19 Mayıs 2025

,

Suphilerden İbrahim'e

Proletaryasız sosyalizm, küçük burjuvazi eliyle her fırsatta cilâlanıp pazarlanıyor. “Ben, proletaryanın ideolojisini benimsemiş, halkın kurtuluşunu savunan bir komünistim” diyen Kaypakkaya, postmodern işkencehanede toprağa kök salmış ayaklarından oluyor, bir kez daha katlediliyor.

“Devlette iki klik var. Birinin kanadının altına girelim” diyenlerin, MİT’e bağlı antikomünist birimin elemanları oldukları görülmeli. Böylesi bir lafı, kişisel teslimiyetlerini genele teşmil edip gizlemek için dillendiriyorlar.

Bu kişiler, ortalıkta “Marx, Lenin ve Mao allamesi” pozu keserek dolaşıyorlar. Ama nedense bu üç isimden, “Devlette iki klik var, birinin altına girelim” diyen tek bir cümleyi bile aktaramıyorlar. Demek ki bu cümleyi başka bir yerden öğrenmişler. Papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar. Kendi teslimiyetlerini meşrulaştırıyorlar.

Bu papağanlar, Marx’ın “Burjuvazi, kralı kendisini halka karşı korusun diye bir tür paratoner olarak kullanabilir, aynı şekilde o, gene kendisini krala karşı korusun diye halkı bir tür paratoner olarak kullanabilir”[1] sözünü değerli bulmuyorlar. Lenin’in “Tüm burjuva partileri tek partidir” lafını çöpe atıyorlar. Halkı burjuvazinin kuyruğuna bağlamaya çalışıyorlar. Bismarck döneminden beri Bernstein gibilerin yolundan ilerliyorlar.

Teori ve Politika dergisi, kendi oportünist ve teslimiyetçi siyasetini meşrulaştırmak için komünistlerin Kurtuluş Savaşı evresinde ve sonrasındaki varlığını küçümsemek zorunda kalıyor. Mete Tunçay gibi liberal ağababalarından öğrendikleri kırıntılar üzerinden, yirmilerde komünist hareketin zayıflığıyla kendilerini meşrulaştıracaklarını sanıyor.

TvP, yirmiler konusunda TKP gibi düşünüyor. İkisi de Kütahya-Eskişehir hattında faal olan Bolşevik Tugayı’nı, Meclis içindeki ve dışındaki gücü, Kars kapısında bekleyen Kızıl Alay’ı, içişleri bakanı seçilen Nâzım Bey’i, TvP’nin paşasının “Nâzım Bey görevde kalsaydı benim kariyerim biterdi” dediğini, işçi-köylü örgütlenmesini, katliamdan bir hafta önce TvP’nin paşasının yaptığı konuşmayı vs. bilmiyor. Bilmek istemiyor. Cehaleti güç zannediyor. Hep Mustafa Kemal’in maddesini yüceltmek için diyalektikçi maskesi takıyor. O maddenin gölgesinde büyüyebileceğini sanıyor. Devletin gölgesine çekilenler, burjuvaziyle büyüyeceğini düşünenler, doğalında, Suphilerden İbrahim’e uzanan yolu paramparça edip etkisiz kılmak için uğraşıyorlar.

Nazan Üstündağ gibi, Fethullahçı-liberal tasfiye işleminde kullanılan aparatları yoldaş belleyen TvP, komünist hareketi küçümseyince kendisinin büyüyeceğini sanıyor. TvP, kendi dilindeki sözün gücünü Allah zannediyor. Onunla her şeyi yapacağı vehmiyle yaşıyor. Yirmilerin komünist hareketini küçümsediğinde İbrahim’i de küçümsediğini bal gibi biliyor. Suphileri ve İbrahim’i küçültünce büyüyeceğini zannedenler, ya devlete ya da sermayeye hizmet ediyorlar.

Dergi, Kaypakkaya suretinde bir kukla imal edip vantrologluğa soyunuyor. Ona kendi zırvalarını söyletiyor. TKP, Suphi’ye kendi burjuva cumhuriyetçiliğini; TvP Kaypakkaya’ya kendi küçük burjuva solculuğunu konuşturuyor. Onun kendisi gibi idealist küçük burjuva “ileri-geri” kategorisiyle düşündüğünü iddia ediyor. “Antiemperyalistti, yani ilericiydi” diyor. 

TvP de TKP de esasen kuklalaştırdıkları tarihsel değerleri tasfiye etmek için uğraşıyor. Tersten şunu görmek gerekiyor: devlet ve sermaye, Suphilerden İbrahim’e uzanan yolun yoldaşlarını bulmasına izin vermediği için TvP ve TKP gibi gevezelikler var.

Diyalektikten söz eden TvP, materyalizme küfrediyor. Diyalektikle materyalizmi ayrıştırıyor. Diyalektikçilikse neticede uzlaşmacılığı ve arabuluculuğu koşulluyor. TvP, komünist hareket maddi bir güç olmasın, kendisi gibi bağlı olduğu maddi güce biat etsin diye uğraşıyor. Diyalektiği hep burjuva siyasetle kuruyor. Tarihin gerçek maddesini hep burjuva devrimi olarak anlıyor. İbrahim’in kurtuluş savaşına sahip çıktığını söylerken, orada halk güçlerine baktığı gerçeğini tabii ki gizleme gereği duyuyor. O kurtuluş savaşında eline mavzer alan köylü, tepeden inme rütbe almış ağasını cephede sırtından vuruyor. 

Azınlık güç olarak burjuvazi, kapitalizmin yasaları gereği savaşa girdiğinde, yoksul halka silah vermek zorunda kalıyor. Tüm ideoloji ve siyaset, o silahı etkisiz kılmak, barutunu nemlendirmek, gerektiğinde onu halkın elinden almakla ilgili. İbrahim, nereye örgütlendiğini iyi biliyor. İbrahim, Metin Kayaoğlu’nun ve efendilerinin Kars kapısından içeri sokmadığı Kızıl Alay’dan Ordu’ya uzanan yola bakıyor.

Devletin içindeki iki kliğin maddi zeminde görülebilmesi gerekiyor. Bunun için proleter güçler, maddi bir zemine kavuşmuş olmalı. Ayrışmanın proleter iradenin sonucu olan yönleri görülebilmeli. Devletin reorganizasyonunda proletaryanın figüran ve süs kılınmasına karşı çıkılmalı. Suphilerden İbrahim’e uzanan yol, esas alınmalı. Burjuva devrimleri, sermayenin mevzileri, devletin reorganizasyonu, emperyalizmle ilişkiler değil. TvP ve TKP, o yola edilmiş küfür.

Proleter olandan tiksinen, büyük burjuvaziye haset eden TvP, burjuva cumhuriyetinin okulundan aldığı siyaset bilimi diplomasını konuşturuyor, devlete ısınmış hâliyle, basit analizlere tevessül ediyor. Proleter güçlerin devleti bölen iradesine örgütlenemediği için masa başında yapılan burjuva tasniflere kul oluyor. Ortadaki diyalektiğin politik devrimci bir anlamı olabilmesi için gene ortada devrimci maddi bir gücün bulunması gerekiyor.

Proleter olandan ve onun maddi gücünden kaçanların yolu, illaki Perinçek’le kesişiyor. Tepede, yukarıda olana, yüksek siyasete büyük değer ve önem atfeden küçük burjuvazi, tüm dönüşümü oradaki güçlere bağlıyor. İşçinin-köylünün iradesine hiçbir zaman iman etmemiş, ona her zaman düşman olmuş kişiler, bu tür kısa vadeli çözümlere bağlanıyorlar. Çünkü bu küçük burjuvalara göre, “anda işçi sınıfı diye bir şey zaten yok” ve “tarih bugündür”.

Devrim öncesinin görevleri ile devrim sonrasının görevleri arasında kısa devre yapılıyor. Yönetenlerin yönetememesi meselesi, basit kişisel bir zaaf üzerinden analiz ediliyor. “Onlar yönetemez, ben yönetirim” deniliyor. Burjuva siyaseti, sosyalizmin ve devrimin siyasetini kovuyor. Sınırlar siliniyor. 

“Özle biçim aynı olsaydı bilim olmazdı” gibi, “burjuva siyaseti ile komünist siyaset bir olsaydı devrim de parti de olmazdı” denilmeli.

Küçük burjuva anlayış üzerinden TvP, Kemalizmi ancak onun eksik bıraktığı işler yüzünden eleştirebiliyor. “Bütünsel Marksizm” kurgusu, Kemalizmi ölçü alıyor.[2] Bu Kemalizm eleştirisinin sınıfsal-politik veya devrimci-politik bir yanı yok. Kemalizmle “yarış”, ona benzemeyle ve dolaylı olarak onu yüceltmeyle neticeleniyor. 

Bugün TvP, Marksizmi bütünlerken kim için bütünlediğini, kim için sınırları sildiğini, kim için çalıştığını faş etme fırsatı buluyor.

Türkiye Komünist Partisi de Kemalist orduyu altmıştan sonra halktan koptuğu için eleştiriyor. “Altmıştan önce halkla iç içe, halkın derdiyle dertlenen bir güç” portresi çiziyor. Kitleleri yanıltıyor. O belgeselde eleştirdikleri balolar, bir tür dini ritüel olarak, otuzlardan miras. Yani tam da TKP’nin program bellediği dönemden. TKP de kafelerinde aynı baloları güncelliyor.

TKP CEO’su, Ekol TV’deki söyleşisinde devletle ilişkisini ikrar ediyor. “Biz artık her yere girebiliyoruz, kimse bize saldırmıyor” dedikten sonra “Zaten saldırı, devletin emri olmadan olmaz” buyuruyor. Devletin PR çalışması ve kitle manipülasyonu gayretleri dâhilinde TKP’ye yol verdiğini, onun önünün bizzat devlet eliyle açıldığını kabul ediyor. Devlete ısınanlar, bu gerçekten zerre rahatsız olmuyorlar. 

Sosyal liberalizmle Marksizmin, burjuva siyasetiyle komünist siyasetin, devletle devrimciliğin arasındaki sınırların silikleşmesinden memnun olanlar, sosyalist hareketi bir yöne doğru sürüklüyorlar.

TvP de TKP ile aynı düzlemde “ilerici, aydınlanmacı, Batıcı, cumhuriyetçi” olana sarılıyor, sadece Kemalistlerin yeterli iradeyi göstermediklerini söylüyor. “Şeyh Said isyanında ve Dersim isyanında çok az kişi öldürüldü” diyor. Eldeki imkânlar dâhilinde yapılanları eksik ve yetersiz kabul ediyor. O yapılanları sınıfsal analize tabi tutamıyor. Onları Marksist devrimci eleştiri silahına karşı koruma altına alıyor. Kaypakkaya’nın Kemalizm eleştirisini tarihten silmek için uğraşıyor. Bunu sırf CHP’nin kazanına kaşık sallamak adına yapıyor.

Bugündeki salvosunu gerekçelendirmeye çalışan TvP, komünist harekete küfrediyor: “Mustafa Kemal’in komüniste at oynatması için meydan sunma yükümlülüğü yoktur”, yani “Suphileri katletmeseydi de ne yapsaydı, hatalı olan, Suphilerdi, gelmeyeceklerdi” diyor. Yapılanı meşrulaştırıyor. Bir mahkeme kuruyor, yargıç oluyor, sınır muhafızlığına soyunuyor, Suphileri yargılıyor, Kemalist ve İttihatçı güçleri aklıyor. İşini yapıyor. Ama işine geldiği yerde “Post-devrimcilik döneminde, devrimin zayıf olduğu koşullarda cesaret etmek, devrimcilik yapmak, ileri atılmak önemlidir” gibi havalı laflar ediyor. Komünist hareketin memleketin bağrında vücut bulması gerektiğini düşünen Suphilerin adımını yanlış bulan TvP, Kemalizm kuyrukçuluğunu teorize etmek için türlü taklalar atıyor.

Mustafa Kemal’le özdeşleşmiş, siyasete bu özdeşlikle bakan bir kişi, Marksizm alanını işgal eden güçlere destek sunuyor. İlericilik takıntısında burjuvazi konuşuyor.

Konjonktürel düşünen TvP, bu düşüncesini genele teşmil etti. Yıllarca Mahir Çayan geleneğini “Kemalist” olmakla eleştirdi. Onu “gerici” kabul etti. Şimdi “bugün Kemalist olmak gerekir” diyor. Aslında Mahir’i bir yerden kovmak için uğraşıyor. Tek dert, alan kavgası. Birilerine ilerici olduğunu ispatlama çabası.

Bugün Kayaoğlu, Kemalist kanadın devlete egemen olmadığını söylüyor. “Dinbaz kanat” diye apolitik, “bilim dışı”, CHP kahvelerine sıcak gelecek bir kavram uyduruyor. CHP masasında imal edilen yalanlara iman ediyor. CHP, “Devlet bizimdi, Ortadoğulu ve Ortaçağcı dış güçler gasp ettiler” diyor. TP, o devletin sahiplerine uşaklık ediyor.

Aslında “Kemalist” devlet, sermayeyle ve emperyalizmle ilişkileri içerisinde, somut maddi gelişmeler neticesinde, devletin ve burjuvazinin ihtiyaçları uyarınca Ortadoğu’ya ve Ortaçağ’a işgal ve ilhak harekâtı düzenliyor. Bu gerçeğe CHP’li olarak küfretme gereği duyanlar, oradan gelen akara kulluk ediyorlar. Bazı bağları gizliyorlar, kiri pası temizliyorlar. TKP de ordunun kendi içindeki Fethullahçı örgütlenmeden habersiz, saf bir çocuk olduğunu söylüyor. Yanılıyor, yanıltıyor.

TvP, Tarafçı olduğu dönemde kimi “başdüşman” ilan etmişti, bunu açıklamak zorunda. Birilerinin ayağını kaydırıp yeniden tepesine çöreklenmek istediği eski örgütü, kadrolarını Taraf bürolarına gönderiyordu. Taraf’ın ardındaki güç, o kadroların bazılarını devlette istihdam ediyordu. O zaman başdüşman vaveylası, nedense kopartılmıyordu. Her şey fethullahi itirazla başladı. TvP, hocaefendisinin peşinden yürüdü.

Bu tür kişilerin pratikleri gösteriyor ki proletarya, politik ve ideolojik olarak, hâlen daha güçlüdür. Onun iradesini kırmak için yeni postmodern ve liberal Perinçekler, gene sahaya sürülecektir. Mesele, bunlara aman vermemek, Suphilerden İbrahim’e uzanan yola yoldaş olmaktır.

Eren Balkır
6 Mayıs 2025

Dipnotlar:
[1] Karl Marx, “Réforme Gazetesinin Fransa’daki Durumla İlgili Görüşleri”, 2 Kasım 1848, İştiraki.

[2] Eren Balkır, “Teori ve Politika’nın Hakikî Marksizmi”, 25 Nisan 2009, İştiraki.

0 Yorum: