İşçi
sınıfının tarihsel belleği, sadece takvim yapraklarından ibaret değildir; aynı
zamanda mücadeleyle yoğrulan coğrafyalarda, meydanlarda ve fabrika kapılarında
vücut bulur.
Bazen
bir örgütün adres değişikliği, basit bir idari işlem değil, tarihsel bir metin,
politik bir beyanname olarak da okunabilir.
Devrimci
İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yönetiminin, genel merkezini
İstanbul’dan Ankara’ya taşıma kararı, işte tam da bu ruhla okunması gereken bir
tarihsel ihanet teşebbüsüdür. Bu karar, DİSK’in sadece mekânını değil, politik
varoluşunun temelini oluşturan “yönünü” değiştirmesi demektir.[1]
Aslında
soru basittir: DİSK Nereye Taşınıyor?
Cevapsa
bir o kadar hızlı verilmelidir: Sınıfın gövdesinden kopuşun ve bürokrasi
kışlasına teslimiyetin coğrafyasına!
İstanbul
ve Mücadelenin Belleği
Tarihsel
maddeci bir bakışla mekân, sınıflar arası mücadelenin ve üretim ilişkilerinin
somutlaştığı bir alan olarak okunur. İstanbul, Türkiye işçi sınıfı için, sadece
ekonomik yoğunluğun değil, aynı zamanda bağımsızlık, direniş ve kanla yazılmış
sınıf bilincinin mekânıdır.
DİSK,
işte tam bu mekânda, 1967’de, sermayeye, devletin güdümündeki sendikacılığa ve
bürokratik uzlaşmacılığa karşı çıkan işçi iradesinin eseri olarak İstanbul’da
kendini var etti. 1963 Kavel, 1966 Paşabahçe, 1970 15-16 Haziran Büyük İşçi
Direnişi; bu destan gibi mücadeleler, burjuvazinin kalbine saplanan bir hançer
gibi, hep bu coğrafyada parladı. DİSK’in İstanbul’da varoluşu, “sınıfa karşı
sınıf” duruşunun, bizzat sınıfın var olduğu, acı çektiği ve direndiği yerde kök
salma yemini gibidir.
Ankara
ise, bürokrasinin, siyasi iktidarın ve pazarlık masalarının mekânıdır. O, sınıfın
kendisiyle değil, devletiyle konuşulan yerdir. DİSK’in genel merkezini bu
kışlaya taşıması, kendi kurucu felsefesine karşı giriştiği bir intihar girişimidir.
Bu, “işçi sınıfının kalbidir” dediği İstanbul’u terk ederek, tarihsel
bağımsızlık çizgisinden kopan bir ihanet handikapıdır. Konfederasyon, işçinin
alın terinin aktığı karargâhı terk edip, burjuva siyasetinin kapılarına en
basit tabiriyle dilenmeye gitmektedir.
Liberalizm,
Reformizm ve Bürokrasi Engeli
Ayrıca
yeni bir parantez açmak gerekirse, bu coğrafi kayması, anlık bir hezeyan olarak
görülmemeli, DİSK yönetimini uzun süredir kemiren ideolojik yozlaşmanın vardığı
yer, onlar açısından bir zirve noktasıdır. DİSK’in mevcut yönetim kademeleri,
ne yazık ki, devrimci sınıf sendikacılığını çoktan terk etmiş, yerine
uzlaşmacılığı ve teslimiyeti esas alan liberal-reformist, uzlaşmacı karakterde
bir sınıf işbirliği çizgisi oturtmuştur. Bu çizgi, en başından bu yana artan
şekilde, fiili-meşru mücadelenin ateşinden kaçarak, mücadeleyi bürokratik
diplomasiye indirgeme eğilimi taşır. Bu çizginin adı sendikal bürokrasidir.
Sendikal
bürokrasi, aklı başında bir sınıf çözümlemesinde burjuvazinin işçi sınıfı
içindeki en tehlikeli kolu olarak gözümüze çarpar. Bu bürokrasi, sadece
Türk-İş’in temsil ettiği “sarı sendikacılık” ile sınırlı değildir. DİSK’in
uzlaşmacı kanadı da, mücadele birikimini bırakarak, politik mücadeleden
kaçınarak ve ekonomik talepleri kararlı bir biçimde savunmaktan imtina ederek, aynı
ihanet misyonunu farklı bir tonla yıllardır sürdürmektedir.
Bu
bürokratik kastın temel misyonu şudur:
1.
Sınıfı Politik Mücadeleden Uzak Tutmak: Ekonomik mücadeleyi
sınırlandırarak, işçi sınıfının burjuva ideolojisinin çeperinden kurtulup
bağımsız politik kimliğini kazanmasını engellemek.
2.
Sınıfı İktidara Yamamak: Sendikal örgütlenmeyi, işçinin öz örgütü
olmaktan çıkarıp, “Saray’a, Meclis’e, Parti’ye” yamanacak basit bir lobi ve
pazarlık aygıtına dönüştürmek.
DİSK’in
Ankara’ya taşınması, yalnızca bu misyonun tamamlanması için atılmış somut,
fiziki bir adımdır. Karar, aynı zamanda tüzüksel çoğunluk ilkelerini hiçe
sayarak, sendikal demokrasinin ruhuna karşı işlenmiş bir suçtur.
Bir
örgüt, kendi meşruiyetini ve demokratik işleyişini bu denli ayaklar altına
alıyorsa, onun sınıfa karşı dürüstlüğü ve sadakati de bütünüyle sorgulanmak
durumundadır.
Örgütlenme
Formunun Devrimci Diyalektiği
Bu
ihanet anında, örgütlenme ve bürokrasiye dair tarihsel gözlemlerden süzülmüş
bazı uyarıları kulaklarda çınlatmakta fayda var.[2]
Sendikalar,
işçi sınıfının ekonomik-demokratik mücadelesi için en uygun yığınsal örgütlenme
biçimidir. Ancak, sendikaların otomatik ve kendiliğinden biçimde devrimci
olmayacağını, uzlaşmacı eğilimler taşıyacağını ve bu eğilimlerin sürekli olarak
Proleterya Partisi’nin müdahalesiyle aşılması gerektiğini hem tarihsel örnekler
hem de ustaların yazdığı temel metinler bize göstermiştir.
Türkiye
işçi sınıfının bugün en yakıcı ihtiyacı, ekonomik mücadele ile siyasal mücadele
arasındaki bağı kurmaktır. Siyaset üstü sendikacılık safsatası (Türk-İş) ve
liberal-reformist kaçış (DİSK yönetimi), bu bağı kurmamak için burjuvazinin
kullandığı iki farklı silahtır.
Bu
bürokratik engeli aşmanın yolu, soyut örgütlenme modeli tartışmalarında değil, mücadele
anlayışının militan ve devrimci bir pratikle yeniden kurulmasından geçmektedir.
Daha önce de bu mecrada çeşitli konular vesilesiyle değinmiştik. Neydi onlar?
1.
İşyeri Örgütlenmelerini Yükseltmek: Sendikal barajlar, grev yasakları ve
sendika bürokratlarını aşacak olan yegâne güç, işçi sınıfının güçlü işyeri
örgütlenmelerine dayanmasıdır. Bölüm, vardiya ve fabrika komiteleri, işçilerin
tamamını mücadelede özne haline getirmeli, bürokrasinin karar mekanizmalarını
tabandan gelen demokratik iradeyle felç etmelidir. Yani ilk çözüm adımı taban
örgütlülüğüdür.
2.
Geri Çağırma Hakkı: Bir sendika, temsilcilerin ve yöneticilerin tepeden
dayatıldığı, görevini yapmayanların geri çağrılamadığı bir yapı olduğu sürece,
işçi sınıfının öz örgütü olamaz. Demokratik merkeziyetçilik, sendikal
örgütlenmenin her düzeyinde hayata geçirilmeli, bürokratik kastlaşmanın önü
kesilmelidir.
Tarihsel
Sorumluluğun Gereği
DİSK’in
Ankara’ya yönelmesi, sadece bir binanın taşınması değil, bir ruhun taşınmasıdır.
O ruh, bir zamanlar direnişin, bağımsızlığın ve devrimin ruhuydu. Bu karar,
Konfederasyon yönetiminin kendi kuruluş felsefesine attığı politik bir
kurşundur.
İşçi
sınıfının önündeki görev bellidir: Bu tarihsel yanlışın geri alınması için,
Konfederasyon yönetimine karşı topyekûn bir mücadele başlatılmalıdır. DİSK,
yine ve daima, “işçi sınıfının kalbinde” kalmalıdır!
Bu
mücadele, sadece bir adresi savunma mücadelesi değil, devrimci sınıf
sendikacılığı anlayışını yeniden tesis etme, burjuvazinin içimizdeki ajanlarını
tasfiye etme ve işçi sınıfının bağımsız politik gücünü inşa etme mücadelesidir.
Sınıf, kendi tarihsel sorumluluğunun gereği olarak, bu ihanet çizgisini tecrit
edecek ve günün devrimci sendikal pratiğini kendi deneyimleriyle mutlaka
yaratacaktır.
M. Börklüce
20 Ekim 2025
Kaynak
Dipnotlar:
[1] 17 Ekim’de DİSK’e bağlı 11 sendika yayınladıkları ortak açıklama ile
DİSK’in Ankara’ya taşınmasına tepki gösterdi ve kararın“Sadece Taşınma Değil,
Bu Bir Yön Değişimi” olduğunu söylediler. Bildiriye imza atan sendikalar ise
şöyle:
“Birleşik
Metal İşçileri Sendikası (Birleşik Metal-İş), Türkiye Basın Yayın Matbaa
Çalışanları Sendikası (Basın-İş), Birleşik Tarım Orman İşçileri Sendikası (BTO-Sen),
Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş), Elektrik Gaz Su
ve Baraj Çalışanları Sendikası (Enerji-Sen), Güvenlik-Sen, Gemi Yapımı ve Deniz
Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk İşçileri Sendikası (Limter-İş),
Türkiye Devrimci Kara, Hava, Demiryolu İşçileri Sendikası (Nakliyat-İş), Sinema
Emekçileri Sendikası (Sine-Sen), Türkiye Sosyal Sigortalar, Eğitim, Büro,
Ticaret, Kooperatif ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Sosyal-İş), Tüm Kağıt
ve Selüloz Sanayii İşçileri Sendikası (Tümka-İş).”
[2] DİSK Genel Merkezi’nin İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasına kararına karşı DİSK yönetimine çağrı yapan 103 isim, “DİSK Genel Merkezi’nin Ankara’ya nakledilmesi kararından derhal vazgeçiniz” dedi. Açıklama da ayrıca; “DİSK’in kurucu Genel Başkanı ve büyük önderi Kemal Türkler’in yakın çalışma arkadaşları olarak, DİSK Genel Merkezi’nin Ankara’ya taşınmasına karşı olduğumuzu aşağıda sunduğumuz gerekçelerle belirtiriz.” denildi. Kızılbayrak ve Sol.


0 Yorum:
Yorum Gönder