12
Kasım 1926’da, Doğu Hint Adaları’nın başkenti Batavya’da Endonezya Komünist
Partisi’nin önderlik ettiği ve örgütlediği bir sömürge karşıtı ayaklanma patlak
verdi. Bu ayaklanmayı Banten, Padang ve Surabaya’daki isyanlar takip etti.
Sömürge devletini yıkma girişimi, ta başından itibaren başarısızlığa mahkûmdu:
Sömürge polisi, isyan için yapılan gizli hazırlıklardan uzun süredir haberdardı.
1926’nın başlarında yapılan bir dizi tutuklama, EKP’nin örgütsel kapasitesini
neredeyse felce uğratmıştı. Sömürge devleti, Hollanda’nın rust en orde (“huzur
ve düzen”) söylemi üzerine kurulu imajını yerle bir eden bu ayaklanma
karşısında sarsıldı; yetkililer, hemen bunu ulusötesi bir “komünist komplo”
olarak nitelendirdiler. Ancak sömürge devletinin kendi otopsisi, çok daha
karmaşık bir tabloyu ortaya çıkardı. Batı Sumatra’daki Padang ve Batı Cava’daki
Banten, özellikle dindar Müslümanların yaşadığı yerlerdi. Eylemlere katılan ve
İslami öğretilerden ilham alan birçok insan, kâfirlerin yönetimine son vermeyi
savunan İslami söyleme başvuruyordu.
Sömürge
idaresinin sorunsuz işleyişinde meydana gelen bu kırılma ile başlayan bu çalışma,
1926-1927 ayaklanmalarında hem İslam’ın hem de komünizmin katılımcıları nasıl
motive ettiğini incelemektedir. Peki, sıradan insanları hayatlarını tehlikeye
atmaya iten İslami ve komünist fikirlerin karışımını kolaylaştıran koşullar
nelerdi? Bu fikirler neden bu kadar etkiliydiler? Ayaklanmalardan geriye doğru
giderek, İslam ve komünizm arasındaki uyumu açıktan teorileştiren bir dizi gazeteyi
inceleyerek bu soruya cevap bulmaya çalışıyorum. Ardından, Müslüman komünist
söylemin nasıl derinleştirilip zenginleştirildiğini ortaya koymak amacıyla, Djago!
Djago! [“Savaşçı”] ve Pemandangan İslam [“İslami Görüş”] adlı iki
gazeteye odaklanıyorum. Devamında, EKP’nin İslam ile ilişkisini inceliyorum,
ayrıca, kadınların söylemsel katkılarını ele alıyorum. Bu bölümü, açıkça İslami
duyarlılığa sahip komünistler tarafından yazılmış iki sömürgecilik karşıtı romanın
analiziyle sonlandırıyorum. Bu bölüm, genel olarak İslam ve komünizm arasındaki
uzlaşmanın muhtelif biçimlerini, bunların derinlikli ve albenili yanlarını,
bunun yanında, uzlaşmayı mümkün kılan tarihsel koşulları ele alıyor.
Batı
Sumatra’da eylemlere katılanların motivasyonlarını açıklayan, hükümet eliyle
hazırlanmış raporlar ile Michael C. Williams’ın Banten şehrindeki ayaklanmaya
katılanlar konusunda topladığı etnografik veriler, İslam’ın komünist
liderliğinde gerçekleşen bu ayaklanmalar dizisinde önemli bir meşrulaştırıcı
güç olduğunu ortaya koyuyor.
Katılımcılar,
sömürge devletinin askeri gücünü çok iyi bilerek isyan ettiler. Bu güç, uzun
süren ancak nihayetinde başarılı olan Ace Savaşı (1873-1904) ve 1908 Batı
Sumatra’daki Vergi Karşıtı İsyan’da sergilenmişti, bu nedenle bu fikirlerin
belli bir etkisi olduğu açıktı.[1]
Katılımcıları
İslam ve komünizmden oluşan bir terkip motive etmişti. Ancak bu olgu, kendiliğinden
ortaya çıkıp aniden popülerlik kazanmadı; ayaklanmalardan yıllar önce ortaya
çıkan zengin bir Müslüman-Komünist basılı kültür mirasına dayanıyordu.
Ayaklanmalar,
1924 yılının Aralık ayında Cava’nın Prambanan kentinde düzenlenen EKP
konferansında planlandı. Ayaklanma için belirli bir tarih belirlenmemişti,
ancak bölgelerdeki şubelerin 1926 ortasına kadar hazır olması gerekiyordu.[2]
Ayaklanma, Surabaya ve Padang’da sendikaların öncülük edeceği grevlerle
başlayacak, bu grevler genel greve dönüşecek ve devrimi tetikleyecekti. Tan
Malaka ve Darsono gibi EKP’nin üst düzey liderleri, ayaklanmaya ta başından
itibaren karşı çıktı, ancak çoğu zaten sürgünde olduğundan, bu tür planlar
üzerinde bir tesire yol açamıyorlardı.
EKP
liderleri, kısmen tabandan gelen baskılara cevap veriyorlardı: yıllarca süren
kitlesel mitingler ve grevlerin ardından partinin sıradan üyelerinin beklentileri
artmıştı. Dahası, Büyük Savaş’ın sonunda Hollanda hükümetinin zayıflığı ve
bunun sonucunda taviz vermeye istekli olmasıyla kısa süreliğine ortaya çıkan fırsatlar,
sosyal demokrat koalisyonun Hollanda’da neredeyse iktidara gelmesiyle umutları
da artırmıştı.[3]
Parti
üyelerindeki iyimserlikle sömürgedeki güvenlik aygıtının faaliyetleri
çelişmekteydi. Batavya, Padang, Banten ve Surabaya’da gerçekleşen ayaklanmalar,
koordineli bir liderlik olmadan gerçekleşti ve birkaç hafta içinde zor
kullanılarak bastırıldı. On üç binden fazla kişi tutuklandı, dört bin beş yüz
kişi gözaltına alındı ve sekiz yüzden fazlası, Batı Yeni Gine’deki Boven Digoel
ceza kolonisine sürgün edildi.[4]
Ayaklanmalara
katılanlar açısından İslam, sömürgecilik karşıtı direnişi rasyonel ve meşru kılan
bir araçtı. EKP ise İslam’ı sömürge devletine karşı direnişi harekete geçirmek
için en etkili araç olarak görüyordu. Bu birleşim, ekonomik istikrarsızlık
bağlamında mantıklıydı: Tek ürünü esas alan tarım faaliyetlerinin yaygınlaşması,
artan vergi yükü ve işgücü yükümlülükleri, sömürgeci ekonomik ve siyasi
yapılara karşı ateşli bir muhalefeti tetikledi. Sömürge hükümeti, 1910’ların
sonlarında Banten’deki yıllık pirinç hasadının %10’una el koyunca köylülerdeki
hoşnutsuzluk iyiden iyiye arttı.[5]
Aynı
şekilde, 1920’lerde Batı Sumatra’da, ormanlık alanların kullanımının
sınırlandırılması ve yeni bir arazi vergisinin getirilmesi planının yanı sıra,
aile evlerine vergi getirildi.[6] Zararı telafi etme imkânlarının çok az olduğu
o zorlu koşullarda EKP, direnişi örgütlemek için en etkili araç olma vasfıyla,
giderek daha fazla öne çıkmaya başladı. 1919’da EKP lideri Semaun, Banten’de üç
bin kişinin katıldığı bir mitingde pirinç müsaderesine karşı çıktı, ancak EKP
merkezi yönetimi, 1926’da halkın hoşnutsuzluğunun artmasıyla hazırlıksız
yakalandı ve ayaklanmaların merkezinde bulunan, kendisine bağlı kuruluşları tam
anlamıyla dizginleyemedi.[7] Aslında EKP’nin harekete geçirmesi gereken
kitleler, EKP’ye ait örgütsel yapıları ve ondaki gizemli yanı kullanmak
suretiyle, tehlike arz eden isyan girişimine destek topladılar, bir yandan da eylemlerini
meşrulaştırmak için belirgin bir İslami retoriği kullandılar.
1910’ların
ortalarında, Batı Cava’nın Kuzey Banten bölgesi, Sarekat İslam’ın kalesi
konumundaydı. Bölgede geleneklerine bağlı kişilerin elinde bulunan idarede
Sarekat İslam şubelerine, ağırlıklı olarak ulema, tüccar ve küçük soylu sınıflarına
mensup isimler hâkimdi.[8] Aynı liderler, yereldeki EKP liderliğini de domine
etmeye başladılar. Kyai [“din adamı”], ulema veya soylular olarak
statülerini korudular, meşruiyetlerini bu kimliklerinden aldılar, aynı zamanda
yerelde EKP’ye liderlik ettiler.
Bu
isimler, ayaklanmalar ivme kazandıkça, direnişi harekete geçirmek için EKP’nin
sömürge karşıtı mesajının yanı sıra geleneksel otoritelerini de kullandılar.[9]
Beklendiği üzere, bu liderlerin sömürge karşıtı direnişi meşrulaştırmak için
kullandıkları gerekçelerden biri şuydu: Sömürge devletinde pengulu [“Şef”]
veya pangreh praja [“halk lideri”] olarak çalışmak, İslam’a düşman
kâfire yardım etmek anlamına geldiği için haramdır.[10]
Küffarın
işgaline karşı geliştirilen bu İslami muhalefet, Banten’de Hollandalılara yönelik
direnişin ifade edilme biçimini belirleyen ana temaydı. Bu tema, 1923’te EKP’nin
Sarekat İslam’dan resmen kopmasıyla birlikte Banten ulemasının EKP liderleri
Alimin ve Musso’ya verdikleri kesintisiz destekte karşılık buldu. O dönemde,
Sarekat İslam’ın Banten şubesinin üst kademelerini domine eden Bantenli ulema, İcokroaminoto’yu
ve Sarekat İslam’ı fazla pasif ve işbirlikçi oldukları için sert bir dille
eleştirdi. Alimin ve Musso’yu ihraç etmek yerine, Sarekat İslam’ın başına
İcokroaminoto’nun geçmesini istedi.[11] Williams’ın Banten’de röportaj yaptığı
bir eylemci şunları söylüyordu: “EKP, bağımsızlık için savaşmaya istekli tek
örgüttü. Biz, bu durumu saygıyla karşıladık.”[12]
Sömürgeler
Bakanlığı’na sunulan, ayaklanmaların analizini içeren “Genel Vali Raporu”nda,
İslam’ın Cava’nın diğer bölgelerindeki katılımcıları motive etmedeki rolüne
vurgu yapılıyor. Raporun “Muhammed’in Dini Komünist Propagandanın Hizmetinde”
başlıklı yedinci bölümünde, Tan Malaka’nın 1926 yılında yazdığı Semangat Muda
[“Gençlik Ruhu”] adlı EKP broşürüne atıfta bulunuyor: “Bu broşürde, Surakarta, Cogcakarta,
Aşin ve Bandjermasin gibi bölgelerde din yoluyla propaganda yapılması öneriliyor.”[13]
Rapor, (isimleri belirtilmeyen) EKP liderlerinin “bu tavsiyeyi ciddiye
aldıklarını” ve “komünist olarak içtenlikle dindar olmasalar da [...] komünizmin
yayılması için dinin saflığına ve yüceliğine inanıyormuş gibi davranmanın
önemli, hatta hayati olduğunu” kabul ettiklerini iddia ediyor.[14]
Hollanda
güvenlik güçleri, bu olguyu alaycı bir şekilde yorumlayarak, onu komünistlerin
saf ve dingin Müslüman köylüleri manipüle etmesi olarak nitelendirdiler, ancak Semangat
Muda, Tan Malaka’nın diğer yazıları ile içerik ve konu bakımından
tutarlılık içerisindeydi. Tan Malaka, devrimin ancak geniş tabanlı bir
birliktelikle mümkün olabileceğini kabul ettiğinden, komünizmin farklı dinler
ve topluluklarla uzlaşması gerektiğini savunuyordu. Semangat Muda, EKP
ile doğrudan bağlantılı kitle örgütü Sarekat Rakyat [“Halkın Birliği”]
üyelerinin ister İslam, ister Hristiyanlık isterse Konfüçyüsçülük, herhangi bir
dine mensup olabileceğini, herhangi bir kastla ve meslekle ilişkisinin
bulunabileceğini, tek koşulun emperyalist zulümden nefret etmek ve Hollandalılara
karşı çıkmak olduğunu söylüyordu.[15] Semangat Muda, ayrıca Tan Malaka’nın
İslami kimliğin paradigmayı belirleyen niteliğini kabul ettiğini, sömürgecilik
karşıtı direnişi harekete geçirmek için bu kimliği kullanmanın önemini açıkça ortaya
koyuyordu. Bu yazıda, Doğu Hint Adaları’ndaki muazzam çeşitliliğin
Hollandalıların böl ve yönet taktiğini uygulamasına imkân tanıdığını, Cava’yı
Sumatra’ya, Manado’yu Ambon’a karşı kışkırttığını, oysa hepsinin aynı İslami
birliğin parçası olduğunu savunuyordu.[16]
EKP,
Batı Sumatra’daki dindar Müslümanların da desteğini almayı başardı. EKP’nin
kitle tabanı, Padang Pancang’daki modernist dini okullarda yetişmişti. Birçok
genç öğretmen ve öğrenci, İslam’a bağlılıklarını ve EKP’ye desteklerini aynı
anda sürdürmekten rahatsızlık duymuyordu.[17] Bu durum, özellikle yerel bir
modernist medrese ağı olan Sumatralı Taliban okullarına kayıtlı öğrenciler için
geçerliydi. Bu öğrenciler, liderleri 1925’te sömürge yetkilileri tarafından
gözaltına alındıktan sonra bile ayaklanmalarda önemli bir rol oynadılar.[18]
Batı
Sumatra’nın Silungkang kentindeki EKP liderliği, esas olarak yereldeki dini
liderler ve tüccar sınıfından oluşuyordu. Bu liderler, işbirlikçi soyluların
üstünlüğüne karşı halkı kışkırtıyor, EKP’nin sama rata sama rasa [“Dayanışma
ve Eşitlik”] sloganını coşkuyla benimsiyordu.[19] Tan Malaka gibi, Batı Sumatra’daki
EKP üyeleri de din ve ideoloji arasında çatışma olmadığı gerekçesiyle İslam ile
uzlaşmalarını dile getirme eğilimindeydiler. Bu isimler, kişinin dini ve siyasi
bağlılıklarının ayrı konular olduğunu savunuyorlardı. Aynı durum, Banten’de de
geçerliydi: 1929’da sömürge hükümetine sunduğu, ayaklanmaların sosyolojik
“otopsisinde” Hollandalı sosyolog B. J. O. Schrieke, katılımcıların şu sözünü
aktarıyordu: “Komünizmin milliyet veya dinle hiçbir ilgisi yok. O, tıpkı tıp ve
teknik bilimler gibi bir bilim dalı.”[20]
Öte
yandan, 1926 yılında Batı Sumatra’da basılan ve Minangkabau iç kesimlerinde
dağıtılan bir EKP broşürü, sömürge devletine karşı direnişi baskın bir İslamî
üslupla dile getiriyor, komünizmin İslam’la alakalı olduğunu söylüyordu.
Broşürde komünist ve İslamî imgeler karışık bir şekilde kullanılmıştı:
“Komünistler, gerçekten
doğru olanı, yani dinin, geleneklerin ve refahın iyileştirilmesini istiyorlar. [...]
Allah, ‘Kâfirlerin emirlerine itaat etmeyin’ dememiş miydi? [...] Eskiden bizi
yöneten geleneklerimiz hükümet ve kapitalistler eliyle yok edilmiştir.”[21]
1923
gibi erken bir tarihte, Sumatralı Taliban mezunu ve EKP aktivisti Hacı Datuk
Batuah tarafından editörlüğü yapılan Pemandangan Islam gibi Batı Sumatra
gazeteleri, “toplumun, sefalet ve mahrumiyet koşullarında yaşayan kitlelerin
yararına olacak şekilde düzenlenmesi bilimi olarak komünizmin gerçek İslam
inancının amaçlarına ve gerekliliklerine hizmet edeceği” fikrini
savunuyordu.[22] Hiç kuşkusuz, İslam ile komünizm arasındaki uyuma vurgu yapan
dil, belirli ayrımları yapma gereği duyuyordu. Hem Pemandangan Islam hem
de EKP yayın organı Het Vrije Woord [“Hür Söz”], milliyetçiliği ve
Pan-İslam hareketini etnik şovenizme kapılmakla suçlayan makaleler yayınladı.
Ancak, aynı yayınlar, EKP ve Sarekat İslam arasında işbirliğinin arzu
edilirliği konusunda da makalelere yer veriyordu. Het Vrije Woord,
Sarekat İslam’ı EKP’nin işbirliği yapacağı tek örgüt olarak tanımladı ve
komünist siyasi ideolojinin yirminci yüzyılda İslam’ın ilkeleriyle tamamen
uyumlu olduğunu savundu. Kapitalizm, “İslam’ın öğretileriyle çelişen necis
gayeler” peşinde olduğu için eleştiriliyor, Müslümanlar, “Kur’an’ın emirlerine
uygun olarak özgürlük için savaşmaya” çağrılıyorlardı.[23]
Bu
durum, uyumlulukla ilgili bu söylemlerin neden ortaya çıktığı ve neden bu kadar
ikna edici olduğu sorusunu akla getiriyor. 1926 öncesine ait, pergerakan’ın
(hareketin) çıkarttığı yayınlardan oluşan, henüz yeterince incelenmemiş olan
külliyat, bu sorunun cevabının bir kısmını içeriyor. Bu kaynaklarda özetlenen
fikirler, Hint Adaları genelinde yaygın bir söylemin parçasıydı ve muhtemelen
ayaklanmaya katılanların motivasyonlarını etkilemişti.
İlk
Yakınlaşmalar: EKP ve Sarekat İslam
Doğu
Hint Adaları’ndaki komünist hareketin kökeni, 1914 yılında Surabaya’da Indische
Sociaal-Democratische Vereeniging (HSDB: Hint Adaları Sosyal Demokrat
Birliği) adlı örgütün kuruluşuna uzanır. Üyelerinin çoğu, kolonilerde “etik
aşamalıcılık”ı savunan Hollanda’nın Sociaal-Democratische Arbeiderspartij
(SDİP: Sosyal Demokrat İşçi Partisi) ile bağlantılı olmasına rağmen, HSDB,
yerli halkın sistematik sömürüsü ve bariz acılarına karşı belirgin şekilde
radikal çözümler benimsemişti.[24] Başlangıçta yerli üyelerden yoksun ve çok az
sayıda üyesiyle zor durumda olan HSDB, 1915’te Felemenkçe Het Vrije Woord
(Hür Söz), 1918’de Endonezce Soeara Racat (Halkın Sesi) adlı iki dergiyi
yayınlayarak Doğu Hint Adaları’nda komünizmin gelişmesi için gerekli temeli
attı.
Hollandalı
komünistler Adolf Baars ve Henk Sneevliet’in önderliğinde HSDB, 1916’dan
itibaren Sarekat İslam ile giderek daha fazla işbirliği içine girdi.[25]
Oldukça popüler olan ancak merkezi yapıya sahip bulunmayan Sarekat İslam,
devrimci olmaktan çok reformist bir örgüttü, ancak aynı zamanda 1910’larda genel
hareketin en büyük bileşeniydi. 1919 yılına kadar toplam 2,5 milyon üyeye
ulaştığını iddia eden örgüt, komünist fikirlerin ve örgütlenme yöntemlerinin
etkili bir kuluçka merkezi işlevi gördü. Bu gelişme, örgütün büyüklüğü ve
etkili bir merkezi liderliğin olmaması sayesinde kolaylaştı; bu durum, bölgesel
şubelerin yerel dinamiklere göre kendi gündemlerini takip etmelerine imkân
sağladı.
1916
tarihli Sarekat İslam kongresinde, “İslam ve sosyalist ilkelerin
birleştirilmesi” konusu tartışıldı. Hem kentlerde İslam okullarından (santri)
mezun olan tüccar sınıfının hem de sendikalarda yetişen genç radikallerin
desteğini aldı.[26] Surabaya’da Sarekat İslam’a destek olan zenginlerden Hasan
Ali Suriati’nin yaptığı konuşma, 1916 kongresinin kendine özgü havasını
yansıtıyor:
“Faziletli öğretmenimiz ve
efendimiz Hz. Muhammed, cinsiyetler arasındaki tüm eşitsizlikleri ortadan
kaldıran, hükümdar ile tebaası, avamla havass arasındaki farkları ortadan
kaldıran kişiydi. Tüm bu değişiklikler, kelimenin tam anlamıyla sosyalist olan peygamberimiz
Hz. Muhammed tarafından gerçekleştirildi. Peygamber, hükümet işlerinin tüm
kollarında eşitlik denilen sosyalist fikri tatbik etti. Ekonomi ile dine dair
politika yanında idare de bu fikre tabiydi.”[27]
Bu
tür konuşmalar, düşünsel açıdan titiz olmaktan çok idealistti, ancak öte yandan
HSDB ideolojisine somut bir ilgiyi ifade ediyordu. 1926 öncesi dönemde Müslüman
harekete mensup aktivistler, bu türden sözler dile getiriyorlardı.
Hem
HSDB hem de Sarekat İslam başlangıçta birer siyasi parti olmadıkları için,
çalışma süreci içerisinde kurulan bu ilişki, Komintern’in birleşik cephe
stratejisine benzeyen bir şeye dönüştü: her iki örgüte aynı anda üye olunmasına
izin verildi, bu da radikal Sarekat İslam üyelerini HSDB’ye çekerek, onlara
komünist fikirleri tanıttı, ancak bu üyeler, İslami dünya görüşlerini muhafaza
ederek, sömürge devletine karşı muhalefetlerini sürdürdüler.[28] Bu durum, en
nihayetinde “kızıl” ve “ak” Sarekat İslam şubeleri arasında ayrışmaya yol açtı;
bölgelerdeki şubeler, genellikle Merkezi Sarekat İslam karşısında sahip
oldukları serbestiyetlerini korudular. HSDB aracılığıyla, kızıl şubeler,
komünist fikir ve uygulamalardan etkilenerek, sömürge devletiyle daha fazla
çatışmaya istekli olduklarını ortaya koyarlarken, İslam’da dindarlığın sembolik
rengine atıfla “ak” olarak nitelenen şubeler, üyelerinin dindar dünya
görüşlerini yansıtıyorlardı. EKP, HSDB içerisindeki Sarekat İslam üyelerinin
kuluçka döneminden sonra gelişti, ancak 1923 yılına kadar Sarekat İslam ile
olan bağını tümüyle koparmadı.[29]
Sarekat
İslam ve EKP’nin önde gelen liderlerinin birbirleriyle olan ilişkileri, yirmili
yıllarda İslam ve komünizm arasındaki ilişkiyi örneklemektedir. 1921’de,
gelecekte EKP’nin başına geçecek olan Tan Malaka, Yogyakarta’da Sarekat İslam’ın
en önemli lideri Hacı Ömer Said İcokroaminoto ile tanıştırıldı. Bu noktada,
Sarekat İslam içerisindeki EKP yanlısı fraksiyon ile diğer, politik olarak daha
ılımlı üyeler arasındaki gerginlikler zaten hissedilir hale gelmişti.
O
dönemde siyasi kariyerine yeni başlayan, kararlı bir komünist olan Tan Malaka,
eğitim alanında Sarekat İslam ile yakın işbirliği içinde çalışarak, çok sayıda Sekola
Rakyat (Halk Okulu) kurdu. Malaka, okulun Sarekat İslam liderleri
tarafından sıcak bir şekilde karşılandığı iddiasındaydı.[30] Tan Malaka,
biyografisinde İcokroaminoto’dan sitayişle bahsediyordu: “İcokroaminoto da bana
eski bir dost gibi davrandı. Sonrasında İcokroaminoto, yanımdan ayrılırken bana
‘Sarekat İslam’ın kapıları sana açık’ dedi.”[31]
Tan
Malaka, bu tür iddialarla İslamcı kimliğini öne çıkarmaya çalışmış olabilir. Ancak
Semaun ve Darsono gibi EKP’nin önde gelen aktivistlerinin İcokroaminoto ile
kişisel olarak yakın olduklarına hiç şüphe yok.[32] Önemli Müslüman ve komünist
liderler arasındaki samimi kişisel ilişkiler, Sarekat İslam ve EKP arasındaki
ilişkiler zamanla bozulsa da, Müslümanlar ve komünistler arasında işbirliği ve
uzlaşma eğiliminin varlığını gösteriyordu ve bu eğilim, sonraki yıllarda pergerakan’daki
hâkim söylemi etkilemeye devam edecekti.
Tan
Malaka, 1921 yılında Surabaya’da düzenlenen Sarekat İslam toplantısında da
benzer şekilde sıcak bir karşılama gördüğünü iddia etti. Bu toplantıda Malaka, “Emperyalizme
karşı Türkiye ve Sovyetler Birliği arasında tesis edilen ittifakın yanında,
ortak düşmanımıza karşı İslam ve komünizm arasında teşkil edilen birliğin
Endonezya için önemli olduğunu” söyledi. Bu konuşma sonucunda, adı
belirtilmeyen birkaç ”Müslüman lider”, Aralık 1921’de yapılacak EKP kongresine
katılmayı kabul etti.[33] Tan Malaka bu kongreyi, Hollanda emperyalizminin
Müslümanlar ve komünistler arasında “böl ve yönet” politikası uygulayarak
hegemonyasını sürdürdüğü mesajını yaymak için bir platform olarak kullandı ve
şöyle dedi:
“İslam ve komünizm
arasındaki bölünmeleri derinleştirir ve vurgularsak, sürekli tetikte olan
düşmanlarımıza içimizdeki husumetlerden istifade etme ve Endonezya milliyetçi
hareketini zayıflatma fırsatı vermiş oluruz.”[34]
Tan
Malaka açısından Sarekat İslam bünyesinde kendisinin hoş karşılanıp
karşılanmadığının bir önemi yoktu. O, kısmen EKP ile Sarekat İslam’ın sömürge
devletinin otoritesine direnme kapasitelerinin arttığını gördüğünden kısmen de Sarekat
İslam üyelerinin devrimci potansiyelini tespit ettiğinden, bu iki yapı arasında
tesis edilecek işbirliğini merkeze alan bir dil benimsedi.[35] Perde gerisinde
işleyen gerilimler kolayca çözüme kavuşturulamasa da Bagus Hacıkusomo gibi önde
gelen dini figürler, Aralık 1921’deki EKP kongresinde birliği savunmak için öne
atıldılar.[36]
Tabii
bu türden gelişmeler, İslam ile komünizm arasında hiçbir gerilim olmadığını
göstermiyor. Hem İcokroaminoto hem de yardımcısı Hacı Aguş Selim, 1918’de
kurulan ve Hollanda genel valisinin kısmen seçilmiş danışma konseyi olan Volksraad’ın
(Halk Konseyi’nin) üyeleri oldular ve bir tür “sadık muhalefet” işlevi
gördüler.[37] Sarekat İslam, kısmen Volksraad’da parlamento tarzı
siyasete katılması nedeniyle, “kızıl” Sİ şubelerini kontrol altına almak için
hükümetin artan baskısına maruz kaldı. Bu, 1923 yılında parti disiplinini
uygulamaya koyma ve EKP üyeliğinden vazgeçmedikleri sürece tüm EKP üyelerini
Sarekat İslam saflarından ihraç etme kararıyla neticelendi.[38] Modernist İslam
hareketinin bazı kesimleri, Batı Sumatra’da ve daha az ölçüde Surakarta ve
Yogyakarta’da EKP ile güçlü bağları olmasına rağmen, sonunda komünistlerin
karşısına geçtiler.
1912’de
kurulan modernist İslami kitle örgütü Muhammediyye, 1924’te İslam ve komünizmin
uyumsuz olduğunu ilân etti.[39] Tan Malaka bile, İcokroaminoto ile tanıştığı
1921 yılında bu gerilimleri kabul etmişti, ancak İslam ve komünizmle ilgili
uzlaştırıcı söylemler, 1923’ten sonra da dolaşımda kaldı ve güçlü cazibesini
muhafaza etti. Örneğin, EKP ve Sarekat Rakyat’ın Surakarta’daki şubelerinin
kurulmasından önce kurulmuş bir tebliğ hareketi olan Muallimin hareketi, 1920’li
yıllar boyunca büyüdü, 1926’da Yogyakarta ve Surakarta çevresinde birkaç bin
üyeye ulaştı.[40] Taraftarlar, hükümetin müdahalesinin çok az olduğu, Kur’an’ın
komünist bir çerçeve içerisinde yorumlandığı özel tefsir oturumları
düzenlediler.[41]
Lin Hongxuan
[Kaynak:
Ummat Yet Proletariat: Islam, Marxism, and the Making of the Indonesian
Republic, Oxford University Press, 2023.]
Dipnotlar:
[1] Ken Young, Islamic Peasants and the State: The 1908 Anti-tax Rebellion
in West Sumatra (New Haven, CT: Yale University Press, 1994).
[2]
McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 311.
[3]
Partai Komunis Indonesia and Komintern, “Notulen van vergaderingen van het
Subsecretariaat voor India en Indonesië. Met bijlagen. 1926,” Archief
Komintern—Partai Komunis Indonesia, Internationaal Instituut voor Sociale Geschiedenis.
[4]
McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 353.
[5]
Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s. 128.
[6]
B. J. O. Schrieke, “The Course of the Communist Movement on the West Coast of
Sumatra, Part I (Political Section), Report of the Investigative Committee
Appointed under the Governmental Decree of February 13, 1927, No. 1a,” The
Communist Uprisings of 1926–1927 in Indonesia: Key Document içinde, yayına
hz.: Harry J. Benda and Ruth T. McVey (Ithaca, NY: Cornell University Modern
Indonesia Project, 1960), s. 99.
[7]
Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s.4.
[8]
A.g.e., s. 118–23.
[9]
E. Gobee ve Ranneft Sumitro, “The Report of the Commission Installed by
Government Decision No. X of January 26, 1927, to Investigate the Disturbances
Which Took Place in Various Parts of the Residency of Bantam in November,
1926,” The Communist Uprisings of 1926–1927 in Indonesia: Key Documents
içinde, yayına hz.: Harry J. Benda ve Ruth T. McVey (Ithaca, NY: Cornell
University Modern Indonesia Project, 1960), s. 40.
[10]
Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s. 122. Pengulu sömürge
devletinin tanıdığı, maaşını verdiği, çiftleri evlendirmek gibi sınırlı dini
işlevler yerine getiren geleneksel toplum liderini ifade eder. pangre praja ise
yerli halka mensup insanlar yanında Avrupalıları da istihdam eden kamu hizmetidir.
Yerli halk ile Avrupalılar arasında aşılmaz bir duvar mevcuttur.
[11]
McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 303.
[12]
Williams, Communism, Religion and Revolt in Banten, s. 182.
[13]
“The Governor General’s Report of January, 1927 (Political Note Concerning the
Indonesian Communist Party: Report wherein is summed up information which has
come to light concerning the action of the Netherlands Indies Communist Party,
a section of the Third International, from July, 1925 up to and including
December 1926),” The Communist Uprisings of 1926–1927 in Indonesia:
Key Documents içinde, yayına hz.: Harry J. Benda ve Ruth T. McVey (Ithaca,
NY: Cornell University Modern Indonesia Project, 1960), s. 17. Hereafter,
“Governor General’s Report.”
[14]
“Governor General’s Report,” s. 17.
[15]
Tan Malaka, Semangat Muda (Bandung: Sega Arsy, 2015), s. 72. EKP ile
ilişkili olan Sarekat Rakyat (Halkın Birliği) 1921’de Sarekat İslam ile
EKP arasındaki bağların kopmasıyla birlikte Semaun gibi EKP liderlerinden yana
saf tutan “kızıl” Sarekat İslam şubeleri içerisinden çıktı.
[16]
A.g.e., s. 85.
[17]
Audrey R. Kahin, “The 1927 Communist Uprising in Sumatra: A Reappraisal,” Indonesia
62 (1996): s. 22.
[18]
Schrieke, “Political Section of the West Coast of Sumatra Report,” s. 100. Medreseler,
on dokuzuncu yüzyılın sonlarından itibaren Kahire’de ortaya çıkmış, Muhammed
Abduh ile Raşid Rıza önderliğine gelişen modernist İslami hareketle ilişkili
İslami okullardır. Cava’da karşımıza çıkan pesantren denilen, şakirtliğe
ve ezbere vurgu yapan geleneksel okullardan farklı olarak medreseler, yatılı
okullar olmamakla birlikte çoğunlukla standardize edilmiş notlar, sınıflar ve
müfredat gibi Avrupa’ya ait yenilikleri benimsemiştir.
[19]
A.g.e.
[20]
A.g.e., s. 102–3.
[21]
B. J. O. Schrieke, “The Causes and Effects of Communism on the West Coast of
Sumatra,” (Lahey ve Bandung: W. van Hoeve, 1955), s. 155.
[22]
A.g.e., s. 103.
[23]
A.g.e.
[24]
McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 14–15. Etik aşamacılık, Endonezya
toplumunun yapısında sistemsel hiçbir değişikliğe yol açmayan, politik yetki
devri konusunda somut hiçbir planı içermeyen, dar sömürgeci çerçeveye tabi
reformu ifade ediyor.
[25]
Asabi ve depresif bir kişilik olarak Sneevliet, kendisini davasına adamış, hareket
içerisinde etkili bir komünistti. Doğu Hint Adaları’ndan kovulduktan sonra,
yirmili yıllar içerisinde Çin Komünist Partisi’nin örgütlenme sürecinde de
önemli bir rol oynadı. Bkz.: Tony Saich, Finding Allies and Making
Revolution: The Early Years of the Chinese Communist Party (Leiden: Brill,
2020), s. 2–4.
[26]
McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 20.
[27]
A.g.e., s. 363–64.
[28]
A.g.e., s. 68. Komintern, 1920-1927 arası dönemde, EKP’nin de bağlı
olduğu, diğer sömürgecilik karşıtı güçlerle işbirliği kurulması fikrini savunan
birleşik cephe stratejisini benimsedi.
[29]
A.g.e., s. 21–23. HSDB sonrasında Mayıs 1920’de Doğu Hint Adaları’ndaki
komünistlerin birleştiği yapıya evrildi. İkinci Enternasyonal’in ilk Asyalı
üyesi olan örgüt, 1924 yılında Endonezya Komünist Partisi (Partai Komunis
Indonesia) ismini aldı.
[30]
Tan Malaka, From Jail to Jail, 1:63.
[31]
A.g.e.
[32]
Soewarsono, Berbareng Bergerak (Yogyakarta: LKiS, 2000), s. 80.
[33]
Tan Malaka, From Jail to Jail, 1:67–68. Endonezya’nın Türkiye’yle
ilişkisi eskilere dayanıyordu: Bermavi Latiyef’in aktardığına göre yirminci
yüzyılın başlarında Batı Sumatra’daki birçok evde Osmanlı’nın son güçlü sultanı
Abdülhamid’in resmi bulunmaktaydı. Bkz.: Bermawy Latief, “Putri Islam Bangun
dan Bangkit,” Peringatan 55 Tahun Diniyah Putri Padang Panjang (Padang:
Ghalia Indonesia, 1978), s. 222. Osmanlı ile Malay takımadalarındaki Müslüman
toplulukları arasındaki ilişkiye dair daha kapsamlı bir değerlendirme için
bkz.: Yayına Hz.: A. C. S. Peacock ve Annabel the Gallop, From Anatolia to
Aceh: Ottomans, Turks and Southeast Asia (Oxford: Oxford University Press,
2015).
[34]
Tan Malaka, From Jail to Jail, 1:68.
[35]
Poeze, Tan Malaka: Pergulatan Menuju Republik, s. 302.
[36]
A.g.e., s. 69; McVey, The Rise of Indonesian Communism, 181.
[37]
Halk Konseyi’nin altmış üyesinin sadece yirmisi seçimle belirleniyordu. Seçimi gerçekleştiren
kurulda seçkin ailelere mensup erkekler bulunuyordu. Otuz üye yerli halktan
seçilirken genel valinin atadığı otuz isim Avrupa kökenli oluyordu. Genel vali
kâğıt üzerinde yasamayla alakalı önemli kararlar konusunda Halk Konseyi’ne danışmak
zorunda olsa da konsey üyelerinin kararlarına riayet etmeme hakkına sahipti.
[38]
McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 181.
[39]
A.g.e., s. 171.
[40]
Tebliğ İslam’ın mesajını yayma amacıyla gerçekleştirilen, Kur’an okuma,
münazara, zikir gibi pratikleri teşvik etme amacı güden toplantıları ifade
ediyor. Bkz.: “Tabligh,” The Oxford Dictionary of Islam, yayına hz.:
John L. Esposito. Oxford Islamic Studies Online, OIS (erişim tarihi: 13 Aralık 2019).
[41] McVey, The Rise of Indonesian Communism, s. 171; Shiraishi, An Age in Motion, s. 321.


0 Yorum:
Yorum Gönder