04 Mayıs 2025

Medusa’nın Solu



Aydın, sınıfsal bağlardan azade ele alınamayacak insandır. Aydını, gelenek ve çizgi yetiştirir. Ülke, aydın krizi yaşıyor çünkü sol, çıkmazda. Bize aydın diye sunulanlar, vekilliğin yolunu Yorum sahnesinden geçirenler.

Önce bir solist bulunur, sonra kısa süreli tutuklanma yaşar, ardından buradan elde ettiği kimlikle belediyelerden konser, mazbatadan aracına çakar alır.

Sonra başka bir tip çıkar, önce kültür sanat programında sonra Yorum sahnesinde boy gösterir, ardından vekil olur. Her iki temsilî tip de aydın diye kitlelere gösterilir, sonra bu tip Gezi’yi kimin başlattığı üzerinden koltuğa giden yolda kavga çıkarır. Her ikisi de özünde bire-özne sınırına kitleyi yedekler, tarihi kendisinden başlatır.

Başka bir tiyatrocu çıkar, iki partinin köprüsü olan ara partiden vekil olur.

Baştan sona özne krizi yaşanıyor. Hiç şiir basmayan yayınevi, vekilimizin çocuğuna şiir kitabı basar, emekli vekilimizin çocuğunun arabasına çakar takılmasının yolu açılır. Biri halkımızın “teselleme” dediği meseli anlatır, diğeri, alttan oyduğu partisinin belediyelerinden konser alır. Hiçbirini de sınıfın önünde yürüyen, seksen yaşına yaklaşan Behice Boran’ın duruşuyla göremezsiniz.

Bir gün bir tutanak yayınlanır, “seni bana önerdiklerinde başkasıyla karıştırdım” denir. Onu kimin ve ne için önerdiğini kitle tartışmaz. Önerenler Perinçek’le aynı çizgideyse o zaman “hatasıyla sevabıyla Perinçek” demek de insan ahlakının gereğine dönüşür ki çifte standardın olduğu yerde ahlaktan söz edilemez.

Ortada ne akıldan ne de ahlaktan bahsedilecek durum var. “Hatasıyla sevabıyla Yalçın Küçük” de diyebiliriz. Hatasıyla sevabıyla... Bir kere bu yola girildi mi hata ve sevabın ölçüsünü kimin belirlediği de bulanık hâle gelir.

“Elçiye zeval olmaz” denir. Elçi, binlerce insanın ölümüne yol açan bir yola girdiyse o zaman tartışılması gereken başka bir durum söz konusudur.

“Hatasıyla sevabıyla Kavala” da diyebiliriz öyleyse. Nasıl olsa o da verdiği parayla Birgün gazetesini ayakta tutmuştur. “Her şeye rağmen Birgün” mü demeliyiz? Önemli bir tirajını TMMOB üzerinden sağlayan bir gazete bu.

Bütün yollar tutulmuştur. Tonlarca demir, yolları kesmiştir. Bir güvenlik amiri, fırın kamyonetini durdurup onun ara mahallede kasasındaki ekmekleri bakkallara dağıtmasını engeller, aksatır, zorluk çıkarır. O sırada Kadıköy’de toplanan cılız kitle, 1 Mayıs kutlar. Hatasıyla sevabıyla tertip komitesi...

“Bir cebinde kenevir tohumu, bir cebinde Das Kapital” sözlerini sola boca edebilirsiniz, hatasıyla sevabıyla türkücü...

Banka reklâmlarında oynayabilirsiniz, akil insan olabilirsiniz, geçmişinizde çok değerli tiyatrolar, sinemalar, şiirler ürettiyseniz, o zaman siz de hatasıyla sevabıyla değerlendirilmeyi hak etmişsiniz demektir.

Sizin üzümünüz ezilip pekmeze çevrilirken sesini çıkarmayanlar, hatalı ya da sevaplı değil, olsa olsa karşınızda yer alandır.

Mandacılığın gönüllü sözcülüğünü kendine görev belleyenler, emperyalizmin aydınıdır. Daha farklı söylersek, Sülün Osman’ın cezaevindeyken “alın teriyle yaşamak” konulu verdiği konferans onu emekperver yapmaz.

Depremde kendi meslek odasının binası sapasağlam ayakta kalırken, o odaya mensup mühendislerin onay verdikleri projelerin ürünü olan binalar yıkılıyorsa, “hatasıyla sevabıyla mühendisler odası” denilemez.

Akşama kadar değerlerimize küfreden sözde insan hakları savunucuları, Tarık Akan’ın defnedildiği günün akşamı onu aforoz ediyorsa ve sol da “hatasıyla sevabıyla Tarık Akan” demiyorsa o zaman durup düşünmek gerekir ama saldıranların son dakikasından bir dakika sonra “ne hatası hep sevabıyla” denilecekse o zaman bu oyunun içinde yer almak mandacılıkla malûldür.

Medusa’nın solundan açık denize bırakılan, imamın kayığıdır. İmamın kayığında kaptan da vardır, o kaptan kamarası, solu bütün izlerin birbirine karıştığı bulanık sulara taşır.

Galiba Debord, bu dönem açısından haklıydı. Gösterinin karşısında olan da onun bir parçasına dönüşür. “Hatasıyla sevabıyla” diye başlayan cümleler baştan yenilgiye mahkûmdur. Son dakikaya kadar eleştirdiğiniz "aydınlara" son dakikasından sonra “hatasıyla sevabıyla” demek, olsa olsa düne kadar “seni günahkâr ilan etme tiyatrosuna katıldık” demektir. Böyle bir tiyatroda rol almak, bizi biz yapan net duruştan saptırır. Anlaşılan o ki bizim, halktan başka gidecek yerimiz yokmuş.

Yol açamayanlar, başkasının açtığı yollardan gittiğini göstermemek için kimse görmesin diye gece yürür.

Odysseus’u İthake’ye ulaştıran tek gerçek, onun kararlılığı ve aklıdır. Kararlıdır ama aklıyla gemisini yurduna ulaştırır. Yolda karşısına çıkan Sirenlerin tatlı ezgilerini duymasınlar diye askerlerinin kulaklarına balmumu tıkar, askerlere Sirenlerin yaşadığı kayalıklara dümen kırma emri vermemek için kendi kollarını bağlayıp ağzını bezle kapatır. O, gerçek bir önderdir, ezgileri kendisi dinler, askerlerini yoldan sapma yozluğuna karşı korur.

Bugünden sonra ömründe bir kez emekçi halk sınıflarına ve ezilenlere hizmet edip sonra mandacılığa hizmet etmiş biri varsa “hatasıyla sevabıyla” değerlendirilmek zorundadır.

S. Adalı
4 Mayıs 2025

0 Yorum: