“ve burada bu kanlı şafağın önünde
aşktan başka her şeye tapıyorlar”
[Şeref Bilsel]
İz
Sürücü filminin son sahnesinde başkarakter, yorgun şekilde döndüğü
metafizik yoldan sonra “Hiç kimse inanmıyor, sadece ikisi değil, hiç kimse”
serzenişinde bulunur.
Bugün
filmdeki gibi tüm arzuların gerçekleşeceği alana insanları götürmek
istediğinizde, başkarakterle aynı serzenişi paylaşabilirsiniz.
Esasında
sorun, insanların sizin çizginize gelip gelmemesi değil, insanları (işçi
emekçileri) temsil etmesi gereken partilerin, sendikaların, meslek odalarının,
dergi ve gazete çevrelerinin, sınıf hareketlerinin o çizgiye emekçileri
çekmemesidir.
“Reformist”
demenin bile takdir sayılacağı çevreleri ideolojik-politik açıdan teşhir etmek,
sadece inanmayan temsilî iki kişiyi teşhir etmekle aynıdır. Sadece onlar değil,
neredeyse hiçbiri inanmıyor.
İnançla,
güvenle, samimiyetle inşa edilmemiş ideolojik-politik hareketler, ağacın
kurdunun içinde olması misali, mücadeleyi bilinçli şekilde içten tüketmeyi
kendine görev bellemiş kurtlardır.
Artık
uzak-yakın çağrışımları temsil eden “kanlı şafağın” önünde değil, içindeyiz.
Dünyanın hiçbir yerinde emekçi halk sınıfları, kendilerini temsil edenleri adım
atmaya zorladığı hâlde bu derece karşılıksız bırakmaz.
Yıllardır
sendikaların gerekçeleri bahaneye dönüştürdüğü gerçeği, bu 1 Mayıs’ta
netleşmiştir. Hâlen bu sendikaları sahiplenen ve savunan çevreler ve emekçiler
varsa gerçekle yüzleşmeyi göze alamıyordur ya da geçmişin nostaljisiyle kendi
geleceğini oyalıyordur.
Manukyan’ın
vergi rekortmeni olduğu ülkede kalmayacağını söyleyen Yalçın Küçük gibi
söyleyecek olursak, bu sendikaların ve partilerin olduğu yerde değil sınıfsız
sömürüsüz düzen, reformizm ve sosyal demokrasi bile çıkmaz. Bunlar, sendika
şube toplantılarında her 1 Mayıs öncesi “Seneye Taksim’deyiz” sonra gidip işçi
emekçinin maaşının iki katı kiraların olduğu Kadıköy’de 1 Mayıs kutlar.
Zaten
1 Mayıs onlar için kutlama günüdür. Kesintilere uğrasa da yarım asrı geçen
şanlı sınıf mücadelesi tarihimizde geldiğimiz yer, emperyalizmin aygıtı solun
ve sendikalarının mandacılığıdır.
Şair
Adnan Satıcı’nın “bin yıl daha ülkesiz” dediği gibi bin yıl daha sömürülü
yaşamaya bizleri tutsak eden mandacı sola ve onların sendikalarına rağmen yaşamın
kendi iç çelişkisinin dinamizmine dayanıp umut ve mücadele ederek ayakta
kalmaya devam edeceğiz, hem de bütün oklar değil, ellerinde tuttukları altı oku
emekçiye çevirdikleri hâlde.
Uyuşturucunun,
sömürünün, yozlaştırmanın, depresyonun, insansızlaşmanın, insani
parçalanmışlığın kol gezdiği aşamada ant olsun ki şanına uygun düzenlenemeyen
her 1 Mayıs, kazanılamayan her 364 gün için içimize sol diye sızan kurtlara
karşı mücadele edeceğiz. Yoksa insan olmanın onurunu feodal ürküntü ve
kınanma-aforoz edilme kaygısıyla yitiririz.
İçeriden
bozulan hiçbir hareket, sömürü düzenine karşı kazanım ve zafer elde edemez.
Şimdi
başa dönersek, inancı ve onuru savunacak tek sınıf, içinde yetiştiğimiz şanlı
proletaryadır. Tüm mücadelemiz, adalet erdemimiz, onurumuz, onun mücadelesi
üzerine kuruludur.
Yolumuz,
15-16 Haziran Direnişi’nin mimarı işçilerin yoludur. O gün sendika binasından
çıkamayan sınıf bürokratlarının yolundan asla gitmeyeceğiz.
S. Adalı
1
Mayıs 2025
0 Yorum:
Yorum Gönder