10 Mayıs 2025

,

Kara Gömlekliler ve Kızıllar

Blackshirts & Reds: Rational Fascism & the Overthrow of Communism [“Kara Gömlekliler ve Kızıllar: Rasyonel Faşizm ve Komünizmin Yıkılışı”] isimli bu kitap, “demokratik kapitalizm”in fikriyatına teslim olmuş kişileri put kırıcı görüşler edinmeye, serbest piyasa efsanesinin ortalığa yaydığı beylik lafları, bunun yanında, sağ ve sol antikomünizmin inatçı varlığını sorgulamaya, sürekli iftiralara uğrayan Kızılların ve diğer devrimcilerin tarih boyu ortaya koydukları çabaları eleştirel bir açıdan değerlendirmeye davet ediyor.

Komünizmi şeytanlaştıran politik yazının dili ve üslubu, tüm politik görüşlere bir biçimde nüfuz ediyor. Faşizmi ve komünizmi yirminci yüzyılın iki önemli kitle hareketi olarak aynı ölçüde kötü gören, onları totaliter ikizler olarak denkleyen liberal ve muhafazakâr ideolojiyi bazı solcular bile içselleştirdiler.

Bu kitap, faşizmle komünizm arasında teori ve pratik düzleminde, bilhassa toplumsal eşitlik, özel sermaye birikimi ve sınıfsal çıkar meseleleri konusunda hem geçmişte hem de bugün varolan büyük farklılıkları ortaya koymaya çalışıyor.

Politik yazının dillendirip durduğu efsaneler, bir yandan da bizi Batı demokrasilerinin ABD öncülüğünde her iki totaliter sisteme eşit yoğunlukta karşı çıktığına inandırdı. Oysa aslında ABD’li liderler, tüm ömürleri boyunca dünyayı şirketlerin yatırımları ve özel kâr sistemi için güvenli kılmaya çalışıp durdular. Bu hedefe bağlı olan liderler, kapitalizmi korumak için faşizmi kullandılar, bir yandan da demokrasiyi komünizmden kurtardıklarını iddia ettiler.

Kitap boyunca ben, kapitalizmin faşizmi nasıl yaydığını, ondan nasıl istifade ettiğini, insanın içinde yaşadığı koşulların iyileşmesinde devrimin sahip olduğu değeri, komünizm cephesinin imhasının sebep ve sonuçlarını, Marksizmin ve sınıfsal analizin bugün de muhafaza ettiği geçerliliğini, şirketlerin elindeki sınıfsal iktidarın kalpten, vicdandan yoksun niteliğini tartışıyorum.

Yüz yılı aşkın bir zaman önce Sefiller isimli o muhteşem eserinde Victor Hugo, bir avuç insanın büyük insan kitlelerine dayattığı zulmün o korkunç gölgelerinden arınmış, sosyal adaletle tanımlı geleceğin gelip gelmeyeceğini soruyordu. Bugünse bazı yazarlar, “tarihin sonu”nu ilan ettiler. Komünizmin yıkılmasıyla birlikte alternatif sistemler arasında hüküm süren devasa mücadelenin son bulduğunu söylediler. Kapitalizmin bütünsel, her yanı kuşatan bir zafere ulaştığını iddia ettiler. Artık yakın gelecekte büyük dönüşümlere tanık olunmayacaktı. Küresel serbest piyasa işlemeye devam edecekti. Bugün ne görülüyorsa ileride de o olacaktı. Sınıf mücadelesi artık sona ermişti. Dolayısıyla, artık Hugo’nun sorduğu soru cevaplanabilirdi: o bahsini ettiği gelecek, umduğu şekliyle olmasa da gelmişti.

Bu fikren zayıf olan tarihin sonu teorisini herkes kendince tefsir etti. Şirketlerin kontrolündeki medya yorumcuları ve eleştirmenleriyle birlikte bu söylemi benimsedi. Tarihin sonu, resmi dünya görüşü hâline geldi. Bu görüş, yüksek mevkilerdeki kişilerin nesiller boyu dile getirdiği sözden farksızdı: sınıflar arası mücadele, bugüne ait bir gerçeklik değil, modası geçmiş bir anlayıştır. Zincirlerini kırmış olan kapitalizm yarın da varolacaktır. Neticede gelecek, bugünü kontrol edenlere aittir.

Oysa bu noktada asıl sormamız gereken soru şudur: bir geleceğimiz var mı?

Gezegenin her zamankinden daha fazla risk altında olduğu koşullarda, sınırsız kâr peşinde koşup sınırlı olan ekolojik kaynaklarımızı yağmalayanları, kendi kazançları için özgürlüklerimizi ortadan kaldıran, doğuştan gelen haklarımızı yok edenleri gerçeklerle tanıştırmak gerekmektedir.

Tarih, bize tüm muktedir elitlerin kendilerini doğal ve dayanıklı bir toplumsal düzenin banileri olarak takdim etmeye çalıştıklarını söyler. Egemenler, iktidar ve imtiyaz üzerine kurulu hiyerarşik yapıyı daimi kılmak adına doğayı yok ederler. Tüm egemenler, alternatif görüşleri küçümserler, onlara karşı hoşgörüsüzdürler.

Hakikat, gerçekte esasında bize zarar verip sadece kendilerine hizmet eden ama bir yandan da topluma hizmet ediyormuş pozu kesenlerin rahatça yürüyemeyecekleri bir yoldur. Umarım bu teorik çalışma, o büyük yalanı dirhem dirhem yok eder. Kitab-ı Mukaddes’in de dediği gibi hakikat bizi özgürleştirmez ama o özgürleşme yolunda atılan ilk önemli adımdır.

Michael Parenti

[Kaynak: Blackshirts & Reds: Rational Fascism & the Overthrow of Communism, City Lights Books, 1997, s. xiii-xiv.]

0 Yorum: