyor. Faşizm, Pirandello’nun aklını çeliyor çünkü demokrasi şüpheli ve hiççi iken, faşizm hiyerarşiye ve millete dönük dinsel ve bağnazca inanmayı ifade ediyor (Sicilyalı bir küçük burjuva olarak Pirandello, devrimci miti anlama ve onun peşinden gitme konusunda gerekli akli melekeye sahip biri değil). Bezgin, canı sıkkın şüpheciliğin yazarı politik şüphelerden hiç hazzetmiyor. O, şiddetli, açık, tutkulu, sert önermeleri tercih ediyor. Felsefeciden, görecilikçi felsefeciden daha şüpheci olan kalabalıklarsa bir mit, bir iman olmadan yapamıyorlar. Geçmişe ait bu anlaşılması güç gerçeği geleceğe ait gerçekten ayırmak pek mümkün görünmüyor. Mit için varolan her şey gerçektir. Mutlak, özgül ve ebedi gerçek. Bu gerçeğe göre kalabalıkların kavgası gerçekten de son kavgadır.

Halktaki o canlı itki, hayatın tüm sorularına felsefî sorgudan önce cevap buluyor. Okuma-yazma bilmeyen insanlar, bu mitin göreceli oluşunu zerre umursamıyorlar. Hatta onların bu hususu anlamaları bile pek mümkün değil. Ama genel mânâda insanlar, daha hayırlı bir işe soyunup yazarın veya felsefecinin bulamadığı yolu buluyorlar. Çünkü onlar için eyleme geçmek bir zorunluluk. Çünkü onlar inanmak zorunda. Çünkü insanlar mücadele etmeye mecburlar.

Zaman ve zeminde insanların ortaya koydukları çabaların önemsiz ve anlamsız olup olmadığını kimse bilemez. İnsanları harekete geçiren içgüdü, onları hayattan kopuk, zerre netice üretmeyen sorulardan uzak tutmaya yazgılı. İnsanlar, çalışmaya devam etmek ve iyi bir iş ortaya koymak dışında başka bir isteğe sahip değiller.

José Carlos Mariátegui
Mundial
Lima
20 Mart 1925

[Kaynak: José Carlos Mariátegui: An Anthology, Yayına Hazırlayan ve Tercüme Eden: Harry E. Vanden ve Marc Becker, 2011.]

Dipnotlar:
[1] Magdeleine Marx, This Is the Final Fight, The Romance of New Russia içinde (New York: T. Seltzer, 1924).

[2] Eugène Pottier: Fransız işçi şair aynı zamanda Sovyetler Birliği’nin resmi marşı hâline gelen Enternasyonal marşının sözlerinin sahibi.

[3] Au-dessus de la Mêlée [“Kavganın Üzerinde”]: Romain Rolland’ın Birinci Dünya Savaşı’na karşı kaleme aldığı barışçı manifesto.

[4] Luigi Pirandello (1867–1936): İtalyan oyun yazarı, romancı ve hikâyeci.

0 Yorum: