12 Aralık 2025

,

Bir Kez Daha Liberallerin Bakanlar Kurulu Hakkında


Rus İmparatorluğu’nda yasama meclisi seçimleri, 26 Mart-20 Nisan 1906 tarihleri arasında gerçekleştirildi. Seçimle 477 koltuktan oluşan devlet meclisinin içeriği belirlendi. Birinci Devlet Meclisi seçimi, 27 Nisan-8 Temmuz 1906 tarihleri arasında yapıldı. Seçimde ılımlı sosyalistlerden ve iki liberal partiden oluşan, reformların yapılması talebinde bulunan blok, zafer kazandı. 1905 devriminin ürünü olan meclis için yapılan seçimleri Bolşevikler boykot ettiler. Bolşevikler, meclis içerisinde sol örgütlerin icra komitesinin kurulmasını öneriyor, Menşeviklerin liberal Kadetlere desteğini yanlış buluyorlardı.

* * *

Seçim yapmalıyız.”

Bu, oportünistlerin kendilerini haklı çıkarmak için her daim kullandıkları, bugün de başvurdukları argümandır. Diyorlar ki “Büyük hedeflere bir anda ulaşılamaz. Küçük ama ulaşılabilir hedefler için mücadele etmeliyiz.”

Peki ama bu hedeflerin ulaşılabilir olup olmadıklarını nasıl anlarız? “Siyasi partilerin çoğunluğu veya en ‘etkili’ politikacılar, bu hedefler konusunda hemfikirse demek ki ulaşılabilirdirler. Küçük bir iyileştirmeyi kabul eden politikacı sayısı ne kadar fazla olursa, o hedefe ulaşmak o kadar kolay olur. Ütopyacı olmamalı, büyük şeylerin peşinden koşmamalıyız. Pratik politikacılar olmalıyız; küçük şeyler talep etmeliyiz. Zira büyük hedeflere uzanan yolu küçük hedefler için verilecek mücadele açacaktır. Küçük hedefleri, büyük hedefler için verilecek mücadelenin en güvenli aşaması olarak görüyoruz.”

İşte devrimcilerden farklı olarak tüm oportünistler, tüm reformistler bunu söylüyorlar. Sağcı sosyal demokratlar da meclis çoğunluğunun oluşturacağı bakanlar kurulu konusunda bunları söylüyorlar.

Kurucu meclis (duma) talebi, büyük bir taleptir. Hemen gerçekleştirilemez. Herkes, bu talebin yanında bilinçli olarak durmamaktadır.[1] Ancak tüm Devlet Meclisi, yani politikacıların büyük çoğunluğu, yani “tüm halk”, meclis çoğunluğunun oluşturacağı bakanlar kurulundan yanadır. Mevcut kötülük ile onda yapılacak çok ufak bir düzeltme arasında seçim yapmalıyız, çünkü genel olarak mevcut kötülükten memnun olmayanların büyük çoğunluğu bu “çok ufak” düzeltmeden yanadır. Küçük hedefe ulaşarak büyük hedef için verdiğimiz mücadelenin yolunu açacağız.

Tekrar ediyoruz: Bu, dünyanın her yerinde oportünistlerin dillerine doladıkları, kendilerine has temel argümanıdır. Peki bu argüman tüm kaçınılmazlığıyla bizi hangi sonuca götürür? Devrimci bir programa, devrimci bir partiye ve devrimci taktiklere ihtiyacımız olmadığı sonucuna. İhtiyacımız olan şey, reformlardır, başka bir şey değil. Devrimci bir sosyal demokrat partiye ihtiyacımız yoktur. İhtiyacımız olan şey, demokratik ve sosyalist reformların partisidir. Mevcut durumun tatminkâr olmadığını kabul eden insanların her daim mevcut olacakları kimsenin inkâr edebileceği, apaçık bir gerçeklik değil midir? Bu insanlar, tabii ki her daim var olacaklardır. Peki bu memnuniyetsiz insanların en büyük kısmının, tatmin edici olmayan durumda yapılacak en ufak düzeltmeden yana olacağı da açık değil midir? Elbette, her daim bu düzeltmeden yana olacaklardır. Sonuç olarak, gelişmiş ve “sınıf bilincine sahip” insanların görevi, her zaman bir kötülüğün düzeltilmesi için önerilen en ufak talebi desteklemektir. Bu, izlenecek en kesin ve en pratik politikadır; “Temel” talepler ve benzeri konulardaki tüm konuşmalar, yalnızca “ütopyacıların” lakırdısından, yalnızca “devrimci laf kalabalığı”ndan ibarettir. Mevcut kötülük ile onu düzeltmek için moda olan en ılımlı planlar arasında seçim yapmalıyız, her daim seçim yapmalıyız.

Almanya’daki oportünist sosyal demokratlar, tam da bunu söylüyorlardı. Esasen tam olarak dedikleri şuydu: “Ülkede sosyalizmle mücadele yasalarının yürürlükten kaldırılmasını, çalışma gününün kısaltılmasını, hastalık sigortası gibi talepleri dillendiren bir sosyal liberal eğilim mevcut. Burjuvazinin oldukça büyük bir kesimi, bu talepleri destekliyor. Bu kesimi kaba davranışlarınızla kendinizden uzaklaştırmayın, ona dostluk elinizi uzatın, bu kesimi destekleyin, böylece pratik politikacılar haline gelirsiniz, işçi sınıfı için küçük ama gerçek faydalar sağlarsınız. Bu şekilde davrandığınızda, taktiklerinizden bir tek “devrim”e dair boş sözleriniz zarar görür. Zaten hiçbir durumda bugün devrim yapamazsınız. Gericilik ve reform arasında, Bismarck politikası ile “sosyal imparatorluk” politikası arasında seçim yapmak zorundasınız.

Fransa’da bakanlık koltuklarında oturan sosyalistler de Bernştayncılar gibi konuşup durdular.[2] Esasen şunu söylediler: “Gericilik ve bir dizi pratik reform vaat eden burjuva radikalleri arasında seçim yapmalıyız. Bu radikalleri ve oluşturdukları bakanlar kurulunu desteklemeliyiz; toplumsal devrime dair ifadeler, sadece “Blankistlerin”, “anarşistlerin”, “ütopistlerin” vs. gevezeliğidir.

Peki dile dökülen tüm bu oportünist argümanlardaki temel kusur nedir? Aslında bu oportünistler, tarihsel olayların tek gerçek itici gücü olarak sınıf mücadelesinin sosyalist teorisi yerine “birleşik”, “toplumsal” ilerlemeye dair burjuva teorisini ikame ediyorlar. Sosyalizm teorisine, yani Marksizme göre (ki Marksist olmayan sosyalizm günümüzde ciddi bir tartışmayı hak etmiyor), tarihsel olayların gerçek itici gücü, devrimci sınıf mücadelesidir. Reformlar, bu mücadelenin tali-yardımcı bir ürünüdür. Talidir, çünkü bu mücadeleyi zayıflatmaya, köreltmeye yönelik başarısız girişimleri ifade ederler. Burjuva felsefecilerinin teorisine göre ilerlemenin itici gücü, toplumun bazı kurumlarının “kusurlarını” fark eden tüm unsurların birliğidir. Birinci teori materyalisttir; ikincisi idealist. Birincisi devrimcidir, ikincisi reformist. Birincisi, modern kapitalist ülkelerde proletaryanın taktiklerinin temelini teşkil eder. İkincisi, burjuvazinin taktiklerinin temelidir.

İkinci teoriyi benimseyenler, mantık düzleminde, sadece sıradan burjuva ilericilerinin taktiklerini üretirler: her zaman ve her yerde “daha iyi olanı” desteklemek; gericilik ile gericiliğe karşı çıkan güçlerin aşırı sağı arasında seçim yapmaktan bahsederler. Birinci teoriyi benimseyenlerse mantıksal düzlemde şu sonuca ulaşırlar: ilerici sınıf, bağımsız devrimci taktikler izlemelidir. Görevlerimizi asla en fazla moda olan reformist burjuvazinin sloganlarını desteklemekle sınırlandırmayacağız. Bağımsız bir politika izleyeceğiz ve yalnızca proletaryanın bağımsızlığını, sınıf bilincini ve mücadele yeteneğini artıracak reformları önereceğiz. Tepedeki siyasetçilerin gönülsüzce, ikiyüzlü bir şekilde, her daim burjuvazinin veya polisin tuzaklarını örtbas etmek için gerçekleştirdikleri reformlar, ancak bu tür taktiklerle zararsız kılınabilir.

Dahası, önemli reformlar konusunda gerçek ilerleme, ancak bu tür taktiklerle sağlanabilir. Bu, paradoksal gelebilir, ancak doğruluğu uluslararası sosyal demokrat hareketin tüm tarihiyle teyit edilmiştir. Reformist taktikler, gerçek reformları güvence altına alma ihtimali en düşük olanlardır. Gerçek reformları güvence altına almanın en etkili yolu, devrimci sınıf mücadelesinin taktiklerini izlemektir. Esasında reformlar, devrimci sınıf mücadelesinin, bağımsızlığının, kitlesel gücünün ve azminin bir sonucu olarak kazanılır. Reformlar, her zaman sahtedir-yalandandır, muğlaktır, Zubatovculuk[3] ruhuyla yüklüdür. Reformlar, ancak sınıf mücadelesi yoğunlaştığı ölçüde gerçek olma vasfı kazanırlar. Sloganlarımızı reformist burjuvazinin sloganlarıyla birleştirerek, devrim davasını ve dolayısıyla reform davasını da zayıflatıyoruz, çünkü böylece devrimci sınıfların bağımsızlığını, azmini ve gücünü azaltıyoruz.

Bazı okurlar, şu soruyu sorabilirler: Uluslararası devrimci sosyal demokrasinin bu temel ilkelerini neden tekrar ediyorsunuz? Cevabımız şudur: Çünkü Golos Truda [“Emeğin Sesi”] ve birçok Menşevik yoldaşımız, bu ilkeleri unutma eğilimindedir.

Meclis veya Kadetlerin oluşturacağı bir bakanlar kurulu, tam da böyle sahte, muğlak ve Zubatovvari bir reformdur. Kadetlerin otokrasiyle pazarlık etme girişimi olarak önerilen bu türden bir reformun gerçek anlamını unutanlar, Marksizmin yerine liberal-burjuva ilerleme felsefesini ikame ediyorlar. Bu türden bir reformu desteklemek, sloganlarımızdan oluşan listeye bu reform talebini eklemek suretiyle proletaryanın devrimci bilincini köreltiyor, bağımsızlığını ve mücadele gücünü zayıflatıyoruz. Eski devrimci sloganlarımızı bütün olarak savunduğumuzda ise gerçek mücadeleye güç katmış, böylelikle reformların gerçekleştirilmesi ihtimalini, onları gericilik değil, devrim lehine kılma ihtimalini artırmış oluruz. Bu reformlardaki tüm sahte ve ikiyüzlü yönleri Kadetlere bırakıyoruz. Bize düşen, onların içindeki tüm olumlu değerlerden istifade etmektir. Sadece bu taktiklerle, Trepovların ve Nabokovların birbirlerini tökezletme girişimlerinden yararlanarak, bu iki kıymetli akrobatı da çukura fırlatıp atabiliriz. Sadece bu taktikleri izlediğimizde, tarih bizim hakkımızda Bismarck’ın Alman sosyal demokratları hakkında söylediği şeyi söyleyecektir: “Sosyal demokratlar olmasaydı, toplumsal reform da olmazdı.” Devrimci bir proletarya olmasaydı, 17 Ekim olmazdı. Aralık olmasaydı[4], meclisin toplanmasını engelleme girişimleri başarısız olmazdı. Devrimin gelecekteki ilerleyişini belirleyecek başka bir Aralık’a tekrar sahip olacağız.

Son not. Bu makale, Golos Truda’nın altıncı sayısındaki başyazıyı okumadan önce kaleme alınmıştı. Yoldaşlarımız, doğru yola geliyorlar. Şimdi meclis çoğunluğunun oluşturacağı bakanlar kurulunun görevlerini kabul etmezden önce, ülkenin her yerinde sıkıyönetimin kaldırılmasını, gizli polisin feshedilmesini, genel af ilan edilmesini ve tüm özgürlüklerin verilmesini talep etmesi ve güvence altına alması gerektiğini söylüyorlar. Gayet iyi bir gelişme bu, yoldaşlar. Merkez Komite’den bu şartları bakanlar kuruluyla ilgili kararına eklemesini isteyin. Aslında bu eki bizatihi siz yapın. O vakit kararda şu söylenecektir: bir meclisi veya Anayasal Demokrat Parti’nin (Kadetler) oluşturacağı bakanlar kurulunu desteklemeden evvel, o meclisin ve bakanlar kurulunun devrim yoluna girmesini talep etmeli, bu yolu güvence altına almalıyız. Kadetleri desteklemeden evvel, Kadetlerin Kadet olmaktan vazgeçmelerini talep etmeli, bu değişimi güvence altına almalıyız.

V. I. Lenin
Ekho
Sayı 6
28 Haziran 1906
Kaynak

Dipnotlar:
[1] Meclis içerisinde bu talebe sadece azınlık destek veriyor. -Lenin.

[2] Bernştayncılar: Uluslararası sosyal demokraside Marksizm karşıtı, oportünist bir eğilimin temsilcileri. Bu eğilim, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında Almanya’da ortaya çıktı ve revizyonizmin en açık savunucusu olan Eduard Bernstein’ın adını aldı.

[3] Zubatovculuk: Jandarma Albayı ve Moskova Gizli Polisi Şefi Zubatov’un adını taşıyan “polis sosyalizmi” politikası. 1901-03 yılları arasında Zubatov’un girişimiyle, işçileri otokrasiye karşı siyasi mücadeleden uzaklaştırmayı amaçlayan yasal işçi örgütleri kuruldu. Zubatov’un faaliyetleri, İçişleri Bakanı B. K. Plehve’nin desteğini aldı. Zubatovcular, işçi sınıfı hareketini tamamen ekonomik amaçlara yönlendirmeye ve işçilerin hükümetin taleplerini karşılamaya hazır olduğuna inanmalarını sağlamaya çalıştılar. İlk Zubatovcu örgüt, Mayıs 1901’de Moskova’da “Mühendislik Alanında Çalışanların Karşılıklı Yardımlaşma Derneği” adı altında kuruldu. Minsk, Odessa, Wilno, Kiev gibi şehirlerde de Zubatovcu örgütler faaliyet yürüttü. Zubatovculuğun gerici karakteri, yasal işçi örgütlerini kullanarak işçi sınıfının geniş kesimlerini otokrasiye karşı mücadeleye çeken devrimci sosyal demokratlar tarafından ifşa edildi. 1903’te devrimci hareketin yükselişiyle birlikte Çarlık hükümeti, Zubatovcu örgütlere son vermek zorunda kaldı.

[4] Daha fazla ayrıntı için 11. cildin 171-78. sayfalarına bakınız.

0 Yorum: