27 Mayıs 2025

CIA’in 27 Mayıs Değerlendirmesi


1. Türkiye’de askeri rejim, iktidarda kaldığı bir yıl boyunca pek fazla başarı elde edemedi. Ekonomik ve askeri alanlarda belirli başarılara imza atılsa da rejimin Türkiye’deki politik hayatı reforme etme çabaları, etkileyici sonuçlara ulaşamadı. Bunun önemli bir nedeni, yüzleştikleri sorunun çözüme direnen yapısıydı, ama aynı zamanda, bu süreçte politik anlayış eksikliği ile yönetici kademede görülen çelişkiler de etkili sonuçlara yol açtı.

Politik Meseleler

2. Milli Birlik Komitesi, bir yıl önce Menderes’in başında olduğu Demokrat Parti hükümetini onun tek parti idaresi kurma çabalarına karşı çıktığı için devirdi. MBK, bu tek parti idaresinin iç savaşa yol açacağından korktu. […]

3. Sonrasında MBK’nın kapsamlı ekonomik ve toplumsal reformları yapması için iktidarda kalması gerektiğini söyleyen genç subaylar grubu ile MBK’nın Menderes döneminin tekrarlanmasına mani olmak için gerekli adımların atılmasıyla birlikte iktidarın sivillere teslim edilmesi gerektiğine inanan muhafazakâr üyeler arasında ayrışma yaşandı. Bu çelişki, bu mesele üzerinden devleti tehdit eden bir iktidar mücadelesi verdikleri gerekçesiyle, 1960 yılının sonlarında on dört MBK üyesinin görevden uzaklaştırılmasıyla birlikte, muhafazakâr kanata mensup üst düzey subaylar lehine olacak şekilde, çözüme kavuşturuldu.

4. Son beş ay boyunca rejim, temkinli, kimi zaman acemice attığı adımlarla iktidarı sivillere teslim etmeye yönelik çalışma yürüttü. Ocak ayında esas olarak yeni anayasanın ve seçim kanununun hazırlanması için iki meclisli yapı teşkil edildi. MBK, senatonun yerini alırken, yasama organı meclisi, muhtelif resmi ve özel örgütler içerisinden seçildi, böylelikle, MBK iktidarını korusa da halkın katılımına belli ölçüde izin verilmiş oldu. Eldeki tüm göstergeler, MBK’yı da içerecek biçimde, tüm Kurucu Meclis’in erken bir tarihten itibaren çalışmalarını tamamlamak için ciddi bir çaba harcadığını ortaya koyuyor. Rejim, yeni politik partilerin örgütlenmesine izin verdi. Ekim ayı içerisinde rejim söz verdiği üzere, ulusal seçimlere hazırlık için sınırlı ölçüde politik faaliyetin yürütülmesine imkân sağlandı.

5. Öte yandan, rejimin ana hedeflerinden olan, dağıtılan Demokrat Parti’nin yerini başka bir isimle alacak partiler grubunun veya yeni bir partinin kurulması hedefine ulaşma konusunda pek bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Birçok MBK üyesi CHP’yi desteklese de bu üyeler, otoriter bir idareye tevessül eder diye partinin büyük bir zafer elde etmesini istemiyorlar. Rejimin Menderes’i ciddi kabahatler işlemiş biri gibi gösterme çabalarına rağmen, eski DP üyelerinin büyük bir kısmı, hâlen daha Menderes’e bağlı. MBK üyelerinin asıl derdi, Menderes yanlılarının iktidarı yeniden ele geçirip kendilerinden intikam almalarına fırsat vermemek. Hâlihazırda başlarında lider bulunmayan ama hâlâ daha DP’ye sadık olan üyeler, İnönü CHP’sine yönelik öfkelerini en üst düzeyde muhafaza ediyorlar.

Yeni kurulan on dört politik parti içerisinde Türkiye Partisi ile Adalet Partisi[1] gibi iki-üç partinin büyüme istidadına sahip olduğu, ülkedeki belirli DP liderlerini örgütlemeyi başardığı görülüyor. Rejim, eski DP üyelerinin desteğini kazanmaya çalışan yeni partilere destek olsa da bir yandan da bu yeni partilerin bazılarının yeni DP üyelerinin esiri hâline gelmesinden korkuyor. Yerelliklerdeki DP büroları arasındaki gayriresmi bağların varlığını muhafaza ettiğini gören rejimin bu korkusunun makul ve meşru olduğu görülüyor.

6. Bu anlamda rejim, Demokrat Parti’nin politik açıdan güvenilir olan halefini kurmadan seçimleri gerçekleştirme vaadini yerine getirmeyeceğine karar vermek zorunda. Buna ek olarak rejim, ayrıca muhtemelen yaz ortasında tamamlanacak dava süreci ardından Menderes’e, Bayar’a ve önemli parti üyelerine ne yapacağı konusunda da karar vermek zorunda. Rejim hangi kararı alırsa alsın, onun bir dizi güçlükle karşılaşacağı açık. Eski parti liderlerini idam ederse politik gerilimler artacak, rejim karşıtı gösteriler düzenlenecek. Askeri liderler, Bayar ve Menderes’i ortadan kaldırmazsa, bu sefer de DP liderlerinin yeniden otorite sahibi olmasıyla birlikte iktidarı güvenle bırakamayacaklar.

Dengeli bir yaklaşım üzerinden biz, askeri liderlerin Bayar, Menderes ve birkaç yakın arkadaşını geleceklerini güvence altına almak adına idam edeceklerine, rejimin sonuçta meydana gelebilecek her türden isyanı kontrol edebileceğine inanıyoruz.

7. Her ne kadar MBK içerisinde seçimleri yapma konusuna şüpheyle yaklaşan kimi üyeler varsa da konseydeki önemli isimlerin seçimle iş başına gelmiş sivil bir hükümete iktidarı teslim etmeye niyetli olduğunu görüyoruz. Yapılacak seçimin sonucunda başka bir isim altında seçime girecek olan DP’nin iktidarı yeniden alacağına dair elde mevcut olan her tür gösterge üzerinden, Menderes’in yargılanması ile bağlantılı yapılan rejim karşıtı gösteriler yeni şüphelere yol açıyor. Bu koşullarda rejim, seçimi birkaç aylığına erteleyebilir. Gene de biz, rejimin askeri idareyi sonlandıracağına dair halka verdiği söz ile bu sözünden dönmesi durumunda yüzleşeceği muhalefeti göz önünde bulundurduğumuzda, rejimin bugün planlanmış olan seçimi ileri bir tarihe erteleyebileceğine inanmıyoruz. Ama bir yandan da rejimin bugün iktidarı elinde tutma sebebinin, kendi üyelerinin güvenliğine tehdit oluşturacağını düşündüğü her türden politik örgüte müdahale edebilmek istemesi olduğunu düşünüyoruz.

8. CHP, bu seçimlerde yarışacak partiler içerisinde en iyi konumda olan parti. Eski cumhurbaşkanı İnönü’nün liderliğinde hareket ediyor olmasının yanında CHP, ülkedeki en örgütlü parti. Teşkilâta bağlı geniş bir kitlesi var. Ama aynı zamanda bazı durumlarda yakışıksız kabul edilen askeri rejimle arasındaki bağ sebebiyle CHP, son aylarda kitle desteğini belli ölçüde yitirdi. (CHP, alt yasama organı meclisinde en fazla üyeye sahip parti.) Kitle desteğindeki bu kayıp seçimle birlikte telafi edilir mi bilinmez, tek bilinen şey, CHP’nin seçim sürecinden, en fazla oyu almış, aynı zamanda yeni mecliste en fazla koltuğa sahip parti olarak çıkacak olması.

9. Ama gene de CHP’nin bu zaferi politik istikrarı getirmeyecek. Hiziplere bölünmüş bir yapı olarak CHP, şu an yaşlı olan İnönü’nün yerini alacak bir varise sahip değil. Ayrıca silahlı kuvvetlerin başındaki isimler, ileride Türk siyasetinde daha aktif bir rol oynayacaklar. Bu rolü, birçok sebebin yanında, ileride kurulacak hükümetlerde kendi güvenliğini sağlama gerekçesi üzerinden üstlenecekler.

Bugünlerde MBK üyelerinin senatoda koltuk sahibi olmasını sağlayacak bir anayasa hazırlanıyor. Sağlığı izin verirse General Cemal Gürsel cumhurbaşkanı, MBK’nın önemli üyelerinden General Madanoğlu genelkurmay başkanı olacak. Askerin siyasete katılım süreci hangi biçimi alırsa alsın, askerin ele geçirdiği iktidar, askerin bu işi bir daha yapması önündeki engelleri bir şekilde kaldıracak. Ama bunun yanında her yeni hükümet, halkın toplumsal ve ekonomik reformlarla ilgili baskılarıyla yüzleşecek. Bugün eldeki işaretler, bilhassa kentlerde, halkın önemli bir kesiminin askerin siyasetteki payından duyduğu hoşnutsuzluğun arttığını ortaya koyuyor. Mevcut partilerden birisinin bu arzuları tatmin edip edemeyeceği belirsizliğini hâlen daha koruyor. Bu noktada bu partilerin toplumsal ve ekonomik reformların ihtiyaç olduğunu söyleyen programlarını temel almadığını söyleyebiliriz.

Ekonomideki Beklentiler

10. Gürsel rejimi, geçici hükümet olma vasfıyla hareket ederek, Türk ekonomisinin büyüme süreci önünde duran, bütünlüklü bir yatırım planının olmayışı ve iş dünyasında varolan belirsizliğe son verilememesi ile ilgili önemli engelleri ortadan kaldıramadı. Mevcut hükümet, ilk yıllarda yürürlüğe konulan, hiçbir şekilde koordine edilmemiş kamu harcamalarıyla ilgili programların yerini bütünlüklü bir yatırım programının alması gerektiğini gördü, bu tespit üzerinden Milli Planlama Bürosu’nu kurdu. Ancak rejim, esas olarak politik meselelerle meşgul olduğundan ve geçici hükümetin doğası gereği yol açtığı güçlüklerle boğuştuğundan, hazırlanan uzun erimli plan, ilerlemeye pek bir katkı sunmadı.

11. Bu sebeple, ekonomi sahasında hükümet, tüm enerjisini gelecekte elde edilecek mevziler için şimdiden bir saha çalışması yürütmeye teksif etti. Hükümet, ekonomik olmayan projelerle ilgili çalışmaları durdurdu, Uluslararası Para Fonu’nun (IMF’in) hazırladığı, ekonomiyi istikrarlı kılma amacını güden programa Menderes rejimine kıyasla daha fazla bağlı kaldı. Örneğin hükümet, 1961 yılının başlarında hükümet harcamalarında artış yapmaya karar verince bütçe açığının kapatılmasına dönük yeni adımlar üzerinden, ekonomiyi istikrarlı kılma amacını güden programı terk etmek yerine, gerekli olan vergilerin toplanmasını kararlaştırdı.

12. Hükümetin genelde sağlam zemine sahip olan ekonomi politikalarına rağmen Türk ekonomisi, durağanlık hâlinden kurtulamadı. Politik koşullarda görülen çalkantılı hâl ve bunun sonucunda gelecekte yürütülecek ekonomi politikalarının yüzleştiği belirsizlik, özel şirketlerin yürürlüğe koyacağı birçok yatırım projesinin ertelenmesine ve iç ticaretin yavaşlamasına sebep oldu.

Ekonomiyi istikrarlı kılma amaçlı programın uygulanması için ihtiyaç duyulan finansal disiplin, ekonomik faaliyet alanının daralmasına katkı sunmanın yanında, birçok verimsiz şirketin kapısına kilit vuruyor, bazılarını da üretim maliyetlerine pek fazla bakmadan, yüksek miktarlarda kârlar elde ettikleri onca yılın ardından verimliliği iyileştirme işine yoğunlaşmaya itiyor.

1960’ta tarım ürünlerindeki ani yükselişle birlikte gayri safi yurtiçi hâsıla, yüzde 5 civarında arttı. 1961 yılının rekoltesinin geçen yıldan daha iyi olmayacağı, bu anlamda GSYİH’nin muhtemelen çok az artacağı görüldü.

13. Türkiye’de enflasyonu düşürmeyi başaramayan istikrarlılaştırma programı, henüz ülkenin ihracatındaki artışa katkı sunabilmiş değil. Bu anlamda program, dış ticaret açığını artırmadan ekonomiyi büyütmeyi başaramadı. (Ancak gene de program, ticaret için kullanılacak pazar konusunda Doğu Bloku ülkelerine yönelik artan bağımlılığı azaltma konusunda başarılı oldu.)

1960 yılında yapılan toplam ihracat, 1959’da yapılan ihracattan yüzde 11 az gerçekleşti. Bu yılın ilk çeyreğinde bu oran yüzde 17’ye ulaştı. Bu yıl ekonominin hızı düştü, bu da ithalatı aniden düşürdü, bu düşüşe ABD, Batı Almanya ve IMF’ten gelen kapsamlı dış yardımlar eşlik etti. Muhtemelen bu yardımlar, 1961 yılı boyunca ödemeler bilançosunda fazlanın oluşmasını sağlayacak.

Türkiye, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde ihracatını artırmadığı sürece ekonomisinin büyüyeceği yeni bir döneme giremez. Bu büyümeyi ancak dış yardımlardaki artışla gerçekleştirebilir.

Askeri Meseleler

14. Cuntanın iktidarı ele geçirmesiyle birlikte askeri liderlerin önemli bir bölümü, enerjilerini silahlı kuvvetlerin yerine getirmesi gereken asli göreve teksif edemez oldu. Orduyu asıl rahatsız eden husus ise aşırı şişmiş olan subay kadrosunun uygun bir büyüklüğe kavuşturulması adına, 1960 yılının sonunda dört binin üzerinde Türk subayının emekli edilmesiydi. Gayet tesirli olan bu program, belirli aksamalara yol açsa da ileride muhtemelen silahlı kuvvetler içerisindeki verimliliğin artmasını sağlayacak. Bu adımın yanı sıra rejim, Türk silahlı kuvvetlerini önemli oranda küçültmeyi ve yeniden organize etmeyi düşünüyor. Bu görüş kısmen, Türkiye’nin mevcut büyüklükteki bir orduyu modernize edemeyeceğine, ayrıca, küçük ve modern bir ordunun yeterli gelişkin teçhizata sahip olmayan büyük bir güce kıyasla daha faydalı olacağına dair inançtan kaynaklanıyor. Bu planla bağlantılı olarak askeri liderler, görebildiğimiz kadarıyla, ülkenin ihtiyaçları ve Sovyet işgalini gerçekleşmesi durumunda halkın sergileyebileceği savaşma kabiliyetinin düzeyi dikkate alındığında daha uygun olacağını düşündükleri gerilla savaşı eğitimine giderek daha fazla önem verilmesi gerektiği üzerinde duruyorlar. Bu tür görüşlerin askeri liderlerin kanaatlerini yansıtıp yansıtmadığını, ABD’den daha fazla yardım almak için pazarlık aracı olarak kullanılıp kullanılmadığını bilmiyoruz, ama ülkenin elindeki güçlerin mevcut türünün yeniden kapsamlı olarak incelendiğini biliyoruz.

Dış Politika

15. Cemal Gürsel’in liderlik ettiği rejim, Türkiye’nin eskiden beri benimsediği dış politika çizgisine uygun hareket etti. İktidarı aldıktan hemen sonra, Türkiye’nin NATO ve CENTO gibi kurumlara yönelik taahhütlerine tümüyle bağlı olduğuna dair güvence veren rejim, tam da bu sözüne uygun bir tavır içerisinde oldu. Elbette elimizde, MBK’nın Menderes’in Türkiye’nin çıkarlarını ABD karşısında yeterince sert bir dille veya bağımsızlıkçı bir yaklaşımla savunmadığına inandığına dair kimi göstergeler mevcut. Ama bu düşünce, ülkenin dış politikasını maddi düzeyde etkilemedi. Gene de rejim, ABD ile ilişkiler konusunda Menderes’e nazaran daha dik başlı bir tutum sergiledi. Örneğin rejim, Menderes hükümetine kıyasla, Türkiye’deki üslerin kullanımı karşısında ABD’den daha fazla yardım talep etti, NATO’nun açıktan güvenceler sunmasına dair isteğini daha fazla dillendirdi. Menderes, Ortadoğu’da Batı’nın nüfuzunu güçlendirme meselesine destek sunma eğiliminde iken rejim, bu destek meselesiyle onun kadar ilgilenmedi. Bir bütün olarak rejim, muhtemelen pazarlık yürütmek adına, yürüttüğü dış politika dâhilinde, SSCB’ye yönelik düşmanlığının seviyesini hep yüksekte tuttu. Rejim, ABD yardımlarına ve desteğine yönelik ihtiyacının her zaman bilincinde olarak hareket etti.

16. Biz, MBK’nın iktidarda olduğu dönemde Türkiye’nin dış politikasında önemli bir değişikliğin yaşanmasını beklemiyoruz. Albay Türkeş gibi cuntanın eski üyelerinin ve kimi mevcut üyelerinin ülkenin bağımsızlığını daha iddialı bir biçimde ortaya koyması gerektiği fikrini tercih etmesi muhtemeldir ki bu tercih, Doğu Bloku’na yönelimden değil, Atatürk dönemine mahsus izolasyon geleneğinden yana olacaktır. MBK içerisinde bu türden ayrışmalar yaşansa bile, bu ayrışmalar, iç meselelerle ilgili olarak içeride oluşan farklılıklar yanında tali kalacaktır.

Biz, MBK içerisinde dış politika üzerinden bir ayrışmanın yaşanacağına veya böylesi bir ayrışmanın dış politikada değişikliklere yol açacağına ihtimal vermiyoruz.

17. Gürsel rejimi konusunda Sovyetler, fırsatçı ve farklı anlamlara gelebilecek hamleler yaptı. SSCB’nin açıktan Batı yanlısı olan Menderes’in devrilişini hoş karşıladığı açık. SSCB, mevcut koşullarda devrimci rejimin en azından tepki olarak, tarafsızlaşacağını, en azından SSCB ile dostane ilişkiler geliştireceğini umuyor. Sovyetler, hiç fırsat kaybetmeden, ülkeye büyük ölçekli ticari ve ekonomik yardım yapmayı önerdi (Gürsel hükümeti, bu yardımı nazik bir yaklaşımla karşıladı, ciddiyetle tartışıldıktan sonra şimdilik bu yardım talebi geri çevrildi).

Ankara’daki Sovyet büyükelçiliği, rejimle dostluk kurmak için kesintisiz bir çaba ortaya koydu ama elle tutulur bir başarı elde edemedi. Diğer yandan, Sovyet propaganda aygıtı, Gürsel hükümetinin Batı yanlısı politikaları sürdürmesi ve Doğu Bloku’na yönelik eski güvensizliği muhafaza etmesi karşısında hayal kırıklıklarını dile getirdi. Muhtemelen bu yaklaşım, ister Gürsel, iktidarı sivil hükümete teslim etsin isterse etmesin, Sovyetler’in Türkiye’ye yönelik politikasına damga vurmaya devam edecek. SSCB, Türkiye’nin Batı ile bağlarının kopmasına dair umudunu koruduğu sürece bu politika belirleyici olacak.

18. Bugünden öngörebildiğimiz kadarıyla, rejimden iktidarı devralacak sivil hükümetin mevcut dış politikayı değiştirme ihtimali bulunmuyor. Menderes ve Gürsel gibi CHP lider kadrosu da, fiiliyatta NATO politikasına da, ABD desteğine bel bağlamayı öngören yaklaşıma da temelde bağlı. Ancak mevcut sınırlar dâhilinde ileride kurulacak hükümet, az miktarda da olsa Sovyet yardımı almayı kabul etme eğilimine eski hükümetlere nazaran daha fazla meyil gösterebilir. Arap dünyasında Batı yanlısı hedefler uyarınca hareket etme konusunda daha az aktif olma ihtimali mevcutsa da gelecekte kurulacak hükümet de küçük farklılıklar haricinde, temelde eski hükümetler gibi hareket edecektir.

26 Mayıs 1961
Kaynak

Dipnot:
[1] Yeni Türkiye Partisi liberal bir partiyken Adalet Partisi muhafazakâr.

0 Yorum: