Cezayir Genel Valisi
Cezayir Bakanı’na
Sayın
Bakan,
Kamu
Sağlığı ve Nüfus Bakanlığı, 22 Ekim 1953 günü kendi isteğim ve kararım üzerine
beni Cezayir Valiliği bünyesinde Cezayir’de faaliyet yürüten Psikiyatri
Hastanesi’nde görevlendirdi.
Blida-Joinville
Psikiyatri Hastanesi’nde 23 Kasım 1953 günü çalışmaya başladım. O günden itibaren
tıbbi direktör olarak bana verilen görevleri yerine getirdim.
Psikiyatrinin
Cezayir’de uygulandığı nesnel koşullar, sağduyuyu zedeleyecek nitelikte. Buna karşın
ben, öğreti düzeyinde hakiki insani bakışı her gün redde tabi tutan sistemdeki
kötü ahlakı zayıflatabileceğimizi düşünüyorum.
Yaklaşık
üç yılımı bu ülkenin, bu ülkede yaşayan insanların hizmetine sundum. Her türlü
çabayı ortaya koydum, coşkum zerre azalmadı. Daha iyi bir dünyanın kurulacağına
dair herkesçe dillendirilen umudu hedef olarak görmeyen hiçbir faaliyette
bulunmadım.
Fakat
gündelik hayat, yalanlarla, korkaklıkla ve insana yönelik nefretle dokunmuşsa
insandaki o coşku ve adanmışlık ne yapabilir ki?
Kalp
fukaraysa, akıl kısırsa, bir de bu ülkenin halkından nefret ediliyorsa, hangi
iyi niyet, coşkunun ve adanmışlığın gerçekleşmesini sağlayabilir ki?
Delilik,
insanın özgürlüğünü yitirmesine sebep olan araçlardan biridir. Bu bakış açısı
üzerinden görebildiklerim bana, bu ülke halkındaki yabancılaşma düzeyinin korkutucu
düzeylere ulaştığını söylüyor.
Psikiyatri,
insanın içinde bulunduğu ortama artık yabancı kalmamasını sağlamayı amaç edinmiş
bir tıbbi teknikse, kendi yaşadıklarım üzerinden söyleyebilirim ki bu ülkede sürekli
el gibi yaşayan Araplar, kendilerini her yönden kişiliksiz kılan bir
gerçekliğin içerisinde yaşıyorlar.
Cezayir’in
toplumsal halini nasıl tanımlamak gerek? Sistematikleşmiş insansızlaşma, o hali
en iyi tarif eden ifade galiba.
Hukuksuzluğun,
eşitsizliğin, her gün çok sayıda insanın öldürüldüğü gerçeğin yasal zemine
kavuştuğu bir yerde, ne pahasına olursa olsun, belirli değerleri uygulama
çabasının saçma ve anlamsız bir kumar olduğunu görmek gerek.
Cezayir’deki
toplumsal yapı, bireyi gerisin geri ait olduğu yere taşımaya dönük her türden
gayrete düşmandır.
Sayın
Bakan, bir an gelir, sebat, marazi bir dirayetlilik halini alır. Artık o
noktada umut, geleceğe açılan kapı değil, gerçeklikle örgütlü bir hal dâhilinde
çelişen öznel davranışın mantığa aykırı bir biçimde sürdürülmesi gayretidir.
Sayın
Bakan, bugün Cezayir’i kana bulayan olaylar, gözlemleyenlerin utanacağı bir
rezillik değil. Olan biten her şey, mekanizmadaki bozulmanın ya da yaşanan bir
kazanın sonucu da değil.
Cezayir’deki
olaylar, bir halkı aklından beyninden mahrum kılmaya dönük beyhude bir çabanın
sonucudur.
Cezayirlinin
alçakgönüllü ve iyi niyetli görünümü altında onurlu bir hayata dair köklü arzunun
yattığını görmek için psikolog olmaya gerek yok. Yurttaşlara has bir tür
vicdana seslenmek suretiyle, basitleştirilemeyecek tezahürlere saygı gösterdiğimizde
elimize hiçbir şey geçmeyecek.
Toplumsal
yapı, insanın ihtiyaçlarına hizmet edecek kurumlar oluşturarak işler. Kendi parçası
olan insanları bir çare ve ümit sunmayan çözümlere yönlendiren bir toplumun
yaşaması mümkün değildir. Onun yerine başka bir toplum inşa edilmelidir.
Bu
gerçeği dillendirmek, yurttaşların görevidir. Herhangi bir mesleğe ait ahlak da
sınıf dayanışması da ailenin kirli çamaşırlarını sırda yıkama arzusu da bu
konuda önceden bir hakka sahip değildir. Milli olduğunu iddia eden hiçbir gizemlileştirme
girişimi, akla olan ihtiyaca galebe çalamaz.
Sayın
Bakan, 5 Temmuz 1956 günü greve giden işçileri cezalandırma kararı, akıl dışı
bir girişim olarak, beni epey etkileyen bir tedbir.
Grevci
işçiler de aileleri de yıldırılmaya, korkutulmaya çalışıldılar. Oysa yaptıkları
eylem idrak edilmeli, mevcut gerçeklik ışığında olağan bir şey olarak
görülmeliydi.
Ya
da o işçilerin işten el çekmiş olmaları, ortak bir görüşün ifade edilme biçimi
olarak değerlendirilmeli, o sarsılmaz inanç karşısında her türden cezanın
beyhude, gereksiz ve işlevsiz olduğu anlaşılmalıydı.
Gerçek
şunu söylüyor: grevci işçilere hâkim olan ruh hali korkuyla tanımlı ve o, beni
de işçileri de pek o kadar etkilemiyor. İşçiler, tüm sakinlikleri ve
sessizlikleri ile barış ve onurla tanımlı yeni bir çağı inşa etme kararlığına
sahipler.
Ülkede
yaşayan işçiler, toplumsal pratik düzleminde işbirliği yapmalılar. Ama önce
işçiler, içinde yaşadıkları toplumun izzetli ve seçkin bir toplum olduğuna ikna
edilmelidirler. Bir an gelir, sessizlik samimiyetsizlik haline gelir.
Kişilerde
hâkim olan niyetler, en yaygın değerlere yönelik kesintisiz saldırıyla çelişiyorlar.
Birkaç
aydır vicdanım, mazur görülemeyecek bir yığın tartışmanın gerçekleştiği bir
yere dönüştü. O tartışmaların neticesinde, “insandan, başka bir ifadeyle,
kendimden ümidi kesmemem gerek” sonucuna ulaştım.
Buradan
bedeli ne olursa olsun, “yapacak bir şey yok” türünden yalandan bir bahaneye
sırtımı yaslayarak, bir sorumluluğu üstlenmeye devam etmemeye karar verdim.
Sayın
Bakan, tüm bu sebeplere bağlı olarak sizden istifamı kabul etmenizi, Cezayir’deki
görevimi sonlandırmanızı rica ediyorum.
Saygılarımla.
Dr. Frantz Fanon
Psikiyatri Hastanesi Hekimi
Blida-Joinville Psikiyatri Hastanesi Başhekimi
1956
[Kaynak: Toward the African Revolution: Political Essays, Fransızcadan Çeviren: Haakon Chevalier, Grove Press, 1967, s. 52-54.]


0 Yorum:
Yorum Gönder