25 Mayıs 2025

,

Müslüman Milli Komünizmi


Bolşeviklerin Orta Asya’da İslam’a uyum sağlamaya dönük hamlesi, Müslüman cenahında karşılık buldu. Ekim Devrimi sonrası reformist fikriyata sahip bir dizi hareket ortaya çıktı. Bunların ortak amacı, bir tür “Müslüman komünizmi”ni inşa etmekti.

Bu hareketler, komünizmle İslam’ın temelde uyumlu olduğu görüşüne belirli bir teorik içerik kazandırmaya çalıştılar. Bunlardan biri de ilgili süreçte öncü bir rol oynayan Volga Tatarı Mirsaid Sultangaliyev’in (1892–1940) etrafında toplaşmış örgüttü. Bu örgütün “Müslüman milli komünizmi”, Marksizmin birçok ilkesinden uzak duran bir çizgiye denk düşüyordu.

Örneğin bu örgüt, işçiler yerine dünya ölçeğinde bir sınıfı meydana getirdiğini düşündükleri ezilen milletlere vurgu yapıyordu. Hareketin temsilcilerine göre, “Müslüman halklar proleter halklar”dı.[1] Burada aslında 1919’da aşağıdaki cümleleri kuran Lenin’e atıfta bulunulmaktaydı:

“Sosyalist devrim, sadece her bir ülkenin devrimci proleterlerinin kendi burjuvalarına karşı verecekleri bir mücadele olmayacak, olamaz da. Sosyalist devrim, emperyalizmin ezdiği tüm ülkelerin beynelmilel emperyalizme karşı mücadelesi de olacaktır.”[2]

Sultangaliyev, bu süreçte ateist eleştiriden feragat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor, “Doğu halkları sömürüldüğü sürece hiçbir din karşıtı propagandanın başarı kazanamayacağını”[3] söylüyordu. Sultangaliyev’e göre, aslında tam aksine Müslüman milli komünistler, sosyalist ve komünist ilkeleri komünizmin “yerli” biçimlerini meşrulaştırmak adına, kendi kültürlerinin genel bağlamına yerleştirmeye çalışmalıydı. Bu noktada Cengiz Han ve Timur döneminin şanlı günlerine atıfta bulunuldu. İslam, Müslüman milli komünizmini İslam medeniyetinin “altın çağ”ına bağlayan müşterek bağdı.[4]

Birkaç yıl boyunca Sultangaliyev, RKP(B) içerisindeki önde gelen Müslüman komünist olarak epey itibar gördü, ayrıca Stalin’in Müslümanları ilgilendiren meselelerde başvurduğu başlıca uzmanlardan biri olarak çalıştı. Sultangaliyev, Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde profesör unvanıyla dersler verdi, millet meseleleriyle ilgili bir derginin yayın yönetmenliğini yaptı.

Bolşeviklerin benimsediği ilke ve görüşlerle bağlantılı bir isim olarak Sultangaliyev, 1923’te partiden kovuldu. Aslında bu ihraç, İslam düşmanlığı zemininde gerçekleşmemişti. Kovulması ile ilgili yaptığı konuşmada Sultangaliyev’in teorik becerilerini savunan Stalin, ihraç gerekçesinin komplocu faaliyetler olduğunu dile getiriyordu.[5]

Esasında süreç içerisinde İslam ve komünizm belirli ölçüde ahenkli kılınmıştı. Bolşeviklerin iktidarı almasından kısa bir süre sonra Halk Komiserleri Kazak Konseyi devrim için yazılmış bir şiir yayınladı: “Bugün tüm kutlu İslam için bir zafer günüdür. Bugün cennetin kapıları açıldı, hakiki müminler tüm kalpleriyle onun önünde eğildi.”

Türkmenlerin yazdıkları türkülerde ve şiirlerde Lenin’in yardımcıları tarikat şakirtlerine benzetiliyor, Lenin, yüceltilen ve dualar edilen bir evliyaymış gibi değerlendiriliyordu. Orta Asya’da dilden dile dolaşan Lenin efsanelerinden birinde Lenin, ilahi düzeni kursun diye Allah’ın seçip gönderdiği kişi olarak takdim ediliyordu.[6] Buna karşılık, Bolşevikler içerisinde gelişen, Larissa Reisner’in temsilcisi olduğu, romantizme meyilli bir akım da Müslüman Orta Asya’yı aynı şekilde ele alıyor, onu dini manada olmasa da manevi açıdan yücelten ifadelere başvuruyordu.[7]

Ama gene de şu iki hususu akıldan çıkarmamak gerekiyor:

1. İslam’a yönelik hoşgörü ve destek koşulsuz değildi. Dini ve kültürel faaliyetleri ayrılıkçı bir politik çerçeveye oturtanlar acımasızca ezildiler. Örneğin Orta Asya’da gelişen Basmacı isyanı güç kullanılarak bastırıldı. Ama gene de feodal-burjuva ayrılıkçılığına karşı yürütülen propagandanın İslami geleneklerle bir alakası yoktu.[8]

2. Kapsayıcı yaklaşım, yirmilerin sonlarında yerini militan bir eylem tarzına bıraktı. Kendi amaçlarına ulaşmak için kimi unsurları kanla ezen Sovyet hükümetlerinin İslam’a yönelik baskıcı tedbirlerinin nispeten yumuşak kaldığını belirtmek gerek.[9]

Sovyet Türkistanı, Hindistan Komünist Partisi’ni kuracak olan, o dönemde sürgünde bulunan devrimci gruplara önemli deneyimler elde edecekleri bir zemin sundu. Sovyetler’de yaşanan gerçekler, Hintli devrimcilerin bakış açılarının oluşumunda önemli bir etkiye yol açtı.

Türkistan’daki Zemin

Türkistan, Rus İmparatorluğu’na bağlı Orta Asya topraklarının Hazar Denizi’nin doğusunda, Kazak steplerinin güneyinde kalan bölümünü ifade ediyordu. Derebeylerinin kimliği değişti ama fetih denilen süreçte hiçbir şey değişmedi. Çarlık düzeni, “patriarkal düzende bir değişikliğe yol açmadı. Geleneksel din eğitimi yöntemlerine dokunulmadı.”

Şubat 1917’den sonra yeni politik yönelimler açığa çıktı. Müslüman olan bu hareketler, ağırlıklı olarak köktenci eğilime sahip, Müslümanların veya Türklerin birliği şiarını merkeze koyan çalışmalardı. Bazıları Sovyet düzenine başkaldırdı.[10] Ancak Eylül 1917’den beri Taşkent’te iktidarda olan Bolşevik sovyeti, bazı milliyetçi unsurların desteğini gördü, hatta kritik dönemeçlerde bu hareketlerle işbirliği yaptı.[11]

Bolşevikler, bu işbirliğinin zeminini örebilmek adına, halkların mağdur edildiğine, kültürel hayatın tehlike altında olduğuna vurgu yapan açıklamalar yaptılar. Ağustos 1919’da Orta Asya’da çıkan bir gazetede, İngilizlerin tüm bölgeyi, özellikle Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları yerleri Hristiyanlaştıracağını söyleyen bir yazıya yer verildi.[12]

Merv şehrinde Bolşeviklerin örgütledikleri bir mitingde konuşmacılardan biri, Sovyet hükümetinin Müslüman işçileri özgürleştireceği üzerinde duruyordu.

Buna karşılık, Sultangaliyev’in “Müslüman halklar proleter halklardır” sloganı özü itibarıyla yerelde sömüren sınıfı değil, İngilizlerin asli düşman olarak işaretliyor, maddi proleter çıkarlara değil, İslam’ın çıkarlarına vurgu yapıyordu. Bahsi edilen mitingse şu sloganla sona ermişti: “Yaşasın İslam ve İslam’ın hakiki takipçileri!”[13]

Muhtemelen Aşkabad’da hazırlanmış olan bir Bolşevik bildirisinde ise “İngilizler hayatlarımızın ve dinimizin düşmanıdır. […] Yaşasın Türkistan’da Müslümanın dinini savunanlar. Yaşasın her şeye muktedir olan hilafet. İngilizlere ve Müslümanlara karşı kullandıkları kudretlerine ölüm!” denilmekteydi.[14]

Bolşevik iktidarı muhafaza edecek çalışmalara ayak uydurma ihtiyacından ziyade, bu türden bildiriler ve yazılar, aslında Doğu devriminin başka yerlere örnek teşkil edecek uygulamalarına dair ifadelere yer veriyordu. Eylül 1920’de RKP(B) Merkez Komitesi, Asya’da yürütülecek propaganda faaliyetleri ile ilgili talimatları iletti. Buna göre, her devrimci hücre bulunduğu şehir ve bölgedeki din adamlarından birini örgütleyecek, böylelikle “manevi hayatın merkezlerinin devrimci propagandanın merkezi hâline gelmesini sağlayacak”tı. Bu noktada, “Müslümanların, Zerdüştilerin, Sünnilerin, Brahmacıların ve Lamacıların vs.” dini mekânları ve ibadetlerine azami ilgi gösterilecek” türünden kararlar alındı.[15] Metinde Brahmacılara, Hindu toplumunun dini mekânlarına, ibadetlerine ve toplumsal önderlerine vurgu yapılması önemliydi. Bu vurgu, esasen örgütleme hedefini ve toplumsal dönüşüm hedefini içeren Bolşevik politikasının ulaştığı menzili ortaya koyuyordu.

Göçebe kabileler konusunda ise kabile reisleriyle yakın ilişki kurulması gerektiği üzerinde duruluyor, “komünist fikirlerden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, her kabilenin geleneklerine azami saygıyı gösterin” deniliyordu.[16] Bu noktada somut sonuçlar alındı. 1921 yılında Doğulu Sosyalist Gençler (Somolvostok) “Doğu’nun Kurtuluşu İçin Birlik” ile ilişki kurdu, cihat çağrısı yaptı, bu noktada savaşçı kabilelerle işbirliği kurmayı, hatta bazılarını Kızıl Ordu’ya örgütlemeyi bildi.[17]

Birinci Dünya Savaşı sırasında Kabil’de bulunan Hindistan Geçici Hükümeti başkanı Muhammed Bereketullah, Orta Asya’da Doğu’ya dair paradigmayı propaganda eden önemli isimlerden birisiydi. 1919’da İngilizlerle savaşırken Sovyetler’le ittifak kurmaya çalışmış olan Afganistan Kralı Emanullah’ın elçisi olan Bereketullah, kendisindeki antiemperyalist duruş üzerinden İzvestiya gazetesinde konumunu aktarma imkânı buluyordu[18]:

“Ben ne komünistim ne de sosyalist, fakat benim politik programım İngilizlerin Asya’dan kovulmasını şart koşuyor. Ben, Asya’yı Avrupa’nın sermayesi kılma çabalarının amansız düşmanıyım. […] Bu bağlamda biz doğal müttefikleriz.”[19]

Bereketullah’ın görüşleri, esasında sıradan antiemperyalist çizginin ötesine geçen görüşlerdi. Neticede Bereketullah, birkaç ay önce Bolşevikler ve İslami Siyasi Teşekkül adını taşıyan broşüründe, İslami görüşlerle sosyalist görüşler arasında paralellik kuruyordu. Bu broşür, Bolşeviklerin yardımıyla tüm Orta Asya’da yaygın olarak dağıtıldı: Broşürde batının işçilerinin, “kişisel mülkiyet”i tüm dünyevi kötülüklerin kaynağı olarak gördüğünden, İslam’ın ise yardımlaşmayı emrettiğinden dem vuruluyordu.

Bereketullah’ın İslam’ın ilk günlerini romantikleştiren atıfları Selefizme çalıyordu:

“İlk Halifelerin elindeki hazine, yoksulun sefaletini azaltmak için kullanıldı. Diğer tek tanrılı dinler gibi sosyalizm de yoksulluğu, mahrumiyeti, çileyi, belaları ve zulmü ortadan kaldırmak için ortaya çıktı.”

Broşürde Bereketullah, Müslümanlara “kardeşimiz Lenin’in kutsal çağrısına kulak vermeleri tavsiyesinde bulunuyorum “diyordu. Bereketullah, aynı zamanda Volga nehri boyunca uzanan bölgede ve Orta Asya’da yaşayan Müslümanları Sovyet davasına örgütlemek için aktif olarak çalışma yürüttü.[20]

Tabii bu çalışmaların karşı tarafta da bir yankısı oldu. İngiliz istihbaratı, Sovyetler’in Emanullah’a verdiği desteğe endişeyle yaklaşıyor, “bu desteğin Bolşeviklerin Müslümanların dostuymuş gibi görünmesine katkıda bulunduğunu” söylüyordu.[21]

Oysa istihbaratın gözden kaçırdığı bir gerçek vardı. Esasında Sovyetler’in Afganistan’ın bağımsızlığına ve Müslümanların kendi kaderlerini tayin hakkına sunduğu destek, tüm halkların ve kültürlerin “bağımsız ve hür gelişimi”ni güvence altına alacaklarına dair taahhütlerinin doğrudan bir sonucuydu.

1921’de İngilizlerle imza edilen ticaret anlaşmasından sonra bile Bolşevikler, Doğu için geliştirdikleri vizyonu uygulama vaadine bağlı kaldılar. İslam bu vizyonun önemli bir parçası olmaya devam etti. Bu anlamda Bolşevikler, Müslümanlara kimi tavizlerde bulundular.

Sovyetler’in Türkiye ile imzaladığı 1921 tarihli anlaşmanın onuncu maddesinde yurttaşların askerlik hizmeti, aile hakları ve miras hakkı hariç tüm konularda kendi yaşadıkları ülkelerin yasalarına tabi oldukları üzerinde duruluyordu.[22]

Radikal İslam çizgisine mensup olup antiemperyalizmi savunan, Kuzeybatı sınır bölgesindeki Çamarkand yakınlarında faal olan Hindistan Mütedeyyinleri isimli cemaat Bolşeviklerden yardım görmeye devam etti.[23]

Komünistlerin Orta Asya’daki Rus olmayan halkların geleneksel hayatıyla kurdukları ilişki bağlamında verilecek bir başka örnek de M. N. Roy’dur. Hatırat’ında Bolşeviklerin Eylül 1920’de Buhara’yı almak için başlattıkları harekâta katıldığından söz eder.

Roy’a göre, “Bolşeviklerin müdahalesinden önce Müslüman halk kitleleri karşı-devrimin saldırılarına maruz kalıyordu. […] Devrimin bir amacı da Orta Asya genelinde Müslüman halk kitlelerini feodal yönetici sınıfa karşı korumaktı.”

Halkın hâkim dinine sürekli vurgu yapan Roy, muhtemelen “Müslüman halk kitlelerinin Müslümanlığının” da yıkıcı etkilere karşı korunması gerektiği imasında bulunuyordu. Zira din, Buhara Devrim Komitesi’nin fikriyatına sızmış, nüfuz etmiş önemli bir olguydu: “Komünistlere, kitlelerin dini duygularını incitecek hiçbir şey yapmamaları tembihlendi.” Hatta Roy, Müslüman din adamlarını örgütlemek amacıyla Kur’an çalıştı, öyle ki bir süre sonra devrimi Kitabın otoritesi üzerinden meşrulaştıracak biri hâline geldi.”[24]

Halkın eğitimsiz olması sebebiyle mollalar devrimin uygulanması konusunda önemli bir yere sahip oldular. Buhara’ya girildikten sonra emirin tüm malları millileştirildi ve “emaneten Baş İmam’ın idaresine verildi.”

Roy’a göre dini unsurların mücadeleye dâhil edilmesi, Bolşeviklerin ezilen halk kitlelerinin çıkarlarını koruma ve destekleme konusunda sahip oldukları kararlılığa zerre halel getirmedi.[25] Şu hikâye, aradaki uyumu doğrular cinsten: Halk temsilcileri konferansı sırasında ezan okundu. Namaz kılınmasından yana olan birçok delege, konferans sırasında namaza durmanın yeni devletin niteliğine uygun düşüp düşmediğinden emin olamadı. O noktada Roy çıkıp, “Devrim, herhangi bir din için ağız dalaşı yapmakla ilgili bir mesele değildir. Toplantıya namaz arası verelim” dedi.[26] Sonrasında Roy, Bolşeviklerin dini cemaatlerle ilgili politikasını bu müdahalesini pragmatist bulan yorumlarla çelişen bir yerden değerlendirecekti:

“Rusya’da Bolşevikler, sadece sömürge halkların kurtuluşu fikrinden yana durmakla kalmadılar, […] ayrıca yüzlerce yıl Çar’ın mutlakiyetçi rejiminin boyun eğdirdiği milyonlarca Müslümanı özgürleştirdi. Artık sıra özgürleşmiş olan Müslümanlarda. Müslümanlar, sınır ötesindeki kardeşlerine yardım elini uzatmalıdırlar.”[27]

Önceden Stalin gibi Roy da Müslümanların kenara atılmış olan milliyetlerini Orta Asya’nın Rus olmayan sakinlerinin ana özelliği kabul ediyor, bunu ilgili halkları diğer sömürge halklardan ayıran bir özellik olarak görüyordu. Komünistlerin idaresinde Orta Asya milletlerinin zihniyeti İslam’dan kurtarılmadı, Müslümanlar yabancıların nüfuzundan kurtarıldı.

Asli olarak dini çerçeve içerisinde gelişmiş olan İslam, direnişi özüne kazımış, milli ve etnik bir boyut edindi. Roy, işte tam da bu zemin üzerinden, Sovyet Müslümanlarının Müslüman olarak başka Müslümanlara yardım etmelerinin gayet doğal bir adım olduğunu düşünüyordu. İşçilerin yerine Müslümanları koyan Doğu devrimi, özetle buydu. Roy’un Hindistan Komünist Partisi’nin ilk yıllarında öncü bir rol oynaması sebebiyle, sahneye yeni yeni çıkma imkânı bulan bağnazlık ve tutucu dindarlık, Hindistan alt kıtasındaki komünistler için pek de sorun teşkil etmedi.

Patrick Hesse

[Kaynak: “To the Masses”: Communism and Religion in North India, 1920–47, Doktora Tezi, 20 Temmuz 2015, s. 43-48.]

Dipnotlar:
[1] Bennigsen ve Wimbusch, Muslim National Communism, s. 42, 48.

[2] Lenin, “Speech at the Second All-Russian Congress of Communist Organizations of the Peoples of the East,” LW Cilt. 30: s. 144.

[3] Rorlich, “Islam under Communist Rule,” s. 19.

[4] Bennigsen ve Wimbusch, a.g.e., s. 49–50.

[5] “Sultangaliyev Meselesi”yle ilgili olarak bkz.: Smith, The Bolsheviks and the National, s. 228–36; Stalin’in rolü konusunda bkz.:, Fazal-ul-Rahir Khan Marwat, The Basmachi Movement in Central Asia: A Study in Political Development (Peşaver: Emjay Books 1985), s. 115–16.

[6] Tüm alıntılar şuradan: Sarkisyanz, Rußland und der Messianismus, s. 269–72.

[7] Bkz.: Schwartz, “Kommunismus und Islam,” s. 132–3 ve Cathy Porter, Larissa Reisner (Londra: Virago 1988), s. 116–20.

[8] Haugen, The Establishment of National, s. 82–4.

[9] Azade Ayşe Rorlich’in Müslüman Volga Tatarlarına yönelik olarak yürütülen “çok dilli medya kampanyası”nın özünü idrak edemediğini söylemek gerekiyor: Rorlich, “Islam under Communist Rule,” s. 21–4. Sınır dışı etme, zorla çalıştırma ve idam gibi uygulamalar gerçekte sadece Ortodoks rahiplere o da İkinci Dünya Savaşı öncesinde uygulandı: Priestland, Weltgeschichte des Kommunismus, s. 185, 195, 228.

[10] Dov Yaroshevski, “The Central Government and Peripheral Opposition in Khiva, 1910–1924,” Ro’i, The USSR and the Muslim World içinde; ayrıca bkz.: Baymirza Hayit, “Basmatschi.” Nationaler Kampf Turkestans in den Jahren 1917 bis 1934 (Köln: Dreisam 1992), s. 22, 27–31; ve Smith, The Bolsheviks and the National, s. 126.

[11] Smith, The Bolsheviks and the National, s. 128–9; dine karşı uyumlu yaklaşımın Müslümanların Kızıl Ordu’ya örgütlenmesi sürecine yaptığı etki konusunda bkz.: Marwat, The Basmachi Movement, 46–51 ve Hayit, “Basmatschi”, özellikle s. 146.

[12] “The Voice of the Poor,” National Archives of India, Home/Political Files (bundan sonra Home/Poll olarak anılacak) No. 4 Aralık 1919.

[13] “Bolshevik Designs on Afghanistan and India,” Foreign/Poll, No. 71-171, 26 Şubat 1920.

[14] A.g.e., s. 27.

[15] Reports of the Director, Central Intelligence, 14 Şubat 1921, Home/Poll/1921 No. 90, 20 Mart. Bu, sosyalist olmayan kültürün Rusya’nın merkezi dışında kalan bölgelerde sınırsızca teşvik edilmesine neden oldu: Smith, The Bolsheviks and the National, s. 169.

[16] A.g.e.

[17] Times of India, 5 Mart 1921.

[18] Reports of the Director, Central Intelligence, 13 Ekim 1919, Home/Poll/1919 No. 454-457 11-12 Eylül.

[19] Carr, The Bolshevik Revolution Cilt 1: s. 239.

[20] Aktaran: Reports of the Director, Central Intelligence, 13 Ekim 1919, Home/Poll/1919 No. 454-457, 11-12 Eylül. Ayrıca bkz.: “Bolshevik Designs on Afghanistan and India,” s. 44–6 ve Chattopadhyay, Communism and Bengal’s Freedom, s. 30. Bereketullah’ın görüşleri için bkz.: Moisej Persits, Revolutionaries of India in Soviet Russia: Mainsprings of the Communist Movement in the East (Moskova: Progress Publishers 1983), s. 45–9.

[21] Reports of the Director, Central Intelligence, 16 Haziran 1919, Home/Poll/1919 No. 701-704, 21 Haziran.

[22] “Treaty between Russia and Turkey,” Milestones of Soviet Foreign içinde, s. 56.

[23] David Petrie, Communism in India 1924–1927. Yeni baskı: yayına hz.: Mahadevaprasad Saha (Kalküta: Editions Indian 1972), s. 178–9. Ayrıca Bolşeviklerin Cidde’de Müslüman hacıları emperyalizme karşı yürütme çabalarına da bakılabilir: A.g.e., s. 182–5; West Bengal State Archives, Kalküta, Information Bureau Files (bundan sonra WBIB olarak anılacak) File 17/26 SL 114/1926, s. xv–xvi.

[24] Tüm alıntılar: Manabendra Nath Roy, Memoirs (Delhi: Ajanta Books 1984), s. 446–7.

[25] A.g.e., s. 449.

[26] A.g.e., s. 450.

[27] A.g.e., s. 469.

0 Yorum: