27 Kasım 2025

,

Dev-Gratis

Türkiye’de bir örgüt, popüler hareketin rüzgârıyla yelken şişirmeyi devrimcilik zannediyor. Dün Mahir Çayan’a karşı gelerek fokoculuk yapıp sağda solda poz kesenler, bugün “Barınamıyoruz” sözü gündeme gelmişse hemen bu ismi mülk ediniyor, o isimle kurulmuş örgüt gibi hareket ediyor. Popüler imajların dünyasında kendisini göstermeyi politika olarak anlıyor.

Bir bölümü seksen sonrasında mafya olan bu örgüt, genelde yazının başlığındaki markanın renklerini kullanıyor. Çarpıcı renklerle varolmak istiyor. Bu boş ve beyhude çabalar, sosyalist hareketi tüketiyor. Küçük olanın büyüme çabası, onu daha da küçültüyor. Nicele değil nitel kütlenin maddesine ve diyalektiğine örgütlenmek gerekiyor.

İmamoğlu maskesi takan örgütlerin iddianame sonrası harekete geçmemiş olmaları da onların aynı pop-siyasetin uzantıları olduklarını kanıtlıyor. Bunların andığı Ekim Devrimi’nin gerçek Ekim’le bir alakası olamaz. Ekim iradesini başka bir yerde aramak gerekiyor. Ekim, Şubat’ın niceliğine kul olmuş olsaydı, şekline bağlansaydı, o maskeyi taksaydı varolamazdı. Ekrem maskesi, bu gerçeği anlamıyor.

Az olan, çokmuş gibi görünmenin yollarını arıyor. Bu yolların devrimle ve sosyalizmle bir bağı yok. Sosyalizmin tek bir sınıfa aitmiş gibi görünmesine karşı olanlar, “Sadece bir sınıfa ait olmayan sosyalizm anlayışını geniş bir yelpazede ele alıp topluma mal etmek gerekiyor” diyenler[1], başka sınıflara hizmet ettiklerini söylüyorlar aslında. “Küçük burjuvazinin, onun şahsında burjuvazinin malı olsun” dedikleri sosyalizmi, esasen burjuvaziye sıcak göstermek için uğraşıyorlar. Burjuvazinin niceliğine kul olanların tek derdi, proletaryanın ve halkın niteliğini yok etmek.

Özünde TKP de çok uzakta durmuyor. Sadece efendileri farklı. Onun Kautsky sevdası ve güzellemesi de sosyalizmi başka sınıflara mal etme uğraşıyla alakalı.[2] Düzen içerisinde yol arayan herkes, önce devrime ve sosyalizme saldırma ihtiyacı duyuyor. Devrimin ve sosyalizmin açtığı yolları yok etmek için uğraşıyor.

Bir TKP’li, bugün Mansur Yavaş savunuyor. Ecdadı Şefik Hüsnü de “bu Kemalistler, halk cumhuriyeti kuracak da sermaye izin vermiyor” diyordu. Onların patronları Sovyetler de aynı şekilde 12 Eylül sonrası “bu Kenan Evren ve hükümeti halkçı bir hükümet. Halktan yana kararlar alacaklar ama sermaye buna izin vermiyor” serzenişinde bulunuyordu. Altmışlarda Aybar çizgisi de “Atatürk’ün emek-sermaye çelişkisinden arınmış, sosyalist bir ülke kurmayı hedeflediğini ama sermayenin buna izin vermediğini” iddia ediyordu.

Bu düzen içinden şerik ve yoldaş arama çabası, kıyasıya sorgulanmalı. Sermayeyi devletin gömleğindeki kirmiş gibi görenlerin sonradan sermayedar oldukları, sermayeye raporlar hazırladıkları görülmeli. Bugün “sermaye terörü”[3] diyenlerin sermayenin işleyişinin çapaklarından, dikenlerinden rahatsız olan Ali Koç’un uzantıları oldukları idrak edilmeli. Bugün “halkımızdan sermayeye kaynak aktarılıyor” diyenler, bu kaynağın aktarılması için yürütülen operasyon olarak Pandemi sürecinde yurttaşlık bilinci ve bilim adına sermayeye ve devlete uşaklık ettiler. Onlara destek sundular. Halkın yoksullaştırılması operasyonuna ses çıkartmadılar. Suyun başına oturtulanlar, efendilerinin dediklerini yaptılar.

Sermayeden ari, arınık, münezzeh bir devletin var olduğu iddiası, sosyalist hareketin fikrini ve eylemini tayin ediyor. Bir başka kanat da devletten ari, arınık, münezzeh sermayenin ilerleyişine örgütleniyor. Her ikisi de tartışılmalı.

Düzen içerisinden şerik ve yoldaş arama çabası ile sosyalizmi proletaryadan, halktan ve ezilenden kurtarma çabası arasında bir bağ olmalı. Devrim ve sosyalizm, halkın, işçi sınıfının ve ezilenin olmasın diye uğraşanlar, düzen içerisinde kendilerince yollar arıyorlar. Düzen, o yolları hemen açıveriyor. Açılmış her yol sorgulanmalı.

Solculuğu meslek bilenlerle mesleğini solculuk bilenler, el ele kol kola ilerliyorlar. Bunların motivasyonu, devrim ve sosyalizm davası değil. Mesleğin çıkarları. Kendi varlığını solculuk mesleğine veya mesleki solculuğa bağlayanlar, devrimin ve sosyalizmin işçinin ve halkın olmasını istemiyorlar.

İnşaat mühendisleri odası üzerinden düzenden pay koparmayı tek ideoloji ve tek siyaset bilenler, düzen içerisinden şerik ve yoldaş arayışına girişiyorlar. Bu arayış, devrim ve sosyalizm anlayışını tayin ediyor.

Öcalan’ın “Perspektif”i de benzer bir yerden ele alınmalı. Öcalan, sırf dışarı çıkacağım diye sosyalizmi zindana atıyor. Anlaşma bu değiş tokuş üzerine kurulu. Belli ki masada birilerine “sosyalizm mücadelesine izin vermeyeceğim” sözü iletilmiş. HDP’yi bu söz bağlamında değerlendirmek gerekiyor. Eskiden onun parçası olup bugün yeni yönelimi eleştiriyormuş gibi yapanlar, sigaya çekilmeli. Hepsi yalan söylüyorlar. Kürt’le kurdukları ilişkilerin sosyalizm düşmanlığını ve devrim karşıtlığını gizlediği gerçeği ifşa edilmeli.

Yoksula, işçiye, ezilene yakıştıramadıkları sosyalizmi efendilerine pazarlamak isteyenlerin İştirakî’den çaldıkları malları satmak için kurdukları .org-anize tezgâhı da buradan okumalı. Bu tür gasp işlemlerinin arttığına tanıklık ediliyor. İşgal ve Kuşatma, birey eksenli ele alınıyor. Çünkü sosyalizm ve devrimin halka, proletaryaya mal olmasını istemiyorlar.

İştirakî’yi boşa düşürmek, etkisiz kılmak, yalnızlaştırmak, maddi zeminini parçalamak isteyenlerin sosyalizmi halka, işçiye ve ezilene yakıştıramadıkları, herkesin malumu. Onlar, “TOGG diye bir fabrika yok” deyip, aldığı alkolle titreyerek Nâzım şiirleri okuyan solcuların soyundan geliyorlar. “Nâzım en çok da burjuvaziye yakışır” diye düşünenler, TKP ismini alma karşılığında Nâzım’ı sermayeye, komünist hareketi AB’ye peşkeş çekiyorlar. Bunların tek derdi, sosyeteyle Üsküdar korularında lüks kahvaltılar etmek, sermayeye mühendis çocuklar yetiştirmek. Başka bir dertleri, başka bir davaları yok.

Devrimi ve sosyalizmi halktan, işçiden, ezilenden kurmakla onlara ait kılmak arasında bir bağ olmalı. “Önderler kuşağını aştık”[4] diyenler, bu bağa düşman. Bu görülmeli. Bunlar, “Dev-GenZ” diyerek, egemenlerin popüler kültürüne bağlanmak, orada yol almak istiyorlar. Gratis renginde bayraklarıyla burjuvaziye hizmet etmek için yanıp tutuşuyorlar. Öcalan’ın koltuk altından sonra tekellerin pop-siyasetine sığınıyorlar. Ortadoğu’yu dönüştürecek sermaye iradesine örgütleniyorlar. “Yeniyiz biz” pozu kesip, eski siyasetlerini güncellemeye çalışıyorlar.

Dev-GenZ gibi sınıf dışı, sınıf üstü, sınıf karşıtı kurgular, devrim ve sosyalizm işçinin-emekçinin olmasın diye var. Bu kurgular, kıyasıya eleştirilmeli. Sınıfın dışına çıkan, onu altına alan, onun karşısına geçen pop-siyaset pratiklerinin devrimi ve sosyalizmi halka, işçiye ve ezilene ait kılmayacağı görülmeli. Kendi liberal suretlerinde imal ettikleri Z kuşağının akıl dışılıklarını, tuhaflıklarını, bireyciliğini devrim ve sosyalizm diye yutturmaya çalışanlar, o tabelaya asılmalı!

Eren Balkır
26 Kasım 2025

Dipnotlar:
[1] Fırat Dicle, “Rojava Sosyalizmin Son Durağı, Demokratik Sosyalizmin İlk Adımıdır”, 19 Kasım 2025, ANF.

[2] Serdal Bahçe, “Bir Kere Daha Lenin vs. Kautsky – I”, 24 Kasım 2025, Sol.

[3] “Okuyan'dan 'Süreç' Yorumu”, 25 Kasım 2025, Sol.

[4] Kamil Aslan, “Stratejiden Biraz Önce: Dayanabilirsek Kendimizi Eleştirelim”, 21 Kasım 2025, Sendika.

0 Yorum: