Rus İmparatorluğu’nda yasama meclisi seçimleri, 26
Mart-20 Nisan 1906 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Seçimle 477 koltuktan
oluşan devlet meclisinin içeriği belirlendi. Birinci Devlet Meclisi seçimi, 27
Nisan-8 Temmuz 1906 tarihleri arasında yapıldı. Seçimde ılımlı sosyalistlerden
ve iki liberal partiden oluşan, reformların yapılması talebinde bulunan blok,
zafer kazandı. 1905 devriminin ürünü olan meclis için yapılan seçimleri
Bolşevikler boykot ettiler. Bolşevikler, meclis içerisinde sol örgütlerin icra
komitesinin kurulmasını öneriyor, Menşeviklerin liberal Kadetlere desteğini
yanlış buluyorlardı.
* * *
“Seçim
yapmalıyız.”
Bu,
oportünistlerin kendilerini haklı çıkarmak için her daim kullandıkları, bugün de
başvurdukları argümandır. Diyorlar ki “Büyük hedeflere bir anda ulaşılamaz.
Küçük ama ulaşılabilir hedefler için mücadele etmeliyiz.”
Peki
ama bu hedeflerin ulaşılabilir olup olmadıklarını nasıl anlarız? “Siyasi
partilerin çoğunluğu veya en ‘etkili’ politikacılar, bu hedefler konusunda
hemfikirse demek ki ulaşılabilirdirler. Küçük bir iyileştirmeyi kabul eden
politikacı sayısı ne kadar fazla olursa, o hedefe ulaşmak o kadar kolay olur.
Ütopyacı olmamalı, büyük şeylerin peşinden koşmamalıyız. Pratik politikacılar
olmalıyız; küçük şeyler talep etmeliyiz. Zira büyük hedeflere uzanan yolu küçük
hedefler için verilecek mücadele açacaktır. Küçük hedefleri, büyük hedefler
için verilecek mücadelenin en güvenli aşaması olarak görüyoruz.”
İşte
devrimcilerden farklı olarak tüm oportünistler, tüm reformistler bunu söylüyorlar.
Sağcı sosyal demokratlar da meclis çoğunluğunun oluşturacağı bakanlar kurulu
konusunda bunları söylüyorlar.
Kurucu
meclis (duma) talebi, büyük bir taleptir. Hemen gerçekleştirilemez. Herkes, bu
talebin yanında bilinçli olarak durmamaktadır.[1] Ancak tüm Devlet Meclisi,
yani politikacıların büyük çoğunluğu, yani “tüm halk”, meclis çoğunluğunun
oluşturacağı bakanlar kurulundan yanadır. Mevcut kötülük ile onda yapılacak çok
ufak bir düzeltme arasında seçim yapmalıyız, çünkü genel olarak mevcut
kötülükten memnun olmayanların büyük çoğunluğu bu “çok ufak” düzeltmeden
yanadır. Küçük hedefe ulaşarak büyük hedef için verdiğimiz mücadelenin yolunu
açacağız.
Tekrar
ediyoruz: Bu, dünyanın her yerinde oportünistlerin dillerine doladıkları,
kendilerine has temel argümanıdır. Peki bu argüman tüm kaçınılmazlığıyla bizi hangi
sonuca götürür? Devrimci bir programa, devrimci bir partiye ve devrimci
taktiklere ihtiyacımız olmadığı sonucuna. İhtiyacımız olan şey, reformlardır,
başka bir şey değil. Devrimci bir sosyal demokrat partiye ihtiyacımız yoktur.
İhtiyacımız olan şey, demokratik ve sosyalist reformların partisidir. Mevcut
durumun tatminkâr olmadığını kabul eden insanların her daim mevcut olacakları
kimsenin inkâr edebileceği, apaçık bir gerçeklik değil midir? Bu insanlar, tabii
ki her daim var olacaklardır. Peki bu memnuniyetsiz insanların en büyük
kısmının, tatmin edici olmayan durumda yapılacak en ufak düzeltmeden yana
olacağı da açık değil midir? Elbette, her daim bu düzeltmeden yana olacaklardır.
Sonuç olarak, gelişmiş ve “sınıf bilincine sahip” insanların görevi, her zaman
bir kötülüğün düzeltilmesi için önerilen en ufak talebi desteklemektir. Bu,
izlenecek en kesin ve en pratik politikadır; “Temel” talepler ve benzeri
konulardaki tüm konuşmalar, yalnızca “ütopyacıların” lakırdısından, yalnızca
“devrimci laf kalabalığı”ndan ibarettir. Mevcut kötülük ile onu düzeltmek için
moda olan en ılımlı planlar arasında seçim yapmalıyız, her daim seçim
yapmalıyız.
Almanya’daki oportünist sosyal demokratlar, tam da
bunu söylüyorlardı. Esasen tam olarak dedikleri şuydu: “Ülkede sosyalizmle
mücadele yasalarının yürürlükten kaldırılmasını, çalışma gününün
kısaltılmasını, hastalık sigortası gibi talepleri dillendiren bir sosyal
liberal eğilim mevcut. Burjuvazinin oldukça büyük bir kesimi, bu talepleri
destekliyor. Bu kesimi kaba davranışlarınızla kendinizden uzaklaştırmayın, ona dostluk
elinizi uzatın, bu kesimi destekleyin, böylece pratik politikacılar haline
gelirsiniz, işçi sınıfı için küçük ama gerçek faydalar sağlarsınız. Bu şekilde
davrandığınızda, taktiklerinizden bir tek “devrim”e dair boş sözleriniz zarar
görür. Zaten hiçbir durumda bugün devrim yapamazsınız. Gericilik ve reform
arasında, Bismarck politikası ile “sosyal imparatorluk” politikası arasında seçim
yapmak zorundasınız.
Fransa’da
bakanlık koltuklarında oturan sosyalistler de Bernştayncılar gibi konuşup
durdular.[2] Esasen şunu söylediler: “Gericilik ve bir dizi pratik reform vaat
eden burjuva radikalleri arasında seçim yapmalıyız. Bu radikalleri ve
oluşturdukları bakanlar kurulunu desteklemeliyiz; toplumsal devrime dair ifadeler,
sadece “Blankistlerin”, “anarşistlerin”, “ütopistlerin” vs. gevezeliğidir.
Peki
dile dökülen tüm bu oportünist argümanlardaki temel kusur nedir? Aslında bu oportünistler,
tarihsel olayların tek gerçek itici gücü olarak sınıf mücadelesinin sosyalist
teorisi yerine “birleşik”, “toplumsal” ilerlemeye dair burjuva teorisini ikame
ediyorlar. Sosyalizm teorisine, yani Marksizme göre (ki Marksist olmayan
sosyalizm günümüzde ciddi bir tartışmayı hak etmiyor), tarihsel olayların
gerçek itici gücü, devrimci sınıf mücadelesidir. Reformlar, bu mücadelenin tali-yardımcı
bir ürünüdür. Talidir, çünkü bu mücadeleyi zayıflatmaya, köreltmeye yönelik
başarısız girişimleri ifade ederler. Burjuva felsefecilerinin teorisine göre
ilerlemenin itici gücü, toplumun bazı kurumlarının “kusurlarını” fark eden tüm
unsurların birliğidir. Birinci teori materyalisttir; ikincisi idealist.
Birincisi devrimcidir, ikincisi reformist. Birincisi, modern kapitalist
ülkelerde proletaryanın taktiklerinin temelini teşkil eder. İkincisi,
burjuvazinin taktiklerinin temelidir.
İkinci teoriyi benimseyenler, mantık düzleminde,
sadece sıradan burjuva ilericilerinin taktiklerini üretirler: her
zaman ve her yerde “daha iyi olanı” desteklemek; gericilik ile gericiliğe karşı
çıkan güçlerin aşırı sağı arasında seçim yapmaktan bahsederler. Birinci teoriyi
benimseyenlerse mantıksal düzlemde şu sonuca ulaşırlar: ilerici sınıf, bağımsız
devrimci taktikler izlemelidir. Görevlerimizi asla en fazla moda olan reformist
burjuvazinin sloganlarını desteklemekle sınırlandırmayacağız. Bağımsız bir
politika izleyeceğiz ve yalnızca proletaryanın bağımsızlığını, sınıf bilincini
ve mücadele yeteneğini artıracak reformları önereceğiz. Tepedeki siyasetçilerin
gönülsüzce, ikiyüzlü bir şekilde, her daim burjuvazinin veya polisin
tuzaklarını örtbas etmek için gerçekleştirdikleri reformlar, ancak bu tür
taktiklerle zararsız kılınabilir.
Dahası,
önemli reformlar konusunda gerçek ilerleme, ancak bu tür taktiklerle
sağlanabilir. Bu, paradoksal gelebilir, ancak doğruluğu uluslararası sosyal demokrat
hareketin tüm tarihiyle teyit edilmiştir. Reformist taktikler, gerçek
reformları güvence altına alma ihtimali en düşük olanlardır. Gerçek reformları
güvence altına almanın en etkili yolu, devrimci sınıf mücadelesinin
taktiklerini izlemektir. Esasında reformlar, devrimci sınıf mücadelesinin,
bağımsızlığının, kitlesel gücünün ve azminin bir sonucu olarak kazanılır.
Reformlar, her zaman sahtedir-yalandandır, muğlaktır, Zubatovculuk[3] ruhuyla yüklüdür.
Reformlar, ancak sınıf mücadelesi yoğunlaştığı ölçüde gerçek olma vasfı
kazanırlar. Sloganlarımızı reformist burjuvazinin sloganlarıyla birleştirerek, devrim
davasını ve dolayısıyla reform davasını da zayıflatıyoruz, çünkü böylece
devrimci sınıfların bağımsızlığını, azmini ve gücünü azaltıyoruz.
Bazı
okurlar, şu soruyu sorabilirler: Uluslararası devrimci sosyal demokrasinin bu
temel ilkelerini neden tekrar ediyorsunuz? Cevabımız şudur: Çünkü Golos
Truda [“Emeğin Sesi”] ve birçok Menşevik yoldaşımız, bu ilkeleri unutma
eğilimindedir.
Meclis
veya Kadetlerin oluşturacağı bir bakanlar kurulu, tam da böyle sahte, muğlak ve
Zubatovvari bir reformdur. Kadetlerin otokrasiyle pazarlık etme girişimi olarak
önerilen bu türden bir reformun gerçek anlamını unutanlar, Marksizmin yerine
liberal-burjuva ilerleme felsefesini ikame ediyorlar. Bu türden bir reformu
desteklemek, sloganlarımızdan oluşan listeye bu reform talebini eklemek
suretiyle proletaryanın devrimci bilincini köreltiyor, bağımsızlığını ve
mücadele gücünü zayıflatıyoruz. Eski devrimci sloganlarımızı bütün olarak
savunduğumuzda ise gerçek mücadeleye güç katmış, böylelikle reformların
gerçekleştirilmesi ihtimalini, onları gericilik değil, devrim lehine kılma
ihtimalini artırmış oluruz. Bu reformlardaki tüm sahte ve ikiyüzlü yönleri
Kadetlere bırakıyoruz. Bize düşen, onların içindeki tüm olumlu değerlerden
istifade etmektir. Sadece bu taktiklerle, Trepovların ve Nabokovların
birbirlerini tökezletme girişimlerinden yararlanarak, bu iki kıymetli akrobatı
da çukura fırlatıp atabiliriz. Sadece bu taktikleri izlediğimizde, tarih bizim
hakkımızda Bismarck’ın Alman sosyal demokratları hakkında söylediği şeyi
söyleyecektir: “Sosyal demokratlar olmasaydı, toplumsal reform da olmazdı.” Devrimci
bir proletarya olmasaydı, 17 Ekim olmazdı. Aralık olmasaydı[4],
meclisin toplanmasını engelleme girişimleri başarısız olmazdı. Devrimin
gelecekteki ilerleyişini belirleyecek başka bir Aralık’a tekrar sahip olacağız.
Son
not.
Bu makale, Golos Truda’nın altıncı sayısındaki başyazıyı okumadan önce
kaleme alınmıştı. Yoldaşlarımız, doğru yola geliyorlar. Şimdi meclis
çoğunluğunun oluşturacağı bakanlar kurulunun görevlerini kabul etmezden önce,
ülkenin her yerinde sıkıyönetimin kaldırılmasını, gizli polisin feshedilmesini,
genel af ilan edilmesini ve tüm özgürlüklerin verilmesini talep etmesi ve
güvence altına alması gerektiğini söylüyorlar. Gayet iyi bir gelişme bu,
yoldaşlar. Merkez Komite’den bu şartları bakanlar kuruluyla ilgili kararına
eklemesini isteyin. Aslında bu eki bizatihi siz yapın. O vakit kararda şu
söylenecektir: bir meclisi veya Anayasal Demokrat Parti’nin (Kadetler)
oluşturacağı bakanlar kurulunu desteklemeden evvel, o meclisin ve bakanlar
kurulunun devrim yoluna girmesini talep etmeli, bu yolu güvence altına almalıyız.
Kadetleri desteklemeden evvel, Kadetlerin Kadet olmaktan vazgeçmelerini talep
etmeli, bu değişimi güvence altına almalıyız.
V. I.
Lenin
Ekho Sayı 6
28 Haziran 1906
Kaynak
Dipnotlar:
[1] Meclis içerisinde bu talebe sadece azınlık destek
veriyor. -Lenin.
[2] Bernştayncılar: Uluslararası sosyal demokraside
Marksizm karşıtı, oportünist bir eğilimin temsilcileri. Bu eğilim, on dokuzuncu
yüzyılın sonlarında Almanya’da ortaya çıktı ve revizyonizmin en açık savunucusu
olan Eduard Bernstein’ın adını aldı.
[3]
Zubatovculuk: Jandarma Albayı ve Moskova Gizli Polisi Şefi Zubatov’un
adını taşıyan “polis sosyalizmi” politikası. 1901-03 yılları arasında Zubatov’un
girişimiyle, işçileri otokrasiye karşı siyasi mücadeleden uzaklaştırmayı
amaçlayan yasal işçi örgütleri kuruldu. Zubatov’un faaliyetleri, İçişleri
Bakanı B. K. Plehve’nin desteğini aldı. Zubatovcular, işçi sınıfı hareketini
tamamen ekonomik amaçlara yönlendirmeye ve işçilerin hükümetin taleplerini
karşılamaya hazır olduğuna inanmalarını sağlamaya çalıştılar. İlk Zubatovcu
örgüt, Mayıs 1901’de Moskova’da “Mühendislik Alanında Çalışanların Karşılıklı
Yardımlaşma Derneği” adı altında kuruldu. Minsk, Odessa, Wilno, Kiev gibi şehirlerde
de Zubatovcu örgütler faaliyet yürüttü. Zubatovculuğun gerici karakteri, yasal
işçi örgütlerini kullanarak işçi sınıfının geniş kesimlerini otokrasiye karşı
mücadeleye çeken devrimci sosyal demokratlar tarafından ifşa edildi. 1903’te
devrimci hareketin yükselişiyle birlikte Çarlık hükümeti, Zubatovcu örgütlere
son vermek zorunda kaldı.
[4] Daha fazla ayrıntı için 11. cildin 171-78. sayfalarına bakınız.


0 Yorum:
Yorum Gönder