02 Mayıs 2025

,

Fukaranın Çilesi ve Çaresi

Beslenme/Gıda

İnsanın en temel ihtiyaçlarından biri, gıdadır. İnsanlık tarihi boyunca insanlar, gerek avcılıkla, gerek araç gereçlerle, gerekse sanayinin gelişimi ve makineleşmeyle birlikte, gıda ve beslenme konusunda devrim niteliğinde bir süreç geçirmiştir.

Gıdanın bizlere ulaşana kadar birçok yolu takip ediyor. Topraktan çiftçiyle başlayan bu süreç, bir gıda olarak insanın tüketimine hazırlanıyor. Tarım tarafı bu şekilde. Hayvancılıkta ise bin bir meşakkatle, hayvanın her şeyinden yararlanarak emekçilerin elleriyle insanlara sunuluyor. Fakat burada değinilmesi gerekilen bir husus var, kim bu gıdalara ne kadar ulaşabiliyor/alabiliyor? Zengin insanlar, bu gıdalara, besinlere ulaşırken, fakir/yoksul halk ancak karnını doyurmak için sofraya oturuyor.

Şu örnek daha açıklayıcı olacak: Genel olarak sürekli karbonhidratlarla beslenen halk (ekmek, şeker vd.) sağlık açısından sadece karnının açlığını yatıştırıyordur, başka hiçbir faydası yok hatta zihni gerilettiğini bile bilimsel açıklamalarda görebilirsiniz, peki gelelim zenginin durumuna: eti, sütü, çerezi sofrasından eksik etmeyen zenginler, protein, vitamin vd. besin maddelerinden yeterince aldığından, besine dayalı herhangi bir hastalık ortaya çıkmıyor. Fakir halk ise sırf yeterli beslenemediği için özellikle evlatları birçok hastalığa yakalanıyor.

Şöyle bir örnek vermek gerekirse; Kırmızı et B12 vitamini açısından çok zengin bir besin kaynağı, bu besinin yeteri miktarda alınamaması psikolojik sıkıntılara ve daha birçok hastalığa sebep olabiliyor, zengin halk, bunu sofrasından eksik etmezken, fakir halka bu koskoca nasipten hiçbir şey düşmüyor maalesef. Ve bunun sonucunda besinden kaynaklı hastalıklar yoksul halkın peşini bırakmıyor ve büyük sıkıntılara yol açabiliyor.

Barınma

Türkiye’de, özellikle metropol şehirlerde barınma sorunu çok ciddi, çok kritik bir durumda. Yükselen konut fiyatları ve buna yoksul ailelerin geçim sıkıntısı ve asgarî ücret zulmü de eklenince yoksul halk gittikçe yoksullaşıyor ve hayat çekilmez bir noktaya geliyor.

Müteahhitler daha büyük kârlar peşinde koşuyorlar. Evi olurundan çok daha yüksek bir fiyata satışa çıkarıyorlar. Geçim derdiyle uğraşan yoksul halk bir konutun hayalini dahi kuramıyor. Yoksulluk sınırının altındaki maaşla geçinen asgarî ücretli yoksullar, evinin ihtiyaçlarını dahi karşılayamazken, çocuk mu okutsun, yoksa hayali ettiği sadece bir konut sahibi mi olsun?

Burada bir anektodu anlatmadan geçemeyeceğim. Geçtiğimiz günlerde 53 yaşlarında işçi, emekçi bir abi ile bir sohbetimiz oldu, dedikleri gerçekten de “el insaf” dedirtiyor. Şu şekilde anlatmaya başladı:

“Bunun son 27 senesi aynı firmada olmak üzere, tam 36 yıldır temizlik işçiliği yapıyorum. Aldığım maaş halen asgarî ücret ve bir de emekli maaşım var, biri üniversite öğrencisi olmak üzere 3 öğrencim var, nereye yetişeceğimi bilemiyorum. 36 yıldır çalışıyorum halen ne bir evim var, ne de bir arabam var. Fakat bize işverenler, her ay kâr marjı bandında evine ev, arabasına araba katıyor, biz işçiler ise yıllardır sırf yol parası vermemek için işe ya yürüyerek ya da bisikletle gidip geliyoruz, bir daire sahibi bile olamıyoruz. Bir dairem dahi yok, yok işte!”

Sohbeti ettiğimiz işçi abinin yakınması gerçekten çok acı bir gerçeği ortaya koyuyordu. Ve aklıma bahsini ettiğimiz abinin dediklerinden sonra TÜİK verilerine girip konut ve motorlu araç sayılarına bakmak geldi. Sonuç mu, gelin birlikte bakalım.

Ülkede toplam konut sayısı TÜİK’in verilerine göre 2021 yılı itibariyle 25.329.833, (İşyerleri, dükkânlar hariç, sadece bir ailenin yasayacağı, barınacağı daire) her sene ortalama en az 600 bin konut yapıldığı söyleniyor. 2025 itibariyle de 28 milyondan fazla sadece barınmak için daire var. Tabii bunlar, sadece kayıtlı resmi olanlar.

Ülkenin nüfusu ise 2025 yılı itibariyle 85 milyon küsür, bu da demek oluyor ki her 3 kişiden birine bir daire düşüyor, evli çift ve hane demiyoruz, 3 kişiden birine bu ülkede 1 daire düşüyor, peki gerçek öyle mi tabii ki hayır. Nüfusun %45’i kiracı yani 42 milyon kişi kiracı, 3 kişiye bir daire düşen ülkede nüfusun yarısı kiracı. Peki neden mi? Nedenini yukarıda bahsettiğimiz işçi abimiz anlattı zaten.

Temel ihtiyaç olan bir daire yerine, kimine 20 daire, kimine 50 daire, kimine 100 daire düşünce durum böyle oluyor. Bölüşüm ve paylaşımın olmadığı yerde toplumsal felaketler başını alıp gider.

Sağlık

Ülkemizde sağlık konusunda özellikle randevu sistemindeki olumsuzluklar birçok hastayı mecburi bir şekilde özel hastaneye zorluyor, çünkü randevular ancak 1 aya alınabiliyor, hatta bazı randevular 6 ayı buluyor, bir sene bile süren randevular var. Bu nedenle, özel hastanelere gitmek zorunda bırakılan fakir halk, borçla da olsa, mecburen özel hastanelere gidiyor. Sıkıntı, sadece bu da değil. Sağlık sektörü, küresel kapitalizmin ve sermayenin istediği şekilde yön aldığından ilaçlarla oynamalar, sahte ilaçlar, çaresi olduğu halde kullandırtılmayan ilaçlar ve daha neler neler... Bu yüzden sağlık gibi bir temel hak da özellikle fakir halk için lüks olmuş durumda maalesef.

Eğitim

Ülkemiz, eğitim konusunda da maalesef çok kötü bir durumda fakat bizler, burada sadece bir noktaya değineceğiz yoksa eğitimle ilgili birçok sıkıntılı durum mevcut maalesef. Bizim burada değineceğimiz nokta, öğrenciler arasında “eğitimde fırsat eşitsizliği”. Birçok öğrenci, özellikle fakir ailelerin öğrencileri, eğitimde eşit anlamda fırsattan yararlanamıyor, bunun en büyük sebebi okulların dersane adı altında özelleştirilmesi, sermayeye peşkeş çekilmesi. Zengin ailelerin çocukları en iyi okullara giderken, fakir halkın çocukları sadece devlet okullarıyla yetinebiliyor ancak.

Bir de burada özel üniversitelere değinelim. Yine bir arkadaşın dilinden bir anektodla açıklarsak, şöyle:

“Üniversite 1. sınıf öğrencisiyim, İstanbul’da özel bir üniversitede 2 yıllık odyometri okuyorum ve yıllık 180 bin lira sadece eğitim parası veriyorum, çünkü şehir dışına çıkarsam barınma masrafı, beslenme masrafı, yol masrafı vs. derken dışarıda okumamın pek bir anlamı kalmıyor burada çalışıyorum, en azından ailemle kalarak, bir işte çalışıp, akşam da üniversiteye gidiyorum ve sadece İstanbul’da benim gibi dışarıdan gelen on binlerce öğrenci var ve hepsi de fakir ailelerin çocuğudur. Onlar da benim gibi düşünüp şehir dışına çıkamıyorlar.”

Bu da eğitimde özelleştirmenin halini göz önüne seren başka bir durum. En azından beslenme, barınma, sağlık, eğitim gibi önemli olan temel ihtiyaçlara ulaşmak imkânsız değil, kolay yoldan herkesin edin(ebil)mesi gerekiyor. Sömürü çarkları tepedeki bir avuç zengin için işliyor. O çarklar, yoksul halkın kanı ve teriyle dönüyor. O zenginler semirsin diye yoksulun elindeki imkânlar daha da ufalıyor. Fukaranın çilesi, bağrında çaresini de üretiyor.

Serhat Altın
30 Nisan 2025

0 Yorum: