17 Aralık 2025

, ,

Tevil


Yıllar evvel şu notu düşmüştük:

“Türk tarafı halktan uzaklaştığında o halklaşmıştır; Türk solu işçiden kaçtığında proleterleşmiş; AB tartışmaları içinde millî olandan kaçtığında o millîleşmiştir. ABD işgali sonrası Türk solu Ortadoğu’dan Avrupa’ya ve Latin Amerika’ya kaçar, Kürd hareketi ise toplam birikimi ile zayıf emareler taşısa da Ortadoğulaşma temayülüne girmiştir.”[1]

Türk tarafı ve Türk soluyla ayrım çizgisi olarak Öcalan ayıracının İmralı’ya alınması, bir NATO-MİT operasyonudur. Eskiden az çok Adalı olan Öcalan, artık adalıdır. Kendisini kitleden, halktan, milletten değil, bireysel zihin ve fantezi dünyasından kurmaktadır. Esaretin bir tezahürü de budur. İçeri alınan, kendi içinin tutsağı olmuştur.

Bahsi edilen ayrım çizgisi, onun şahsında silinmiştir. Son yirmi beş yıllık süreç, milletten, halka, halktan bireye doğru çözünmeyle tanımlıdır. Bireyin hikâyesi ile birlikte bir süreç, son bulmuştur. Artık her şey, birey ölçüsünde ve bireye göre tarif ve tasnif edilecektir. Kürt yok, birey vardır.

O birey, her şeye kadir olduğuna dair burjuva yanılsamasıyla, yıldırımlar yağdırır, selleri durdurur, toprağı yarar. Her çatlaktan, çekirgeler misali, komüncü özgürlük hülyası, özne olarak toplum fışkırır. Bu köylülüğe has masalların alıcısı çoktur. Kendi liberalizmini işçi sınıfı ve sosyalizm karşısında aklama fırsatını Kürt hareketinde bulduğunu düşünenler, suları bulandırmaktadırlar. Cebelitarık’taki iki suyu birleştiren, ulusal kurtuluş mücadelesiyle sosyalizm mücadelesi arasındaki seddi yıkan odur. Öcalan, Kürt milletini toplumlardan bir toplum; kimi sosyalist örgütler, PKK’yi sol örgütlerden biri olarak anlama imkânına kavuşur. Ayrımlar, ayıraçlar, Öcalan’da silinir. O, sildiği için yücedir. Sorumluluktan azade kıldığı için kıymetlidir.

* * *

Mahir Engizek’in yazısında[2] bahsi edilen toplum, anlam olarak, Thatcher’ın “toplum yok, birey var” cümlesindeki toplumla aynıdır. Aynı sürecin parçasıdır. Bireyin sermayeyle değer bulan, açılan, özgürleşen hali, politikayı ve ideolojiyi tayin etmektedir. Marx’ın ve Marksizmin düşmanları, NATO-MİT operasyonuyla muzaffer kılınmışlardır. Bu operasyonun sahipleri, bazı solcuların ihanetlerini “gelişme ve ilerleme” olarak satmalarını sağlamıştır. Öcalan’ın ve ona bağlı olan solcuların açıklamalarını NATO-MİT operasyonu bağlamında okumak gerekmektedir. İçeriden çıkan her söz, o operasyona aittir.

Lenin, reformistlerin sınıf mücadelesini değil, kurumları eleştiren ilerici bireylerin hareketini esas aldığını[3], bu görüşün idealist olduğunu söyler. Lenin, sırf bu görüşü sebebiyle ölümü hak etmektedir. Liberalizme hasım olarak Lenin, katledilmelidir. O, yüz küsur yıl öncede bırakılmalıdır.

Bugün Öcalan ve onu tevil eden solcular, Marx’ı, Lenin’i ve Marksizmi hedefe koyduklarını beyan etme imkânına kavuşmuşlardır. Artık bireyin özgürlüğü için sınıf mücadelesini yok etmenin, tarihten silmenin vaktidir. Çünkü proletarya, ezilenlerden bir ezilen; sınıf mücadelesi, mücadelelerden bir mücadele; Kürt, demokrasiye ihtiyaç duyan halklardan bir halktır. Bunu söyleyen bireyler, herkesi kendilerine mecbur etmeye, her şeyi kendisinden başlatmaya meftundurlar.

Engizek’in tevili, bu “epistemik” zemin üzerine kuruludur. Ona göre sanki dipte, derinde, özde, sırda bir toplum vardır ve bu toplum, devlet yükünün altında ezilmektedir. Yazar, liberalizmini çeşitli renklere bulamakta mahirdir. Eskiden partisi Mahir’di, şimdiki üyeleri liberalizmde mahirdir. Onlar, efendilerin yalanına iman etmişlerdir.

Dipteki, özdeki, sırdaki komünün açığa çıkması, bir tür Şahmaran masalıdır. O masal diyarının yazarı olarak Murathan Mungan, “masala inanmayan, gerçeğe hiç inanmaz” der. Engizek, masala gerçeğe inanmamak için iman etmektedir. Asıl sorun budur. Onun mektubu, kavganın yurdu Kürdistan’da değil, liberalizmin ütopyasında kaleme alınmıştır. Zarfı da pulu da NATO dairesine aittir.

O masallara inanacak bireyler topluluğu inşa etme mahareti, ulus-devleti dönüştüren emperyal odaklardan edinilmiştir. Artık devrimcilik, emperyalizmin ve tekelci sermayenin dediğini yapmaktır. Bu maharet, iyi yalan söylemekle, bireyleri ikna edebilmekle ilgilidir. Bireyler için yeni masalların vaktidir.

* * *

2013’te Ethem Sarısülük Forumu’nda veganlar, kapitalizm, “bal emperyalizm ürünüdür, arılar emperyalisttir” gibi cümlelerle solcuları avlamaya çalışıyorlardı. Buradan şu söylenebilir: kapitalizmden dem vuran feministler, lubunistler ve veganistlerin derdi, kapitalizmle mücadele değil, sosyalist harekete sızmak, onu ele geçirmek, hareketi emperyalizmin hizmetine sunmaktır. Trol ordusunun antikapitalist tevilleri, zorlama yorumları, solcu avlamak içindir. Solcular, emperyalizmin ve sermayenin ilerleyişine mani çıkartmayacak kıvama getirilmelidir.

Toplum-devlet karşıtlığı, dikotomisi, liberalizmdir. Bu liberalizm; lubunizm, veganizm ve feminizm üzerinden topluma saldırmaktadır. Makro birey olarak devlet, mikro devlet olarak bireyi sahaya sürmüştür. Faşizm, liberalizm için yol açandır. 

Mevcut liberalizm içerisinde herkes, CHP’ye örgütlenmiştir. Ekrem maskeli solculuk, ikonalaştırılmış üç kağıtçı bir müteahhitin uşağı haline getirilmiştir.  Ekrem, liberal lider karikatürüdür. Tüm sosyalistler, onun kavalının peşindedir. 

Emperyalizm ve sermayenin tecessüm etmiş, somutlaşmış hali olarak hareket eden mikro devletler, sosyalizmi ve sınıf mücadelesini tasfiye etmek için çalışmaktadırlar. Bu özel bireylerin solculuğu da komüncülüğü de halk, millet ve proletarya düşmanıdır.

* * *

Bugün liberalizm, kendi tuttuğu takım başka olmasına karşın, yaratılan kültür savaşı ortamında, Fenerli olmuştur. Ali Koç’un yalan ve tezviratına kul olan futbol taraftarları, doğal düşman olarak Galatasaray’ı belirlemiştir. Onu “Yapı” şampiyon yapmaktadır. “Yapı” derken, AKP ve devlet kastedilmektedir.

Oysa eski başkan Aziz Yıldırım, yazın düzenlenen bir divan kurulu toplantısında, Fener’in elindeki arazilerin değerinin artırılmasında, daha fazla araziye sahip olunmasında Murat Kurum’un verdiği desteklerden bahsediyor. Kurum, eski başkana “bunlarla yetinmeyelim, Gebze’de daha fazla arazi verelim size” diyor. Ardından Aziz Yıldırım, askeriyeye ait araziler için “NATO Dairesi”yle temas kurulduğunu, arazilerin alındığını söylüyor. 

Yıllarca genelkurmayın ihalelerini alan Aziz Yıldırım, kendisine yönelik operasyonu tüm Fener taraftarına mal etmek, onu harekete geçirmek için “Fener’e saldırılıyor!” diye yaygara kopartıyorsa Ali Koç da aynı yoldan ilerleyerek, onca beceriksizliğin ve yanlışın bir “yapı” eliyle ödüllendirilmemesine kızıyor. Kendisine CHP’ye paralel bir kitle inşa ediyor. Aynı Koç, Tayyip ve adamlarıyla yürüyor.

Aziz Yıldırım’ın konuşmasından bu ülkede bir NATO Dairesi olduğunu öğreniyoruz. Köylülerin eylemde olduğu Yunanistan’da Yunan KP’si ile birlikte yürüyen askerler, bu daireye bağlı mıdır, o askerler, “Rusya ve Çin emperyalisttir” dediği için YKP’ye verilmiş ödül müdür, bu partinin Türkiye versiyonunun daireyle ilişkisi nedir, sorular bunlardır. Orak-çekici bayrağından çıkartanla orağı amblemden çıkartan bir midir, bu da başka bir sorudur.

* * *

İmralı ve içindekiler, doğrudan o daireye bağlıdır. Başka türlüsü olamaz. O daireden izin alınmadan iki karış toprağa iki karışlık kulübe bile inşa edilemez. Bir politik tutsağın sorusu meşrudur: “Görüş günleri dışarı bir şey sızdırmayalım diye kıçımızın deliğine bakan devlet, İmralı’dan onca kitabın ve sözün dışarı çıkmasına nasıl ve neden izin veriyor?”

Amerika ajanı olarak Gunter’in yazısına sevinen Sendika ve Fatih Yaşlı, aynı operasyonun ve projenin parçasıdır.

Asıl mesele, o dışarı çıkartılan kitapların ideolojik olarak redde tabi tutulmasıdır. Bir esirin yazdıkları, hareketi esir almak içindir. Ayrıca, bazı sosyalist örgütler, Kürt hareketiyle hangi düzlemde yan yana geldiklerini, getirildiklerini sorgulamalıdırlar. Bu düzlem, NATO’dur, AB emperyalizmidir, emperyalizmin istihbarat kuruluşlarıdır. Bu düzlemde sapla saman karışır; ulusal kurtuluş davası, sosyalizm davasını ele geçirir, onu lal ve kör eder. Etmesine izin verilmemelidir.

* * *

Veganizm, lubunizm ve feminizm eliyle yürüyen işgal harekâtı, Kürt hareketi ve NATO Dairesi merkezli ilerlemektedir. Buradaki dert; doğa, eşcinseller ve kadın değil, sermayenin güç ve mevzi kazanmasıdır. Kentsel, dijital ve yeşil dönüşümler, neferlerini imal etmektedir.

Bu ülkede tek bir feminist örgüt bile öfkesini, Dilovası’nda parfüm deposunda yanarak can veren kadınlarla bileyleyemez. Operasyon için akıtılan para, o işçilerin akıttığı ter ve kandan katbekat daha kıymetlidir.

* * *

“Toplum asli özne, devlet nesnedir” diyen kişi, bir devlete hizmet ediyordur. Bu liberalizm, Marksizm-Leninizme düşman olmaya mecburdur. Bu düşmanlık, yeni barış gereği, özellikle Kürdistan’da sınıf mücadelesine ve sosyalizm mücadelesine alan açmayacağı konusunda belirli yerlere sözler vermektedir. Toplumu özne gören anlayış, onun içinden devrimci hattın çıkmasına mani olacaktır.

Filistin İçin Bin Genç’in derdi, Filistin değil, CHP’ye kitle inşa etmekti. Bugün sosyalist hareketin tek siyaseti, CHP’ye seçim kitlesi oluşturmaktır. Başka bir derdi yoktur.

Bugün anlaşılıyor ki Kürt hareketine mensup bireyler, onun içerisinde faaliyet yürütmüşler. Dev-Yolcuların çalışmayı tasfiye etmeleri ardından, Müslüman içerisinde devrimci ve solcu bir hattın oluşmasını istemeyenler, Kurtuluş İçin Mücadele isminde, esasında hareket ve örgüt olma niyeti bulunmayan bir yapı oluşturmuşlar. Bunların Müslümanlıkla ve devrimcilikle bir alakaları yoktur. “Bize ne Filistin’den, sosyalizmden” demektedirler. Dertleri, Filistin’in buradaki gölgesini yok etmek, sosyalizm mücadelesine bilhassa Müslüman halk içerisinde alan açtırmamaktır. Bu tür isimler şahsında görüldüğü üzere çözüm süreci, muhtelif göstergeleri ve uzantıları ile birlikte ilerlemektedir.

Bu anlamda, Gunter’in dediğinin aksine mesele, salt seçim olamaz. “Salt seçim” diyen, bizi sadece oraya kilitlemeye çalışıyordur. Bu konuda Gunter ve devleti, sadece derdi salt seçim olan Fatih Yaşlı türü liberalleri kandırabilir. TKP ve ÖDP gibi yapıların sırda, dipte, derinde Kemalist bir öz bulup onun açığa çıkacağı günü beklemelerinin bir anlamı yoktur.

* * *

Öcalan tevillerinde, yalan ve ikna çabası dâhilinde, “dipte derinde, sırda bir toplum var, çatlaklardan sızacak, bu kötülük yok olacak” masalı anlatılıyor. Reformizm ve revizyonizmle çok önemli işler yapıyormuş izlenimi yaratılmaya çalışılıyor. “Epistemik” ve “ontik”, birbirine bu düzlemde karıştırılıyor, toplum, siyaset dışına atılıyor, onun sınıflara ayrışmış niteliği, gözardı ediliyor. “Toplumun siyasetle ilgileniyor olmasına üzülüyorum” diyen TİP başkanına, “toplum siyaset üstüdür” diyen, Kürt hareketi mensubu dostları denk düşüyor.

“Özneleşen toplum”, belirli özel özne bireylerin başkasına söz hakkı vermemesidir. Engizek gibiler, hem toplumun verili haliyle özne olduğunu hem de onu bizzat kendilerinin yarattığını söylüyorlar. Aslında özne, liberal bireyden başkası değildir. Toplum derken, emperyalizmin ve tekelci sermayenin dipteki ruhları özgürleştiren iradeden ve bireyden bahsediyorlar.

“Toplumun etik-politik özü ile devletin monolitik, merkezileştirici güç yapısı arasındaki temel çelişki” ve “komünal gelişmeyle anti-komünal gelişme arasındaki çatışma” türü ifadeler, tam da Marksizm-Leninizmi yok etmek için dile dolanıyor. Sosyalizmi yeniden kurduğunu ilan etmiş liberal bireylerin[4] Öcalan’ın kucaklayıcılığını övmesinde şaşılacak bir yan yok. Toplumsal öznenin kendisi olarak komün, devleti demokratikleştirecek, demokrasi silahıyla ezilenler ve işçiler esir alınacaklardır. Öcalan’ın hapisten çıkma karşılığında sunduğu öneri budur. Artık Apo’litik liberal sola onun sözlerini tevil etmek kalmıştır.

Lenin’in ifadesiyle, “Marksizm güçlüdür, çünkü hakikattir.” O hakikat karşısında her türden zırva, tevil edilme imkânını yitirir. “Yarım akıllar”ın[5] anlamadığı, anlayamayacağı budur.

Eren Balkır
16 Aralık 2025

Dipnotlar:
[1] Eren Balkır, “Nuh’un Gemisi”, 12 Temmuz 2009, İştiraki.

[2] Mahir Engizek “Kürdistan’dan Michael M. Gunter’e Açık Mektup”, 13 Aralık 2025, Sendika.

[3] V. I. Lenin, “Bir Kez Daha Liberallerin Bakanlar Kurulu Hakkında”, 28 Haziran 1906, İştiraki.

[4] Şebnem Oğuz, “Öcalan’ın 6 Aralık Metni: Türkiye Sosyalist Hareketi ile Yeni Bir Diyalog Eşiği”, 6 Aralık 2025, Siyasihaber.

[5] M. Ender Öndeş, “Marksizmi Korumalı mıyız?”, 11 Aralık 2025, Sendika.

0 Yorum: