15 Aralık 2025

, , ,

Doğu Hint Adaları'nda Komünizmin Doğuşu


12 Kasım 1926’da, Doğu Hint Adaları’nın başkenti Batavya’da Endonezya Komünist Partisi’nin önderlik ettiği ve örgütlediği bir sömürge karşıtı ayaklanma patlak verdi. Bu ayaklanmayı Banten, Padang ve Surabaya’daki isyanlar takip etti. Sömürge devletini yıkma girişimi, ta başından itibaren başarısızlığa mahkûmdu: Sömürge polisi, isyan için yapılan gizli hazırlıklardan uzun süredir haberdardı. 1926’nın başlarında yapılan bir dizi tutuklama, EKP’nin örgütsel kapasitesini neredeyse felce uğratmıştı. Sömürge devleti, Hollanda’nın rust en orde (“huzur ve düzen”) söylemi üzerine kurulu imajını yerle bir eden bu ayaklanma karşısında sarsıldı; yetkililer, hemen bunu ulusötesi bir “komünist komplo” olarak nitelendirdiler. Ancak sömürge devletinin kendi otopsisi, çok daha karmaşık bir tabloyu ortaya çıkardı. Batı Sumatra’daki Padang ve Batı Cava’daki Banten, özellikle dindar Müslümanların yaşadığı yerlerdi. Eylemlere katılan ve İslami öğretilerden ilham alan birçok insan, kâfirlerin yönetimine son vermeyi savunan İslami söyleme başvuruyordu.

Sömürge idaresinin sorunsuz işleyişinde meydana gelen bu kırılma ile başlayan bu çalışma, 1926-1927 ayaklanmalarında hem İslam’ın hem de komünizmin katılımcıları nasıl motive ettiğini incelemektedir. Peki, sıradan insanları hayatlarını tehlikeye atmaya iten İslami ve komünist fikirlerin karışımını kolaylaştıran koşullar nelerdi? Bu fikirler neden bu kadar etkiliydiler? Ayaklanmalardan geriye doğru giderek, İslam ve komünizm arasındaki uyumu açıktan teorileştiren bir dizi gazeteyi inceleyerek bu soruya cevap bulmaya çalışıyorum. Ardından, Müslüman komünist söylemin nasıl derinleştirilip zenginleştirildiğini ortaya koymak amacıyla, Djago! Djago! [“Savaşçı”] ve Pemandangan İslam [“İslami Görüş”] adlı iki gazeteye odaklanıyorum. Devamında, EKP’nin İslam ile ilişkisini inceliyorum, ayrıca, kadınların söylemsel katkılarını ele alıyorum. Bu bölümü, açıkça İslami duyarlılığa sahip komünistler tarafından yazılmış iki sömürgecilik karşıtı romanın analiziyle sonlandırıyorum. Bu bölüm, genel olarak İslam ve komünizm arasındaki uzlaşmanın muhtelif biçimlerini, bunların derinlikli ve albenili yanlarını, bunun yanında, uzlaşmayı mümkün kılan tarihsel koşulları ele alıyor.

Batı Sumatra’da eylemlere katılanların motivasyonlarını açıklayan, hükümet eliyle hazırlanmış raporlar ile Michael C. Williams’ın Banten şehrindeki ayaklanmaya katılanlar konusunda topladığı etnografik veriler, İslam’ın komünist liderliğinde gerçekleşen bu ayaklanmalar dizisinde önemli bir meşrulaştırıcı güç olduğunu ortaya koyuyor.

Katılımcılar, sömürge devletinin askeri gücünü çok iyi bilerek isyan ettiler. Bu güç, uzun süren ancak nihayetinde başarılı olan Ace Savaşı (1873-1904) ve 1908 Batı Sumatra’daki Vergi Karşıtı İsyan’da sergilenmişti, bu nedenle bu fikirlerin belli bir etkisi olduğu açıktı.[1]

Katılımcıları İslam ve komünizmden oluşan bir terkip motive etmişti. Ancak bu olgu, kendiliğinden ortaya çıkıp aniden popülerlik kazanmadı; ayaklanmalardan yıllar önce ortaya çıkan zengin bir Müslüman-Komünist basılı kültür mirasına dayanıyordu.

Ayaklanmalar, 1924 yılının Aralık ayında Cava’nın Prambanan kentinde düzenlenen EKP konferansında planlandı. Ayaklanma için belirli bir tarih belirlenmemişti, ancak bölgelerdeki şubelerin 1926 ortasına kadar hazır olması gerekiyordu.[2] Ayaklanma, Surabaya ve Padang’da sendikaların öncülük edeceği grevlerle başlayacak, bu grevler genel greve dönüşecek ve devrimi tetikleyecekti. Tan Malaka ve Darsono gibi EKP’nin üst düzey liderleri, ayaklanmaya ta başından itibaren karşı çıktı, ancak çoğu zaten sürgünde olduğundan, bu tür planlar üzerinde bir tesire yol açamıyorlardı.

EKP liderleri, kısmen tabandan gelen baskılara cevap veriyorlardı: yıllarca süren kitlesel mitingler ve grevlerin ardından partinin sıradan üyelerinin beklentileri artmıştı. Dahası, Büyük Savaş’ın sonunda Hollanda hükümetinin zayıflığı ve bunun sonucunda taviz vermeye istekli olmasıyla kısa süreliğine ortaya çıkan fırsatlar, sosyal demokrat koalisyonun Hollanda’da neredeyse iktidara gelmesiyle umutları da artırmıştı.[3]

Parti üyelerindeki iyimserlikle sömürgedeki güvenlik aygıtının faaliyetleri çelişmekteydi. Batavya, Padang, Banten ve Surabaya’da gerçekleşen ayaklanmalar, koordineli bir liderlik olmadan gerçekleşti ve birkaç hafta içinde zor kullanılarak bastırıldı. On üç binden fazla kişi tutuklandı, dört bin beş yüz kişi gözaltına alındı ve sekiz yüzden fazlası, Batı Yeni Gine’deki Boven Digoel ceza kolonisine sürgün edildi.[4]

Ayaklanmalara katılanlar açısından İslam, sömürgecilik karşıtı direnişi rasyonel ve meşru kılan bir araçtı. EKP ise İslam’ı sömürge devletine karşı direnişi harekete geçirmek için en etkili araç olarak görüyordu. Bu birleşim, ekonomik istikrarsızlık bağlamında mantıklıydı: Tek ürünü esas alan tarım faaliyetlerinin yaygınlaşması, artan vergi yükü ve işgücü yükümlülükleri, sömürgeci ekonomik ve siyasi yapılara karşı ateşli bir muhalefeti tetikledi. Sömürge hükümeti, 1910’ların sonlarında Banten’deki yıllık pirinç hasadının %10’una el koyunca köylülerdeki hoşnutsuzluk iyiden iyiye arttı.[5]

Aynı şekilde, 1920’lerde Batı Sumatra’da, ormanlık alanların kullanımının sınırlandırılması ve yeni bir arazi vergisinin getirilmesi planının yanı sıra, aile evlerine vergi getirildi.[6] Zararı telafi etme imkânlarının çok az olduğu o zorlu koşullarda EKP, direnişi örgütlemek için en etkili araç olma vasfıyla, giderek daha fazla öne çıkmaya başladı. 1919’da EKP lideri Semaun, Banten’de üç bin kişinin katıldığı bir mitingde pirinç müsaderesine karşı çıktı, ancak EKP merkezi yönetimi, 1926’da halkın hoşnutsuzluğunun artmasıyla hazırlıksız yakalandı ve ayaklanmaların merkezinde bulunan, kendisine bağlı kuruluşları tam anlamıyla dizginleyemedi.[7] Aslında EKP’nin harekete geçirmesi gereken kitleler, EKP’ye ait örgütsel yapıları ve ondaki gizemli yanı kullanmak suretiyle, tehlike arz eden isyan girişimine destek topladılar, bir yandan da eylemlerini meşrulaştırmak için belirgin bir İslami retoriği kullandılar.

1910’ların ortalarında, Batı Cava’nın Kuzey Banten bölgesi, Sarekat İslam’ın kalesi konumundaydı. Bölgede geleneklerine bağlı kişilerin elinde bulunan idarede Sarekat İslam şubelerine, ağırlıklı olarak ulema, tüccar ve küçük soylu sınıflarına mensup isimler hâkimdi.[8] Aynı liderler, yereldeki EKP liderliğini de domine etmeye başladılar. Kyai [“din adamı”], ulema veya soylular olarak statülerini korudular, meşruiyetlerini bu kimliklerinden aldılar, aynı zamanda yerelde EKP’ye liderlik ettiler.

Bu isimler, ayaklanmalar ivme kazandıkça, direnişi harekete geçirmek için EKP’nin sömürge karşıtı mesajının yanı sıra geleneksel otoritelerini de kullandılar.[9] Beklendiği üzere, bu liderlerin sömürge karşıtı direnişi meşrulaştırmak için kullandıkları gerekçelerden biri şuydu: Sömürge devletinde pengulu [“Şef”] veya pangreh praja [“halk lideri”] olarak çalışmak, İslam’a düşman kâfire yardım etmek anlamına geldiği için haramdır.[10]

Küffarın işgaline karşı geliştirilen bu İslami muhalefet, Banten’de Hollandalılara yönelik direnişin ifade edilme biçimini belirleyen ana temaydı. Bu tema, 1923’te EKP’nin Sarekat İslam’dan resmen kopmasıyla birlikte Banten ulemasının EKP liderleri Alimin ve Musso’ya verdikleri kesintisiz destekte karşılık buldu. O dönemde, Sarekat İslam’ın Banten şubesinin üst kademelerini domine eden Bantenli ulema, İcokroaminoto’yu ve Sarekat İslam’ı fazla pasif ve işbirlikçi oldukları için sert bir dille eleştirdi. Alimin ve Musso’yu ihraç etmek yerine, Sarekat İslam’ın başına İcokroaminoto’nun geçmesini istedi.[11] Williams’ın Banten’de röportaj yaptığı bir eylemci şunları söylüyordu: “EKP, bağımsızlık için savaşmaya istekli tek örgüttü. Biz, bu durumu saygıyla karşıladık.”[12]

Sömürgeler Bakanlığı’na sunulan, ayaklanmaların analizini içeren “Genel Vali Raporu”nda, İslam’ın Cava’nın diğer bölgelerindeki katılımcıları motive etmedeki rolüne vurgu yapılıyor. Raporun “Muhammed’in Dini Komünist Propagandanın Hizmetinde” başlıklı yedinci bölümünde, Tan Malaka’nın 1926 yılında yazdığı Semangat Muda [“Gençlik Ruhu”] adlı EKP broşürüne atıfta bulunuyor: “Bu broşürde, Surakarta, Cogcakarta, Aşin ve Bandjermasin gibi bölgelerde din yoluyla propaganda yapılması öneriliyor.”[13] Rapor, (isimleri belirtilmeyen) EKP liderlerinin “bu tavsiyeyi ciddiye aldıklarını” ve “komünist olarak içtenlikle dindar olmasalar da [...] komünizmin yayılması için dinin saflığına ve yüceliğine inanıyormuş gibi davranmanın önemli, hatta hayati olduğunu” kabul ettiklerini iddia ediyor.[14]

Hollanda güvenlik güçleri, bu olguyu alaycı bir şekilde yorumlayarak, onu komünistlerin saf ve dingin Müslüman köylüleri manipüle etmesi olarak nitelendirdiler, ancak Semangat Muda, Tan Malaka’nın diğer yazıları ile içerik ve konu bakımından tutarlılık içerisindeydi. Tan Malaka, devrimin ancak geniş tabanlı bir birliktelikle mümkün olabileceğini kabul ettiğinden, komünizmin farklı dinler ve topluluklarla uzlaşması gerektiğini savunuyordu. Semangat Muda, EKP ile doğrudan bağlantılı kitle örgütü Sarekat Rakyat [“Halkın Birliği”] üyelerinin ister İslam, ister Hristiyanlık isterse Konfüçyüsçülük, herhangi bir dine mensup olabileceğini, herhangi bir kastla ve meslekle ilişkisinin bulunabileceğini, tek koşulun emperyalist zulümden nefret etmek ve Hollandalılara karşı çıkmak olduğunu söylüyordu.[15] Semangat Muda, ayrıca Tan Malaka’nın İslami kimliğin paradigmayı belirleyen niteliğini kabul ettiğini, sömürgecilik karşıtı direnişi harekete geçirmek için bu kimliği kullanmanın önemini açıkça ortaya koyuyordu. Bu yazıda, Doğu Hint Adaları’ndaki muazzam çeşitliliğin Hollandalıların böl ve yönet taktiğini uygulamasına imkân tanıdığını, Cava’yı Sumatra’ya, Manado’yu Ambon’a karşı kışkırttığını, oysa hepsinin aynı İslami birliğin parçası olduğunu savunuyordu.[16]

EKP, Batı Sumatra’daki dindar Müslümanların da desteğini almayı başardı. EKP’nin kitle tabanı, Padang Pancang’daki modernist dini okullarda yetişmişti. Birçok genç öğretmen ve öğrenci, İslam’a bağlılıklarını ve EKP’ye desteklerini aynı anda sürdürmekten rahatsızlık duymuyordu.[17] Bu durum, özellikle yerel bir modernist medrese ağı olan Sumatralı Taliban okullarına kayıtlı öğrenciler için geçerliydi. Bu öğrenciler, liderleri 1925’te sömürge yetkilileri tarafından gözaltına alındıktan sonra bile ayaklanmalarda önemli bir rol oynadılar.[18]

Batı Sumatra’nın Silungkang kentindeki EKP liderliği, esas olarak yereldeki dini liderler ve tüccar sınıfından oluşuyordu. Bu liderler, işbirlikçi soyluların üstünlüğüne karşı halkı kışkırtıyor, EKP’nin sama rata sama rasa [“Dayanışma ve Eşitlik”] sloganını coşkuyla benimsiyordu.[19] Tan Malaka gibi, Batı Sumatra’daki EKP üyeleri de din ve ideoloji arasında çatışma olmadığı gerekçesiyle İslam ile uzlaşmalarını dile getirme eğilimindeydiler. Bu isimler, kişinin dini ve siyasi bağlılıklarının ayrı konular olduğunu savunuyorlardı. Aynı durum, Banten’de de geçerliydi: 1929’da sömürge hükümetine sunduğu, ayaklanmaların sosyolojik “otopsisinde” Hollandalı sosyolog B. J. O. Schrieke, katılımcıların şu sözünü aktarıyordu: “Komünizmin milliyet veya dinle hiçbir ilgisi yok. O, tıpkı tıp ve teknik bilimler gibi bir bilim dalı.”[20]

Öte yandan, 1926 yılında Batı Sumatra’da basılan ve Minangkabau iç kesimlerinde dağıtılan bir EKP broşürü, sömürge devletine karşı direnişi baskın bir İslamî üslupla dile getiriyor, komünizmin İslam’la alakalı olduğunu söylüyordu. Broşürde komünist ve İslamî imgeler karışık bir şekilde kullanılmıştı:

“Komünistler, gerçekten doğru olanı, yani dinin, geleneklerin ve refahın iyileştirilmesini istiyorlar. [...] Allah, ‘Kâfirlerin emirlerine itaat etmeyin’ dememiş miydi? [...] Eskiden bizi yöneten geleneklerimiz hükümet ve kapitalistler eliyle yok edilmiştir.”[21]

1923 gibi erken bir tarihte, Sumatralı Taliban mezunu ve EKP aktivisti Hacı Datuk Batuah tarafından editörlüğü yapılan Pemandangan Islam gibi Batı Sumatra gazeteleri, “toplumun, sefalet ve mahrumiyet koşullarında yaşayan kitlelerin yararına olacak şekilde düzenlenmesi bilimi olarak komünizmin gerçek İslam inancının amaçlarına ve gerekliliklerine hizmet edeceği” fikrini savunuyordu.[22] Hiç kuşkusuz, İslam ile komünizm arasındaki uyuma vurgu yapan dil, belirli ayrımları yapma gereği duyuyordu. Hem Pemandangan Islam hem de EKP yayın organı Het Vrije Woord [“Hür Söz”], milliyetçiliği ve Pan-İslam hareketini etnik şovenizme kapılmakla suçlayan makaleler yayınladı. Ancak, aynı yayınlar, EKP ve Sarekat İslam arasında işbirliğinin arzu edilirliği konusunda da makalelere yer veriyordu. Het Vrije Woord, Sarekat İslam’ı EKP’nin işbirliği yapacağı tek örgüt olarak tanımladı ve komünist siyasi ideolojinin yirminci yüzyılda İslam’ın ilkeleriyle tamamen uyumlu olduğunu savundu. Kapitalizm, “İslam’ın öğretileriyle çelişen necis gayeler” peşinde olduğu için eleştiriliyor, Müslümanlar, “Kur’an’ın emirlerine uygun olarak özgürlük için savaşmaya” çağrılıyorlardı.[23]

Bu durum, uyumlulukla ilgili bu söylemlerin neden ortaya çıktığı ve neden bu kadar ikna edici olduğu sorusunu akla getiriyor. 1926 öncesine ait, pergerakan’ın (hareketin) çıkarttığı yayınlardan oluşan, henüz yeterince incelenmemiş olan külliyat, bu sorunun cevabının bir kısmını içeriyor. Bu kaynaklarda özetlenen fikirler, Hint Adaları genelinde yaygın bir söylemin parçasıydı ve muhtemelen ayaklanmaya katılanların motivasyonlarını etkilemişti.

İlk Yakınlaşmalar: EKP ve Sarekat İslam

Doğu Hint Adaları’ndaki komünist hareketin kökeni, 1914 yılında Surabaya’da Indische Sociaal-Democratische Vereeniging (HSDB: Hint Adaları Sosyal Demokrat Birliği) adlı örgütün kuruluşuna uzanır. Üyelerinin çoğu, kolonilerde “etik aşamalıcılık”ı savunan Hollanda’nın Sociaal-Democratische Arbeiderspartij (SDİP: Sosyal Demokrat İşçi Partisi) ile bağlantılı olmasına rağmen, HSDB, yerli halkın sistematik sömürüsü ve bariz acılarına karşı belirgin şekilde radikal çözümler benimsemişti.[24] Başlangıçta yerli üyelerden yoksun ve çok az sayıda üyesiyle zor durumda olan HSDB, 1915’te Felemenkçe Het Vrije Woord (Hür Söz), 1918’de Endonezce Soeara Racat (Halkın Sesi) adlı iki dergiyi yayınlayarak Doğu Hint Adaları’nda komünizmin gelişmesi için gerekli temeli attı.

Hollandalı komünistler Adolf Baars ve Henk Sneevliet’in önderliğinde HSDB, 1916’dan itibaren Sarekat İslam ile giderek daha fazla işbirliği içine girdi.[25] Oldukça popüler olan ancak merkezi yapıya sahip bulunmayan Sarekat İslam, devrimci olmaktan çok reformist bir örgüttü, ancak aynı zamanda 1910’larda genel hareketin en büyük bileşeniydi. 1919 yılına kadar toplam 2,5 milyon üyeye ulaştığını iddia eden örgüt, komünist fikirlerin ve örgütlenme yöntemlerinin etkili bir kuluçka merkezi işlevi gördü. Bu gelişme, örgütün büyüklüğü ve etkili bir merkezi liderliğin olmaması sayesinde kolaylaştı; bu durum, bölgesel şubelerin yerel dinamiklere göre kendi gündemlerini takip etmelerine imkân sağladı.

1916 tarihli Sarekat İslam kongresinde, “İslam ve sosyalist ilkelerin birleştirilmesi” konusu tartışıldı. Hem kentlerde İslam okullarından (santri) mezun olan tüccar sınıfının hem de sendikalarda yetişen genç radikallerin desteğini aldı.[26] Surabaya’da Sarekat İslam’a destek olan zenginlerden Hasan Ali Suriati’nin yaptığı konuşma, 1916 kongresinin kendine özgü havasını yansıtıyor:

“Faziletli öğretmenimiz ve efendimiz Hz. Muhammed, cinsiyetler arasındaki tüm eşitsizlikleri ortadan kaldıran, hükümdar ile tebaası, avamla havass arasındaki farkları ortadan kaldıran kişiydi. Tüm bu değişiklikler, kelimenin tam anlamıyla sosyalist olan peygamberimiz Hz. Muhammed tarafından gerçekleştirildi. Peygamber, hükümet işlerinin tüm kollarında eşitlik denilen sosyalist fikri tatbik etti. Ekonomi ile dine dair politika yanında idare de bu fikre tabiydi.”[27]

Bu tür konuşmalar, düşünsel açıdan titiz olmaktan çok idealistti, ancak öte yandan HSDB ideolojisine somut bir ilgiyi ifade ediyordu. 1926 öncesi dönemde Müslüman harekete mensup aktivistler, bu türden sözler dile getiriyorlardı.

Hem HSDB hem de Sarekat İslam başlangıçta birer siyasi parti olmadıkları için, çalışma süreci içerisinde kurulan bu ilişki, Komintern’in birleşik cephe stratejisine benzeyen bir şeye dönüştü: her iki örgüte aynı anda üye olunmasına izin verildi, bu da radikal Sarekat İslam üyelerini HSDB’ye çekerek, onlara komünist fikirleri tanıttı, ancak bu üyeler, İslami dünya görüşlerini muhafaza ederek, sömürge devletine karşı muhalefetlerini sürdürdüler.[28] Bu durum, en nihayetinde “kızıl” ve “ak” Sarekat İslam şubeleri arasında ayrışmaya yol açtı; bölgelerdeki şubeler, genellikle Merkezi Sarekat İslam karşısında sahip oldukları serbestiyetlerini korudular. HSDB aracılığıyla, kızıl şubeler, komünist fikir ve uygulamalardan etkilenerek, sömürge devletiyle daha fazla çatışmaya istekli olduklarını ortaya koyarlarken, İslam’da dindarlığın sembolik rengine atıfla “ak” olarak nitelenen şubeler, üyelerinin dindar dünya görüşlerini yansıtıyorlardı. EKP, HSDB içerisindeki Sarekat İslam üyelerinin kuluçka döneminden sonra gelişti, ancak 1923 yılına kadar Sarekat İslam ile olan bağını tümüyle koparmadı.[29]

Sarekat İslam ve EKP’nin önde gelen liderlerinin birbirleriyle olan ilişkileri, yirmili yıllarda İslam ve komünizm arasındaki ilişkiyi örneklemektedir. 1921’de, gelecekte EKP’nin başına geçecek olan Tan Malaka, Yogyakarta’da Sarekat İslam’ın en önemli lideri Hacı Ömer Said İcokroaminoto ile tanıştırıldı. Bu noktada, Sarekat İslam içerisindeki EKP yanlısı fraksiyon ile diğer, politik olarak daha ılımlı üyeler arasındaki gerginlikler zaten hissedilir hale gelmişti.

O dönemde siyasi kariyerine yeni başlayan, kararlı bir komünist olan Tan Malaka, eğitim alanında Sarekat İslam ile yakın işbirliği içinde çalışarak, çok sayıda Sekola Rakyat (Halk Okulu) kurdu. Malaka, okulun Sarekat İslam liderleri tarafından sıcak bir şekilde karşılandığı iddiasındaydı.[30] Tan Malaka, biyografisinde İcokroaminoto’dan sitayişle bahsediyordu: “İcokroaminoto da bana eski bir dost gibi davrandı. Sonrasında İcokroaminoto, yanımdan ayrılırken bana ‘Sarekat İslam’ın kapıları sana açık’ dedi.”[31]

Tan Malaka, bu tür iddialarla İslamcı kimliğini öne çıkarmaya çalışmış olabilir. Ancak Semaun ve Darsono gibi EKP’nin önde gelen aktivistlerinin İcokroaminoto ile kişisel olarak yakın olduklarına hiç şüphe yok.[32] Önemli Müslüman ve komünist liderler arasındaki samimi kişisel ilişkiler, Sarekat İslam ve EKP arasındaki ilişkiler zamanla bozulsa da, Müslümanlar ve komünistler arasında işbirliği ve uzlaşma eğiliminin varlığını gösteriyordu ve bu eğilim, sonraki yıllarda pergerakan’daki hâkim söylemi etkilemeye devam edecekti.

Tan Malaka, 1921 yılında Surabaya’da düzenlenen Sarekat İslam toplantısında da benzer şekilde sıcak bir karşılama gördüğünü iddia etti. Bu toplantıda Malaka, “Emperyalizme karşı Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında tesis edilen ittifakın yanında, ortak düşmanımıza karşı İslam ve komünizm arasında teşkil edilen birliğin Endonezya için önemli olduğunu” söyledi. Bu konuşma sonucunda, adı belirtilmeyen birkaç ”Müslüman lider”, Aralık 1921’de yapılacak EKP kongresine katılmayı kabul etti.[33] Tan Malaka bu kongreyi, Hollanda emperyalizminin Müslümanlar ve komünistler arasında “böl ve yönet” politikası uygulayarak hegemonyasını sürdürdüğü mesajını yaymak için bir platform olarak kullandı ve şöyle dedi:

“İslam ve komünizm arasındaki bölünmeleri derinleştirir ve vurgularsak, sürekli tetikte olan düşmanlarımıza içimizdeki husumetlerden istifade etme ve Endonezya milliyetçi hareketini zayıflatma fırsatı vermiş oluruz.”[34]

Tan Malaka açısından Sarekat İslam bünyesinde kendisinin hoş karşılanıp karşılanmadığının bir önemi yoktu. O, kısmen EKP ile Sarekat İslam’ın sömürge devletinin otoritesine direnme kapasitelerinin arttığını gördüğünden kısmen de Sarekat İslam üyelerinin devrimci potansiyelini tespit ettiğinden, bu iki yapı arasında tesis edilecek işbirliğini merkeze alan bir dil benimsedi.[35] Perde gerisinde işleyen gerilimler kolayca çözüme kavuşturulamasa da Bagus Hacıkusomo gibi önde gelen dini figürler, Aralık 1921’deki EKP kongresinde birliği savunmak için öne atıldılar.[36]

Tabii bu türden gelişmeler, İslam ile komünizm arasında hiçbir gerilim olmadığını göstermiyor. Hem İcokroaminoto hem de yardımcısı Hacı Aguş Selim, 1918’de kurulan ve Hollanda genel valisinin kısmen seçilmiş danışma konseyi olan Volksraad’ın (Halk Konseyi’nin) üyeleri oldular ve bir tür “sadık muhalefet” işlevi gördüler.[37] Sarekat İslam, kısmen Volksraad’da parlamento tarzı siyasete katılması nedeniyle, “kızıl” Sİ şubelerini kontrol altına almak için hükümetin artan baskısına maruz kaldı. Bu, 1923 yılında parti disiplinini uygulamaya koyma ve EKP üyeliğinden vazgeçmedikleri sürece tüm EKP üyelerini Sarekat İslam saflarından ihraç etme kararıyla neticelendi.[38] Modernist İslam hareketinin bazı kesimleri, Batı Sumatra’da ve daha az ölçüde Surakarta ve Yogyakarta’da EKP ile güçlü bağları olmasına rağmen, sonunda komünistlerin karşısına geçtiler.

1912’de kurulan modernist İslami kitle örgütü Muhammediyye, 1924’te İslam ve komünizmin uyumsuz olduğunu ilân etti.[39] Tan Malaka bile, İcokroaminoto ile tanıştığı 1921 yılında bu gerilimleri kabul etmişti, ancak İslam ve komünizmle ilgili uzlaştırıcı söylemler, 1923’ten sonra da dolaşımda kaldı ve güçlü cazibesini muhafaza etti. Örneğin, EKP ve Sarekat Rakyat’ın Surakarta’daki şubelerinin kurulmasından önce kurulmuş bir tebliğ hareketi olan Muallimin hareketi, 1920’li yıllar boyunca büyüdü, 1926’da Yogyakarta ve Surakarta çevresinde birkaç bin üyeye ulaştı.[40] Taraftarlar, hükümetin müdahalesinin çok az olduğu, Kur’an’ın komünist bir çerçeve içerisinde yorumlandığı özel tefsir oturumları düzenlediler.[41]

Lin Hongxuan

[Kaynak: Ummat Yet Proletariat: Islam, Marxism, and the Making of the Indonesian Republic, Oxford University Press, 2023.]

Dipnotlar:
[1] Ken Young, Islamic Peasants and the State: The 1908 Anti-tax Rebellion in West Sumatra (New Haven, CT: Yale University Press, 1994).

[2] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 311.

[3] Partai Komunis Indonesia and Komintern, “Notulen van vergaderingen van het Subsecretariaat voor India en Indonesië. Met bijlagen. 1926,” Archief Komintern—Partai Komunis Indonesia, Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis.

[4] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 353.

[5] Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s. 128.

[6] B. J. O. Schrieke, “The Course of the Communist Movement on the West Coast of Sumatra, Part I (Political Section), Report of the Investigative Committee Appointed under the Governmental Decree of February 13, 1927, No. 1a,” The Communist Uprisings of 1926–1927 in Indonesia: Key Document içinde, yayına hz.: Harry J. Benda and Ruth T. McVey (Ithaca, NY: Cornell University Modern Indonesia Project, 1960), s. 99.

[7] Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s.4.

[8] A.g.e., s. 118–23.

[9] E. Gobee ve Ranneft Sumitro, “The Report of the Commission Installed by Government Decision No. X of January 26, 1927, to Investigate the Disturbances Which Took Place in Various Parts of the Residency of Bantam in November, 1926,” The Communist Uprisings of 1926–1927 in Indonesia: Key Documents içinde, yayına hz.: Harry J. Benda ve Ruth T. McVey (Ithaca, NY: Cornell University Modern Indonesia Project, 1960), s. 40.

[10] Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s. 122. Pengulu sömürge devletinin tanıdığı, maaşını verdiği, çiftleri evlendirmek gibi sınırlı dini işlevler yerine getiren geleneksel toplum liderini ifade eder. pangre praja ise yerli halka mensup insanlar yanında Avrupalıları da istihdam eden kamu hizmetidir. Yerli halk ile Avrupalılar arasında aşılmaz bir duvar mevcuttur.

[11] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 303.

[12] Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s. 182.

[13] “The Governor General’s Report of January, 1927 (Political Note Concerning the Indonesian Communist Party: Report wherein is summed up information which has come to light concerning the action of the Netherlands Indies Communist Party, a section of the Third International, from July, 1925 up to and including December 1926),” The Communist Uprisings of 1926–1927 in Indonesia: Key Documents içinde, yayına hz.: Harry J. Benda ve Ruth T. McVey (Ithaca, NY: Cornell University Modern Indonesia Project, 1960), s. 17. Hereafter, “Governor General’s Report.”

[14] “Governor General’s Report,” s. 17.

[15] Tan Malaka, Semangat Muda (Bandung: Sega Arsy, 2015), s. 72. EKP ile ilişkili olan Sarekat Rakyat (Halkın Birliği) 1921’de Sarekat İslam ile EKP arasındaki bağların kopmasıyla birlikte Semaun gibi EKP liderlerinden yana saf tutan “kızıl” Sarekat İslam şubeleri içerisinden çıktı.

[16] A.g.e., s. 85.

[17] Audrey R. Kahin, “The 1927 Communist Uprising in Sumatra: A Reappraisal,” Indonesia 62 (1996): s. 22.

[18] Schrieke, “Political Section of the West Coast of Sumatra Report,” s. 100. Medreseler, on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren Kahire’de ortaya çıkmış, Muhammed Abduh ile Raşid Rıza önderliğine gelişen modernist İslami hareketle ilişkili İslami okullardır. Cava’da karşımıza çıkan pesantren denilen, şakirtliğe ve ezbere vurgu yapan geleneksel okullardan farklı olarak medreseler, yatılı okullar olmamakla birlikte çoğunlukla standardize edilmiş notlar, sınıflar ve müfredat gibi Avrupa’ya ait yenilikleri benimsemiştir.

[19] A.g.e.

[20] A.g.e., s. 102–3.

[21] B. J. O. Schrieke, “The Causes and Effects of Communism on the West Coast of Sumatra,” (Lahey ve Bandung: W. van Hoeve, 1955), s. 155.

[22] A.g.e., s. 103.

[23] A.g.e.

[24] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 14–15. Etik aşamacılık, Endonezya toplumunun yapısında sistemsel hiçbir değişikliğe yol açmayan, politik yetki devri konusunda somut hiçbir planı içermeyen, dar sömürgeci çerçeveye tabi reformu ifade ediyor.

[25] Asabi ve depresif bir kişilik olarak Sneevliet, kendisini davasına adamış, hareket içerisinde etkili bir komünistti. Doğu Hint Adaları’ndan kovulduktan sonra, yirmili yıllar içerisinde Çin Komünist Partisi’nin örgütlenme sürecinde de önemli bir rol oynadı. Bkz.: Tony Saich, Finding Allies and Making Revolution: The Early Years of the Chinese Communist Party (Leiden: Brill, 2020), s. 2–4.

[26] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 20.

[27] A.g.e., s. 363–64.

[28] A.g.e., s. 68. Komintern, 1920-1927 arası dönemde, EKP’nin de bağlı olduğu, diğer sömürgecilik karşıtı güçlerle işbirliği kurulması fikrini savunan birleşik cephe stratejisini benimsedi.

[29] A.g.e., s. 21–23. HSDB sonrasında Mayıs 1920’de Doğu Hint Adaları’ndaki komünistlerin birleştiği yapıya evrildi. İkinci Enternasyonal’in ilk Asyalı üyesi olan örgüt, 1924 yılında Endonezya Komünist Partisi (Partai Komunis Indonesia) ismini aldı.

[30] Tan Malaka, From Jail to Jail, 1:63.

[31] A.g.e.

[32] Soewarsono, Berbareng Bergerak (Yogyakarta: LKiS, 2000), s. 80.

[33] Tan Malaka, From Jail to Jail, 1:67–68. Endonezya’nın Türkiye’yle ilişkisi eskilere dayanıyordu: Bermavi Latiyef’in aktardığına göre yirminci yüzyılın başlarında Batı Sumatra’daki birçok evde Osmanlı’nın son güçlü sultanı Abdülhamid’in resmi bulunmaktaydı. Bkz.: Bermawy Latief, “Putri Islam Bangun dan Bangkit,” Peringatan 55 Tahun Diniyah Putri Padang Panjang (Padang: Ghalia Indonesia, 1978), s. 222. Osmanlı ile Malay takımadalarındaki Müslüman toplulukları arasındaki ilişkiye dair daha kapsamlı bir değerlendirme için bkz.: Yayına Hz.: A. C. S. Peacock ve Annabel the Gallop, From Anatolia to Aceh: Ottomans, Turks and Southeast Asia (Oxford: Oxford University Press, 2015).

[34] Tan Malaka, From Jail to Jail, 1:68.

[35] Poeze, Tan Malaka: Pergulatan Menuju Republik, s. 302.

[36] A.g.e., s. 69; McVey, The Rise of Indonesian Communism, 181.

[37] Halk Konseyi’nin altmış üyesinin sadece yirmisi seçimle belirleniyordu. Seçimi gerçekleştiren kurulda seçkin ailelere mensup erkekler bulunuyordu. Otuz üye yerli halktan seçilirken genel valinin atadığı otuz isim Avrupa kökenli oluyordu. Genel vali kâğıt üzerinde yasamayla alakalı önemli kararlar konusunda Halk Konseyi’ne danışmak zorunda olsa da konsey üyelerinin kararlarına riayet etmeme hakkına sahipti.

[38] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 181.

[39] A.g.e., s. 171.

[40] Tebliğ İslam’ın mesajını yayma amacıyla gerçekleştirilen, Kur’an okuma, münazara, zikir gibi pratikleri teşvik etme amacı güden toplantıları ifade ediyor. Bkz.: “Tabligh,” The Oxford Dictionary of Islam, yayına hz.: John L. Esposito. Oxford Islamic Studies Online, OIS (erişim tarihi: 13 Aralık 2019).

[41] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 171; Shiraishi, An Age in Motion, s. 321.

0 Yorum: