29 Kasım 2025

,

DİSK Nereye?


İşçi sınıfının tarihsel belleği, sadece takvim yapraklarından ibaret değildir; aynı zamanda mücadeleyle yoğrulan coğrafyalarda, meydanlarda ve fabrika kapılarında vücut bulur.

Bazen bir örgütün adres değişikliği, basit bir idari işlem değil, tarihsel bir metin, politik bir beyanname olarak da okunabilir.

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) yönetiminin, genel merkezini İstanbul’dan Ankara’ya taşıma kararı, işte tam da bu ruhla okunması gereken bir tarihsel ihanet teşebbüsüdür. Bu karar, DİSK’in sadece mekânını değil, politik varoluşunun temelini oluşturan “yönünü” değiştirmesi demektir.[1]

Aslında soru basittir: DİSK Nereye Taşınıyor?

Cevapsa bir o kadar hızlı verilmelidir: Sınıfın gövdesinden kopuşun ve bürokrasi kışlasına teslimiyetin coğrafyasına!

İstanbul ve Mücadelenin Belleği

Tarihsel maddeci bir bakışla mekân, sınıflar arası mücadelenin ve üretim ilişkilerinin somutlaştığı bir alan olarak okunur. İstanbul, Türkiye işçi sınıfı için, sadece ekonomik yoğunluğun değil, aynı zamanda bağımsızlık, direniş ve kanla yazılmış sınıf bilincinin mekânıdır.

DİSK, işte tam bu mekânda, 1967’de, sermayeye, devletin güdümündeki sendikacılığa ve bürokratik uzlaşmacılığa karşı çıkan işçi iradesinin eseri olarak İstanbul’da kendini var etti. 1963 Kavel, 1966 Paşabahçe, 1970 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi; bu destan gibi mücadeleler, burjuvazinin kalbine saplanan bir hançer gibi, hep bu coğrafyada parladı. DİSK’in İstanbul’da varoluşu, “sınıfa karşı sınıf” duruşunun, bizzat sınıfın var olduğu, acı çektiği ve direndiği yerde kök salma yemini gibidir.

Ankara ise, bürokrasinin, siyasi iktidarın ve pazarlık masalarının mekânıdır. O, sınıfın kendisiyle değil, devletiyle konuşulan yerdir. DİSK’in genel merkezini bu kışlaya taşıması, kendi kurucu felsefesine karşı giriştiği bir intihar girişimidir. Bu, “işçi sınıfının kalbidir” dediği İstanbul’u terk ederek, tarihsel bağımsızlık çizgisinden kopan bir ihanet handikapıdır. Konfederasyon, işçinin alın terinin aktığı karargâhı terk edip, burjuva siyasetinin kapılarına en basit tabiriyle dilenmeye gitmektedir.

Liberalizm, Reformizm ve Bürokrasi Engeli

Ayrıca yeni bir parantez açmak gerekirse, bu coğrafi kayması, anlık bir hezeyan olarak görülmemeli, DİSK yönetimini uzun süredir kemiren ideolojik yozlaşmanın vardığı yer, onlar açısından bir zirve noktasıdır. DİSK’in mevcut yönetim kademeleri, ne yazık ki, devrimci sınıf sendikacılığını çoktan terk etmiş, yerine uzlaşmacılığı ve teslimiyeti esas alan liberal-reformist, uzlaşmacı karakterde bir sınıf işbirliği çizgisi oturtmuştur. Bu çizgi, en başından bu yana artan şekilde, fiili-meşru mücadelenin ateşinden kaçarak, mücadeleyi bürokratik diplomasiye indirgeme eğilimi taşır. Bu çizginin adı sendikal bürokrasidir.

Sendikal bürokrasi, aklı başında bir sınıf çözümlemesinde burjuvazinin işçi sınıfı içindeki en tehlikeli kolu olarak gözümüze çarpar. Bu bürokrasi, sadece Türk-İş’in temsil ettiği “sarı sendikacılık” ile sınırlı değildir. DİSK’in uzlaşmacı kanadı da, mücadele birikimini bırakarak, politik mücadeleden kaçınarak ve ekonomik talepleri kararlı bir biçimde savunmaktan imtina ederek, aynı ihanet misyonunu farklı bir tonla yıllardır sürdürmektedir.

Bu bürokratik kastın temel misyonu şudur:

1. Sınıfı Politik Mücadeleden Uzak Tutmak: Ekonomik mücadeleyi sınırlandırarak, işçi sınıfının burjuva ideolojisinin çeperinden kurtulup bağımsız politik kimliğini kazanmasını engellemek.

2. Sınıfı İktidara Yamamak: Sendikal örgütlenmeyi, işçinin öz örgütü olmaktan çıkarıp, “Saray’a, Meclis’e, Parti’ye” yamanacak basit bir lobi ve pazarlık aygıtına dönüştürmek.

DİSK’in Ankara’ya taşınması, yalnızca bu misyonun tamamlanması için atılmış somut, fiziki bir adımdır. Karar, aynı zamanda tüzüksel çoğunluk ilkelerini hiçe sayarak, sendikal demokrasinin ruhuna karşı işlenmiş bir suçtur.

Bir örgüt, kendi meşruiyetini ve demokratik işleyişini bu denli ayaklar altına alıyorsa, onun sınıfa karşı dürüstlüğü ve sadakati de bütünüyle sorgulanmak durumundadır.

Örgütlenme Formunun Devrimci Diyalektiği

Bu ihanet anında, örgütlenme ve bürokrasiye dair tarihsel gözlemlerden süzülmüş bazı uyarıları kulaklarda çınlatmakta fayda var.[2]

Sendikalar, işçi sınıfının ekonomik-demokratik mücadelesi için en uygun yığınsal örgütlenme biçimidir. Ancak, sendikaların otomatik ve kendiliğinden biçimde devrimci olmayacağını, uzlaşmacı eğilimler taşıyacağını ve bu eğilimlerin sürekli olarak Proleterya Partisi’nin müdahalesiyle aşılması gerektiğini hem tarihsel örnekler hem de ustaların yazdığı temel metinler bize göstermiştir.

Türkiye işçi sınıfının bugün en yakıcı ihtiyacı, ekonomik mücadele ile siyasal mücadele arasındaki bağı kurmaktır. Siyaset üstü sendikacılık safsatası (Türk-İş) ve liberal-reformist kaçış (DİSK yönetimi), bu bağı kurmamak için burjuvazinin kullandığı iki farklı silahtır.

Bu bürokratik engeli aşmanın yolu, soyut örgütlenme modeli tartışmalarında değil, mücadele anlayışının militan ve devrimci bir pratikle yeniden kurulmasından geçmektedir. Daha önce de bu mecrada çeşitli konular vesilesiyle değinmiştik. Neydi onlar?

1. İşyeri Örgütlenmelerini Yükseltmek: Sendikal barajlar, grev yasakları ve sendika bürokratlarını aşacak olan yegâne güç, işçi sınıfının güçlü işyeri örgütlenmelerine dayanmasıdır. Bölüm, vardiya ve fabrika komiteleri, işçilerin tamamını mücadelede özne haline getirmeli, bürokrasinin karar mekanizmalarını tabandan gelen demokratik iradeyle felç etmelidir. Yani ilk çözüm adımı taban örgütlülüğüdür.

2. Geri Çağırma Hakkı: Bir sendika, temsilcilerin ve yöneticilerin tepeden dayatıldığı, görevini yapmayanların geri çağrılamadığı bir yapı olduğu sürece, işçi sınıfının öz örgütü olamaz. Demokratik merkeziyetçilik, sendikal örgütlenmenin her düzeyinde hayata geçirilmeli, bürokratik kastlaşmanın önü kesilmelidir.

Tarihsel Sorumluluğun Gereği

DİSK’in Ankara’ya yönelmesi, sadece bir binanın taşınması değil, bir ruhun taşınmasıdır. O ruh, bir zamanlar direnişin, bağımsızlığın ve devrimin ruhuydu. Bu karar, Konfederasyon yönetiminin kendi kuruluş felsefesine attığı politik bir kurşundur.

İşçi sınıfının önündeki görev bellidir: Bu tarihsel yanlışın geri alınması için, Konfederasyon yönetimine karşı topyekûn bir mücadele başlatılmalıdır. DİSK, yine ve daima, “işçi sınıfının kalbinde” kalmalıdır!

Bu mücadele, sadece bir adresi savunma mücadelesi değil, devrimci sınıf sendikacılığı anlayışını yeniden tesis etme, burjuvazinin içimizdeki ajanlarını tasfiye etme ve işçi sınıfının bağımsız politik gücünü inşa etme mücadelesidir. Sınıf, kendi tarihsel sorumluluğunun gereği olarak, bu ihanet çizgisini tecrit edecek ve günün devrimci sendikal pratiğini kendi deneyimleriyle mutlaka yaratacaktır.

M. Börklüce
20 Ekim 2025
Kaynak

Dipnotlar:
[1] 17 Ekim’de DİSK’e bağlı 11 sendika yayınladıkları ortak açıklama ile DİSK’in Ankara’ya taşınmasına tepki gösterdi ve kararın“Sadece Taşınma Değil, Bu Bir Yön Değişimi” olduğunu söylediler. Bildiriye imza atan sendikalar ise şöyle:

“Birleşik Metal İşçileri Sendikası (Birleşik Metal-İş), Türkiye Basın Yayın Matbaa Çalışanları Sendikası (Basın-İş), Birleşik Tarım Orman İşçileri Sendikası (BTO-Sen), Devrimci Yapı, İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş), Elektrik Gaz Su ve Baraj Çalışanları Sendikası (Enerji-Sen), Güvenlik-Sen, Gemi Yapımı ve Deniz Taşımacılığı, Ardiyecilik ve Antrepoculuk İşçileri Sendikası (Limter-İş), Türkiye Devrimci Kara, Hava, Demiryolu İşçileri Sendikası (Nakliyat-İş), Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen), Türkiye Sosyal Sigortalar, Eğitim, Büro, Ticaret, Kooperatif ve Güzel Sanatlar İşçileri Sendikası (Sosyal-İş), Tüm Kağıt ve Selüloz Sanayii İşçileri Sendikası (Tümka-İş).”

[2] DİSK Genel Merkezi’nin İstanbul’dan Ankara’ya taşınmasına kararına karşı DİSK yönetimine çağrı yapan 103 isim, “DİSK Genel Merkezi’nin Ankara’ya nakledilmesi kararından derhal vazgeçiniz” dedi. Açıklama da ayrıca; “DİSK’in kurucu Genel Başkanı ve büyük önderi Kemal Türkler’in yakın çalışma arkadaşları olarak, DİSK Genel Merkezi’nin Ankara’ya taşınmasına karşı olduğumuzu aşağıda sunduğumuz gerekçelerle belirtiriz.” denildi. Kızılbayrak ve Sol.

0 Yorum: