06 Aralık 2025

, ,

Cezayir Bakanına Mektup


 

Cezayir Genel Valisi
Cezayir Bakanı’na

Sayın Bakan,

Kamu Sağlığı ve Nüfus Bakanlığı, 22 Ekim 1953 günü kendi isteğim ve kararım üzerine beni Cezayir Valiliği bünyesinde Cezayir’de faaliyet yürüten Psikiyatri Hastanesi’nde görevlendirdi.

Blida-Joinville Psikiyatri Hastanesi’nde 23 Kasım 1953 günü çalışmaya başladım. O günden itibaren tıbbi direktör olarak bana verilen görevleri yerine getirdim.

Psikiyatrinin Cezayir’de uygulandığı nesnel koşullar, sağduyuyu zedeleyecek nitelikte. Buna karşın ben, öğreti düzeyinde hakiki insani bakışı her gün redde tabi tutan sistemdeki kötü ahlakı zayıflatabileceğimizi düşünüyorum.

Yaklaşık üç yılımı bu ülkenin, bu ülkede yaşayan insanların hizmetine sundum. Her türlü çabayı ortaya koydum, coşkum zerre azalmadı. Daha iyi bir dünyanın kurulacağına dair herkesçe dillendirilen umudu hedef olarak görmeyen hiçbir faaliyette bulunmadım.

Fakat gündelik hayat, yalanlarla, korkaklıkla ve insana yönelik nefretle dokunmuşsa insandaki o coşku ve adanmışlık ne yapabilir ki?

Kalp fukaraysa, akıl kısırsa, bir de bu ülkenin halkından nefret ediliyorsa, hangi iyi niyet, coşkunun ve adanmışlığın gerçekleşmesini sağlayabilir ki?

Delilik, insanın özgürlüğünü yitirmesine sebep olan araçlardan biridir. Bu bakış açısı üzerinden görebildiklerim bana, bu ülke halkındaki yabancılaşma düzeyinin korkutucu düzeylere ulaştığını söylüyor.

Psikiyatri, insanın içinde bulunduğu ortama artık yabancı kalmamasını sağlamayı amaç edinmiş bir tıbbi teknikse, kendi yaşadıklarım üzerinden söyleyebilirim ki bu ülkede sürekli el gibi yaşayan Araplar, kendilerini her yönden kişiliksiz kılan bir gerçekliğin içerisinde yaşıyorlar.

Cezayir’in toplumsal halini nasıl tanımlamak gerek? Sistematikleşmiş insansızlaşma, o hali en iyi tarif eden ifade galiba.

Hukuksuzluğun, eşitsizliğin, her gün çok sayıda insanın öldürüldüğü gerçeğin yasal zemine kavuştuğu bir yerde, ne pahasına olursa olsun, belirli değerleri uygulama çabasının saçma ve anlamsız bir kumar olduğunu görmek gerek.

Cezayir’deki toplumsal yapı, bireyi gerisin geri ait olduğu yere taşımaya dönük her türden gayrete düşmandır.

Sayın Bakan, bir an gelir, sebat, marazi bir dirayetlilik halini alır. Artık o noktada umut, geleceğe açılan kapı değil, gerçeklikle örgütlü bir hal dâhilinde çelişen öznel davranışın mantığa aykırı bir biçimde sürdürülmesi gayretidir.

Sayın Bakan, bugün Cezayir’i kana bulayan olaylar, gözlemleyenlerin utanacağı bir rezillik değil. Olan biten her şey, mekanizmadaki bozulmanın ya da yaşanan bir kazanın sonucu da değil.

Cezayir’deki olaylar, bir halkı aklından beyninden mahrum kılmaya dönük beyhude bir çabanın sonucudur.

Cezayirlinin alçakgönüllü ve iyi niyetli görünümü altında onurlu bir hayata dair köklü arzunun yattığını görmek için psikolog olmaya gerek yok. Yurttaşlara has bir tür vicdana seslenmek suretiyle, basitleştirilemeyecek tezahürlere saygı gösterdiğimizde elimize hiçbir şey geçmeyecek.

Toplumsal yapı, insanın ihtiyaçlarına hizmet edecek kurumlar oluşturarak işler. Kendi parçası olan insanları bir çare ve ümit sunmayan çözümlere yönlendiren bir toplumun yaşaması mümkün değildir. Onun yerine başka bir toplum inşa edilmelidir.

Bu gerçeği dillendirmek, yurttaşların görevidir. Herhangi bir mesleğe ait ahlak da sınıf dayanışması da ailenin kirli çamaşırlarını sırda yıkama arzusu da bu konuda önceden bir hakka sahip değildir. Milli olduğunu iddia eden hiçbir gizemlileştirme girişimi, akla olan ihtiyaca galebe çalamaz.

Sayın Bakan, 5 Temmuz 1956 günü greve giden işçileri cezalandırma kararı, akıl dışı bir girişim olarak, beni epey etkileyen bir tedbir.

Grevci işçiler de aileleri de yıldırılmaya, korkutulmaya çalışıldılar. Oysa yaptıkları eylem idrak edilmeli, mevcut gerçeklik ışığında olağan bir şey olarak görülmeliydi.

Ya da o işçilerin işten el çekmiş olmaları, ortak bir görüşün ifade edilme biçimi olarak değerlendirilmeli, o sarsılmaz inanç karşısında her türden cezanın beyhude, gereksiz ve işlevsiz olduğu anlaşılmalıydı.

Gerçek şunu söylüyor: grevci işçilere hâkim olan ruh hali korkuyla tanımlı ve o, beni de işçileri de pek o kadar etkilemiyor. İşçiler, tüm sakinlikleri ve sessizlikleri ile barış ve onurla tanımlı yeni bir çağı inşa etme kararlığına sahipler.

Ülkede yaşayan işçiler, toplumsal pratik düzleminde işbirliği yapmalılar. Ama önce işçiler, içinde yaşadıkları toplumun izzetli ve seçkin bir toplum olduğuna ikna edilmelidirler. Bir an gelir, sessizlik samimiyetsizlik haline gelir.

Kişilerde hâkim olan niyetler, en yaygın değerlere yönelik kesintisiz saldırıyla çelişiyorlar.

Birkaç aydır vicdanım, mazur görülemeyecek bir yığın tartışmanın gerçekleştiği bir yere dönüştü. O tartışmaların neticesinde, “insandan, başka bir ifadeyle, kendimden ümidi kesmemem gerek” sonucuna ulaştım.

Buradan bedeli ne olursa olsun, “yapacak bir şey yok” türünden yalandan bir bahaneye sırtımı yaslayarak, bir sorumluluğu üstlenmeye devam etmemeye karar verdim.

Sayın Bakan, tüm bu sebeplere bağlı olarak sizden istifamı kabul etmenizi, Cezayir’deki görevimi sonlandırmanızı rica ediyorum.

Saygılarımla.

Dr. Frantz Fanon
Psikiyatri Hastanesi Hekimi
Blida-Joinville Psikiyatri Hastanesi Başhekimi

1956

[Kaynak: Toward the African Revolution: Political Essays, Fransızcadan Çeviren: Haakon Chevalier, Grove Press, 1967, s. 52-54.]

0 Yorum: