26 Aralık 2019

, ,

Mariátegui ve Din


José Carlos Mariátegui’nin düşüncesinde dinin kapladığı alan pek incelenen bir konu değildir. Bu anlamda ilgili boşluğu doldurmak için ortaya konulacak gayretler, Latin Amerika’da Marksizm ve düşünceler tarihi bağlamında Öğretmen’in (Amauta) çalışmalarını tartışmak zorundadırlar.
José Carlos Mariátegui’nin düşüncesinde dinsellik özerk bir boyut değildir ve ömrünün muhtelif aşamalarında ona yön veren genel bir yaklaşımın belirlenimi altındadır. Erken dönemde Mariátegui’nin fikriyatında dinsellik, estetizmin, çöküşçülüğün, elitizmin ve bireyci mistisizmin etkisi altında iken, geç dönemde aynı dinsellik Marksizmle kemale erdirilmiştir ve Peru’da sosyalist alternatifin inşası projesine teksif edilmiştir.
Mariátegui’nin hayat hikâyesini kaleme alan yazarlar, genelde ondaki dinî boyutun içeriğini ve kapsamını yüzeysel olarak ele alırlar, hâlbuki ilk döneminde kaleme aldığı yazıları, sonraki süreçte Mariátegui’de gelişen Marksist yaklaşıma dair belirli izler barındırır. Genelde bu biyografi yazarları Mariátegui’deki dinî eğilimi görmezden gelirler, hatta dini söküp atmaya çalışırlar ve Marksizmle dinin bir arada olamayacağına dair tespitleri üzerinden kimi değerlendirmelerde bulunurlar.
Oysa Mariátegui’deki dinî eğilim, süreç içerisinde hiçbir vakit ortadan kalkmamış, hatta onun edindiği Marksizm, dini ciddi oranda içeren bir fikriyatla yoğrulmuştur. Buradan onun geç döneminde geliştirdiği düşüncelerinde dinin politikleştiğinden politikanın da dinselleştiğinden söz edilebilir. Mariátegui’de Marksizm ve din birbirlerini belirler.
Dolayısıyla Mariátegui’nin fikriyatında din bağlamında belirli bir kopuşun veya sürekliliğin olduğunu söyleyenlerin aksine bizim her ikisinin, kopuşun ve sürekliliğin birlikte varolduğunu iddia etmemiz mümkündür.
Dinî hassasiyette ve kitlelerin harekete geçirilmesinde gerekli motor gücü olarak dine verilen önem konusunda süreklilik söz konusu iken dinin politikleşmesi bağlamında belirli bir kopuşun yaşandığından söz edilebilir. Mariátegui’nin gençliğinde dinselliği tanımlayan ana unsur Katolikliktir ve bu dinsellikte bireyci, sömürgeci kimi izler bulunmaktadır. Öte yandan geç döneminde ise din, Mariátegui’de manevi anlamda derinleşir ve kahramancılık, mücadele, politik bağlılık ile bütünleşir.
Mariátegui’de Marksizm ve din arasında oluşmuş olan sentezde devrimci hareketlerdeki, bilhassa devrimci sosyalizmdeki dinî ve manevi boyut belirli bir ağırlığa sahiptir. Bu açıdan bakıldığında, Sorel’i temel alan Mariátegui, sosyalizmi muhafazakâr ve gerici irrasyonellik tuzağına düşmeden, kitlelerin kolektif iradesini kuvveden fiile geçirmeye mahir bir mit olarak anlar.
Bu, muhafazakâr ve gerici din anlayışından çok farklı olan, aşkıncı ve seküler din anlayışlarının dışında bir din anlayışıdır. Mariátegui, “mit” kelimesini daha çok dinsellikle eşanlamlı bir kelime olarak kullanır. Dolayısıyla aceleci bir tavırla, onu Walter Benjamin’le ilişkilendirmek pek doğru değildir.
Mariátegui’ye göre dindarlık ve dinsellik, aşkıncı öğeler içermeyen, bugünde hareket eden ve tarihi temel alan bir imana, mücadeleye ve kahramanlığa yönelik manevi bağlılık demektir. Bu dinsellik, kendisini farklı biçimlerde ortaya koymuştur: On dokuzuncu yüzyılın bağımsızlıkçıları, Rus Devrimi’ndeki Bolşevikler, Jan Dark, Rosa Luxembourg, Marx, Lenin ve González Prada. Bu isimler, Mariátegui’ye göre, toplumsal mücadeleye girmiş olan dinselliğe dair örneklerdir. Bu noktada ondaki dinsellik anlayışı, “aşkıncı tutuma bulaşmadan aşma pratiği”nden dem vuran Ernst Bloch’un din anlayışına yakınlaşır. Burada din, bugüne ve tarihe aittir.
“Umudun olduğu yerde din de vardır” diyen Bloch’un izinden giden Mariátegui, aynı yoldan ilerleyerek, “devrimin her daim dinsel bir nitelik arz ettiğini” söyler ve “din halkın afyonudur” yazan afişlere itiraz eder. Mariátegui’ye göre mücadelenin, umudun ve devrimin olduğu yerde her daim din de vardır.
Mariátegui, bu düşünceleri kıtanın genel bağlamında geliştirir. Arjantin Sosyalist Partisi gibi yapılarda İkinci Enternasyonal çizgisine has, bilim temelli görüş hâkimdir. Komintern de aynı dönemde materyalist felsefe üzerinde durmaktadır.
Ama Mariátegui, iki savaş arası dönemde Ernst Bloch, Antonio Gramsci, Walter Benjamin, Georgy Lukács ve Frankfurt Okulu’nu içeren düşünce dünyası ile ilişki kurar. Bunlar, akılcılığın ve bilimciliğin krizinin farkında olan, dini bilen, onun faşizmin elinde ne tür sonuçlar doğurabileceğini gören isimlerdir. Mariátegui’de dinin yerine dair okuma, bu isimlere yönelik incelemeyle derinleştirilmek zorundadır.
Bir yandan da Mariátegui’nin yaşadığı tarihsel kesit de incelenmelidir. Mülâkat gerçekleştirdiğimiz Profesör Aníbal Quijano’nun da aktardığı biçimiyle ilgili dönemde Peru’da yoksullaşan kesimlere mensup aydınlar yığınla dergi ve gazete çıkartmaktadırlar. Bu aydınlarda din önemli bir güçtür. Politik mücadele ile din arasındaki yakınlaşmanın gerekçelerini bu dönemde aramak gerekmektedir.
Ama her şeyin ötesinde Mariátegui’deki din okumasının materyalist olduğu üzerinde durulmalıdır. Burada söz konusu olan metafizik materyalizm değil tarihsel materyalizmdir. Devrimci sürece ve Marksizme ait dinselliğe değinirken Mariátegui, tarih aşırı görüşlere asla başvurmaz. Sosyalizmin dinsel boyutu buradaki aşkınlık ihtimaliyle alakalıdır. Özetle, Latin Amerika’nın ilk Marksistlerinde din gökten yere indirilir, böylelikle içkin-aşkın, budünya-ötedünya, dinsel-seküler karşıtlıklarından uzak durulur.
Mariátegui’nin Marksizminde dünyadaki çilelerin ortadan kalktığı hayalî mekân olarak “cennet” yeryüzüne indirilir, tarihin parçası kılınır ve adil bir dünyaya yönelik hasretin adı hâline gelir. Marksizm, bu noktada cennetin yeryüzüne indirilmesi için gerekli yol olarak tarif edilir. Bu cennette, bireylerin özgün ve özgür gelişimlerinin söz olmaktan çıkıp eyleme dönüşeceği toplumu inşa etmek mümkün hâle gelir (Marx, Engels:1985a: s. 526).
“Orada sabah ava çıkılır, öğleden sonra balık tutulur, akşam ineklere yem verilir, sonra yemek yenilir, okunan romanın eleştirisine geçilir; orada insanın sadece avcı, balıkçı, çoban ya da eleştirmen olmasına gerek yoktur” (Marx, Engels, 1985a: s. 34).
İnsanlar o cennette her türden sömürüden kurtulmuş olduklarından, tüm potansiyellerini açığa çıkartma imkânı bulurlar.
Pierina Ferretti

0 Yorum: