José
Carlos Mariátegui’nin düşüncesinde dinin kapladığı alan pek incelenen bir konu
değildir. Bu anlamda ilgili boşluğu doldurmak için ortaya konulacak gayretler,
Latin Amerika’da Marksizm ve düşünceler tarihi bağlamında Öğretmen’in (Amauta)
çalışmalarını tartışmak zorundadırlar.
José
Carlos Mariátegui’nin düşüncesinde dinsellik özerk bir boyut değildir ve
ömrünün muhtelif aşamalarında ona yön veren genel bir yaklaşımın belirlenimi
altındadır. Erken dönemde Mariátegui’nin fikriyatında dinsellik, estetizmin,
çöküşçülüğün, elitizmin ve bireyci mistisizmin etkisi altında iken, geç dönemde
aynı dinsellik Marksizmle kemale erdirilmiştir ve Peru’da sosyalist
alternatifin inşası projesine teksif edilmiştir.
Mariátegui’nin
hayat hikâyesini kaleme alan yazarlar, genelde ondaki dinî boyutun içeriğini ve
kapsamını yüzeysel olarak ele alırlar, hâlbuki ilk döneminde kaleme aldığı
yazıları, sonraki süreçte Mariátegui’de gelişen Marksist yaklaşıma dair belirli
izler barındırır. Genelde bu biyografi yazarları Mariátegui’deki dinî eğilimi
görmezden gelirler, hatta dini söküp atmaya çalışırlar ve Marksizmle dinin bir
arada olamayacağına dair tespitleri üzerinden kimi değerlendirmelerde
bulunurlar.
Oysa
Mariátegui’deki dinî eğilim, süreç içerisinde hiçbir vakit ortadan kalkmamış,
hatta onun edindiği Marksizm, dini ciddi oranda içeren bir fikriyatla
yoğrulmuştur. Buradan onun geç döneminde geliştirdiği düşüncelerinde dinin
politikleştiğinden politikanın da dinselleştiğinden söz edilebilir.
Mariátegui’de Marksizm ve din birbirlerini belirler.
Dolayısıyla
Mariátegui’nin fikriyatında din bağlamında belirli bir kopuşun veya
sürekliliğin olduğunu söyleyenlerin aksine bizim her ikisinin, kopuşun ve
sürekliliğin birlikte varolduğunu iddia etmemiz mümkündür.
Dinî
hassasiyette ve kitlelerin harekete geçirilmesinde gerekli motor gücü olarak
dine verilen önem konusunda süreklilik söz konusu iken dinin politikleşmesi
bağlamında belirli bir kopuşun yaşandığından söz edilebilir. Mariátegui’nin
gençliğinde dinselliği tanımlayan ana unsur Katolikliktir ve bu dinsellikte
bireyci, sömürgeci kimi izler bulunmaktadır. Öte yandan geç döneminde ise din,
Mariátegui’de manevi anlamda derinleşir ve kahramancılık, mücadele, politik
bağlılık ile bütünleşir.
Mariátegui’de
Marksizm ve din arasında oluşmuş olan sentezde devrimci hareketlerdeki,
bilhassa devrimci sosyalizmdeki dinî ve manevi boyut belirli bir ağırlığa
sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, Sorel’i temel alan Mariátegui, sosyalizmi
muhafazakâr ve gerici irrasyonellik tuzağına düşmeden, kitlelerin kolektif
iradesini kuvveden fiile geçirmeye mahir bir mit olarak anlar.
Bu,
muhafazakâr ve gerici din anlayışından çok farklı olan, aşkıncı ve seküler din
anlayışlarının dışında bir din anlayışıdır. Mariátegui, “mit” kelimesini daha
çok dinsellikle eşanlamlı bir kelime olarak kullanır. Dolayısıyla aceleci bir
tavırla, onu Walter Benjamin’le ilişkilendirmek pek doğru değildir.
Mariátegui’ye
göre dindarlık ve dinsellik, aşkıncı öğeler içermeyen, bugünde hareket eden ve
tarihi temel alan bir imana, mücadeleye ve kahramanlığa yönelik manevi bağlılık
demektir. Bu dinsellik, kendisini farklı biçimlerde ortaya koymuştur: On
dokuzuncu yüzyılın bağımsızlıkçıları, Rus Devrimi’ndeki Bolşevikler, Jan Dark,
Rosa Luxembourg, Marx, Lenin ve González Prada. Bu isimler, Mariátegui’ye göre,
toplumsal mücadeleye girmiş olan dinselliğe dair örneklerdir. Bu noktada ondaki
dinsellik anlayışı, “aşkıncı tutuma bulaşmadan aşma pratiği”nden dem vuran
Ernst Bloch’un din anlayışına yakınlaşır. Burada din, bugüne ve tarihe aittir.
“Umudun
olduğu yerde din de vardır” diyen Bloch’un izinden giden Mariátegui, aynı
yoldan ilerleyerek, “devrimin her daim dinsel bir nitelik arz ettiğini” söyler
ve “din halkın afyonudur” yazan afişlere itiraz eder. Mariátegui’ye göre
mücadelenin, umudun ve devrimin olduğu yerde her daim din de vardır.
Mariátegui,
bu düşünceleri kıtanın genel bağlamında geliştirir. Arjantin Sosyalist Partisi
gibi yapılarda İkinci Enternasyonal çizgisine has, bilim temelli görüş
hâkimdir. Komintern de aynı dönemde materyalist felsefe üzerinde durmaktadır.
Ama
Mariátegui, iki savaş arası dönemde Ernst Bloch, Antonio Gramsci, Walter
Benjamin, Georgy Lukács ve Frankfurt Okulu’nu içeren düşünce dünyası ile ilişki
kurar. Bunlar, akılcılığın ve bilimciliğin krizinin farkında olan, dini bilen,
onun faşizmin elinde ne tür sonuçlar doğurabileceğini gören isimlerdir.
Mariátegui’de dinin yerine dair okuma, bu isimlere yönelik incelemeyle
derinleştirilmek zorundadır.
Bir
yandan da Mariátegui’nin yaşadığı tarihsel kesit de incelenmelidir. Mülâkat
gerçekleştirdiğimiz Profesör Aníbal Quijano’nun da aktardığı biçimiyle ilgili
dönemde Peru’da yoksullaşan kesimlere mensup aydınlar yığınla dergi ve gazete
çıkartmaktadırlar. Bu aydınlarda din önemli bir güçtür. Politik mücadele ile
din arasındaki yakınlaşmanın gerekçelerini bu dönemde aramak gerekmektedir.
Ama
her şeyin ötesinde Mariátegui’deki din okumasının materyalist olduğu üzerinde
durulmalıdır. Burada söz konusu olan metafizik materyalizm değil tarihsel
materyalizmdir. Devrimci sürece ve Marksizme ait dinselliğe değinirken
Mariátegui, tarih aşırı görüşlere asla başvurmaz. Sosyalizmin dinsel boyutu
buradaki aşkınlık ihtimaliyle alakalıdır. Özetle, Latin Amerika’nın ilk
Marksistlerinde din gökten yere indirilir, böylelikle içkin-aşkın,
budünya-ötedünya, dinsel-seküler karşıtlıklarından uzak durulur.
Mariátegui’nin
Marksizminde dünyadaki çilelerin ortadan kalktığı hayalî mekân olarak “cennet”
yeryüzüne indirilir, tarihin parçası kılınır ve adil bir dünyaya yönelik
hasretin adı hâline gelir. Marksizm, bu noktada cennetin yeryüzüne indirilmesi
için gerekli yol olarak tarif edilir. Bu cennette, bireylerin özgün ve özgür
gelişimlerinin söz olmaktan çıkıp eyleme dönüşeceği toplumu inşa etmek mümkün
hâle gelir (Marx, Engels:1985a: s. 526).
“Orada sabah ava çıkılır,
öğleden sonra balık tutulur, akşam ineklere yem verilir, sonra yemek yenilir,
okunan romanın eleştirisine geçilir; orada insanın sadece avcı, balıkçı, çoban
ya da eleştirmen olmasına gerek yoktur” (Marx, Engels, 1985a: s. 34).
İnsanlar
o cennette her türden sömürüden kurtulmuş olduklarından, tüm potansiyellerini
açığa çıkartma imkânı bulurlar.
Pierina Ferretti
Kaynak
0 Yorum:
Yorum Gönder