1.
Türkiye’de askeri rejim, iktidarda kaldığı bir yıl boyunca pek fazla başarı
elde edemedi. Ekonomik ve askeri alanlarda belirli başarılara imza atılsa da
rejimin Türkiye’deki politik hayatı reforme etme çabaları, etkileyici sonuçlara
ulaşamadı. Bunun önemli bir nedeni, yüzleştikleri sorunun çözüme direnen yapısıydı,
ama aynı zamanda, bu süreçte politik anlayış eksikliği ile yönetici kademede
görülen çelişkiler de etkili sonuçlara yol açtı.
Politik
Meseleler
2.
Milli Birlik Komitesi, bir yıl önce Menderes’in başında olduğu Demokrat Parti
hükümetini onun tek parti idaresi kurma çabalarına karşı çıktığı için devirdi.
MBK, bu tek parti idaresinin iç savaşa yol açacağından korktu. […]
3.
Sonrasında MBK’nın kapsamlı ekonomik ve toplumsal reformları yapması için
iktidarda kalması gerektiğini söyleyen genç subaylar grubu ile MBK’nın Menderes
döneminin tekrarlanmasına mani olmak için gerekli adımların atılmasıyla
birlikte iktidarın sivillere teslim edilmesi gerektiğine inanan muhafazakâr
üyeler arasında ayrışma yaşandı. Bu çelişki, bu mesele üzerinden devleti tehdit
eden bir iktidar mücadelesi verdikleri gerekçesiyle, 1960 yılının sonlarında on
dört MBK üyesinin görevden uzaklaştırılmasıyla birlikte, muhafazakâr kanata
mensup üst düzey subaylar lehine olacak şekilde, çözüme kavuşturuldu.
4.
Son beş ay boyunca rejim, temkinli, kimi zaman acemice attığı adımlarla
iktidarı sivillere teslim etmeye yönelik çalışma yürüttü. Ocak ayında esas
olarak yeni anayasanın ve seçim kanununun hazırlanması için iki meclisli yapı
teşkil edildi. MBK, senatonun yerini alırken, yasama organı meclisi, muhtelif
resmi ve özel örgütler içerisinden seçildi, böylelikle, MBK iktidarını korusa
da halkın katılımına belli ölçüde izin verilmiş oldu. Eldeki tüm göstergeler,
MBK’yı da içerecek biçimde, tüm Kurucu Meclis’in erken bir tarihten itibaren
çalışmalarını tamamlamak için ciddi bir çaba harcadığını ortaya koyuyor. Rejim,
yeni politik partilerin örgütlenmesine izin verdi. Ekim ayı içerisinde rejim
söz verdiği üzere, ulusal seçimlere hazırlık için sınırlı ölçüde politik
faaliyetin yürütülmesine imkân sağlandı.
5.
Öte yandan, rejimin ana hedeflerinden olan, dağıtılan Demokrat Parti’nin yerini
başka bir isimle alacak partiler grubunun veya yeni bir partinin kurulması
hedefine ulaşma konusunda pek bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Birçok MBK
üyesi CHP’yi desteklese de bu üyeler, otoriter bir idareye tevessül eder diye partinin
büyük bir zafer elde etmesini istemiyorlar. Rejimin Menderes’i ciddi kabahatler
işlemiş biri gibi gösterme çabalarına rağmen, eski DP üyelerinin büyük bir
kısmı, hâlen daha Menderes’e bağlı. MBK üyelerinin asıl derdi, Menderes
yanlılarının iktidarı yeniden ele geçirip kendilerinden intikam almalarına
fırsat vermemek. Hâlihazırda başlarında lider bulunmayan ama hâlâ daha DP’ye
sadık olan üyeler, İnönü CHP’sine yönelik öfkelerini en üst düzeyde muhafaza
ediyorlar.
Yeni
kurulan on dört politik parti içerisinde Türkiye Partisi ile Adalet Partisi[1]
gibi iki-üç partinin büyüme istidadına sahip olduğu, ülkedeki belirli DP
liderlerini örgütlemeyi başardığı görülüyor. Rejim, eski DP üyelerinin
desteğini kazanmaya çalışan yeni partilere destek olsa da bir yandan da bu yeni
partilerin bazılarının yeni DP üyelerinin esiri hâline gelmesinden korkuyor.
Yerelliklerdeki DP büroları arasındaki gayriresmi bağların varlığını muhafaza
ettiğini gören rejimin bu korkusunun makul ve meşru olduğu görülüyor.
6.
Bu anlamda rejim, Demokrat Parti’nin politik açıdan güvenilir olan halefini
kurmadan seçimleri gerçekleştirme vaadini yerine getirmeyeceğine karar vermek
zorunda. Buna ek olarak rejim, ayrıca muhtemelen yaz ortasında tamamlanacak
dava süreci ardından Menderes’e, Bayar’a ve önemli parti üyelerine ne yapacağı
konusunda da karar vermek zorunda. Rejim hangi kararı alırsa alsın, onun bir
dizi güçlükle karşılaşacağı açık. Eski parti liderlerini idam ederse politik
gerilimler artacak, rejim karşıtı gösteriler düzenlenecek. Askeri liderler,
Bayar ve Menderes’i ortadan kaldırmazsa, bu sefer de DP liderlerinin yeniden
otorite sahibi olmasıyla birlikte iktidarı güvenle bırakamayacaklar.
Dengeli
bir yaklaşım üzerinden biz, askeri liderlerin Bayar, Menderes ve birkaç yakın
arkadaşını geleceklerini güvence altına almak adına idam edeceklerine, rejimin
sonuçta meydana gelebilecek her türden isyanı kontrol edebileceğine inanıyoruz.
7.
Her ne kadar MBK içerisinde seçimleri yapma konusuna şüpheyle yaklaşan kimi
üyeler varsa da konseydeki önemli isimlerin seçimle iş başına gelmiş sivil bir
hükümete iktidarı teslim etmeye niyetli olduğunu görüyoruz. Yapılacak seçimin
sonucunda başka bir isim altında seçime girecek olan DP’nin iktidarı yeniden
alacağına dair elde mevcut olan her tür gösterge üzerinden, Menderes’in
yargılanması ile bağlantılı yapılan rejim karşıtı gösteriler yeni şüphelere yol
açıyor. Bu koşullarda rejim, seçimi birkaç aylığına erteleyebilir. Gene de biz,
rejimin askeri idareyi sonlandıracağına dair halka verdiği söz ile bu sözünden
dönmesi durumunda yüzleşeceği muhalefeti göz önünde bulundurduğumuzda, rejimin
bugün planlanmış olan seçimi ileri bir tarihe erteleyebileceğine inanmıyoruz.
Ama bir yandan da rejimin bugün iktidarı elinde tutma sebebinin, kendi
üyelerinin güvenliğine tehdit oluşturacağını düşündüğü her türden politik
örgüte müdahale edebilmek istemesi olduğunu düşünüyoruz.
8.
CHP, bu seçimlerde yarışacak partiler içerisinde en iyi konumda olan parti.
Eski cumhurbaşkanı İnönü’nün liderliğinde hareket ediyor olmasının yanında CHP,
ülkedeki en örgütlü parti. Teşkilâta bağlı geniş bir kitlesi var. Ama aynı
zamanda bazı durumlarda yakışıksız kabul edilen askeri rejimle arasındaki bağ
sebebiyle CHP, son aylarda kitle desteğini belli ölçüde yitirdi. (CHP, alt
yasama organı meclisinde en fazla üyeye sahip parti.) Kitle desteğindeki bu
kayıp seçimle birlikte telafi edilir mi bilinmez, tek bilinen şey, CHP’nin
seçim sürecinden, en fazla oyu almış, aynı zamanda yeni mecliste en fazla
koltuğa sahip parti olarak çıkacak olması.
9.
Ama gene de CHP’nin bu zaferi politik istikrarı getirmeyecek. Hiziplere
bölünmüş bir yapı olarak CHP, şu an yaşlı olan İnönü’nün yerini alacak bir
varise sahip değil. Ayrıca silahlı kuvvetlerin başındaki isimler, ileride Türk
siyasetinde daha aktif bir rol oynayacaklar. Bu rolü, birçok sebebin yanında,
ileride kurulacak hükümetlerde kendi güvenliğini sağlama gerekçesi üzerinden
üstlenecekler.
Bugünlerde
MBK üyelerinin senatoda koltuk sahibi olmasını sağlayacak bir anayasa
hazırlanıyor. Sağlığı izin verirse General Cemal Gürsel cumhurbaşkanı, MBK’nın
önemli üyelerinden General Madanoğlu genelkurmay başkanı olacak. Askerin
siyasete katılım süreci hangi biçimi alırsa alsın, askerin ele geçirdiği
iktidar, askerin bu işi bir daha yapması önündeki engelleri bir şekilde
kaldıracak. Ama bunun yanında her yeni hükümet, halkın toplumsal ve ekonomik
reformlarla ilgili baskılarıyla yüzleşecek. Bugün eldeki işaretler, bilhassa
kentlerde, halkın önemli bir kesiminin askerin siyasetteki payından duyduğu
hoşnutsuzluğun arttığını ortaya koyuyor. Mevcut partilerden birisinin bu
arzuları tatmin edip edemeyeceği belirsizliğini hâlen daha koruyor. Bu noktada
bu partilerin toplumsal ve ekonomik reformların ihtiyaç olduğunu söyleyen
programlarını temel almadığını söyleyebiliriz.
Ekonomideki
Beklentiler
10.
Gürsel rejimi, geçici hükümet olma vasfıyla hareket ederek, Türk ekonomisinin
büyüme süreci önünde duran, bütünlüklü bir yatırım planının olmayışı ve iş
dünyasında varolan belirsizliğe son verilememesi ile ilgili önemli engelleri
ortadan kaldıramadı. Mevcut hükümet, ilk yıllarda yürürlüğe konulan, hiçbir
şekilde koordine edilmemiş kamu harcamalarıyla ilgili programların yerini
bütünlüklü bir yatırım programının alması gerektiğini gördü, bu tespit
üzerinden Milli Planlama Bürosu’nu kurdu. Ancak rejim, esas olarak politik
meselelerle meşgul olduğundan ve geçici hükümetin doğası gereği yol açtığı
güçlüklerle boğuştuğundan, hazırlanan uzun erimli plan, ilerlemeye pek bir
katkı sunmadı.
11.
Bu sebeple, ekonomi sahasında hükümet, tüm enerjisini gelecekte elde edilecek
mevziler için şimdiden bir saha çalışması yürütmeye teksif etti. Hükümet,
ekonomik olmayan projelerle ilgili çalışmaları durdurdu, Uluslararası Para
Fonu’nun (IMF’in) hazırladığı, ekonomiyi istikrarlı kılma amacını güden
programa Menderes rejimine kıyasla daha fazla bağlı kaldı. Örneğin hükümet,
1961 yılının başlarında hükümet harcamalarında artış yapmaya karar verince
bütçe açığının kapatılmasına dönük yeni adımlar üzerinden, ekonomiyi istikrarlı
kılma amacını güden programı terk etmek yerine, gerekli olan vergilerin
toplanmasını kararlaştırdı.
12.
Hükümetin genelde sağlam zemine sahip olan ekonomi politikalarına rağmen Türk
ekonomisi, durağanlık hâlinden kurtulamadı. Politik koşullarda görülen
çalkantılı hâl ve bunun sonucunda gelecekte yürütülecek ekonomi politikalarının
yüzleştiği belirsizlik, özel şirketlerin yürürlüğe koyacağı birçok yatırım
projesinin ertelenmesine ve iç ticaretin yavaşlamasına sebep oldu.
Ekonomiyi
istikrarlı kılma amaçlı programın uygulanması için ihtiyaç duyulan finansal
disiplin, ekonomik faaliyet alanının daralmasına katkı sunmanın yanında, birçok
verimsiz şirketin kapısına kilit vuruyor, bazılarını da üretim maliyetlerine
pek fazla bakmadan, yüksek miktarlarda kârlar elde ettikleri onca yılın
ardından verimliliği iyileştirme işine yoğunlaşmaya itiyor.
1960’ta
tarım ürünlerindeki ani yükselişle birlikte gayri safi yurtiçi hâsıla, yüzde 5
civarında arttı. 1961 yılının rekoltesinin geçen yıldan daha iyi olmayacağı, bu
anlamda GSYİH’nin muhtemelen çok az artacağı görüldü.
13.
Türkiye’de enflasyonu düşürmeyi başaramayan istikrarlılaştırma programı, henüz
ülkenin ihracatındaki artışa katkı sunabilmiş değil. Bu anlamda program, dış
ticaret açığını artırmadan ekonomiyi büyütmeyi başaramadı. (Ancak gene de
program, ticaret için kullanılacak pazar konusunda Doğu Bloku ülkelerine
yönelik artan bağımlılığı azaltma konusunda başarılı oldu.)
1960
yılında yapılan toplam ihracat, 1959’da yapılan ihracattan yüzde 11 az
gerçekleşti. Bu yılın ilk çeyreğinde bu oran yüzde 17’ye ulaştı. Bu yıl
ekonominin hızı düştü, bu da ithalatı aniden düşürdü, bu düşüşe ABD, Batı
Almanya ve IMF’ten gelen kapsamlı dış yardımlar eşlik etti. Muhtemelen bu
yardımlar, 1961 yılı boyunca ödemeler bilançosunda fazlanın oluşmasını
sağlayacak.
Türkiye,
önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ihracatını artırmadığı sürece ekonomisinin
büyüyeceği yeni bir döneme giremez. Bu büyümeyi ancak dış yardımlardaki artışla
gerçekleştirebilir.
Askeri
Meseleler
14.
Cuntanın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte askeri liderlerin önemli bir bölümü,
enerjilerini silahlı kuvvetlerin yerine getirmesi gereken asli göreve teksif
edemez oldu. Orduyu asıl rahatsız eden husus ise aşırı şişmiş olan subay
kadrosunun uygun bir büyüklüğe kavuşturulması adına, 1960 yılının sonunda dört
binin üzerinde Türk subayının emekli edilmesiydi. Gayet tesirli olan bu program,
belirli aksamalara yol açsa da ileride muhtemelen silahlı kuvvetler
içerisindeki verimliliğin artmasını sağlayacak. Bu adımın yanı sıra rejim, Türk
silahlı kuvvetlerini önemli oranda küçültmeyi ve yeniden organize etmeyi
düşünüyor. Bu görüş kısmen, Türkiye’nin mevcut büyüklükteki bir orduyu
modernize edemeyeceğine, ayrıca, küçük ve modern bir ordunun yeterli gelişkin
teçhizata sahip olmayan büyük bir güce kıyasla daha faydalı olacağına dair
inançtan kaynaklanıyor. Bu planla bağlantılı olarak askeri liderler, görebildiğimiz
kadarıyla, ülkenin ihtiyaçları ve Sovyet işgalini gerçekleşmesi durumunda halkın
sergileyebileceği savaşma kabiliyetinin düzeyi dikkate alındığında daha uygun
olacağını düşündükleri gerilla savaşı eğitimine giderek daha fazla önem
verilmesi gerektiği üzerinde duruyorlar. Bu tür görüşlerin askeri liderlerin
kanaatlerini yansıtıp yansıtmadığını, ABD’den daha fazla yardım almak için pazarlık
aracı olarak kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz, ama ülkenin elindeki
güçlerin mevcut türünün yeniden kapsamlı olarak incelendiğini biliyoruz.
Dış
Politika
15.
Cemal Gürsel’in liderlik ettiği rejim, Türkiye’nin eskiden beri benimsediği dış
politika çizgisine uygun hareket etti. İktidarı aldıktan hemen sonra, Türkiye’nin
NATO ve CENTO gibi kurumlara yönelik taahhütlerine tümüyle bağlı olduğuna dair
güvence veren rejim, tam da bu sözüne uygun bir tavır içerisinde oldu. Elbette
elimizde, MBK’nın Menderes’in Türkiye’nin çıkarlarını ABD karşısında yeterince
sert bir dille veya bağımsızlıkçı bir yaklaşımla savunmadığına inandığına dair
kimi göstergeler mevcut. Ama bu düşünce, ülkenin dış politikasını maddi düzeyde
etkilemedi. Gene de rejim, ABD ile ilişkiler konusunda Menderes’e nazaran daha
dik başlı bir tutum sergiledi. Örneğin rejim, Menderes hükümetine kıyasla,
Türkiye’deki üslerin kullanımı karşısında ABD’den daha fazla yardım talep etti,
NATO’nun açıktan güvenceler sunmasına dair isteğini daha fazla dillendirdi.
Menderes, Ortadoğu’da Batı’nın nüfuzunu güçlendirme meselesine destek sunma
eğiliminde iken rejim, bu destek meselesiyle onun kadar ilgilenmedi. Bir bütün
olarak rejim, muhtemelen pazarlık yürütmek adına, yürüttüğü dış politika
dâhilinde, SSCB’ye yönelik düşmanlığının seviyesini hep yüksekte tuttu. Rejim,
ABD yardımlarına ve desteğine yönelik ihtiyacının her zaman bilincinde olarak
hareket etti.
16.
Biz, MBK’nın iktidarda olduğu dönemde Türkiye’nin dış politikasında önemli bir
değişikliğin yaşanmasını beklemiyoruz. Albay Türkeş gibi cuntanın eski
üyelerinin ve kimi mevcut üyelerinin ülkenin bağımsızlığını daha iddialı bir
biçimde ortaya koyması gerektiği fikrini tercih etmesi muhtemeldir ki bu
tercih, Doğu Bloku’na yönelimden değil, Atatürk dönemine mahsus izolasyon
geleneğinden yana olacaktır. MBK içerisinde bu türden ayrışmalar yaşansa bile,
bu ayrışmalar, iç meselelerle ilgili olarak içeride oluşan farklılıklar yanında
tali kalacaktır.
Biz,
MBK içerisinde dış politika üzerinden bir ayrışmanın yaşanacağına veya böylesi
bir ayrışmanın dış politikada değişikliklere yol açacağına ihtimal vermiyoruz.
17.
Gürsel rejimi konusunda Sovyetler, fırsatçı ve farklı anlamlara gelebilecek
hamleler yaptı. SSCB’nin açıktan Batı yanlısı olan Menderes’in devrilişini hoş
karşıladığı açık. SSCB, mevcut koşullarda devrimci rejimin en azından tepki
olarak, tarafsızlaşacağını, en azından SSCB ile dostane ilişkiler
geliştireceğini umuyor. Sovyetler, hiç fırsat kaybetmeden, ülkeye büyük ölçekli
ticari ve ekonomik yardım yapmayı önerdi (Gürsel hükümeti, bu yardımı nazik bir
yaklaşımla karşıladı, ciddiyetle tartışıldıktan sonra şimdilik bu yardım talebi
geri çevrildi).
Ankara’daki
Sovyet büyükelçiliği, rejimle dostluk kurmak için kesintisiz bir çaba ortaya
koydu ama elle tutulur bir başarı elde edemedi. Diğer yandan, Sovyet propaganda
aygıtı, Gürsel hükümetinin Batı yanlısı politikaları sürdürmesi ve Doğu Bloku’na
yönelik eski güvensizliği muhafaza etmesi karşısında hayal kırıklıklarını dile
getirdi. Muhtemelen bu yaklaşım, ister Gürsel, iktidarı sivil hükümete teslim
etsin isterse etmesin, Sovyetler’in Türkiye’ye yönelik politikasına damga
vurmaya devam edecek. SSCB, Türkiye’nin Batı ile bağlarının kopmasına dair
umudunu koruduğu sürece bu politika belirleyici olacak.
18.
Bugünden öngörebildiğimiz kadarıyla, rejimden iktidarı devralacak sivil hükümetin
mevcut dış politikayı değiştirme ihtimali bulunmuyor. Menderes ve Gürsel gibi CHP
lider kadrosu da, fiiliyatta NATO politikasına da, ABD desteğine
bel bağlamayı öngören yaklaşıma da temelde bağlı. Ancak mevcut sınırlar
dâhilinde ileride kurulacak hükümet, az miktarda da olsa Sovyet yardımı almayı
kabul etme eğilimine eski hükümetlere nazaran daha fazla meyil gösterebilir.
Arap dünyasında Batı yanlısı hedefler uyarınca hareket etme konusunda daha az
aktif olma ihtimali mevcutsa da gelecekte kurulacak hükümet de küçük
farklılıklar haricinde, temelde eski hükümetler gibi hareket edecektir.
26 Mayıs 1961
Kaynak
Dipnot:
[1] Yeni Türkiye Partisi liberal bir partiyken Adalet Partisi muhafazakâr.
0 Yorum:
Yorum Gönder