Önce
şunu söylemem lazım: Ben Marksistim, ateistim ve özgürlükçüyüm. Dolayısıyla,
Hamas ile aramda aşılmaz bir ideolojik uçurum var. Hamas’ın itibarını kurtarmak
bana düşmez ve zaten bunu yapmaya ne hakkım ne de niyetim var. Fakat bu hareketle
ilgili yığınla efsane ve yalan dillendirildiğinden, bu konuyu derinlemesine araştırma
gereği duydum.
“İsrail’in
Hamas’ı finanse ettiği”, hatta örgütün bir Mossad ürünü olduğu fikri, Filistin
davasının destekçileri arasında bile dil buluyor. Genelde bu fikir, hiçbir
kanıta dayandırılmadan, salt slogan olarak dile dökülüyor.
Bu
noktada hikâyeye kısaca bakmak gerekiyor.
Hamas,
İntifada’nın ateşi içinde doğdu. Gazze, Aralık 1987’de. İsrail işgaline yönelik
öfke büyük bir güçle açığa çıktı. Müslüman Kardeşler örgütü üyeleri, camilerde
ve sokak aralarında dolaşıyorlardı. Yıllardır okulları, hastaneleri ve hayır
kurumlarını yöneten bu örgütün mensupları arasında Şeyh Ahmed Yasin de vardı: o,
karizmatik bir figür, narin bir beden ve demir gibi bir iradeydi.
Harekete
geçme zamanının geldiğine karar verdiler. Böylece Hareketü’l Mukavemetü’l İslamiyye
(“İslami Direniş Hareketi”) doğdu. 1988’de, din ve siyasetin tek bir projede
birleştiği bir Bildirge yayınladılar. Bildirgede dile getirilen hedef şuydu:
tarihi Filistin'i özgürleştirmek, İsrail’i yok etmek ve bir İslam devleti
kurmak. Örgüt, mezhebi yönelim olarak sünniydi.
Hamas,
başlangıçta bir ordu değil, vaaz, yardım ve ahlaki disiplin üzerine kurulu bir
ağdı. Fakat İntifada her şeyi değiştirdi. Gençler sokaklara döküldüler. Taşlar
sembollere dönüştü. Hamas o çamurda, mülteci kamplarında, halk komitelerinde
büyüdü. 1992’de silahlı kanadı İzzeddin Kassam Tugayları doğdu. Direniş
örgütlendi ve kalıcı hale geldi.
O
zamandan beri Hamas, aynı anda iki şey oldu: Yiyecek ve kimlik sağlayan bir
toplumsal hareket ve düşmana saldıran bir savaş gücü. Kuşatma altında büyüyen,
aşağıdan doğan bir güçtü o.
2005
yılında İsrail, Gazze Şeridi’nden çekildi. Bu barış değil, hesaplanmış bir geri
çekilmeydi. Yerleşimler kaldırılıyor, ordu çekiliyor, ancak kontrol hâlâ devam
ediyordu: gökyüzü, denizler, sınırlar, hepsi İsrail’in demir yumruğu altındaydı.
Geriye kalan boşlukta, Hamas, yıllar süren camiler, yardımlar ve disiplinle
inşa edilen sosyal ağ sayesinde güçlenerek ilerledi. Arka planda ise Fetih’in
egemen olduğu Filistin Yönetimi itibarsızlaştı.
Ocak
2006. Meclis seçimleri. Tüm olumsuzluklara rağmen Hamas kazandı. Fetih, seçim
zaferine itiraz etti. Batı, şaşkına dönmüştü. İsrail, fonları kesti; ABD,
yaptırımlar uyguladı: “Teröristlerle pazarlık yapmayacağız” dediler. Kriz
patlak verdi. Gazze sokaklarında Filistinliler kavga ediyordu. Kardeş kardeşle
dövüşüyordu. Fetih iktidarı devrildi. Yıl 2007. Hamas, Gazze Şeridi’nin kontrolünü
ele geçirdi.
O
zamandan beri Gazze kuşatma altında: karadan, denizden ve havadan ablukayla
cebelleşiyor. Hiçbir çıkış yolu yok. Tecrit edilmiş bir örgüt olarak Hamas, şehri
mevcut koşullarda yönetti. Bu süreçte suçlandı, bombalandı, hayatta kalmaya
çalıştı. Sınırların kontrolü İsrail’deydi. Mısır geçişleri kapattı. İki buçuk
milyon insan, açık hava hapishanesinde mahsur kalmış durumdaydı.
Finansman
İsrail,
yıllardır Katar’dan Gazze Şeridi’ne büyük miktarda fonun sınır kapılarından
girmesine izin veriyor. Bu fonlar, resmi olarak kamu sektörü maaşları ve insani
yardım için ayrılmıştı. Bu fonların bir kısmı Hamas’ın askeri kanadına
aktarıldı.
Sebebi
açık: Tel Aviv, Katar’dan gelen para akışına göz yummayı tercih ediyor çünkü
güçlenen bir Hamas’ın Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi’ni zayıflatabileceğini
ve İsrail ile müzakere masasına oturabilecek birleşik bir Filistin cephesinin
oluşmasını engelleyebileceğini düşünüyor. Böl ve yönet.
Ancak
roket, füze veya insansız hava aracı üretmek için tek başına para yeterli
değil: bir teknik ve lojistik destek zincirine ihtiyaç var. Hamas’ın
cephaneliğinin asıl kalbi Gazze Şeridi’nde veya kasalarda değil: Tahran’da.
İran, onlarca yıldır Hamas’a yılda on milyonlarca dolar fon sağlıyor; bazı
analistler, yalnızca siyasi-askeri kanadın yıllık 70 ila 100 milyon dolar
arasında bir rakama ulaştığını tahmin ediyor.
İranlı
General Said İzadi, 2025’te öldürülmesine dek, Hamas ve Filistin İslami Cihadı’na
lojistik ve silah desteği sağlayan bir birim olan Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün
“Filistin Kolordusu”nun komutanı olarak anılıyordu. Bir başka deyişle, İran,
silah zincirinin omurgasını oluşturuyordu.
Silah
kaçakçılığı resmi kanallardan değil, karaborsa, kaçakçılık ve bölgesel ağlar
üzerinden işliyor. Birçok konvoy, Hartum’dan yola çıkıyor, doğu Sudan’ı geçip,
Mısır’a giriyor, ardından Sina Yarımadası’ndaki tünellerden Gazze’ye ulaşıyor.
İsrail güçleri yıllar içinde Sudan’da birçok konvoyu hedef aldı. Pakistan,
Türkiye, Lübnan ve İran’daki bölgesel aracılar ve lojistik merkezleri, (roket
yakıtları, motorlar, devre kartları, patlayıcılar gibi) askeri bileşenlerin
tedarik merkezleridir. Hamas, bitmiş silahlar değil, parçalar satın alır ve
sistemleri kendi bünyesinde inşa ettiği “savaş ekonomisi” dâhilinde birleştiriyor.
Gazze’deki
üretim: Tüneller, yeraltı laboratuvarları ve gizli atölyeler ilkel roketler
üretiyor, ticari insansız hava araçlarını modifiye ediyor, gübre ve nitrat gibi
sivil ekonomide de bulunabilen hammaddelerden patlayıcılar üretiyor.
Paralel
finans: İran’dan gelen fonlar, kara para aklama, paravan şirketler, kripto
paralar, gizli yatırımlar... Hamas, küresel bir cüzdanı yönetiyor ve izlerini
gizlemek için uluslararası operasyonlar yürütüyor. ABD Hazine Bakanlığı, Sudan,
Türkiye, Katar ve Cezayir’de düzinelerce aracı kurum, şirket ve operatöre
yaptırım uyguladı.
Sonuç:
Hiçbir devlet, Hamas’a uluslararası pazarda “hazır paketler” satmıyor. Silahlar
parça parça monte ediliyor.
Özetleyelim
1.
Tel Aviv’in Katar’dan gelen para akışına karşı “aktif sessizliği”, güçlü bir
Hamas’ın Batı Şeria’daki Filistin Yönetimi liderliğine karşı bir “denge”
oluşturabileceği ve İsrail’e karşı birleşik bir Filistin müzakere cephesinin
oluşmasını engelleyebileceği düşüncesinden kaynaklanıyordu.
2.
İran, cephaneliğin omurgasını oluşturuyor. Gerçekte “silah destekçisi”, ideolojik
ve teknik açıdan bir tür ATM. Gerisini karaborsa ve yeraltı atölyeleri hallediyor:
parçalar buralara geliyor, itici gazlar yerleştiriliyor, elle montajlanan
roketler bu atölyelerde imal ediliyor.
Sonuç:
Hamas’ın doğuşu ve büyümesi hakkında yayılan hikâyelerin çoğu tümüyle
asılsızdır. İsrail, Hamas’ı ne kurdu ne de doğrudan finanse etti. Ancak, siyasi
hesaplar ve stratejik çıkarlar uğruna, güçlenmesine olanak tanıyan koşullara
göz yumdu ve kısmen de destek oldu. Bir düşman olduğuna dair beyan her daim
faydalıdır: güvenlik politikalarını ve özgürlük düşmanı önlemleri
meşrulaştırır.
“Hamas’ı
Mossad’ın kurduğu”na dair fikir, resmin karmaşıklığını ortadan kaldıran,
kullanışlı bir basitleştirmedir: Müslüman Kardeşler denilen rahimde gelişen
Hamas, Birinci İntifada’da doğmuş, Fetih’in bıraktığı siyasi boşluğu doldurmuş,
İran’ın müdahalesi ve Katar’dan gelen parayla gelişmiştir.
Gerçek
daha acı ve daha çarpıcıdır: Hamas, bir komplonun değil, tarihin, kuşatmanın,
Filistinlilerin bölünmüşlüğünün ve İsrail’deki ikiyüzlülüğün bir ürünüdür.
Alfredo Facchini
15
Ekim 2025
Kaynak


0 Yorum:
Yorum Gönder