Bolşeviklerin
Orta Asya’da İslam’a uyum sağlamaya dönük hamlesi, Müslüman cenahında karşılık
buldu. Ekim Devrimi sonrası reformist fikriyata sahip bir dizi hareket ortaya
çıktı. Bunların ortak amacı, bir tür “Müslüman komünizmi”ni inşa etmekti.
Bu
hareketler, komünizmle İslam’ın temelde uyumlu olduğu görüşüne belirli bir
teorik içerik kazandırmaya çalıştılar. Bunlardan biri de ilgili süreçte öncü bir
rol oynayan Volga Tatarı Mirsaid Sultangaliyev’in (1892–1940) etrafında toplaşmış
örgüttü. Bu örgütün “Müslüman milli komünizmi”, Marksizmin birçok ilkesinden uzak
duran bir çizgiye denk düşüyordu.
Örneğin
bu örgüt, işçiler yerine dünya ölçeğinde bir sınıfı meydana getirdiğini
düşündükleri ezilen milletlere vurgu yapıyordu. Hareketin temsilcilerine
göre, “Müslüman halklar proleter halklar”dı.[1] Burada aslında 1919’da
aşağıdaki cümleleri kuran Lenin’e atıfta bulunulmaktaydı:
“Sosyalist devrim, sadece her
bir ülkenin devrimci proleterlerinin kendi burjuvalarına karşı verecekleri bir
mücadele olmayacak, olamaz da. Sosyalist devrim, emperyalizmin ezdiği tüm
ülkelerin beynelmilel emperyalizme karşı mücadelesi de olacaktır.”[2]
Sultangaliyev,
bu süreçte ateist eleştiriden feragat edilmesi gerektiği üzerinde duruyor, “Doğu
halkları sömürüldüğü sürece hiçbir din karşıtı propagandanın başarı
kazanamayacağını”[3] söylüyordu. Sultangaliyev’e göre, aslında tam aksine Müslüman
milli komünistler, sosyalist ve komünist ilkeleri komünizmin “yerli”
biçimlerini meşrulaştırmak adına, kendi kültürlerinin genel bağlamına
yerleştirmeye çalışmalıydı. Bu noktada Cengiz Han ve Timur döneminin şanlı
günlerine atıfta bulunuldu. İslam, Müslüman milli komünizmini İslam medeniyetinin
“altın çağ”ına bağlayan müşterek bağdı.[4]
Birkaç
yıl boyunca Sultangaliyev, RKP(B) içerisindeki önde gelen Müslüman komünist olarak
epey itibar gördü, ayrıca Stalin’in Müslümanları ilgilendiren meselelerde başvurduğu
başlıca uzmanlardan biri olarak çalıştı. Sultangaliyev, Doğu Emekçileri
Komünist Üniversitesi’nde profesör unvanıyla dersler verdi, millet
meseleleriyle ilgili bir derginin yayın yönetmenliğini yaptı.
Bolşeviklerin
benimsediği ilke ve görüşlerle bağlantılı bir isim olarak Sultangaliyev, 1923’te
partiden kovuldu. Aslında bu ihraç, İslam düşmanlığı zemininde
gerçekleşmemişti. Kovulması ile ilgili yaptığı konuşmada Sultangaliyev’in
teorik becerilerini savunan Stalin, ihraç gerekçesinin komplocu faaliyetler
olduğunu dile getiriyordu.[5]
Esasında
süreç içerisinde İslam ve komünizm belirli ölçüde ahenkli kılınmıştı. Bolşeviklerin
iktidarı almasından kısa bir süre sonra Halk Komiserleri Kazak Konseyi devrim
için yazılmış bir şiir yayınladı: “Bugün tüm kutlu İslam için bir zafer
günüdür. Bugün cennetin kapıları açıldı, hakiki müminler tüm kalpleriyle onun önünde
eğildi.”
Türkmenlerin
yazdıkları türkülerde ve şiirlerde Lenin’in yardımcıları tarikat şakirtlerine
benzetiliyor, Lenin, yüceltilen ve dualar edilen bir evliyaymış gibi
değerlendiriliyordu. Orta Asya’da dilden dile dolaşan Lenin efsanelerinden
birinde Lenin, ilahi düzeni kursun diye Allah’ın seçip gönderdiği kişi olarak
takdim ediliyordu.[6] Buna karşılık, Bolşevikler içerisinde gelişen, Larissa
Reisner’in temsilcisi olduğu, romantizme meyilli bir akım da Müslüman Orta Asya’yı
aynı şekilde ele alıyor, onu dini manada olmasa da manevi açıdan yücelten
ifadelere başvuruyordu.[7]
Ama
gene de şu iki hususu akıldan çıkarmamak gerekiyor:
1.
İslam’a yönelik hoşgörü ve destek koşulsuz değildi. Dini ve kültürel faaliyetleri
ayrılıkçı bir politik çerçeveye oturtanlar acımasızca ezildiler. Örneğin Orta
Asya’da gelişen Basmacı isyanı güç kullanılarak bastırıldı. Ama gene de
feodal-burjuva ayrılıkçılığına karşı yürütülen propagandanın İslami
geleneklerle bir alakası yoktu.[8]
2.
Kapsayıcı yaklaşım, yirmilerin sonlarında yerini militan bir eylem tarzına
bıraktı. Kendi amaçlarına ulaşmak için kimi unsurları kanla ezen Sovyet
hükümetlerinin İslam’a yönelik baskıcı tedbirlerinin nispeten yumuşak kaldığını
belirtmek gerek.[9]
Sovyet
Türkistanı, Hindistan Komünist Partisi’ni kuracak olan, o dönemde sürgünde
bulunan devrimci gruplara önemli deneyimler elde edecekleri bir zemin sundu.
Sovyetler’de yaşanan gerçekler, Hintli devrimcilerin bakış açılarının oluşumunda
önemli bir etkiye yol açtı.
Türkistan’daki
Zemin
Türkistan,
Rus İmparatorluğu’na bağlı Orta Asya topraklarının Hazar Denizi’nin doğusunda,
Kazak steplerinin güneyinde kalan bölümünü ifade ediyordu. Derebeylerinin kimliği
değişti ama fetih denilen süreçte hiçbir şey değişmedi. Çarlık düzeni, “patriarkal
düzende bir değişikliğe yol açmadı. Geleneksel din eğitimi yöntemlerine
dokunulmadı.”
Şubat
1917’den sonra yeni politik yönelimler açığa çıktı. Müslüman olan bu hareketler,
ağırlıklı olarak köktenci eğilime sahip, Müslümanların veya Türklerin birliği
şiarını merkeze koyan çalışmalardı. Bazıları Sovyet düzenine başkaldırdı.[10]
Ancak Eylül 1917’den beri Taşkent’te iktidarda olan Bolşevik sovyeti, bazı
milliyetçi unsurların desteğini gördü, hatta kritik dönemeçlerde bu
hareketlerle işbirliği yaptı.[11]
Bolşevikler,
bu işbirliğinin zeminini örebilmek adına, halkların mağdur edildiğine, kültürel
hayatın tehlike altında olduğuna vurgu yapan açıklamalar yaptılar. Ağustos 1919’da
Orta Asya’da çıkan bir gazetede, İngilizlerin tüm bölgeyi, özellikle
Müslümanların yoğun olarak yaşadıkları yerleri Hristiyanlaştıracağını söyleyen
bir yazıya yer verildi.[12]
Merv
şehrinde Bolşeviklerin örgütledikleri bir mitingde konuşmacılardan biri, Sovyet
hükümetinin Müslüman işçileri özgürleştireceği üzerinde duruyordu.
Buna
karşılık, Sultangaliyev’in “Müslüman halklar proleter halklardır” sloganı özü
itibarıyla yerelde sömüren sınıfı değil, İngilizlerin asli düşman olarak işaretliyor,
maddi proleter çıkarlara değil, İslam’ın çıkarlarına vurgu yapıyordu. Bahsi edilen
mitingse şu sloganla sona ermişti: “Yaşasın İslam ve İslam’ın hakiki
takipçileri!”[13]
Muhtemelen
Aşkabad’da hazırlanmış olan bir Bolşevik bildirisinde ise “İngilizler
hayatlarımızın ve dinimizin düşmanıdır. […] Yaşasın Türkistan’da Müslümanın
dinini savunanlar. Yaşasın her şeye muktedir olan hilafet. İngilizlere ve Müslümanlara
karşı kullandıkları kudretlerine ölüm!” denilmekteydi.[14]
Bolşevik
iktidarı muhafaza edecek çalışmalara ayak uydurma ihtiyacından ziyade, bu
türden bildiriler ve yazılar, aslında Doğu devriminin başka yerlere örnek teşkil
edecek uygulamalarına dair ifadelere yer veriyordu. Eylül 1920’de RKP(B) Merkez
Komitesi, Asya’da yürütülecek propaganda faaliyetleri ile ilgili talimatları
iletti. Buna göre, her devrimci hücre bulunduğu şehir ve bölgedeki din
adamlarından birini örgütleyecek, böylelikle “manevi hayatın merkezlerinin
devrimci propagandanın merkezi hâline gelmesini sağlayacak”tı. Bu noktada, “Müslümanların,
Zerdüştilerin, Sünnilerin, Brahmacıların ve Lamacıların vs.” dini mekânları ve
ibadetlerine azami ilgi gösterilecek” türünden kararlar alındı.[15] Metinde
Brahmacılara, Hindu toplumunun dini mekânlarına, ibadetlerine ve toplumsal
önderlerine vurgu yapılması önemliydi. Bu vurgu, esasen örgütleme hedefini ve
toplumsal dönüşüm hedefini içeren Bolşevik politikasının ulaştığı menzili
ortaya koyuyordu.
Göçebe
kabileler konusunda ise kabile reisleriyle yakın ilişki kurulması gerektiği
üzerinde duruluyor, “komünist fikirlerden ne kadar uzak olurlarsa olsunlar, her
kabilenin geleneklerine azami saygıyı gösterin” deniliyordu.[16] Bu noktada
somut sonuçlar alındı. 1921 yılında Doğulu Sosyalist Gençler (Somolvostok)
“Doğu’nun Kurtuluşu İçin Birlik” ile ilişki kurdu, cihat çağrısı yaptı, bu
noktada savaşçı kabilelerle işbirliği kurmayı, hatta bazılarını Kızıl Ordu’ya
örgütlemeyi bildi.[17]
Birinci
Dünya Savaşı sırasında Kabil’de bulunan Hindistan Geçici Hükümeti başkanı
Muhammed Bereketullah, Orta Asya’da Doğu’ya dair paradigmayı propaganda eden
önemli isimlerden birisiydi. 1919’da İngilizlerle savaşırken Sovyetler’le ittifak
kurmaya çalışmış olan Afganistan Kralı Emanullah’ın elçisi olan Bereketullah,
kendisindeki antiemperyalist duruş üzerinden İzvestiya gazetesinde
konumunu aktarma imkânı buluyordu[18]:
“Ben ne komünistim ne de
sosyalist, fakat benim politik programım İngilizlerin Asya’dan kovulmasını şart
koşuyor. Ben, Asya’yı Avrupa’nın sermayesi kılma çabalarının amansız
düşmanıyım. […] Bu bağlamda biz doğal müttefikleriz.”[19]
Bereketullah’ın
görüşleri, esasında sıradan antiemperyalist çizginin ötesine geçen görüşlerdi. Neticede
Bereketullah, birkaç ay önce Bolşevikler ve İslami Siyasi Teşekkül adını
taşıyan broşüründe, İslami görüşlerle sosyalist görüşler arasında paralellik
kuruyordu. Bu broşür, Bolşeviklerin yardımıyla tüm Orta Asya’da yaygın olarak
dağıtıldı: Broşürde batının işçilerinin, “kişisel mülkiyet”i tüm dünyevi kötülüklerin
kaynağı olarak gördüğünden, İslam’ın ise yardımlaşmayı emrettiğinden dem
vuruluyordu.
Bereketullah’ın
İslam’ın ilk günlerini romantikleştiren atıfları Selefizme çalıyordu:
“İlk Halifelerin elindeki
hazine, yoksulun sefaletini azaltmak için kullanıldı. Diğer tek tanrılı dinler
gibi sosyalizm de yoksulluğu, mahrumiyeti, çileyi, belaları ve zulmü ortadan
kaldırmak için ortaya çıktı.”
Broşürde
Bereketullah, Müslümanlara “kardeşimiz Lenin’in kutsal çağrısına kulak
vermeleri tavsiyesinde bulunuyorum “diyordu. Bereketullah, aynı zamanda Volga
nehri boyunca uzanan bölgede ve Orta Asya’da yaşayan Müslümanları Sovyet
davasına örgütlemek için aktif olarak çalışma yürüttü.[20]
Tabii
bu çalışmaların karşı tarafta da bir yankısı oldu. İngiliz istihbaratı,
Sovyetler’in Emanullah’a verdiği desteğe endişeyle yaklaşıyor, “bu desteğin
Bolşeviklerin Müslümanların dostuymuş gibi görünmesine katkıda bulunduğunu”
söylüyordu.[21]
Oysa
istihbaratın gözden kaçırdığı bir gerçek vardı. Esasında Sovyetler’in
Afganistan’ın bağımsızlığına ve Müslümanların kendi kaderlerini tayin hakkına
sunduğu destek, tüm halkların ve kültürlerin “bağımsız ve hür gelişimi”ni
güvence altına alacaklarına dair taahhütlerinin doğrudan bir sonucuydu.
1921’de
İngilizlerle imza edilen ticaret anlaşmasından sonra bile Bolşevikler, Doğu
için geliştirdikleri vizyonu uygulama vaadine bağlı kaldılar. İslam bu vizyonun
önemli bir parçası olmaya devam etti. Bu anlamda Bolşevikler, Müslümanlara kimi
tavizlerde bulundular.
Sovyetler’in
Türkiye ile imzaladığı 1921 tarihli anlaşmanın onuncu maddesinde yurttaşların askerlik
hizmeti, aile hakları ve miras hakkı hariç tüm konularda kendi yaşadıkları
ülkelerin yasalarına tabi oldukları üzerinde duruluyordu.[22]
Radikal
İslam çizgisine mensup olup antiemperyalizmi savunan, Kuzeybatı sınır
bölgesindeki Çamarkand yakınlarında faal olan Hindistan Mütedeyyinleri isimli
cemaat Bolşeviklerden yardım görmeye devam etti.[23]
Komünistlerin
Orta Asya’daki Rus olmayan halkların geleneksel hayatıyla kurdukları ilişki
bağlamında verilecek bir başka örnek de M. N. Roy’dur. Hatırat’ında
Bolşeviklerin Eylül 1920’de Buhara’yı almak için başlattıkları harekâta
katıldığından söz eder.
Roy’a
göre, “Bolşeviklerin müdahalesinden önce Müslüman halk kitleleri karşı-devrimin
saldırılarına maruz kalıyordu. […] Devrimin bir amacı da Orta Asya genelinde
Müslüman halk kitlelerini feodal yönetici sınıfa karşı korumaktı.”
Halkın
hâkim dinine sürekli vurgu yapan Roy, muhtemelen “Müslüman halk kitlelerinin
Müslümanlığının” da yıkıcı etkilere karşı korunması gerektiği imasında
bulunuyordu. Zira din, Buhara Devrim Komitesi’nin fikriyatına sızmış, nüfuz
etmiş önemli bir olguydu: “Komünistlere, kitlelerin dini duygularını incitecek
hiçbir şey yapmamaları tembihlendi.” Hatta Roy, Müslüman din adamlarını örgütlemek
amacıyla Kur’an çalıştı, öyle ki bir süre sonra devrimi Kitabın otoritesi
üzerinden meşrulaştıracak biri hâline geldi.”[24]
Halkın
eğitimsiz olması sebebiyle mollalar devrimin uygulanması konusunda önemli bir yere
sahip oldular. Buhara’ya girildikten sonra emirin tüm malları millileştirildi
ve “emaneten Baş İmam’ın idaresine verildi.”
Roy’a
göre dini unsurların mücadeleye dâhil edilmesi, Bolşeviklerin ezilen halk
kitlelerinin çıkarlarını koruma ve destekleme konusunda sahip oldukları kararlılığa
zerre halel getirmedi.[25] Şu hikâye, aradaki uyumu doğrular cinsten: Halk
temsilcileri konferansı sırasında ezan okundu. Namaz kılınmasından yana olan
birçok delege, konferans sırasında namaza durmanın yeni devletin niteliğine
uygun düşüp düşmediğinden emin olamadı. O noktada Roy çıkıp, “Devrim, herhangi
bir din için ağız dalaşı yapmakla ilgili bir mesele değildir. Toplantıya namaz
arası verelim” dedi.[26] Sonrasında Roy, Bolşeviklerin dini cemaatlerle ilgili
politikasını bu müdahalesini pragmatist bulan yorumlarla çelişen bir yerden
değerlendirecekti:
“Rusya’da Bolşevikler,
sadece sömürge halkların kurtuluşu fikrinden yana durmakla kalmadılar, […] ayrıca
yüzlerce yıl Çar’ın mutlakiyetçi rejiminin boyun eğdirdiği milyonlarca Müslümanı
özgürleştirdi. Artık sıra özgürleşmiş olan Müslümanlarda. Müslümanlar, sınır
ötesindeki kardeşlerine yardım elini uzatmalıdırlar.”[27]
Önceden
Stalin gibi Roy da Müslümanların kenara atılmış olan milliyetlerini Orta Asya’nın
Rus olmayan sakinlerinin ana özelliği kabul ediyor, bunu ilgili halkları diğer sömürge
halklardan ayıran bir özellik olarak görüyordu. Komünistlerin idaresinde Orta
Asya milletlerinin zihniyeti İslam’dan kurtarılmadı, Müslümanlar yabancıların
nüfuzundan kurtarıldı.
Asli
olarak dini çerçeve içerisinde gelişmiş olan İslam, direnişi özüne kazımış,
milli ve etnik bir boyut edindi. Roy, işte tam da bu zemin üzerinden, Sovyet
Müslümanlarının Müslüman olarak başka Müslümanlara yardım etmelerinin gayet
doğal bir adım olduğunu düşünüyordu. İşçilerin yerine Müslümanları koyan Doğu
devrimi, özetle buydu. Roy’un Hindistan Komünist Partisi’nin ilk yıllarında
öncü bir rol oynaması sebebiyle, sahneye yeni yeni çıkma imkânı bulan bağnazlık
ve tutucu dindarlık, Hindistan alt kıtasındaki komünistler için pek de sorun
teşkil etmedi.
Patrick Hesse
[Kaynak:
“To the Masses”: Communism and Religion in North India, 1920–47, Doktora
Tezi, 20 Temmuz 2015, s. 43-48.]
Dipnotlar:
[1] Bennigsen ve Wimbusch, Muslim National Communism, s. 42, 48.
[2]
Lenin, “Speech at the Second All-Russian Congress of Communist Organizations of
the Peoples of the East,” LW Cilt. 30: s. 144.
[3]
Rorlich, “Islam under Communist Rule,” s. 19.
[4]
Bennigsen ve Wimbusch, a.g.e., s. 49–50.
[5]
“Sultangaliyev Meselesi”yle ilgili olarak bkz.: Smith, The Bolsheviks and
the National, s. 228–36; Stalin’in rolü konusunda bkz.:, Fazal-ul-Rahir
Khan Marwat, The Basmachi Movement in Central Asia: A Study in Political
Development (Peşaver: Emjay Books 1985), s. 115–16.
[6]
Tüm alıntılar şuradan: Sarkisyanz, Rußland und der Messianismus, s. 269–72.
[7]
Bkz.: Schwartz, “Kommunismus und Islam,” s. 132–3 ve Cathy Porter, Larissa
Reisner (Londra: Virago 1988), s. 116–20.
[8]
Haugen, The Establishment of National, s. 82–4.
[9]
Azade Ayşe Rorlich’in Müslüman Volga Tatarlarına yönelik olarak yürütülen “çok
dilli medya kampanyası”nın özünü idrak edemediğini söylemek gerekiyor: Rorlich,
“Islam under Communist Rule,” s. 21–4. Sınır dışı etme, zorla çalıştırma ve
idam gibi uygulamalar gerçekte sadece Ortodoks rahiplere o da İkinci Dünya Savaşı
öncesinde uygulandı: Priestland, Weltgeschichte des Kommunismus, s. 185,
195, 228.
[10]
Dov Yaroshevski, “The Central Government and Peripheral Opposition in Khiva,
1910–1924,” Ro’i, The USSR and the Muslim World içinde; ayrıca bkz.: Baymirza
Hayit, “Basmatschi.” Nationaler Kampf Turkestans in den Jahren 1917 bis 1934
(Köln: Dreisam 1992), s. 22, 27–31; ve Smith, The Bolsheviks and the
National, s. 126.
[11]
Smith, The Bolsheviks and the National, s. 128–9; dine karşı uyumlu
yaklaşımın Müslümanların Kızıl Ordu’ya örgütlenmesi sürecine yaptığı etki
konusunda bkz.: Marwat, The Basmachi Movement, 46–51 ve Hayit,
“Basmatschi”, özellikle s. 146.
[12]
“The Voice of the Poor,” National Archives of India, Home/Political Files
(bundan sonra Home/Poll olarak anılacak) No. 4 Aralık 1919.
[13]
“Bolshevik Designs on Afghanistan and India,” Foreign/Poll, No. 71-171, 26
Şubat 1920.
[14]
A.g.e., s. 27.
[15]
Reports of the Director, Central Intelligence, 14 Şubat 1921,
Home/Poll/1921 No. 90, 20 Mart. Bu, sosyalist olmayan kültürün Rusya’nın
merkezi dışında kalan bölgelerde sınırsızca teşvik edilmesine neden oldu:
Smith, The Bolsheviks and the National, s. 169.
[16]
A.g.e.
[17]
Times of India, 5 Mart 1921.
[18]
Reports of the Director, Central Intelligence, 13 Ekim 1919, Home/Poll/1919 No.
454-457 11-12 Eylül.
[19]
Carr, The Bolshevik Revolution Cilt 1: s. 239.
[20]
Aktaran: Reports of the Director, Central Intelligence, 13 Ekim 1919,
Home/Poll/1919 No. 454-457, 11-12 Eylül. Ayrıca bkz.: “Bolshevik Designs on
Afghanistan and India,” s. 44–6 ve Chattopadhyay, Communism and Bengal’s
Freedom, s. 30. Bereketullah’ın görüşleri için bkz.: Moisej Persits, Revolutionaries
of India in Soviet Russia: Mainsprings of the Communist Movement in the East
(Moskova: Progress Publishers 1983), s. 45–9.
[21]
Reports of the Director, Central Intelligence, 16 Haziran 1919, Home/Poll/1919
No. 701-704, 21 Haziran.
[22]
“Treaty between Russia and Turkey,” Milestones of Soviet Foreign içinde,
s. 56.
[23]
David Petrie, Communism in India 1924–1927. Yeni baskı: yayına hz.:
Mahadevaprasad Saha (Kalküta: Editions Indian 1972), s. 178–9. Ayrıca Bolşeviklerin
Cidde’de Müslüman hacıları emperyalizme karşı yürütme çabalarına da
bakılabilir: A.g.e., s. 182–5; West Bengal State Archives, Kalküta,
Information Bureau Files (bundan sonra WBIB olarak anılacak) File 17/26 SL
114/1926, s. xv–xvi.
[24]
Tüm alıntılar: Manabendra Nath Roy, Memoirs (Delhi: Ajanta Books 1984), s.
446–7.
[25]
A.g.e., s. 449.
[26]
A.g.e., s. 450.
[27] A.g.e., s. 469.
0 Yorum:
Yorum Gönder