01 Mayıs 2025

,

Cevapsız Çağrı


ve burada bu kanlı şafağın önünde
aşktan başka her şeye tapıyorlar

[Şeref Bilsel]

 

İz Sürücü filminin son sahnesinde başkarakter, yorgun şekilde döndüğü metafizik yoldan sonra “Hiç kimse inanmıyor, sadece ikisi değil, hiç kimse” serzenişinde bulunur.

Bugün filmdeki gibi tüm arzuların gerçekleşeceği alana insanları götürmek istediğinizde, başkarakterle aynı serzenişi paylaşabilirsiniz.

Esasında sorun, insanların sizin çizginize gelip gelmemesi değil, insanları (işçi emekçileri) temsil etmesi gereken partilerin, sendikaların, meslek odalarının, dergi ve gazete çevrelerinin, sınıf hareketlerinin o çizgiye emekçileri çekmemesidir.

“Reformist” demenin bile takdir sayılacağı çevreleri ideolojik-politik açıdan teşhir etmek, sadece inanmayan temsilî iki kişiyi teşhir etmekle aynıdır. Sadece onlar değil, neredeyse hiçbiri inanmıyor.

İnançla, güvenle, samimiyetle inşa edilmemiş ideolojik-politik hareketler, ağacın kurdunun içinde olması misali, mücadeleyi bilinçli şekilde içten tüketmeyi kendine görev bellemiş kurtlardır.

Artık uzak-yakın çağrışımları temsil eden “kanlı şafağın” önünde değil, içindeyiz. Dünyanın hiçbir yerinde emekçi halk sınıfları, kendilerini temsil edenleri adım atmaya zorladığı hâlde bu derece karşılıksız bırakmaz.

Yıllardır sendikaların gerekçeleri bahaneye dönüştürdüğü gerçeği, bu 1 Mayıs’ta netleşmiştir. Hâlen bu sendikaları sahiplenen ve savunan çevreler ve emekçiler varsa gerçekle yüzleşmeyi göze alamıyordur ya da geçmişin nostaljisiyle kendi geleceğini oyalıyordur.

Manukyan’ın vergi rekortmeni olduğu ülkede kalmayacağını söyleyen Yalçın Küçük gibi söyleyecek olursak, bu sendikaların ve partilerin olduğu yerde değil sınıfsız sömürüsüz düzen, reformizm ve sosyal demokrasi bile çıkmaz. Bunlar, sendika şube toplantılarında her 1 Mayıs öncesi “Seneye Taksim’deyiz” sonra gidip işçi emekçinin maaşının iki katı kiraların olduğu Kadıköy’de 1 Mayıs kutlar.

Zaten 1 Mayıs onlar için kutlama günüdür. Kesintilere uğrasa da yarım asrı geçen şanlı sınıf mücadelesi tarihimizde geldiğimiz yer, emperyalizmin aygıtı solun ve sendikalarının mandacılığıdır.

Şair Adnan Satıcı’nın “bin yıl daha ülkesiz” dediği gibi bin yıl daha sömürülü yaşamaya bizleri tutsak eden mandacı sola ve onların sendikalarına rağmen yaşamın kendi iç çelişkisinin dinamizmine dayanıp umut ve mücadele ederek ayakta kalmaya devam edeceğiz, hem de bütün oklar değil, ellerinde tuttukları altı oku emekçiye çevirdikleri hâlde.

Uyuşturucunun, sömürünün, yozlaştırmanın, depresyonun, insansızlaşmanın, insani parçalanmışlığın kol gezdiği aşamada ant olsun ki şanına uygun düzenlenemeyen her 1 Mayıs, kazanılamayan her 364 gün için içimize sol diye sızan kurtlara karşı mücadele edeceğiz. Yoksa insan olmanın onurunu feodal ürküntü ve kınanma-aforoz edilme kaygısıyla yitiririz.

İçeriden bozulan hiçbir hareket, sömürü düzenine karşı kazanım ve zafer elde edemez.

Şimdi başa dönersek, inancı ve onuru savunacak tek sınıf, içinde yetiştiğimiz şanlı proletaryadır. Tüm mücadelemiz, adalet erdemimiz, onurumuz, onun mücadelesi üzerine kuruludur.

Yolumuz, 15-16 Haziran Direnişi’nin mimarı işçilerin yoludur. O gün sendika binasından çıkamayan sınıf bürokratlarının yolundan asla gitmeyeceğiz.

S. Adalı
1 Mayıs 2025

0 Yorum: