Karl Kautsky’nin Modern Sosyalizmin Ecdadı isimli çalışmasında en fazla üzerinde
durduğu isim Thomas More ise de Kautsky, bir yandan da “Alman işçi sınıfının
gözünde Müntzer’in dün olduğu gibi bugün de heretik komünizmin cisimleşmiş en
güzel hâli” olduğunu söyler.[1] Çalışmanın ikinci cildi devrimin teologuna,
aynı zamanda Münster şehrindeki Anabaptist devrimine tahsis edilir.
Kautsky, Thomas Müntzer’in teolojik ve politik
konumunun dayandığı merkezî unsur konusunda şunları söyler:
“Müntzer,
İncilleri imanın şartı olarak görür ve o şartları yerine getirmek ister. Bu şartlardan
biri de her şeyin ortak olması [omnia
sunt communia] ve ihtiyaçlar uyarınca, gerektiği durumlarda ortak olan
şeylerin dağıtılması ile ilgilidir. Bu gerçeği bilmesine rağmen onu kabul
etmeyen tüm prenslerin, kontların ve baronların başı kesilmeli veya bu kişiler asılmalıdırlar.”[2]
Omnia
sunt communia, Resullerin İşleri 2: 44 ile 4:
32’de geçen “her şey ortak” ifadesinin Latincesidir. Hristiyan komünizmi tüm
ilhamını bu ayetten alır.
Kautsky, Müntzer’i önemli bir devrimci hatta komünist
olarak görür. “Tüm Avrupa’yı kasıp kavuran devrimci akımlar komünist bir
coşkuya sahiptirler ve bu coşkuya çelik gibi bir irade, tutkulu bir ataklık ve
devlet adamlarına has bir feraset eşlik etmektedir.”[3] Müntzer’de gördüğümüz,
insanı şaşkına çeviren teolojik yaklaşımları onun zalimleri alaşağı edip
köleleri kapsamlı bir demokratik ve komünist proje üzerinden özgürleştirmeyi
öngören görüşten ayırmak kesinlikle mümkün değildir.
Modern
Sosyalizmin Ecdadı isimli çalışmada 1525
tarihli Köylü Devrimi, Anabaptistlerin oluşturdukları devrimci akımlar ve bu
akımların yürüttükleri yeraltı faaliyetleri ile birlikte anlatılır ve hikâye,
1534-1535’te vücut bulan Münster’e dek devam eder. Bu hikâyeyi anlatırken
Kautsky, kaynaklarda görülen karşı-devrimci önyargıları süzgeçten geçirip
dikkatle okur. Müntzer’in süreç içerisinde gölgede bıraktığı isim olarak Luther,
esasen teolojik açıdan şüpheli birine dönüşür. Hikâye dâhilinde köylülerin ve
liderlerin sahip olduğu enerji ve örgütsel zekâ da belirginleşir.
Kautsky, Münster Devrimi ile ilgili değerlendirmesinde
Hollanda’dan ve Almanya’nın batısından gelen Anabaptistlerin şehre gelip
iktidarı ele geçirişlerinden bahseder. Münster Devrimi’ne ilişkin diğer tarih
çalışmalarında ilk değerlendirmelerde görülen karşı-devrimci önyargılar
belirleyicidir. Bu çalışmalar ağırlıklı olarak Münster kralı Jan van Leyden’in [Leidenli
John’un] deli olduğundan söz ederler. Buna karşılık Kautsky, devrimcilerden
yana duran bir değerlendirmede bulunur ve radikal komünistlerin iktidarda
olduğu şehrin kuşatma altına alındığından bahseder.
Yönetici sınıfların bir türlü boyun
eğdiremedikleri Anabaptist hareket, kimsenin beklemediği bir başarı elde eder. Şehri
savunanların püriten niteliğinden bahseden Kautsky, çokeşliliğin gündeme
gelmesine sebep olan ekonomik ihtiyaçlar üzerinde durur (şehri savunan on bin
kişinin sekiz bini kadındır).[4] Anabaptistlerin önerdiği yetişkin vaftizi onlar
için ayırt edici bir meseledir ve mücadele esnasında yönetici sınıfın teolojik,
politik ve kültürel hegemonyasına karşı yürütülen direnişin en etkili biçimi
olarak değerlendirilir.[5]
Bu noktada şu soruyu sormak gerekmektedir:
Anabaptistler gerçekten de devrimci miydi?
Engels ve Kautsky’ye göre Thomas Müntzer kesinlikle
devrimciydi. Reform sürecinin her iki tarafı da Anabaptistleri devrimci kabul
etti. Örneğin Roma Kilisesi’nin iddiasına karşı çıkarak kendisini
Anabaptistlerden ayrıştırmak için epey ter döken Calvin, kendi yaklaşımını orta
yolcu bir yaklaşım olarak takdim etti ve Roma’daki yolsuzluklar kadar
Anabaptistlerdeki aşırılıklara da karşı olduğunu söyledi.[6]
Kautsky’ye göre Anabaptistler, sağlam bir tartışma
yürütüp devrimci mücadeleyi sürdürmekle kalmadılar, ayrıca iktidarın devrim
aracılığıyla alaşağı edilmesi ve komünal hayat meselesini gündemde tuttular.
Teoloji
ve Devrim
Karl Kautsky’nin ilk dönem Hristiyanlığı ve Thomas
More’la ilgili çalışmayı da dâhil ettiğimizde gerçekte altı cilt olan bu
heretik komünizm tarihi ile ilgili muazzam projesi, esasen Engels’in teşviki
ile kaleme alınmış bir çalışmaydı. Thomas Müntzer ve ilk dönem Hristiyanlık
tarihini Marksist açıdan ele alan ilk isim Engels’ti[7]. Kautsky ise uzun
tartışmaların ardından eksik bırakılmış olan bu çalışmayı tozlu raftan
indirmenin gerekli olduğunu gördü. Kautsky, daha da ileri giderek bu
hareketlerdeki teolojik yönü inceledi.
Kautsky’nin şu çarpıcı gözlemini aktarmakta fayda
var:
“Reform
sürecinde genel düşünce tarzı hukuk değil teoloji üzerine kurulu. Sonuçta da
bir toplumsal hareket ne kadar radikalse dilinde teoloji daha fazla yer
kaplıyor.”[8]
Öte yandan Kautsky, hareketlerin ilk planda
üzerinde durdukları meselenin ekonomik kaygılar olduğu üzerinde duruyor. Anabaptistler
hububat ürünlerinin fiyatlarından, zenginlerin istifçiliğinden, lordlara hizmet
edilmesinden, ortak arazilerde çalışmaya başlamadan önce yapılan geleneksel
ayinlere getirilen kısıtlamalardan, köylülerin ve işçilerin boyunu aşan
vergilerdeki artışlardan şikâyet ediyorlar. Belirli yerelliklerde yapılan
gösteriler yaygınlaşıp destek topladıkça dil de derinleşiyor ve ortak
şikâyetler ile temel sebepler üzerinde duruluyor. Reform sürecinde bu türden
şikâyetler teoloji düzleminde dile getiriliyorken bugün politik ideolojiler
üzerinden kendisine ifade kanalları bulabiliyor.
Kautsky kendi argümanını
aktarırken Engels’in tespitine yakınlaşıyor ve teolojinin politik arzuları
ifade etmek için gerekli bir kod veya dil olduğunu söylüyor. Ama öte yandan Kautsky
daha da ileri giderek, teoloji ile politik düşüncenin radikalleşme sürecinin
işlemesini sağlayan iki ayrı tarz olduğunu söylüyor. Ona göre bir dilin
örttüğü, diğerinin açığa çıkarttığı bir özden söz etmenin imkânı bulunmuyor.
Roland
Boer
[Kaynak:
Chiasma, 1 Ocak 2014 Cilt 1, Sayı 1: s.
132-135.]
Dipnotlar
[1] Karl Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, Çev. J.
L. Mulliken ve E. G. Mulliken, Londra: Fisher and Unwin, 1897, s. 154.
[2] Karl Kautsky, a.g.e., s. 130.
[3] A.g.e.,
s. 110.
[4] Kautsky’ye göre bu insanlar içinde
bulundukları olağanüstü koşullara denk düşen bir evlilik biçimi arayışı içine
girmediler [Communism in Central Europe, s. 269–70). Kautsky muhtelif fikirleri,
açıklamaları, geriye dönük değerlendirmeleri ve formülasyonları buradan okuyor.
Bu, komünizmin inşa edildiği sürecin aldığı tüm biçimlerle ilgili bir gözlem
aslında.
[5] Kautsky, a.g.e.,
s. 170–72.
[6] Roland Boer, Political Grace: The Revolutionary Theology of John Calvin (Louisville:
Westminster John Knox, 2009), s. 9–13.
[7] Friedrich Engels, “The Peasant War in
Germany,” Marx and Engels Collected Works
içinde, cilt. 10, s. 397–482 (Moskova: Progress Publishers, 1850 [1978]); “Der
deutsche Bauernkrieg,” Marx Engels Werke
içinde, cilt. 7, s. 327–413 (Berlin: Dietz, 1850 [1973]); “On the History of
Early Christianity,” Marx and Engels Collected
Works içinde, cilt. 27, 445–69 (Moskova: Progress Publishers, 1894–95
[1990]); “Zur Geschichte des Urchristentums,” Marx Engels Werke içinde, cilt. 22, s. 447–73 (Berlin: Dietz, 1894–95 [1972]).
[8] Karl Kautsky, Communism in Central Europe in the Time of the Reformation, s. 220.
0 Yorum:
Yorum Gönder